Peygamberimizin son peygamber olması hasebiyle kıyamete kadar hüküm sürecek son din ve son ahkam Efendimize inen Kur'an ve onun emir ve yasaklarıdır. Peygamber efendimizin bir çok mucizeleri vardır bunlardan bir tanesi de '' Hastaların ve Yaralıların Şifa Bulması Mucizeleri''dir ki, bu mucizevi halleri hala aklen sorgulayıp inkara giden inanç yönünden zayıf insanlar var. Hastaların ve Yaralıların Şifa Bulması Mucizeleri nedir? Detaylar haberimizde.
Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerinin en önemlilerinden bir kısmı da hastaların ve yaralıların O'nun (asm) eliyle veya nefesiyle şifa bulmaları şeklinde vuku bulmuştur. Bu mucizeler hadis ve siyer kitaplarında çokça zikredilmiştir. Bizler de burada birkaç örneği sizlere nakletmeye çalışacağız:
Ok İsabet Eden Gözün Şifa Bulması
Kadı İyaz, Şifa-i Şerif isimli eserinde pek çok sahabeden rivayet edilen bu mucizeyi, sağlam kaynaklara dayanarak bize naklediyor. Allah Resulü'nün (asm) mümtaz ve ordusunda kumandanlık yapan kahraman bir sahabesi ve Hazreti Ömer (ra) zamanında İslam ordusunun baş kumandanı olan Sad bin Ebi Vakkas anlatıyor:
"Uhud Savaşı'nda ben Allah Resulü'nün (asm) yanındaydım. Allah Resulü (asm) o gün yayı kırılıncaya kadar düşmana ok attı. Yayı kırıldıktan sonra oklarını bana verip at diyordu. Verdiği oklar nasl'sız, yani okun uçmasına yardım eden kanatları olmadığı halde, at diye emrettiği okları attığımda kanatlı oklar gibi gidip düşmana isabet ederdi."[1]
"O halde iken, Katade ibni Numan'ın gözüne bir ok isabet etmişti. Gözünü çıkarıp, göz bebeği yanaklarının üzerine aktı. Allah Resulü (asm) mübarek, şifalı eliyle onun gözünü alıp, eski yuvasına yerleştirdi. O göz hiç bir şey olmamış gibi şifa bulup, iki gözünden en güzeli ve en keskin göreni oldu."
Bu olay oldukça meşhurdur. Hatta Katade'nin çocuklarından biri, Ömer ibni Abdi'l-Aziz'in yanına geldiği vakit, kendini şöyle tarif etmiş: "Ben öyle bir zatın çocuğuyum ki, Allah Resulü (asm), onun çıkmış gözünü yerine koyup birden şifa buldu; en güzel göz o olmuş." diye, nazım şeklinde Hazret-i Ömer (ra)'e söylemiş, onunla kendini tanıttırmış.[2]
Hem yine sahih kaynaklardan nakledilir ki, ünlü Ebu Katade'nin, Yevm-i Zîkarad denilen gazvede, bir ok mübarek yüzüne isabet etmiş. Allah Resulü (asm) mübarek eliyle mesh etmiş. Ebu Katade der ki: "Kat'iyen ve asla ne acısını ve ne de yarasını görmedim."[3]
Hayber'in Fethindeki İki Şifa Mucizesi
Başta Buharî ve Müslim gibi sahih kaynaklardan naklediliyor ki:
Hayber Gazvesi'nde, Allah Resulü (asm), Hazreti Aliyy-i Haydarî'yi ordusuna sancaktar olarak tayin ettiği halde, Hazreti Ali'nin gözleri hastalıktan çok ağrıyordu. Allah Resulü (asm) ilaç gibi tükürüğünü gözüne sürdüğü dakikada şifa bularak hiçbir şey kalmadı.[4] Sabahleyin Hayber Kalesinin pek ağır demir kapısını çekip, elinde kalkan gibi tutup Hayber Kalesini fethetti.
