Esad Erbili Hazretleri nasıl biriydi? Esad Erbili Hazretlerinin takvası, zühdü, edebi yönü nasıldı? Esad Erbili Hazretleri neler yaptı? Esad Erbili Hazretleri nasıl vefat etti? Esad Erbili Hazretlerinin kabri nerede? İşteı Esat Erbili Hazretlerinin hayatı ve tavsiyeleri...

Hicrî 1264 (m. 1847) senesinde Musul vilayetinin Erbil kasabasında doğmuştur. Babası Erbil'deki Halidî tekkesi şeyhi Muhammed Saîd Efendi'dir. Dedesi, Halid-i Bağdadî Hazretleri'nin halîfesi Hidayetullah Efendi'dir. Hem baba, hem de anne tarafından Seyyid'dir.[1]

Es'ad Efendi Hazretleri zahîrî ilimleri genç yaşta ikmal etti. Babasının irşad zamanına yetişemediği için zamanın kutb-i irşadı Taha el-Harîrî Hazretlerine intisab etti. Bir sene sonra tarîkate girmek isteyenlere ders talimine mezun oldu. Beş sene sonra da üstadının emriyle onun makamında irşada başladı.

Es'ad Efendi Hazretleri icazet aldığı 1875 senesinde, hac vazifesini îfa etmek üzere Hicaz'a gitti. Hacda iken şeyhinin vefatını öğrenmesi üzerine, İstanbul'a geldi. Halinin kemalini gören kadirşinas insanlar, etrafına toplanmaya başladılar. Fatih Cami-i Şerîfi'nde verdiği derslerde ilmî kemali de fark edilince Bayezid dersiamlarından Hoca Yekta Efendi ve benzeri önde gelen bazı zevat kendisine intisab etti. Yüksek ilim, irfan ve fazîleti kısa zamanda bütün İstanbul'da duyulan Es'ad Es'ad Efendi Nakşibendiyye'den icazetli iken, ayrıca Abdülhamid Birifkānî'den Kadirî icazeti aldı. Daha sonra Kelamî Dergahı'na tayin edilerek orada irşad faaliyetlerine devam etti. Fatih ulemasından ve diğer kesimlerden çok sayıda kişi kendisine intisab ederek sohbet ve zikir halkalarına katıldı. Bunlar arasında, daha önceleri tarîkate intisabı sapıklık sayanlar da bulunmaktaydı. Bunlar, Es'ad Efendi'nin derslerine devam ettikçe, bu tür taassuplardan vazgeçerek samimî birer mürîd oldular.[2]

Dergaha gelip gidenler arasında alimler, reîsü'l-kurralar, dersiamlar, paşalar, yüksek idareciler, zabitler ve münevverlerden tutun da, halkın her sınıfından insan vardı. Yüksek rütbeli subaylar, memurlar ve zenginler, eski ve solmuş elbiseler giyen yoksullarla gerçek bir din kardeşliği içinde diz dize otururlardı.

Esad Erbili Hazretleri nasıl biryidi?

Es'ad Efendi Hazretleri güler yüzlü, tatlı sözlü, vakar sahibi, kadri yüce bir Hak dostu idi. Onun en dikkat çeken yönü, eserlerinde de kendini gösteren tevazû, mahviyet, şefkat ve nezaketidir. O, kendisinde kesinlikle bir varlık görmezdi. Hiçliğe bürünmüş, zarif gönlü vuslat arzusuyla yanıp kavrulan bir Hak aşığı idi. Muhataplarına hep şefkatle hitab eder, daima nazik ifadeler kullanırdı.

Esad Erbili Hazretlerini edebi yönü

Es'ad Efendi Hazretleri maddî ve manevî yönden engin bir kültüre sahipti. Bütün İslamî ilimlere vakıftı. Rûhunu büyük ahlakî meziyetlerle tezyîn etmişti. Edebî yönü de kuvvetliydi. Bilhassa şiirlerindeki ilahî aşk terennümleri, zirve teşkil edecek derinlikteydi. Onun dört dilde pek çok şiir ihtiva eden Dîvan'ından bir şiiri teberrüken burada zikretmek istiyoruz:

Tecella-yı cemalinden habîbim nev-bahar ateş!
Gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, hak ü har ateş!

"Habîbim, Sen'in güzelliğinin tecellî ederek ortaya çıkmasından dolayı, Sana aşık olan ilkbahar dahî ateş kesilmiş! Gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, toprak ve diken bile aşk ateşi içinde!.."

Şua-ı afitabındır yakan bilcümle uşşakı;
Dil ateş, sîne ateş, hem dü çeşm-i eşk-bar ateş!

"Bütün aşıkları yakan, o mübarek yüzünün Güneş gibi parlak nûrudur… Bu sebeple gönül ateş, kalp ateş, aşkınla ağlayan şu iki göz dahî ateş!.."

Hayal-i şem'-i rûyinle acep mi yansa can u dil?
Nigarım gel de gör kalbimde ateş, ah u zar ateş!

"Güzel yüzünün hayal ve hasretiyle can ve gönül yanıp kavrulsa, bunda şaşılacak ne var?! Habîbim gel de kalbimdeki, feryadımdaki ateşi gör!"

Ne mümkün bunca ateşle şehîd-i ışkı gasletmek?!
Cesed ateş, kefen ateş, hem ab-ı hoş-güvar ateş!

"Bu kadar ateş içinde aşk şehîdini gasletmek ne mümkün?! Zira ceset ateş, kefen ateş, tatlı su bile ateş kesilmiş!"

Ben el çektim safa-yı hatır u aram-ı canımdan,
Safa ateş, cefa ateş, firar ateş, karar ateş!

"Ben gönlümün safa bulup rahata kavuşması arzusundan vazgeçtim. Zira safa ateş, cefa ateş, kaçmak ateş, kalmak ateş!"

Ne yapsam bu dil-i mahzûnu mesrûr eylemem şahım,
Gam ateş, gam-güsar ateş, temenna-yı mesar ateş!

"Sultanım! Ne yapsam bu mahzun gönlümü sevindiremem! Zira dert ateş, dert ortağı ateş, hatta sevinme arzusu bile ateş!"

Ümîd-i afiyet besler mi Es'ad yardan haşa!
Saçar oldukça gözden ol nigar-ı gül-izar ateş.

"O gül yüzlü güzel Sevgili, gözlerinden aşk ateşi saçıp dururken -haşa- Es'ad hiç Yar'inden kendisine rahatlık ve huzur vermesini ümid edebilir mi?!"

Bu misalden de anlaşılacağı üzere Es'ad Efendi Hazretlerinin şiirleri ve mektupları, hep bir gönül yangınını ifade eder. Onun dertli gönlünden yükselen yanık feryatlar, sanki Mevlana Hazretlerinin "Hamdım, piştim, yandım!" sözünün müşahhas bir misali ve bir aks-i sadasıdır.

Esad Erbili Hazretlerinin inzivaya çekilmesi

Osmanlı Cihan Devleti'nin sona erip Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda tekkelerin kapatılması üzerine sokağa çıkmamaya karar veren Es'ad Efendi Hazretleri Erenköy'deki hanesinde inzivaya çekildi.

Esad Erbili Hazretleri nasıl vefat etti?

Ömrünü Allah yolunda hizmet ve irşadla geçiren Es'ad Efendi Hazretleri, maalesef maruz bırakıldığı ağır bir zulmün neticesinde zehirlenerek 84 yaşında şehîden vefat etti. (3-4 Mart 1931 gecesi)

Esad Erbili hazretlerinin kabri nerede?

Es'ad Erbili Hazretlerinin kabri İzmir Menemen'de bulunan Sefa Camiî'nin hemen bitişiğinde bulunmaktadır.

Es'ad Efendi Hazretleri sanki kendi istikbalini, yani şehîden vefat edeceğini şu beytinde kerameten haber vermekteydi:

Ne mümkün bunca ateşle şehîd-i ışkı gasletmek?!
Cesed ateş, kefen ateş, hem ab-ı hoş-güvar ateş!

Ancak Hak dostları, fanî hayatlarından sonra da irşadlarına devam ederler. Onlar eserleriyle, mektuplarıyla, şiirleriyle ve en mühimi de yetiştirdikleri kamil insanlarla manevî hayatlarını mü'minlerin gönüllerinde sürdürürler.

Es'ad Efendi Hazretleri'nden bize kalan en mühim mîraslardan biri, onun mektuplarındaki kıymetli îkazlar, irşadlar ve hikmet dolu ifadelerdir. Onun, gönülleri ihya eden nasihatleriyle dolu mektuplarının yer aldığı Mektûbat'ından seçtiğimiz bazı kısımları, istifadenize sunmak istiyoruz:

Esad Erbili Hazretlerinin ihlası

"Bütün gaybları en iyi şekilde bilen Cenab-ı Hak, ibadetlerin sûretleri ile birlikte kulluk vazifesinin îfasını da rûh ve rûhaniyetin en derin ve en hassas noktasından bekler."[5]

"Tarîkatte feyz alma ve terakkî, yalnız zikir ve evradın çokluğuna bağlı değildir. Bu hususta kalbî ihlas ve samimî muhabbetin de büyük bir tesiri olduğu, ehline aşikardır… Cenab-ı Hakk'a itaat etmeyen ve şer'î emirleri nazar-ı îtibara almayan günahkarlar, hiçbir zaman ve mekanda evliyaullah'ın inayet nazarıyla baktığı ve teveccühlerine nail olan kişilerden olamazlar."[6]

"Malûm olduğu üzere feyz alıp terakkîye medar olabilecek hasletlerin başında ihlas ve muhabbet gelir. Ebedî saadet ve selamet, ihlas ve muhabbet ağacının meyvesidir."[7]

"Bu aciz kardeşiniz hala îmanın aslını ikmale çalışıyorum. Kelime-i tevhîdi dil ve hal ile zikretmeye gayret ediyorum. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın dışında bir matlûb, -sûfî lisanıyla- bir put, kalpte mevcut oldukça «لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ» demek zordur. Söylense bile manen kabûle şayan ve vuslata vesîle olacağı şüphelidir."[8]

"«لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ» diyen Cennet'e girer.» buyrulmuş ise de diğer bir hadîs-i şerîfte; "muhlisan: ihlasla" kelimesi de zikredilmiştir.[9] Riya, kibir, haset, tamah, cimrilik gibi kalbî hastalık ve kötülüklerden nefsi temizleyerek niyeti halis kılmak çok mühimdir. İnsan vücudunda mide ve safrayla alakalı hastalıklar varken en lezzetli yiyeceklerin bile tadının kalmayacağı, onlardan bir fayda hasıl olmayacağı malûmdur. Aynı şekilde yukarıda zikredilen (kalbî) hastalıklardan biri, bilhassa da birkaçı varken Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmak ve rıdvan bahçelerinin nîmetlerine kavuşmak için yalnız zahirî ibadetler kafî gelmez. Allah Teala; "Dikkat edin, halis din yalnız Allah içindir…" buyurmuştur. (ez-Zümer, 3) Mevlam o ihlaslı kulluk ve ibadeti bizlere ihsan buyursun! Âmîn!"[10]

Tabiînin büyük alimlerinden İmam Zührî'ye, Rasûlullah r Efendimiz'in; "Kim «لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ» derse Cennet'e girer." hadîs-i şerîfi sorulmuştu. İmam Zührî g:

"–Bu hüküm, İslam'ın ilk günlerinde, farzların, emir ve nehiylerin nüzûlünden önce idi." buyurdu. (Tirmizî, Îman, 17/2638)

Yani dîn kemale erdikten sonra, Kitap ve Sünnet'in bütün hükümlerinin hayata geçirilmesi ve yaşanması zarurîdir.

Esad Erbili Hazretlerinin tavsiyeleri

Hakîkî istikbalin ebedî hayat, yani ahiret olduğuna dikkat çeken Es'ad Efendi g şöyle buyurur:

"Akıl ve irfanıyla diğer mahlûkattan ayrılan insanlar arasında bir fert var mıdır ki, ikbal sahibi olmayı arzu etmesin, istikbalini temine gayret etmesin? Elbette yoktur. Fakat gerçek istikbali idrak edemeyenler, yani ilk adımı kabre olan ahiret yolculuğunu göz önüne almayanlar da şüphesiz çoktur. Bu gibi din kardeşlerimden istirhamım şudur:

1- En fazla yaş hudûdu yüz seneyi bile geçmeyen dünya hayatı ile sonsuzluğu tasavvur olunamayan ahiret hayatını karşılaştırarak ehemmiyet derecelerini mukayese buyursunlar!

2- Dünya huzurunun ve cismanî ihtiyaçların, ancak can ve malı cömertçe bezlederek temin edildiği nasıl herkes tarafından kabûl edilmiş bir hakîkat ise, aynı şekilde:

«Allah Teala, mü'minlerden canlarını ve mallarını cennet mukabilinde satın almıştır…» (et-Tevbe, 111) ayet-i kerîmesi gibi kat'î delillerle sabit olduğu üzere, uhrevî saadet ve ebedî selamete de yüce şerîat ve tarîkat ölçülerine îtina ile uyup, can ve mallara ait bütün emir ve tekliflerine kulak vermekle erilebileceğini düşünsünler!

3- Yalnız ehl-i îmana hitaben şeref-sadır olan:

«Ey mü'min kullarım! Siz (Yüce Yaratıcı'nızın emir ve nehiylerine itaat ederek) kendinizi ve (güzel bir terbiye vermek sûretiyle) ailenizi cehennem azabından kurtarınız!..» (et-Tahrîm, 6) ayet-i kerîmesinin ehemmiyetini tasvir ve o sûrette hareket tarzlarını takdir eylesinler!

Şüphesiz Alîm ve Hakîm olan Cenab-ı Hakk'ın Kur'an-ı Kerîm'inde asla fazla bir ifade yoktur. O, kat'iyyen lüzûmu olmayan bir emri vermez. Herkes bilir ki, edebiyat ile meşhur ve ilim-irfan sahibi kişilerden bile lüzumsuz bir konuşmanın sadır olacağına ihtimal verilmez.

Cenab-ı Hak, şiddetli kış gelmeden önce kömürün lüzûmunu hisseden dünya aklını vermiş olduğu gibi, kabrin karanlığını görmeden evvel onu nurlandırmanın lüzûmunu anlayıp idrak edecek bir ahiret aklını da cümlemize ihsan buyursun! Ölümden sonraki faydasız pişmanlıklardan muhafaza eylesin! Âmîn!"[11]

"Kemal sahipleri arasında kullanılan «te'min-i istikbal: geleceği garantiye almak» sözü, fanî dünyada sınırlı olan hayatımızın ikmaline yarayan şeylere ait olmasa gerektir. İleri görüşlü ve hakîkate nazar eden akıllı kişilerin, «istikbal» kelimesinden en büyük maksadın, ebedî olan ve herkesin kendi başına hesap vereceği ahiret hayatı olduğunu basit bir mütalaa ile kabûl edeceği açıktır.

Binaenaleyh hayat sermayemizden kaybettiğimiz zamanlar içinde teessüf edilecek bir saniye varsa, o da istikbal te'minine medar olan zikir ve tefekkürden uzak geçen demlerdir. Cenab-ı Hak, zat-ı alînizi -şu fakir bendenizle beraber- vakitlerini gafletle zayî edip bilahare pişmanlık duyan kullarından eylemesin! "Kulum Ben'i zikrettiğinde Ben onunla beraberim" (Buharî, Tevhîd, 15) hadîs-i kudsîsine mazhar olan sadık kullarının arasına dahil buyursun! Âmîn!"[12]

"Bütün mülk ve melekûtun sahibi olan Allah Teala, kıyamet günü kullarını hesaba çekerken:

«–Ey kulum! Senin hayatın ve ölümün, yükselmen ve düşmen, genişlik ve sıkıntın, sıhhat ve afiyetin, elhasıl her nefesin Ben'im kudret elimde olduğu halde yasaklamış olduğum bir fiili ne cesaretle işledin? Saadetinin düşmanı olan mel'un şeytana hangi akılla itaat edebildin?! Ey kulum! Beni, görmez, bilmez mi zannettin? Yahut kendin gibi aciz bir kula karşı lüzumlu gördüğün haya ve hürmeti, Bana karşı lüzumsuz mu sandın?» buyurursa acaba ne cevap vereceğiz? Hangi feylesofun aşırı zekasından, hangi avukatın engin bilgisinden istifade edeceğiz? Eyvah, yazık!"[13]

Es'ad Efendi g bir mektubunda şu manaya gelen bir şiiri nakleder:

"Senin bu alemdeki sermayen sadece bir kefendir! Onu da ya götürürsün ya götüremezsin, endişeliyim!"[14]

Zikir

Es'ad Efendi g manevî evlatlarına devamlı zikir halinde bulunmayı tavsiye ederek şöyle buyururdu:

"Cenab-ı Hak kalp gözünüzü nurlandırsın! Nasıl ki gül yaprağının her noktasında gülsuyu mevcut ise, aynen onun gibi sizin kıymetli vücudunuzun her zerresini de muhabbet ve daimî zikrin hoş kokusuyla güzelleştirsin! Âmîn…

Cenab-ı Hak bir an bile kullarından gafil olmadığı gibi, şerîatin şerefli çizgisinde hareket ederek Rabbini hatırından hiç çıkarmayan kullarını da çok sever. İşte bu sebeple fakirane ricam şudur ki, bu yüce şereften mahrum kalmayalım. Nefsanî muhabbetlere meftun olmuş bir kalp ile Cenab-ı Hakk'ın huzûruna çıkmayalım…"[15]

"Letaiflerin hepsi tasfiyeye muhtaç olduğundan, bir Hak yolcusunun, sırasıyla bütün latîfelerini zikre alıştırması zarurîdir. Bir insana gusül gerektiğinde nasıl vücudunun her yerini, hatta her noktasını yıkaması lazım ise gönül alemini tasfiye etmek isteyen bir kişinin de bütün letaifleriyle, hatta vücudunun her zerresiyle zikretmesi zarurîdir."[16]

"Bir kimse hizmet etmeyi ve bu hizmetinin karşılığında dereceler kazanmayı arzu ederse yalnız Cenab-ı Hakk'a hizmet etsin! O'nun dışındakileri ölü gibi faydasız ve zararsız kabûl etsin. İşte o zaman «لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ» kelimesini hakkıyla ifade etmiş ve fiilen yaşamış olur. Malûm-i alîniz «اَللّٰهُ» ism-i şerîfi esma-i hüsna'nın hepsini kendinde toplayan ve Cenab-ı Hak için alem olan, yüce zatına has bir isimdir. O halde «لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ» demek; «Allah'tan başka lûtfeden, O'ndan başka himaye eden, O'ndan başka rızık veren… bir ilah yoktur.» demektir. Buna göre insan, kamil bir mü'min olmak için bu zikr-i şerîf ile kalbini ihya etmeli ve bu yüce kelimeyi kalp alemine nakşetmeye îtina göstermelidir."[17]

"Cenab-ı Hakk'ın zikir ve fikriyle ihya olunan vakitler; sulh, sükûn, huzur, feyz ve rûhaniyet ikliminin husûlüne vesîle olacağından, bu vazifeyi îfa eden tasavvuf erbabının sıhhat, afiyet ve tam muvaffakıyeti için dua etmek lazımdır. Bu sebeple Rabbim ömür verdikçe bu temiz ve nezih vazifeyi yerine getirmeye O'nun lûtfuyla gayret edeceğim tabiîdir."[18]

Muhabir: Yazar Silinmiş