Meryem suresi Hz. Meryem'in kıssasını anlattığı için bu ismi almıştır. Hz. Meryem'in Hz. İsa'ya babasız hamile kalmasını ve bu hadise üzerine yaşanan mucizeleri anlatan Meryem suresinin Kuranda kaçıncı sayfada yer aldığı çok araştırılıyor. Sizin için Meryem suresinin Kuran'daki yerinin bu haberimize taşıdık. İşte cevabı...

Sûre Hakkında

Meryem sûresi, 98 (doksansekiz) ayet olup Mekke'de nazil olmuştur. Bazı tefsircilere göre 58. ayet, bazılarına göre de 71. ayet Medine'de nazil olmuştur. Bu sûre, diğer bahisler yanında, özellikle Hz. Meryem'den ve onun Hz. İsa'yı dünyaya getirmesinden bahsetmesi sebebiyle "Meryem sûresi" adını almıştır.

Cüz 16, Sayfa 304, Meryem Suresi,

Meryem suresi, adını surede kıssası anlatılan "Meryem"den almıştır. Sure Mekke'de 44. sırada inmiştir. Suyutî surenin 71. ayetinin, Mükatil de "secde ayeti" adı verilen 85. ayetinin Medine'de indiğini ileri sürmüştür. İbn İshak ve İbn Hişam kaynaklı tarihî belgelerde ise, II. Habeşistan hicretine katılanlardan Cafer b. Ebi Talib'in bu sureyi Habeşistan kralına okuduğu kaydedilmiştir. Bu bilgiye göre surenin inişi II. Habeşistan hicretinden önceye denk gelmektedir. Surenin Habeşistan kralına okunuşu ile ilgili anlatımlardan anlaşıldığına göre, sure hem hicret eden müminlerin Habeşistan'da himaye görmelerine yol açmış, hem de Habeşlilere adeta bir hediye olmuştur. Müslüman heyetin sureyi Habeşistan kralına okuması ve bu konuyla ilgili diğer gelişmeler İslam Ansiklopedisi'nde aşağıdaki gibi yer almıştır:

"İkinci Habeşistan Hicreti müşrik liderleri büyük bir telaşa düşürdü. Böylesine büyük bir kitle halinde gelen Müslümanlar, son derece müsait bir ülke olan Habeşistan'ın İslamlaşmasına neden olabilir, ya da en azından Hz. Peygamber'e güçlü bir müttefik kazandırabilirlerdi. Böyle muhtemel bir tehlikenin önüne geçmek için Kureyş'in iki ünlü diplomatı Amr b. El-Âs ile Abdullah b. Ebî Rabîa'yı Habeşistan Necaşî'sine elçi olarak göndermeyi kararlaştırdılar. Planlarına göre elçiler önce Necaşi'nin yakın çevresindekileri hediyeleriyle yanlarına çekecekler, daha sonra onların da yardımlarıyla Necaşî'nin Müslümanları Mekke'ye iade etmesini sağlayacaklardı. Fakat sonuç hiç de umdukları gibi olmadı. Gerçi elçiler yakın çevresinin desteğini sağladılar ama gerçekten adil bir insan olan Necaşi'yi bütün diplomatik oyunlarına rağmen zulümlerine ortak edemediler.

Elçiler Necaşî ile görüşerek muhacir Müslümanların birtakım beyinsiz gençler olduklarını, kendi dinlerini terk ettiklerini fakat Hıristiyan da olmayarak yeni bir din icat ettiklerini, onları gözetmek amacıyla akrabalarının iade edilmelerini istediklerini söylediler. Necaşî, kendileriyle görüşmeden bir karar veremeyeceğini belirterek Müslümanları yanına çağırttı; elçilerin taleplerini aktararak ne diyeceklerini sordu. Ca'fer b. Ebî Talib böyle bir talebe hakları olmadığını göstermek amacıyla elçilerden kendilerinin köleleri, borçluları ya da kısas etmek istedikleri katiller olup olmadıklarının sorulmasını istedi. Amr'ın sorulara olumsuz cevap vermesi üzerine, ne hakla iade talebinde bulunulduğunu öğrenmek istedi. Amr'ın daha önceki sözlerini tekrarlaması ve Necaşî'nin İslam hakkında bilgi istemesi üzerine Hz. Ca'fer ünlü konuşmasını yaptı.