Yine aynı savaşta, Seleme İbnü'l-Ekva'nın bacağına kılıç vurulmuş, yarılmış. Allah Resulü (asm) ona nefes edince, birden ayağı şifa bulmuştur.[5]
Görmeyen Gözlerin, Görür Olması
Başta Neseî olmak üzere, ünlü siyer kitaplarının yazarları, Osman ibni Huneyf'ten naklediyorlar. Osman bin Huneyf anlatıyor:
"Allah Resulü'nün (asm) yanına görme özürlü biri geldi. "Benim gözlerimin açılması için dua et." diye Efendimize (asm) rica etti. Allah Resulü (asm) ona dedi ki:
"Şimdi git, abdest al. Sonra iki rekat namaz kıl ve de ki: 'Allah'ım! Hacetimi sana arz ediyor ve rahmet nebisi olan Peygamberin Muhammed ile Sana teveccüh ediyorum. Ya Muhammed! Gözümden perdeyi kaldırması için senin Rabbine seninle teveccüh ediyorum. Allahım, onu bana şefaatçi kıl."[6]
diye dua et. Oda gitti, öyle yaptı ve gözü açılmış görür halde geri geldi.[7]
Büyük bir imam olan İbni Veheb bize bildiriyor ki:
"Bedir Savaşı'nın on dört şehidinden birisi olan Muavviz ibni Afra, Ebu Cehil ile dövüşürken, Ebu Cehl, o kahramanın bir elini kesmiş. O da öteki eliyle, kesilen elini tutup Allah Resulü'nün (asm) yanına gelmiş. Allah Resulü (asm) onun elini yine yerine yapıştırdı, tükürüğünü ona sürdü. Birden şifa buldu, yine savaş meydanına döndü, şehid oluncaya kadar savaşmaya devam etti."[8]
Hem yine ibni Veheb bildiriyor ki: "Yine Bedir Savaşı'nda Hubeyb ibni Yesaf'ın omuz başına bir kılıç vurulmuş ki, ikiye ayrılmış gibi dehşetli bir yara açılmış. Allah Resulü (asm) onun kolunu omuzuna eliyle yapıştırmış, nefes etmiş; şifa bulmuş."[9]
İşte şu iki hadise, gerçi ahadîdir, yani tek kişi kanalıyla bize ulaşmıştır. Fakat İbni Veheb gibi bir imam bu hadiseyi eserine alsa ve bize nakletse, Bedir Savaşı gibi mucizelerin çok olduğu bir zamanda, bu iki vakıaya benzer başka hadiseler de varsa, elbette şu iki vakıanın doğruluğunda şüphe edilmemelidir. İşte, sahih hadislerle bu şekilde bize ulaşan bine yakın hadise var ki Allah Resulü'nün (asm) mübarek eli onlara şifa olmuştur.
* * *
Buraya kadar Efendimizin (asm) eliyle gerçekleşen bu kadar mucizeyi size naklettikten sonra dikkatlerinizi bir noktaya çekmek istiyoruz:
Avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi,
"(Ey Muhammed) attığın zaman da sen atmadın…"[10] ayetinin sırrıyla, aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde, onları bozguna uğratması,
"Ay yarıldı."[11] ayetinin açık işaretiyle, aynı avucunun parmağıyla ayı iki parçaya ayırması,
ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi,
ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması,
elbette o mübarek elin, ne kadar harika bir İlahi Kudret mucizesi olduğunu gösterir.
Güya, dostları içinde o elin avucu küçük bir Sübhanî zikir meclisidir ki, küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.
Ve düşmana karşı küçücük bir Rabbanî cephaneliktir ki, içine taş ve toprak girse, gülle ve bomba olur.
Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir Rahmanî eczahanedir ki, hangi derde temas etse, derman olur.
Ve celal ile kalktığı vakit, ayı parçalayıp, kàb-ı kavseyn yani iki yay şeklini verir.
Ve cemal ile döndüğü vakit, Kevser suyu akıtan on musluklu bir rahmet çeşmesi hükmüne girer.
