Peygamber Efendimize ilk vahiy nasıl geldi? İlk vahiy ne zaman, nerede, hangi ayetle gelmiştir? İlk vahiyde hangi konudan bahsedilmektedir? Oku emrinin anlamı ve önemi nedir? İşte Peygamberimiz gelen ilk vahiy hakkında bilgiler...

Hz. Muhammed'e (s.a.v.) İlk Vahiy Nerede Ve Ne Zaman İndi?

Âlemlerin varlık sebebi Peygamber Efendimiz, nezih bir gençlik ve ulvî bir aile hayatı ile sergi­lediği müstesna mükemmelliklerin ardından, kırk yaşlarında iken peygamberlik mertebesine nail oldu. Kırk yaşına altı ay kala, ilahî kudret O'na Mekke'deki Hira Mağarası'nı kudsî bir mektep olarak açtı.

Mübarek Ramazan ayının 17. günüydü. ( İbn-i Sa'd, I, 194.) Resûl-i Ekrem Efendimiz, mûtadı üzere Hira Mağarası'nda idiler. Cebraîl (a.s.) geldi ve Hazret-i Peygamber'e:

"–Oku!" dedi. Peygamber Efendimiz:

"–Ben okuma bilmem!" karşılığını verdi. Bunun üzerine melek, Hazret-i Peygamber'i takati kesi­linceye kadar sıktı. Sonra yine:

"–Oku!" dedi. Efendimiz yine:

"–Ben okuma bilmem!" cevabını verdi. Cebraîl (a.s.) ikinci kez O'nu takati kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar:

"–Oku!" dedi. Hazret-i Peygamber yine:

"–Ben okuma bilmem! (Ne okuyayım?)" dedi. Cebraîl (a.s.) Hazret-i Peygamber'i üçüncü defa da sıkıp bıraktı.

Ardından vahy-i ilahîyi kendisine şöyle bildirdi:

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ . خَلَقَ اْلاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ . اِقْرَاْ وَرَبُّكَ اْلاَكْرَمُ . اَلَّذِى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ . عَلَّمَ اْلاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ

"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aleka'dan yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti." (el-Alak, 1-5)

Bu emr-i ilahî ile Allah'ın Resûlü'nün şahsında bütün insanlığa Rabbin en büyük lutfu olan Kur'an-ı Kerîm'in nüzûlü başlamış oldu.

Allah'ın Resûlü, kırk yaşında idiler. Vahye muhatab olacak manevî kıvama ulaşmak için geçirdiği, hazırlık mahiyetindeki altı aylık zaman sona ermişti.

İLK VAHİY NE ZAMAN, NEREDE, HANGİ AYETLERLE GELMİŞTİR?

Mübarek Ramazan ayının 17. günüydü. ( İbn-i Sa'd, I, 194.) Resûl-i Ekrem Efendimiz, mûtadı üzere Hira Mağarası'nda idiler. Cebraîl (a.s.) geldi ve Hazret-i Peygamber'e:

"–Oku!" dedi. Peygamber Efendimiz:

"–Ben okuma bilmem!" karşılığını verdi. Bunun üzerine melek, Hazret-i Peygamber'i takati kesi­linceye kadar sıktı. Sonra yine:

"–Oku!" dedi. Efendimiz yine:

"–Ben okuma bilmem!" cevabını verdi. Cebraîl (a.s.) ikinci kez O'nu takati kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar:

"–Oku!" dedi. Hazret-i Peygamber yine:

"–Ben okuma bilmem! (Ne okuyayım?)" dedi. Cebraîl (a.s.) Hazret-i Peygamber'i üçüncü defa da sıkıp bıraktı.

İLK VAHİYDE HANGİ KONULARDAN BAHSEDİLMEKTEDİR?

Ardından vahy-i ilahîyi kendisine şöyle bildirdi:

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ . خَلَقَ اْلاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ . اِقْرَاْ وَرَبُّكَ اْلاَكْرَمُ . اَلَّذِى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ . عَلَّمَ اْلاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ

"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aleka'dan yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti." (el-Alak, 1-5)

Bu emr-i ilahî ile Allah'ın Resûlü'nün şahsında bütün insanlığa Rabbin en büyük lutfu olan Kur'an-ı Kerîm'in nüzûlü başlamış oldu.