Ca'fer b. Ebî Talib, İslam öncesi durumları ile Hz. Peygamber ve İslam hakkında kısaca bilgi verdiği bu konuşmasında şunları söyledi: "Ey Hükümdar, biz, cahil bir kavim idik. Putlara tapardık. Ölü eti yerdik. Her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla ilgilenmez, ilgimizi keserdik. Komşularımıza iyi davranmaz, kötülük yapardık. İçimizden güçlü olanlar zayıf olanları yer, ezerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru sözlülüğünü, eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz bir peygamber gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik. O peygamber, bizim ve babalarımızın Allah'tan başka tapına geldiğimiz taştan vesaireden yapılmış putları bırakarak Allah'ın birliğine inanmaya ve yalnız O'na ibadet etmeye bizi davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba ile ilgilenmeyi, komşularımızla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten vazgeçmeyi bize emretti. Bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve işlerden, yalan söylemekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira etmekten men ve nehyetti. Kendisine hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet etmemizi bize emretti. Ve yine bize namazı, zekatı, orucu de emretti. Biz ona inandık ve kendisini tasdik edip doğruladık. Onun Allah tarafından getirdiklerine göre kendisine tabi olduk. Hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet ettik. Onun bize haram kıldığı şeyi haram, helal kıldığı şeyi helal bildik. Fakat kavmimiz üzerimize yürüyüp bizi Yüce Allah'a ibadetten vazgeçirerek putlara taptırmak, dinimizden döndürmek, öteden beri serbestçe işleye geldiğimiz kötülükleri tekrar işletmek için türlü işkencelere uğrattılar. Onlar bize galebe çalıp zulüm ve tazyikleri altında ezmeye başladıkları, dinimizle aramıza girdikleri zaman, senin ülkene çıkmak, sığınmak zorunda kaldık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene can attık. Ey Hükümdar, biz, senin yanında hiçbir zulme ve haksızlığa uğramayacağımızı umuyoruz"[1]

Konuşmayı dikkatle dinleyen Necaşî, yanlarında Kur'an'dan bir bölüm bulunup bulunmadığını sordu. Bunun üzerine Ca'fer, hicretlerinden hemen önce nazil olan Meryem Suresinin ilk otuz beş ayetini okudu. Rivayetlere göre, ayetleri gözyaşları içinde dinleyen Necaşî, bunların Hz. Musa ve İsa'nın getirdikleriyle aynı kaynaktan geldiğini tasdik ederek elçilere müminleri teslim etmeyeceğini bildirdi. Amr'ın, Müslümanların Hz. İsa hakkında çok kötü sözler kullandıklarını söyleyerek Necaşî'nin kararını değiştirme çabası da Ca'fer'in, "O, Allah'ın kulu, rasûlü, ruhu ve dünyadan ve erden geçerek Allah'a bağlanmış bir bakire olan Meryem'e ilka ettiği kelimesidir" şeklindeki cevabıyla yalnızca Necaşî'nin bu konudaki gerçeği kavramasına yaradı.

Meryem suresinde, genellikle tevhit inancı ve Allah'ın noksanlıklardan münezzehliği üzerinde durulmuş, ayrıca yeniden dirilme ile mümin ve kafirlerin amellerinin ahiretteki karşılıklarına dair açıklamalar yer almıştır.

Surenin başında yer alan Zekeriyya [as] kıssası, surenin ağırlık merkezi olan ve İsa peygamberin babasız doğuşunun konu edildiği Meryem kıssanın giriş bölümünü oluşturmaktadır. Nitekim daha sonra inmiş olan Âl-i Imran suresinde her iki kıssa iç içe verilmiştir.

Surede ayrıca İshak, Yakup, Musa, Harun, İsmail, İdris ve Nuh peygamberlere kısaca değinilerek vahyin kaynak birliği gösterilmiş ve geçmiş toplumlarda elçiler hakkında ortaya çıkmış ihtilaflar giderilmiştir.

Muhabir: Yazar Silinmiş