Acaba böyle bir zatın birtek eli böyle harika mucizelere mazhar ve kaynak olsa, o Zatın (asm), Kainat'ın Yaratıcısı yanında ne kadar makbul olduğu ve davasında ne kadar doğru bulunduğu ve o el ile biat edenler ne kadar bahtiyar olacakları, açıkça anlaşılmaz mı?
* * *
Akla gelebilecek bir soru: Burada naklettiğimiz pek çok mucizenin mutevatir olduğunu ifade ediyoruz. Halbuki bunların birçoğunu okuyucular ilk defa görüyor olabilirler. Mütevatir bir şeyin böyle gizli kalmaması gerekir.
Bu soruya şöyle cevap verebiliriz ki: Şeriat alimlerine göre çok mütevatir ve açık şeyler var ki, onlardan olmayana göre meçhuldür. Hadis alimlerine göre de çok mütevatir hadis vardır, diğer insanların yanında ahadî de olmuyor. Benzer şekilde her ilim dalının ihtisas sahibi, kendi ilmine dair konularda açık ve gizli konuları bilir. Halk ise uzmanlıkları dışında olan konularda ihtisas sahibine güvenir ve naklettiği bilgilere teslim olurlar.
Şimdi, haber verdiğimiz hakikî mütevatir, manevî mütevatir veya tevatür[12] hükmünde kesinlik ifade eden hadiseler, hem hadîs ehlince, hem şeriat ehlince, hem usulüddin ehlince, hem çoğu alim tabakalarında hükmünü öyle göstermiş. Gaflette bulunan sıradan insanlar veya gözünü kapayan cahiller bilmezlerse, kabahat onlara aittir.
Kırılan Ayağın Şifa Bulması
İmam-ı Bağavî'nin kaynağına ulaşıp tashih ederek bize ulaştırdığı bir hadisedir.
Ali ibni'l-Hakem'in, Hendek Savaşı'nda, bir düşman darbesiyle ayağı kırıldı. Allah Resulü (asm) ona eliyle mesh etti; hemen aynı dakikasında öyle şifa buldu ki, atından bile inmeden savaşmaya devam etti.[13]
Hazreti Ali'ye Edilen Şifa Duası
Başta İmam-ı Beyhakî olmak üzere, hadis alimleri haber veriyorlar ki: İmam-ı Ali ağır bir şekilde hastaydı. Iztırabından, kendi kendine dua edip inliyordu. Allah Resulü (asm) geldi ve "Allah'ım ona şifa ver." diye dua etti. Ve ayağıyla Hazret-i Ali'ye dokundu, "Kalk" dedi. Birden şifa buldu. İmam-ı Ali der ki: "Ondan sonra o hastalığı hiç görmedim."[14]
Şifa Bulan El
Şürehbil el-Cu'fî'nin meşhur kıssasıdır. Avucunda etten bir ur vardı ki, kılıcı ve atın dizginini tutamıyordu. Allah Resulü (asm) eliyle avucundaki uru meshetti ve mübarek eliyle ovaladı. O urdan hiçbir eser kalmadı.[15]
Şifa Bulan Çocuklar
Çocukların Efendimizin (asm) mübarek eliyle ve duasıyla şifa bulmalarıyla ilgili altı misal nakledeceğiz:
Birincisi: Ünlü bir araştırmacı ve hadis alimi olan İbni Ebî Şeybe haber veriyor ki:
Bir kadın, bir çocuğu Allah Resulü'nün (asm) yanına getirdi. O çocuk hem zihinsel özürlüydü hem de konuşamıyordu. Allah Resulü (asm) bir suyu mübarek ağzına alıp çalkaladı, sonra da elini yıkadı ve o suyu kadına verdi, "Çocuğa içirsin." dedi. Çocuk o suyu içtikten sonra, hastalığından bir şey kalmadı. Öyle bir akıl ve kemal sahibi oldu ki, insanların en zekilerinden oldu.[16]
İkincisi: Sahih kaynaklarda Hazreti ibni Abbas'tan naklediliyor ki: Allah Resulü'ne (asm) mecnun bir çocuk getirildi. Mübarek elini çocuğun göğsüne koydu. Birden çocuk istifra etti. İçinden, küçük salatalık kadar siyah bir şey çıktı; çocuk şifa bulup gitti.[17]
Üçüncüsü: İmam-ı Beyhakî ve Nesaî, sahih kaynaklarla haber veriyorlar ki: Muhammed ibni Hatib isminde bir çocuğun koluna kaynayan tencere dökülmüş, bütün kolunu yakmıştı. Allah Resulü (asm) meshedip tükürüğünü sürdü; dakikasında şifa buldu.[18]
Dördüncüsü: Büyüdüğü halde konuşamayan, büyükçe bir çocuk Allah Resulü'nün (asm) yanına geldi. Çocuğa sordu:"Ben kimim?" Hiç konuşmayan dilsiz çocuk "Sen Allah'ın Resulüsün." diyerek konuşmaya başlamıştır.[19]
Beşincisi: Yakaza halinde Allah Resulü (asm) ile pek çok defalar görüşmekle müşerref olan Celaleddin Süyutî, hadisin kaynağına ulaşıp tashih ederek bize naklediyor ki: Mübarekü'l-Yemame ismiyle şöhret kazanan bir sahabenin hadisesidir. Yeni dünyaya geldiği zaman, Allah Resulü'nün (asm) yanına getirmişler.
Allah Resulü (asm) ona baktığında çocuk birden konuşmaya başlamış ve "Senin Allah Resulü olduğuna şehadet ederim." demiştir. Allah Resulü (asm) çocuğun bu şehadeti üzerine "Barekallah" demiştir. Çocuk ondan sonra büyüyünceye kadar daha konuşmamış. O çocuk, Peygamberimizin (asm) bu mucizesine ve "Barekallah" duasına mazhar olduğundan, "Mübarekü'l-Yemame" ismiyle şöhret bulmuştur.[20]
Altıncısı: Çocuk tabiatında hayasız bir kadın, Allah Resulü'nden (asm) yemek yerken lokma istemiş, vermiş. Kadın demiş: "Yok, senin ağzındakini istiyorum." Onu da vermiş. O gayet hayasız kadın, o lokmayı yedikten sonra, en hayalı kadın ve Medine kadınlarının içerisinde üstün bir haya sahibi oldu.[21]
Burada naklettiğimiz birkaç mucize örneği gibi, sahih kaynaklarda geçen yüzlerce mucizeler vardır. Çoğu siyer ve hadis kitaplarında beyan edilmiştir. Evet, Allah Resulü'nün (asm) mübarek eli Lokman Hekim'in bir eczahanesi gibi ve tükürüğü Hazret-i Hızır'ın ab-ı hayat çeşmesi gibi ve nefesi Hazret-i İsa Aleyhisselamın nefesi gibi yardım ve şifa kaynağı olsa; ve insanlık çok musibet ve belalara giriftar olsa, elbette Allah Resulü'ne (asm) hadsiz müracaatlar olmuştur. Hastalar, çocuklar, mecnunlar pek çoklukla gelmişler, hepsi şifa bulup gitmişler. Hatta, kırk defa hac eden ve kırk sene sabah namazını yatsı abdestiyle kılan, tabiînin büyük imamlarından ve çok sahabelerle görüşen, Tavus denilen Ebu Abdurrahmani'l-Yemanî kesin olarak haber verip demiş ki: Allah Resul'ne (asm) ne kadar mecnun gelmişse, Allah Resulü (asm) göğsüne elini koymuşsa, kesinlikle şifa bulmuştur; şifa bulmayan kalmamıştır.[22]
İşte, Asr-ı Saadete yetişmiş böyle bir imam, böyle kesin ve küllî hükmetmişse, elbette ona gelen hiçbir hasta kalmamış ki, illa şifa bulmuş. Madem şifa bulmuş; elbette binlerce müracaatlar olacaktır.
Peygamberimizin mucizeleri (1) Kur'an-ı Kerim
Peygamberimizin mucizeleri (2) İsra ve Miraç Mucizesi
Peygamberimizin mucizeleri (3) Ayın yarılması
Peygamberimizin mucizeleri (4) Gelecekle ilgili verdiği haberlerin doğru çıkması
Peygamberimizin mucizeleri (5)Yiyeceklerin ve içeceklerin bereketlenmesiyle ilgili mucizeler
Peygamberimizin mucizeleri (6) Sularla İlgili Mucizeler
Peygamberimizin mucizeleri (7) Ağaçlarla ilgili mucizeler
Peygamberimizin mucizeleri (8) Dağ,taş ve cansız bazı varlıklarla ilgili mucizeler
[1]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:322; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:651; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 6:113; Müslim, Fedailü's-Sahabe, 42, no. 2412; İbni Hibban, Sahih, 9:65.
[2]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:322; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 6:113; el-Hindî, Kenzü'l-Ummal, 12:377; İbnü'l-Kayyım, Zadü'l-Mead (tahkik: Arnavud), 3:186-187; el-Hakim, el-Müstedrek, 3:295.
[3]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:322; Hafacî, Şerhu'ş-Şifa, 3:113; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:653.
[4]Buharî, Cihad: 102, 144, Mağazî: 38; Fedailü'l-Eshab: 9; Müslim, Fedailü's-Sahabe: 32, 34; el-Hakim, el-Müstedrek, 3:38.
[5]Buharî, Mağazî: 38 (Yezîd ibni Ubeyd'den); Ebû Davûd, Tıb: 19; Es-Sa'atî, el-Fethü'r-Rabbanî Şerh-i Müsned, 22:259.
[6]bk. Tirmizî, Deavat: 118; İbni Mace, İkame: 189; Müsned: 4-138.
[7]Tirmizî, Daavat: 119 (hadis no. 3578); el-Hakim, el-Müstedrek, 1:526; Beyhakî, Delailü'n-Nübüvve: 6:166; İbni Mace, İkame, 189; Müsned, 4:138.
[8]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:656; İbni Seyyidi'n-Nas, Uyûnü'l-Eser, 1:261.
[9]Beyhaki, Delailü'n-Nübüvve: 6:178; İbni Hacer, el-İsabe, 1:418; İbnü'l-Esir, Üstü'lğabe, 2:118.
[10]Enfal Sûresi, 8;17.
[11]Kamer Sûresi, 54:1.
[12]Bu kavramlarla alakalı "Peygamberimizin Mucizeleri" isimli bölümümüzün "Takdim" kısmında bilgi bulabilirsiniz.
[13]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:323; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:656; Hafacî, Şerhu'ş-Şifa, 3:118; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 6:134.
[14]Tirmizî, Daavat: 112; Müsned, 1:83, 107, 128; Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:323; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:656; İbni Hibban, Sahih, 9:47; el-Mubarekforî, Tuhfetü'l-Ahvezî, 3635.
[15]el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 8:298; Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:657.
[16]İbni Mace, Tıb: 40, no. 3532; Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:654, 657.
[17]Darîmî, Mukaddime: 4; Müsned, 1:254; Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:657; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 9:2;Tebrîzî, Mişkatü'l-Mesabîh, 3:188.
[18]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:657; Hafacî, Şerhu'ş-Şifa, 3:121; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 9:415; İbni Kesîr, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 1:295; el-Hakim, el-Müstedrek, 4:62-63.
[19]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:319; Hafacî, Şerhu'ş-Şifa, 3:105; İbni Kesîr, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 6:158-159
[20]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:319; Hafacî, Şerhu'ş-Şifa, 3:105; Süyûtî, Kenzü'l-Ummal, 4:379; İbni Kesîr, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 6:159.
[21]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:325; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:657; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 8:312.
[22]Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:335; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, 1:676.