Hazret-i Peygamber, sema kapılarından yeryüzüne rahmet ve şifa olarak nüzûl etmeye başlayan Kur'an-ı Mübîn'den ilk olarak bu ayet-i kerîmeleri telakkî etti. Cebraîl (a.s.) ayrılıp gidince, vahyin haşyetinden yüreği titreyerek Hazret-i Hatîce validemizin yanına döndü:

"–Beni sarıp örtünüz; beni sarıp örtünüz!" buyurdu.

Bir müddet istirahat ettikten sonra, başına gelen bu hali, birlikte insanlığa numûne nezih bir aile hayatı yaşadığı Hatîcetü'l-Kübra annemize anlattı. Endişeli bir şekilde:

"–Ya Hatîce! Şimdi bana kim inanır?" dedi.

O mübarek zevce, Hazret-i Peygamber'e:

"Allah'a kasem ederim ki, Allah Sen'i hiçbir vakit utandırmaz (mahcûb etmez). Çünkü Sen, akrabanı himaye edersin, işini görmekten aciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fukaraya infak eder, kimsenin yapamayacağı kadar iyilikte bulunursun, misafire ikram edersin, Hak yolunda zuhûr eden hadiselerde (halka) yardım edersin…

Ey Allah'ın Elçisi! Sen'i (evvela) ben kabûl ve tasdîk ederim. Allah yoluna önce beni davet et!" diyerek kendisini ilk tasdîk eden ve ilk destekleyen oldu.

Yani Hazret-i Hatîce validemiz, bir bakıma O'na lisan-ı hal ile:

"–İyilik, ancak iyilik getirir! İhsanın karşılığı ihsandan başka ne olabilir ki!" demek­teydi.

Böylece o, Resûlullah'ın tertemiz ve nezih mazîsini, apaydınlık bir istikbalin müjdecisi ve gerekçesi olarak değerlendirmekteydi. Nitekim Cenab-ı Hak buyurur:

هَلْ جَزَاءُ اْلاِحْسَانِ اِلاَّ اْلاِحْسَانُ

"İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" (er-Rahman, 60)

"OKU" EMRİNİN ANLAMI

Resûlullah'a gelen ilk vahyin ilk kelimesinin "Oku!" olması münasebetiyle bunu gönül ehli, şöyle tefsîr etmiştir:

"Oku! Her şeyi oku! Allah'ın kitabını oku! Allah'ın ayetlerini oku! Kainat kitabını oku! Daima oku! Hidayete ermek, dalaletten uzaklaşmak için oku! Îmanını bütünleştirmek için oku! Allah'ın adıyla oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku! İnsanı bir kan pıhtısından yara­tan, fakat ona her şeyi okuma, aydınlatma, anlama ve anladığını yaşama imkanı veren yüce Rabbinin adıyla oku! İnsana okuma nîmetini ihsan ederek en büyük lutfu gösteren Allah'ın adıyla oku! Öğrenmek için oku! Kudret kaleminin bu aleme çizdiği her satırı oku! İnsana bilmediğini öğreten Allah'ın adıyla oku!"

"OKU" EMRİNİN ÖNEMİ

Âyetteki "oku" emri çok mühimdir. Ancak bu okumanın Allah'ın adıyla olması da aynı de­recede bir ehemmiyet taşımaktadır. Zîra "oku" emrine riayetin ne sûrette olması gerektiğini bildirmektedir.

"Oku" emri, sadece zahirde bir okuma emri değil, kalbin, manevî tezkiye ve tasfiye netîcesinde kitap ve hikmeti alıcı hale gelmesidir. Bununla, tecellîlerin makesi olan kalp ile her şeyi okuyabilmek kastedilmektedir. Yani kainatın bir kitap haline gelmesi, kalbin kainat sayfalarını çevirip hikmetleri ve ilahî sırları okuyabilmesi, velhasıl insanın kainatı, kendini, Kur'an-ı Kerîm'i okuması, idrak etmesi ve yaşamasıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

Muhabir: Yazar Silinmiş