Tevessül nedir? Tevessül duası nedir? Tevessül duası nasıl yapılır? Tevessül duasının hikmeti nedir? İşte detaylar...

Tevessül, vesile kılmak demektir. Yani Allah'ın affına, yardımına veya başka bir isteğe nail olabilmek için, kişinin kendi ile Allah arasına salih bir kulu koymasıdır. Yine, "hürmetine istemek" ve "falan kulunun hürmetine" demek de bir tevessüldür…

Tevessül, Ehl-i sünnet itikadında caizdir; vacip değildir. Yani kişi dilerse tevessül eder, dilerse tevessül etmeksizin doğrudan Allah'tan ister… Tevessül, Ehl-i sünnet itikadında caiz iken, bir kısım Ehl-i sünnet muhalifleri tevessülü inkar etmekte ve tevessül edeni şirke düşmekle itham etmektedirler. Yani onlara göre, bütün Ehl-i sünnet mensupları, avamından müçtehitlerine kadar hepsi şirke düşmüştür, yani müşriktir.

Şimdi ilk önce, tevessülü şirk kabul eden ve Ehl-i sünnetin dairesinden çıkanbu kişilerin tevessül hakkındaki sözlerine bakalım:

- Allah'a tövbe için kulu araya sokmak tam da Hristiyanlaşmadır.

- İnsanın Allah ile arasına aracılar koymamasıdır ihlas. Hiç kimseyi, Peygamberi bile? Peygamberi de!..

- "Falancanın yüzü suyu hürmetine,.." diyene sormak lazım: Onun garib olduğu hakkında şüphen mi var?..

* * *

- İnsanları, Allah'la kendi arana koymak şirk ve en büyük günahtır.

* * *

- Vesile, birini aracı koymak efendim. Allah'la kendi arasına aracı koyuyor efendim. Vesilenin yol olduğunu bilmiyor.

- Halka öyle anlatıyorlar. Hocalarla ben münakaşa ettim bunu. Vesiledir, aracı koyacaksın diyor. Sen Muhittin-i Arabi'yi aracı yapacaksın, Gavs-ı Azamı aracı yapacaksın, diyor.

* * *

- Şimdi Müslümanlar kendileriyle Allah arasına Peygamberi koyuyorlar. Yani, aracılığı kaldırsın diye görevlendirilmiş bir Peygamber araç ediniliyor, aracı ediniliyor. Bu, korkunç bir çürümüşlüğün ifadesidir...

* * *

İşte böyle diyorlar ve bu kişiler tevessülü şirk kabul etmektedirler. Bizler bu derste, tevessülün caiz olduğunu, hiçbir kör nokta kalmaksızın kati bir şekilde ispat edeceğiz. Amacımız, Ehl-i sünnet itikadını bozmaya çalışan bu kişilerin şerlerinden Ümmet-i Muhammed'i muhafaza etmektir. Başka hiçbir gayemiz yoktur...

Şu noktaya da dikkat çekelim: Bizlerin, hiç kimsenin şahsıyla bir mücadelesi yoktur. Bizim mücadelemiz, fikirlerledir. Ancak fikir sahiplerini de ifşa ediyoruz ki, şu anlasın: Kur'an bir vadide, bunlar ise başka bir vadidedir. Bunların, Kur'an'ı anlamada hiçbir nasipleri yoktur… Bu anlaşılırsa, onların peşinden koşanlar da belki Ehl-i sünnet çizgisine gelir ve büyük bir zarardan kurtulurlar.

Sözü daha fazla uzatmayalım ve hemen tevessülün caiz olduğuna dair Kur'an'dandelillerimize geçelim. İnayet ve tevfik Allah'tandır.

TEVESSÜL HAKKINDAKİ KUR'AN'DAN DELİLLER

BİRİNCİ DELİL

Birinci Kur'an delilimiz, Yusuf suresinin 97. ayet-i kerimesinde, Yakup (as)'ın evlatları şöyle der:

يَا أَبَانَا "Ey babacığımız" اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا "bizim günahlarımız için af dile" إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ "şüphesiz biz günah işlemiştik…"

Onların bu isteğine karşı Yakup (as) da şöyle der:

سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّي "Ben sizler için Rabbimden af dileyeceğim. ŞüphesizRabbim, gafurdur ve rahimdir…"

Şimdi, bu ayet-i kerimeler üzerinde biraz tahlil yapalım ve tevessülü inkar edenlere bazı sorular soralım...

Birinci sorumuz şu: Yakup (as)'ın evlatları babalarına gelerek: "Ey babacığımız,bizim günahlarımız için af dile." demiştir. Bu bir tevessül değil midir?.. Bu, bal gibi tevessüldür… Zira tevessül, kişinin, Allah'ın affına ya da farklı bir arzusuna ulaşabilmesi için, kendi ile Allah'ın arasına, salih bir kulu koymasıdır. Yakup (as)'ın evlatları da Allah'ın affına mazhar olabilmek için babalarına tevessül etmişler ve Allah ile aralarına Hz. Yakub'u koymuşlardır. Bu apaçık bir tevessüldür…

Şimdi tevessülü inkar edenlere şu soruyu soruyoruz:

- Siz tevessüle şirk diyorsunuz, acaba Yakup (as)'ın evlatları, şirk ile tevhidin arasını ayırt edemeyecek kadar cahil miydiler? Yani bir ömür boyu Yakup (as)'ın rahlesinde tevhid dersini almalarına rağmen, tevessülün caiz olmadığını öğrenememişler miydi? Onlar bilmiyor da siz mi biliyorsunuz?..

Şunu da hemen hatırlatalım: İtikat esasları bütün peygamberler için aynıdır. Farklılık, sadece amele bakan yöndedir. Yani itikaden onlara caiz olan bir şey, bize de caizdir. Madem onlar babalarına tevessül etmişler, o halde tevessülün caiz olması gerekir. Tevessül onlara caizse, bize de caizdir…

İkinci sorumuz şu: Haydi diyelim ki, Yakup (as)'ın evlatları tevessülün caiz olmadığını bilmiyorlardı ve babalarına tevessül ettiler. Peki ama, bu durumda Yakup (as)'ın onları men etmesi ve "Evlatlarım, tevessül şirktir, Allah ile aranıza benisokmayın, direkt Allah'tan kendiniz isteyin." demesi gerekmez miydi? Öyle ya eğer tevessül caiz olmasaydı, Yakup (as)'ın onları uyarması gerekirdi. Ama ayette uyarmamış. Bırakın uyarmayı, "Sizin için Rabbimden af dileyeceğim." diyerek, evlatlarının tevessülünü kabul etmiştir.

Acaba Yakup (as) gibi bir peygamber, sizler kadar tevhidi anlayamadı mı? Tevessül şirk idi de Yakup (as) bunu bilmiyor muydu? Bir peygamberin neyin şirk, neyin iman olduğunu bilmemesi mümkün müdür?..

Şimdi önünüzde iki yol var, dilediğinizi seçin…

Birinci yolunuz, tevessülün şirk olduğunda ısrar etmektir. Eğer bu yola süluk ederseniz, Yakup (as)'ın ve evlatlarının müşrik olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız. Çünkü evlatları Yakup (as)'a tevessül etmiş ve Yakup (as) da bu tevessülü kabul etmiştir. Bunda zerre miskal şüphe yoktur. Eğer tevessül şirk ise; Allah'ın peygamberi, evlatlarıyla beraber şirke düşmüştür... Bu ihtimali mi kabul edeceksiniz. İmandan azıcık nasibi olan, bu ihtimali kabul edebilir mi?..

Eğer bu ihtimali kabul edemiyorsanız -ki insansanız kabul edemezsiniz- o halde İkinci yola süluk etmelisiniz ki, o da, tevessülün caiz olduğudur...

İşte size iki yol. Bizler Ehl-i sünnet mensupları olarak ikinci yoldan gidiyoruz; tevessülü caiz biliyor ve Allah'ın peygamberini ve evlatlarını şirkten tenzih ediyoruz. Artık siz ne isterseniz onu yapın, yeter ki bu ümmetin evlatlarının itikadını bozmayın...

Daha söyleyecek çok sözümüz ve gösterecek çok delilimiz var. Birinci delilimizi burada sonlandıralım ve şimdi Kur'an'dan İkinci delilimize geçelim…

İKİNCİ DELİL

Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz İkinci Kur'an delili, Nisa suresinin64. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulur:

وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ "Onlar nefislerine zulmettiklerinde, yani günahişlediklerinde" جَآؤُوكَ "sana gelselerdi, Yani Peygamber Efendimiz (asm)'egelselerdi" فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ "ve Allah'tan dileselerdi…" وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ "Resul(asm) da onlar için af dileseydi" لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا "Allah'ı Tevvab -yani tövbeleri çokça kabul eden- ve Rahim, yani çok merhametli bulurlardı..."

Manaya bir daha dikkat kesilelim:

"Onlar nefislerine zulmedip günah işlediklerinde sana gelselerdi ve Allah'tanaf dileselerdi, Resul (asm) da onlar için Allah'tan af dileseydi, Allah'ı Tevvabve Rahim bulurlardı."

Şimdi, bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapalım ve tevessülü inkar edenlere bazı sorular soralım...

Ayet-i kerimenin başında, "Onlar nefislerine zulmettiklerinde, yani günahişlediklerinde sana gelselerdi" buyrulmuş. Bunun manası "sana tevessületselerdi" değil midir? Tevessül neydi? Tevessül, kişinin, kendi ile Allah arasına, arzusuna ulaşabilmesi için salih bir kulu koymasıydı. Peki, ayette zikredilen kişilerin arzusu ne? Arzuları, Allah'ın kendilerini af etmesi... Bu affa mazhar olabilmeleri için Cenab-ı Hak kaç şart ileri sürüyor? Üç şart ileri sürüyor.

Birinci Şart: Peygamber Efendimize gelmeleri yani O'na tevessül etmeleri...

İkinci Şart: Allah'tan af dilemeleri...

Üçüncü Şart: Peygamberimizin onlar için af dilemesi, yani onların tevessülünü kabul etmesi...

Bakın, bu ayet-i kerime, sadece tevessülün caiz olduğunu beyan etmiyor; bir de tevessülü teşvik ediyor.

Şimdi, tevessülü inkar edenlere sormak istiyorum:

Birinci sorumuz: Siz hiç Nisa suresinin 64. ayet-i kerimesini okumuyor musunuz?"Onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelselerdi." ayetinin manası, "sanatevessül etselerdi" değil midir? Eğer değilse, ne diye Peygamberimize geliyorlar? Kur'an onları Peygamberimize gitmeye ne diye teşvik ediyor?

Tevessül caiz olmasaydı, onların kendi başlarına tövbe etmeleri; af dilemek için Peygamberimize gelmemeleri, ve eğer gelmişlerse, Kur'an'ın onları kınaması gerekmez miydi? Ama Kur'an, onların Peygamberimize gelmelerini değil, gelmemelerini, yani tevessül etmemelerini kınıyor. Bu da tevessülün caiz olduğuna apaçık bir delil değil midir?..

İkinci sorumuz: Ayette geçen "onlar kendilerine zulmettiklerinde sanagelselerdi ve sen de onlar için af dileseydin" ifadesiyle, Peygamber Efendimizin onların tevessülünü kabul etmesi şart koşulmuş. Eğer tevessül caiz olmasaydı, Allah Teala, Peygamberimizin onların tevessülünü kabul etmesini ve onlar için af dilemesini şart koşar mıydı? Yani -haşa- Allah Teala, Peygamberimize şirk olan bir amele rıza göstermesini mi emretmiş?

Eğer "Tevessül caiz değildir." derseniz, Allah'ın, Peygamberimize şirke rıza göstermesini, hatta ona ortak olmasını emrettiğini kabul etmek zorunda kalırsınız. Eğer bunu kabul edebiliyorsanız, biz sizinle daha ne konuşalım, insan olmayanla ne konuşulur ki!..

Üçüncü sorumuz da şu: Siz "Tevessül şirktir." diyorsunuz. Şirkin ise cezası, cehennemde ebedi kalmaktır. Halbuki tahlilini yaptığımız ayet-i kerimede, Peygamberimize tevessül etmeleri emredilenler hakkında: "Eğer sana gelselerdi,sen de onlar için af dileseydi, Allah'ı Tevvab, yani tövbeleri çokça kabul edenve Rahim bulurlardı." buyrulmuş.

Tevessül şirkse, onlar Cenab-ı Hakk'ı nasıl Tevvab ve Rahim buluyorlar?.. Onların, Allah'ı Tevvab ve Rahim bulmaları, Allah'ın onları affedeceği manasındadır. Tevessül şirkse, bu şirki işleyenlere Allah niye Tevvab ve Rahim sıfatlarıyla tecelli ediyor? Diğer şirkleri affetmezken, bu şirke niye teşvik ediyor?..

Yahu aklınız bu kadarda mı çalışmıyor? Sizin Kur'an'dan hiç mi nasibiniz yok ki, apaçık bir şekilde tevessülü teşvik eden bu ayeti görmüyor ve tevessülü inkar ediyorsunuz?

Sizlerin halinize şaşılır...

Burada şu soru akla gelebilir: Kişinin, tevessül etmeksizin tek başına tövbe etmesi caiz iken, niçin bu ayet-i kerimede Peygamber Efendimize tevessül etmeleri şart koşulmuştur?..

Bunun cevabı şudur: Her ne kadar kişinin tek başına af dilemesi tövbe için yeterli olsa da kişi hakkıyla tövbe edemeyeceği için, Peygamberimizin onlar için af dilemesi onların tövbesine katıldığında, tövbeleri kabule daha şayan olacaktır. Bu sebeple onlar, Peygamberimize tevessülle emrolunmuşlardır...

Şimdi ey tevessülü inkar edenler, önünüzde iki yol var, dilediğinizi seçin…

Birinci yolunuz, tevessülün şirk olduğunda hala ısrar edebilirsiniz. Ama bu durumda, Peygamberimize tevessülü emreden bu ayeti Mushaflarınızdan çıkarmanız gerekir. Eğer çıkartmazsanız; ayetin emrine uyarak affedilmeleri için Peygamberimize gelen kimseleri, yani Peygamberimize tevessül edenleri şirke düşmekle itham etmeniz gerekir. Yani Allah'ın emrine uyanlara müşrik demeniz gerekir. Sadece bu da değil. Peygamberimiz de Allah'ın emriyle onların tevessülünü kabul edip Allah'tan onlar için af dilemiştir. Bu durumda -haşa, yüz bin defa haşa-Peygamberimizi de tevessülü kabul ettiği için şirke ortak olmakla itham etmeniz gerekiyor. O halde size göre, hem sahabeler hem de Peygamberimiz şirk olan bir ameli işliyorlardı ve bu ameli -haşa, yüz milyon kere haşa- Allah yanlış olarak emretmiştir. Siz hem Allah'ın hem Peygamberin hem de sahabelerin hatasını düzeltiyorsunuz. Ve sizden başka tevhid ehli kimse de yoktur. Eğer bunu kabul edebiliyorsanız, bu yoldan gidin...

İkinci yolunuz ise, tevessülün caiz olduğunu kabul etmektir. Bu yol hem doğru, hem de Kur'an'ın teşvik ettiği bir yoldur. Bizler Ehl-i sünnet itikadının mensupları olarak, elhamdülillah bu yolun yolcusuyuz. Rabbim bizi bu yoldan da ayırmasın; çünkü bu yol, Kur'an'ın yoludur...

Tevessülün caiz olduğuna dair İkinci Kur'an delilimizi de burada tamamlayalım ve şimdi Üçüncü delilimize geçelim...

ÜÇÜNCÜ DELİL

Tevessülün caiz olduğuna dair Üçüncü Kur'an delilinde, Hz. Musa (as)'ınkavminin Hz. Musa'ya yaptıkları birçok tevessülü göstereceğiz. Birazdan da göreceğiniz gibi, kavmi, Hz. Musa'ya birçok hususta tevessül etmiş ve Hz. Musa da bu tevessüllerin tamamını kabul etmiştir. Mesela: Bakara suresinin 61. ayet-ikerimesinin beyanıyla; kavmi, Hz. Musa'ya gelerek,

يَا مُوسَى "Ey Musa." لَنْ نَصْبِرَ عَلَى طَعَامٍ وَاحِدٍ "Biz tek bir taama sabredemeyiz." فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ "Rabbine bizim için dua et" يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الأَرْضُ "Bizim için yeryüzününbitirdiklerinden çıkarsın." demişlerdir.

Gördüğünüz gibi, kavmi, Hz. Musa'ya: فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ "Rabbine bizim için dua et."diyerek tevessül etmiştir. Bu bir tevessüldür. Ayette geçen "tek bir taamasabredemeyiz" ifadesiyle de daha önce yaptıkları başka bir tevessüle işaret edilmiştir. Şöyle ki:

Kavmi, Hz. Musa'ya gelerek: "Rabbine dua et, Rabbin bizi rızıklandırsın."dediklerinde, Hz. Musa bu tevessülü kabul ederek kavmi için dua etmiş ve Bakara suresinin 57. ayet-i kerimesindeki وَأَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى "Biz size bıldırcın vekudret helvasını indirmiştik." beyanıyla, onlara gökten bu iki yiyecek indirilmişti. Daha sonra kavmi etten ve tatlıdan bıkınca, tekrar Hz. Musa'ya tevessül ederek: "Rabbine bizim için dua et, bizim için yeryüzünün bitirdiklerinden çıkarsın. Biztek bir taama, yani bıldırcına ve tatlıya sabredemeyiz." demişlerdi...

Kavminin, Hz. Musa'ya yaptıkları başka bir tevessül de su için Allah'a dua etmesini istemeleridir. Hz. Musa bu tevessülü de kabul etmiştir. Bakara suresinin 60. ayet-i kerimesinde şöyle buyrulur:

وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ"Bir vakit Musa kavmi için su istemişti." فَقُلْنَا اضْرِب بِعَصَاكَ الْحَجَرَ "Biz de demiştik ki, asan ile taşa vur." فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً "Ondan on iki gözpınar fışkırmıştı."

Gördüğünüz gibi, ayetin beyanıyla, Hz. Musa, kavminin su için yaptığı tevessülü kabul ederek Allah'tan su istemiş, Allah Teala da onun duasının bereketiyle suyu onlara ihsan etmiştir...

Kavminin, Hz. Musa'ya yaptıkları başka bir tevessül de güneşten korunmak için Allah'a dua etmesini istemeleridir. Hz. Musa bu tevessülü de kabul etmiş ve duasının bereketiyle, gölge yapacak beyaz bir bulut kavmine gönderilmiştir. Bu, Bakara suresinin 57. ayet-i kerimesinde: وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ "Biz beyaz bir bulutu sizinüzerinize gölge yaptık." ayetiyle beyan buyrulmuştur...

Kavminin, Hz. Musa'ya yaptıkları başka başka bir tevessül de Bakara suresinin 67. ayet-i kerimesiyle başlayan kıssada zikredilir. Bir cinayet olayında katilinin bulunması için Hz. Musa'ya tevessül ederler ve birçok hususta Hz. Musa'ya gelerek: ادْعُ لَنَا رَبَّكَ "Bizim için Rabbine dua et..." diyerek Hz. Musa'ya birçok kere tevessül ederler. Hz. Musa da her bir tevessülü kabul ederek kavminin isteğini yerine getirir...

Kavminin, Hz. Musa'ya yaptığı başka tevessüller de vardır. Biz bu kadarıyla yetinelim. Meselemiz, Hz. Musa'nın kavminin, