İmam Buhari kimdir? İmam Buhari'nin hadisçiliği nasıldı?İmam Buhari nasıl hadi öğrenmeye başlamıştır? İmam Buhari'nin eserleri nelerdir? Devlet adamlarıyla ilişkisi nasıldı? Ahlak ve fazileti nasıldı? Hadis yazarken nelere dikkat ederdi? İşte İmam Buhari hakkında bilgiler...

Kur'an-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Cami'u's-sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddis. Adının tam hali, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmaîl b. İbrahîm el-Cu'fî el-Buharî (ö. 256/870) olan İmam Buhari'nin hayatı ve eserleri…

13 Şevval 194 (20 Temmuz 810) Cuma günü Buhara'da doğdu. Dedesinin dedesi olan Berdizbeh Mecûsî idi. Onun oğlu Mugīre, Buhara Valisi Cu'feli Yeman vasıtasıyla müslüman oldu. Buharî bundan dolayı Cu'fî nisbesiyle de anılmıştır. Dedesi İbrahim hakkında fazla bilgi bulunmamakla beraber babası İsmail'in Malik b. Enes ve Abdullah b. Mübarek gibi alimlerden hadis öğrenen bir kişi olduğu bilinmekte ve Buharî henüz çocukken vefat ettiği, hadise dair bazı kitaplarının oğluna intikal ettiği anlaşılmaktadır. Annesinin ise duası makbul dindar bir kadın olduğu zikredilmektedir.

İMAM BUHARİ'NİN HADİS ÖĞRENMEYE BAŞLAMASI

Buharî on yaşına doğru Muhammed b. Selam el-Bîkendî, Abdullah b. Muhammed el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dahilî'nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih etmesiyle dikkatleri çekti.

On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübarek ve Vekî' b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi Ahmed ile birlikte hacca gitti. Hac sonrası onlar memleketlerine döndükleri halde Buharî Mekke'de kaldı ve Hallad b. Yahya, Humeydî gibi alimlerden hadis tahsil etti. Daha sonra bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Bu merkezler alfabetik olarak şöyle sıralanabilir: Bağdat'a sekiz defadan fazla gitti ve her seferinde Ahmed b. Hanbel ile görüşüp ondan faydalandı. Basra'ya dört veya beş defa gitti; orada Ebû Âsım en-Nebîl, Ensarî diye tanınan Basra kadısı Muhammed b. Abdullah ve Haccac b. Minhal gibi muhaddislerden istifade etti.

Mekkî b. İbrahim, Kuteybe b. Saîd vb. alimlerden hadis dinlemek için Belh'e birkaç defa gitti ve Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdırdı. Dımaşk'ta Ebû Müshir'den hadis öğrendi. Hicaz'da altı yıl kaldı. Humus'a gitti. Kûfe'ye birçok defa seyahat ederek Âdem b. Ebû İyas, Ubeydullah b. Mûsa, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn gibi muhaddislerden hadis dinledi. Medine'de İsmail b. Ebû Üveys, Merv'de Abdan b. Osman, iki defa gittiği Mısır'da Saîd b. Ebû Meryem, Abdullah b. Yûsuf ve Asbağ b. Ferec gibi hocalardan hadis tahsil etti. İlk defa 209'da (824), son olarak da 250'de (864) gittiği ve beş yıl süreyle hadis okuttuğu Nîşabur'da Yahya b. Yahya el-Minkarî gibi hadis hafızlarından faydalandı.

HADİS YAZDIĞI MUHADDİSLERİN SAYISI BİNDEN FAZLAYDI

Buharî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler (Zehebî, Aʿlamü'n-nübela, XII, 395). Tek nüshası İrlanda'da bulunan (Chester Beatty, nr. 5165/1, 11 varak) İbn Mende'ye (ö. 395/1005) ait Tesmiyetü'l-meşayih ellezîne yervî ʿanhüm el-İmam Ebû ʿAbdillah Muhammed b. İsmaʿîl el-Buḫarî adlı eserde, Buharî'nin el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'te rivayette bulunduğu hocalarından 309 muhaddisin adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir (A. J. Arberry bu risaleyi tanıttıktan sonra söz konusu muhaddislere ait listeyi İngilizce olarak yayımlamıştır [bk. bibl.]). Ancak el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'teki rivayetlerin Buharî'nin derlediği yüz binlerce hadisin pek az bir bölümünü teşkil ettiğini de gözden uzak tutmamalıdır. Meşhur talebesi Firebrî, el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'i Buharî'den 90.000 talebenin dinlediğini söylemektedir. En tanınmış diğer talebeleri ise İmam Müslim, Tirmizî, Ebû Hatim, Ebû Zür'a er-Razî, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Salih Cezere, İbn Huzeyme gibi muhaddislerdir.

Buharî'nin uzun seyahatleri sonunda derlediği hadislerle geniş bir kütüphane meydana getirdiği ve seyahatleri esnasında kitaplarını imkan nisbetinde yanında taşıdığı anlaşılmaktadır. Cariyesinin, odasında adım atacak yer bulunmadığından şikayet etmesi, bir gece uyumayıp o güne kadar yazdığı hadisleri hesapladığını ve senedleri muttasıl 200.000 hadis kaydetmiş olduğunu söylemesi de bunu göstermektedir (Zehebî, Aʿlamü'n-nübela, XII, 411, 412, 452). Yazdığı hadislerin kitaplarda kalmayıp onları hafızasına nakşettiğini gösteren en iyi örneklerden biri Bağdat'ta verdiği imtihandır.

İbn Adî'nin rivayetine göre, Buharî'nin Bağdat'a geldiğini duyan muhaddisler 100 hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırarak bunları on kişiye verdiler ve onlara Buharî toplantı yerine gelince bu hadisleri sırayla sormalarını söylediler. Bu on kişi tesbit edilen hadisleri çeşitli İslam ülkelerinden gelmiş olan muhaddislerin huzurunda okuyarak bunların mahiyeti hakkında bilgi istediler. Buharî onlara bu hadislerin hiçbirini okunduğu şekliyle bilmediğini belirttikten sonra, ilk soruyu yönelten kimseden başlayarak, sordukları hadislerin sened ve metinlerinin doğrusunu her birine ayrı ayrı söyledi. Buharî hakkında tereddüdü olanlar onun nasıl bir hafıza gücüne ve ne kadar geniş bir hadis kültürüne sahip olduğunu gördüler.

BUHARİ VE MİHNE OLAYI

Kur'an-ı Kerîm'in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mu'tezile tarafından ileri sürülen görüş (bk. HALKU'l-KUR'ÂN), devletin de destek vermesiyle İslam alemini zor durumda bırakmıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakar alimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, sonunda devletin desteğini çekmesi üzerine Mu'tezile davayı kaybetmiştir. Buna rağmen konu büsbütün kapanmamış, İslam aleminde sürüp giden bu tartışmalardan Buharî de zarar görmüştür.

İmam Müslim'in belirttiğine göre Buharî Nîşabur'a gittiğinde halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Nîşabur'un tanınmış muhaddisi Muhammed b. Yahya ez-Zühlî halka Buharî'yi karşılamasını tavsiye etmiş, ileri gelen alimlerle birlikte kendisi de bizzat karşılamaya gitmiş ve talebelerine ona hiçbir kelam meselesini sormamalarını tenbih etmiştir. Buna gerekçe olarak da Buharî kendi görüşlerinin aksine bir fikir beyan edecek olursa aralarında ihtilaf çıkacağını, o takdirde Horasan'daki bütün Haricî, Rafizî, Cehmî ve Mürciî grupların kendilerine düşman olacağını söylemiştir.

Yine Müslim'in belirttiğine göre Buharî'nin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sormuş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an metnini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" demesi üzerine orada bulunanlar arasında büyük bir ihtilaf çıkmıştır. Buharî'nin Kur'an okumayı mahlûk saydığını iddia edenlerle bu iddiaya katılmayanlar kavgaya tutuşmuş, bunun üzerine ziyaretçiler ev halkı tarafından dışarı çıkarılmıştır.

Bu konuda kendisine anlatılanları nakleden İbn Adî'ye göre ise Buharî'yi kıskanan bir muhaddis onun Kur'an mahlûktur görüşünü benimsediğini iddia ederek hadis talebelerini hocalarının kanaatini öğrenmeye teşvik etmiş, ancak Buharî bu konuda fikrini soran kişiye cevap vermek istememiş, fakat onun üç defa ısrarla sormasından sonra, "Kur'an Allah kelamıdır, mahlûk değildir; ancak kulların fiilleri (Kur'an'ı okuyuşları) mahlûktur; bu konuda soru sormak ise bid'attır" diye cevap vermiş, bunun üzerine ortalık karışmıştır.

Sübkî'nin kanaatine göre muhaddis Zühlî, Kur'an metnini telaffuz etmenin mahlûk olduğunu söyleyenlerin kendileriyle konuşulmaması gereken birer bid'atçı, bizzat metnin mahlûk olduğunu söyleyenlerin ise kafir sayılacaklarını belirtirken Buharî'ye muhalefet etmeyi düşünmemiştir. Eğer Zühlî Buharî'ye muhalefet etmiş ve mahlûk olan dudaklardan çıkan sözün kadîm olduğunu ileri sürmüşse büyük bir günah işlemiştir. Zira gerek Zühlî ve Ahmed b. Hanbel, gerekse diğer büyük imamlar bu kabil münakaşalara dalmanın doğru olmayacağını ifade etmek istemişlerdir.

Anlaşılan odur ki, bu konuda Halku efʿali'l-ʿibad adıyla bir de müstakil eser kaleme almış olan Buharî bu ve benzeri itikadî konuları gerektiğinde konuşulacak meseleler olarak kabul etmektedir. Bu olaylardan sonra muhaddis Ahmed b. Seleme Buharî'yi ziyaret ederek Zühlî'nin Nîşabur'da belli bir yeri olduğunu, onun görüşlerine kimsenin karşı çıkamadığını söyledi ve bu durumda ne tavsiye edeceğini sordu. Buharî de, "Ben işimi Allah'a havale ediyorum; şüphesiz Allah kullarının her halini görür" (el-Mü'min 40/44) mealindeki ayeti okuyarak Nîşabur'a bir menfaat elde etmek için gelmediğini, kendisini kıskanan Zühlî'nin dedikodularına son vermek için hemen ertesi gün şehri terkedeceğini bildirdi (Buharî'nin halku'l-Kur'an meselesiyle ilgili görüşleri için bu maddenin "Akaide Dair Görüşleri" bölümüne bakınız).

Buharî Nîşabur'dan sonra Merv'e gitti. Kendisini yolda karşılayan şehrin tanınmış muhaddis ve fakihi Ahmed b. Seyyar görüşlerinin isabetli olduğunu, fakat halkın anlayamayacağı konulara girmemesi gerektiğini söyledi. Buharî de kendisine iyi bildiği bir mesele sorulduğu zaman susmasının mümkün olmadığını ifade etti. Daha sonra Merv'den Buhara'ya geçti.

DEVLET ADAMLARINDAN UZAK DURDU

Buharî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.

Horasan Valisi Halid b. Ahmed ez-Zühlî ona bir adamını göndererek el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ, et-Tarîḫu'l-kebîr ve diğer eserlerini kendisinden dinlemeyi arzu ettiğini bildirince bu talebi reddetti. İlmi küçük düşüremeyeceğini, onu başkalarının ayağına götüremeyeceğini, gerçekten arzu ediyorsa hadis okuttuğu mescide -veya evine- gelmesini, bunu da istemiyorsa hadis okutmasını yasaklayabileceğini söyledi.

Hz. Peygamber'in, "Kendisine sorulan şeyi öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını" ifade eden hadisi sebebiyle ilmi kimseden esirgemediğini de haber verdi. Buhara valisinin sadece kendi çocuklarına ders vermesi yolundaki isteğini de ilmi belli insanlara tahsis edemeyeceği gerekçesiyle reddetti. Bunun üzerine vali, yakın adamlarından bazılarının Buharî'nin Ehl-i sünnet görüşüyle bağdaşmayan fikirlere sahip olduğunu iddia etmelerini sağladı. Sonra da bu iddiaya dayanarak onu kendi memleketinden sürdü.

Buharî oradan Semerkant'a gitmek üzere yola çıktı. Semerkant'a 3 mil mesafede bulunan Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyaret etti. Fakat orada hastalandı ve Semerkant'a gidemedi. 256 yılının ramazan bayramı gecesi vefat etti, ertesi gün (1 Eylül 870 Cuma) orada toprağa verildi. Ailesi hakkında bütün bilinenler, Ahmed adında bir oğlu olduğu, evinde birkaç cariyesi bulunduğundan ibarettir.

İMAM BUHARİ'NİN AHLAK VE FAZİLETİ

Buharî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sahip olduğu imkanlara özenmemesi gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dünya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tavsiye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir. Fakat bazı dostları ona rağmen bu konuyu yöneticilere söylediler. Buharî bunu haber alınca ilgililere mektup yazarak borçluya bir kötülük yapılmamasını istedi ve onunla her yıl kendisine 10 dirhem ödemek üzere anlaşma yaptı. Buharî'nin dünya işleriyle ilgilenmediği, şahsî işlerini bir adamının yürüttüğü kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Buharî'nin ahlakî faziletleri, tenkit ettiği raviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir ravi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhaddislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzab) ifadesini pek nadir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve, "Allah Teala'nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım" demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken ama olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buharî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helallik istedi.

Buharî'nin oğlu gibi sevip ilgilendiği katibi Muhammed b. Ebû Hatim, onun ok atmayı çok sevdiğini, yanında bulunduğu uzun yıllar boyunca attığı oklardan sadece ikisinin hedefe isabet etmediğini ve bu hususta kimsenin onunla boy ölçüşemeyeceğini söylemektedir. Bazı kitaplarda yer alan ahlakî beyitleri ise onun şiir zevkini yansıtmaktadır.

HADİS VE FIKIH İLİMLERİNDE DERİN BİLGİSİ VARDI

Buharî'yi yakından tanıyan alimlerin takdirkar ifadeleri, onun ilmî şahsiyeti ve otoritesi hakkında fikir vermektedir. Hocası Nuaym b. Hammad ile muhaddis Ya'kūb b. İbrahim ed-Devrakī, "Buharî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Basralı hocalarından Bündar diye tanınan Muhammed b. Beşşar Buharî gibi bir alim görmediğini ifade eder ve Buharî Basra'ya gelince onunla iftihar ettiğini söylerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Rahûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan sonra eğer Buharî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi. Yine Basralı hocalarından ve "emîrü'l-mü'minîn fi'l-hadîs" lakabını almış nadir muhaddislerden biri olan Ali b. Medînî'ye, "Buharî sadece senin yanında tevazu gösteriyor" dediler.

İbnü'l-Medînî de, "Siz ona bakmayın, onun gözleri kendi gibi birini daha görmemiştir" karşılığını verdi. Diğer bir hocası olan Amr b. Ali el-Fellas ise onun bilmediği hadise hadis denilemeyeceğini söylerdi. İmam Müslim Buharî'ye hitaben, "Sana ancak seni çekemeyenler kızabilir. Dünyada senin bir benzerinin bulunmadığına şahadet ederim" diyerek ona duyduğu derin sevgiyi dile getirmiştir. İbn Huzeyme ise, "Şu gök kubbenin altında Resûlullah'ın hadislerini Buharî'den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim" derdi. Hocalarından Muhammed b. Selam el-Bîkendî ile Abdullah b. Yûsuf et-Tinnîsî hadis kitaplarını ona tashih ettirmişlerdi. Humeydî de hadise dair bir meselede muhaddislerden biriyle anlaşmazlığa düşünce henüz on sekiz yaşında bulunan talebesi Buharî'yi hakem tayin etmişti.

İMAM BUHARİ'NİN HADİSÇİLİĞİ

Hicrî ilk üç asırda hadise hizmetleriyle tanınan önemli şahsiyetler arasında Buharî'nin ön planda gelmesinin sebebi, sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesinin yanında hadis ilmindeki tartışmasız otoritesidir. Yüz binlerce rivayet arasından en sahih olanları seçmedeki metodunu Müslim'in aynı adlı çalışmasındaki farklı metoduyla mukayese ederek onu Buharî'ye tercih etmek isteyenler fazla taraftar bulamamışlardır.

Rivayetlerde her alimin göremediği ince kusurları (ilel) farketme hususunda Müslim'den de ileride olduğu, senedleri meydana getiren şahısların hem aynı zamanda yaşama, hem de birbiriyle uzun müddet görüşme şartını uygulama hususunda hiçbir muhaddisin onunla boy ölçüşemediği kabul edilmiştir.

Bunlardan başka hadislerden elde ettiği fıkhî görüşlerini bab başlıklarında göstermeye çalışması, bir hadisin ihtiva ettiği birkaç hükmü ilgili yerlerde zikretmek için onu tekrardan kaçınmaması gibi ilmî özellikleri sebebiyle el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ, diğer hadis kitaplarına tercih edilmiştir. Bütün muhaddisler gibi Buharî de eserlerine aldığı hadisleri hangi prensiplere göre seçtiğini kaydetmemiştir. Onun bu prensipleri (şartlar) daha sonra eserleri incelenmek suretiyle tesbit edilmiştir. Bununla beraber Buharî bazı raviler hakkında tenkitte bulunurken bir kısım prensiplerinden söz etmiştir. Mesela İbn Ebû Leyla'dan söz ederken, sadûk* olmakla beraber hadisin sağlamı ile çürüğünü birbirinden ayıramadığı için ondan ve onun gibilerden hadis rivayet etmediğini belirtmiştir (Tirmizî, "Ṣalat", 152).

HADİS YAZARKEN DİKKAT ETTİĞİ HUSUSLAR

Birinden hadis yazarken onun ismini, künyesini, nisbesini ve hadisi nasıl öğrendiğini mutlaka sorduğunu, aldığı cevaplar sonunda eğer o kişiyi yeterli bulursa ondan hadis rivayet ettiğini, aksi halde onun şeyhinden yazdığı asl*ı gördükten sonra hadislerini yazdığını ifade etmekte, fakat bazı hadis talebelerinin ne yazdıklarına ne de nasıl yazdıklarına dikkat etmediklerinden yakınmaktadır (Zehebî, Aʿlamü'n-nübela, XII, 406). Buharî'nin rivayetteki titizliğine rağmen çoğu kendi hocası olan bazı zayıf ravilerden hadis almasının sebebini anlamak kolay değildir. Kendilerinden Müslim'in rivayette bulunmayıp sadece Buharî'nin hadis aldığı muhaddislerin sayısı 435'tir. Bunlardan zayıf olmaları sebebiyle tenkit edilenler seksen kadardır. Şüphesiz Buharî bu muhaddislerin her biriyle bizzat görüşmüş, rivayetlerini gözden geçirmiş ve onların hadislerini çok defa bir konuyu desteklemek üzere kullanmıştır (ayrıca bk. el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ).

Buharî'nin yakın talebeleri, kendisinin kitaplarını yazarken malzemeleri önce ayrıntılı olarak tesbit ettiğini, meydana getirdiği hacimli eseri üzerinde uzun süre titizlikle çalışarak son şeklini verdiğini söylemektedirler. İbn Hacer onun "Kitabü'l-İʿtisam"ı el-Edebü'l-müfred'de yaptığı gibi önce müstakil bir kitap olarak yazdığını, daha sonra onu ihtisar ettiğini düşünmektedir (Fethu'l-barî, XIII, 246-247). Bizzat Buharî'nin bütün kitaplarını üçer defa yazdığını söylemesi (İbn Hacer, Taglîku't-taʿlîk, V, 418), onun eserlerini yazdıktan sonra talebelerine okuttuğunu, bu sırada bazı konuları ilave edip bazılarını çıkardığını, daha sonra eserini ikinci ve üçüncü defa aynı şekilde okutup tashih ettiğini göstermektedir. Nitekim bazı kitaplarının farklı nüshalarında bunu görmek mümkündür.

Henüz yirmi yaşına basmadan ve kendi ifadesiyle "Hz. Peygamber'in kabri başında mehtaplı gecelerde" yazdığı et-Tarîḫu'l-kebîr onun ilk eserlerinden biridir. Çok erken bir devirde yazdığı bu kitabın bir rivayetini gören Ebû Zür'a er-Razî onda bazı hatalar tesbit etmiş, İbn Ebû Hatim er-Razî de bunun üzerine Beyanü ḫataʾi Muhammed b. İsmaʿîl el-Buḫarî fî Tarîḫih adlı eserini kaleme almıştı. Buharî'nin talebelerinden Muhammed b. Süleyman b. Faris ed-Dellal'ın aynı esere ait nüshasını gören Hatîb el-Bağdadî, Ebû Zür'a ile İbn Ebû Hatim'in sözünü ettikleri hatalardan bazılarının bu nüshada yer almadığını tesbit etmiştir.

Aynı şekilde Hatîb el-Bağdadî'nin Muvazézıhu evhami'l-cemʿ ve't-tefrîk, adlı eserinde işaret ettiği bazı hataların Buharî'nin talebelerinden Muhammed b. Sehl b. Kürdî'nin rivayet ettiği nüshada bulunmadığı görülmektedir. Bu sonuncu nüshanın, et-Tarîḫu'l-kebîr'in Buharî tarafından üçüncü defa tashih edilmiş nüshalarından biri olduğu anlaşılmaktadır. Tarîhu Bagdad'da nakledildiğine göre (II, 7), 230'da (844-45) vefat eden İshak b. Rahûye'nin, talebesi Buharî'nin et-Tarîḫu'l-kebîr'ini eline alarak Emîr Abdullah b. Tahir'e, "Sana bir harika göstereyim mi?" dediği, eserin bu tarihten, 252'de (866) vefat eden ve Bündar diye tanınan Muhammed b. Beşşar'a varıncaya kadar (Buharî, I, 49) birçok değişik raviyi ihtiva ettiği dikkate alınırsa Buharî'nin hayatının ileri bir safhasına kadar eserini devamlı surette yenileyip ikmal ettiği anlaşılır.

İMAM BUHARİ'NİN ESERLERİ

1. el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ*. Buharî, halk arasında Ṣaḥîh-i Buḫarî diye şöhret bulan bu eseri 600.000 kadar hadis arasından seçerek on altı yılda meydana getirdiğini, her bir hadisi (veya babı) yazmadan önce mutlaka boy abdesti alarak iki rek'at namaz kıldığını söylemiştir.

Eserini Buhara'da yazmaya başlamış, çalışmasına Mekke, Medine ve Basra'da devam etmiştir. Yeryüzünde hiçbir esere gösterilmeyen bir ihtimama mazhar olan ve İslam dünyasında üzerine yüzlerce inceleme ve şerh kaleme alınmış bulunan el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ, İstanbul, Mısır, Hindistan ve Avrupa'da birçok defa basılmıştır.

2. et-Tarîḫu'l-kebîr*. Buharî'nin el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'ten önce yazdığı bu kitap sahasının ilk eserlerinden biri olup burada ashaptan kendi şeyhlerine gelinceye kadar 13.000'e yakın ravinin güvenilirlik derecesini tesbit etmiştir. et-Tarîḫu'l-kebîr Haydarabad'da Darü'l-maarifi'l-Osmaniyye tarafından dört büyük cilt (sekiz cüz) halinde basılmıştır (1361-1364). Ayrıca Darü'l-kütübi'l-ilmiyye ve Müessesetü'l-kütübi's-sekāfiyye tarafından eserde geçen şahısların ve hadislerin fihristi hazırlatılarak Beyrut'ta iki cilt halinde yayımlanmıştır (1407/1987).

3. et-Tarîḫu'l-evsaṭ. et-Tarîḫu'l-kebîr'in bir muhtasarı olduğu anlaşılmakla beraber eserin tam olarak günümüze geldiği bilinmemektedir. Çok eksik bir nüshası Hindistan'da mevcuttur (Bankipûr 12/32, nr. 687, 56 varak).

4. et-Tarîḫu'ṣ-ṣagīr. et-Tarîḫu'l-kebîr'in bir hulasası olup ravileri et-Tarîḫu'l-kebîr'deki gibi alfabetik olarak değil vefat tarihlerine göre ele almakta ve onlar hakkında diğer eserlerinde rastlanmayan bilgiler vermektedir. Eser Muhammed el-Ca'ferî tarafından Allahabad'da (1324, taşbaskı) ve Ahmedabad'da (1325), Mahmud İbrahim Zayed tarafından da Kahire'de (1396-1397/1976-1977) iki cilt halinde yayımlanmıştır. Bu çalışma, Yûsuf el-Mar'aşlî tarafından içindeki hadislerin fihristi yapılarak Beyrut'ta yeniden basılmıştır (1986).

5. Kitabü'd-Duʿafaʾi's-sagīr. İbrahim ismiyle başlamakta ve 418 raviyi ihtiva etmektedir. Buharî'nin daha önce zikredilen kitaplarına nisbetle oldukça küçük hacimli olup alfabetiktir. Eser Agra'da (1323), Allahabad'da (1325), Bûran ed-Danavî'nin tahkikiyle Beyrut'ta (1404/1984), Abdülazîz İzzeddin es-Seyrevan tarafından el-Mecmûʾ fi'd-duʿafaʾ ve'l-metrûkîn adıyla ve Nesaî ile Darekutnî'nin ed-Duʿafaʾ ve'l-metrûkîn adlı eserleriyle birlikte Beyrut'ta (1405/1985) ve Mahmûd İbrahim Zayed'in tahkikiyle Nesaî'nin Kitabü'd-Duʿafaʾ ve'l-metrûkîn'i ile birlikte yine Beyrut'ta (1406/1986) yayımlanmıştır.

6. Kitabü'l-Küna. et-Tarîḫu'l-kebîr'i tamamlayıcı mahiyette olan bu eser, isimlerinden çok künyeleriyle tanınan 1000 kadar ravi hakkında kısa bilgiler vermektedir. Kitabın sonunda Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî el-Yemanî'nin eseri tanıtan bir yazısı bulunmaktadır. İbn Ebû Hatim er-Razî'nin Beyanü ḫaṭaʾi Muhammed b. İsmaʿîl el-Buḫarî fî Tarîḫih adlı eseriyle birlikte Haydarabad'da basılmıştır (1360).

7. et-Tarîḫ fî maʿrifeti ruvati'l-hadîs ve nakaleti'l-asar ve temyîzi sikātihim min duʿafaʾihim ve tarîḫi vefatihim. Bu eser de Buharî'nin diğer tarih kitaplarına nisbetle oldukça küçük hacimli olup Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bir nüshası bulunmaktadır (Medine, nr. 524, 18 varak).

8. et-Tevarîḫ ve'l-ensab. Bazı önemli şahsiyetler hakkında bilgiler ihtiva eden eserin diğer kitaplarda olduğu gibi belli bir metodu yoktur. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bir nüshası mevcuttur (III. Ahmed, nr. 2969, vr. 382a-399b).

9. el-Edebü'l-müfred*. el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'te bulunmayan güzel ahlaka dair bazı hadisleri de ihtiva eden ve 644 bab içinde 1322 hadisi toplayan eser Hindistan'da (1304), Agra'da (1306), İstanbul'da (1306, 1309), Kahire'de (1346, 1349) ve Muhammed Fuad Abdülbakī'nin tahkikiyle yine Kahire'de (1375/1955) yayımlanmıştır.

10. Ḫalku efʿali'l-ʿibad*. Kulların diğer fiilleri gibi Kur'an'ı telaffuz edişlerinin de mahlûk olduğunu ortaya koymak maksadıyla yazılan eser Muhammed Şemsülhak el-Azîmabadî tarafından Delhi'de (1306), Ali Samî en-Neşşar ile Ammar et-Talibî tarafından ʿAkāʾidü's-selef adlı eser içinde (1970), daha sonra müstakil olarak Beyrut'ta (1404/1984) yayımlanmıştır.

11. Refʿu'l-yedeyn fi'ṣ-ṣalat. Namazda rükûa varırken ve rükûdan kalkarken tekbir almanın sünnet olduğuna dair olan eser, Urduca tercümesiyle birlikte Kalküta'da (1256), Tenvîrü'l-ʿayneyn bi-refʿi'l-yedeyn fi'ṣ-ṣalat adıyla Delhi'de (1299), Ḫayrü'l-kelam fi'l-kıraʾati ḫalfe'l-imam ile birlikte Kahire'de (1320) ve Ahmed eş-Şerîf tarafından Ḳurretü'l-ʿayneyn bi-refʿi'l-yedeyn fi'ṣ-ṣalat adıyla Küveyt'te (1983) basılmıştır.

12. Kitabü'l-Kıraʾati ḫalfe'l-imam. Ehl-i re'y*in görüşlerinin aksine farz namazlarda imamla beraber cemaatin de Kur'an okumasının gerekli olduğunu ileri süren eser, Hayrü'l-kelam fi'l-kıraʾati ḫalfe'l-imam adıyla ve Urduca tercümesiyle birlikte Delhi'de (1256), Kahire'de (1320) ve Beyrut'ta (1985) yayımlanmıştır.

Buharî'nin bunlardan başka el-ʿAkīde (et-Tevhîd) (Sezgin, I, 259), Aḫbarü'ṣ-ṣıfat (Sezgin, a.y.), Kazaya'ṣ-ṣaḥabe ve't-tabiʿîn, et-Tefsîrü'l-kebîr (et-Tarîḫu'l-kebîr, VIII, 232, 265; Brockelmann, III, 179), Kitabü'l-ʿAtîk (et-Tarîḫu'l-kebîr, II, 95, 169), el-Eşribe, el-Hibe, el-Vuhdan (sadece bir hadis rivayet eden sahabîlere dair), el-Mebsût, el-ʿİlel, el-Fevaʾid, el-İʿtiṣam, Kitabü Ashabi'n-nebî (et-Tarîḫu'l-kebîr, II, 60), Esmaʾü's-sahabe, Kitabü'l-Îman (et-Tarîḫu'l-kebîr, II, 158), Birrü'l-valideyn, el-Camiʿu'ṣ-ṣaġīr, el-Camiʿu'l-kebîr (el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'i bu eserden meydana getirdiği düşünülebilir) gibi eserleri bulunduğu, hocalarının adlarını yazdığı bir Meşyeḫa'sı olduğu eserlerindeki ifadelerinden ve kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Buharî'nin üç ravi ile Hz. Peygamber'e ulaşan rivayetlerini ihtiva eden es-Sülasiyyat daha sonraları tertip edilmiştir. Onun el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'teki bazı "kitab"ları önce müstakil olarak yazdığını, bunları daha sonra yeniden gözden çirerekeserine birer bölüm olarak aldığını tahmin etmek güç değildir. Daha çok et-Tarîḫu'l-kebîr'de görülen es-Sahîh, el-Müsned, el-Müsnedü'l-kebîr, el-Muḫtasar gibi kitap isimleriyle de el-Camiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'i kastetmiş olmalıdır.

Kaynak: Muhammed Mustafa El-A'Zamî, TDV İslam Ansiklopedisi

Muhabir: Yazar Silinmiş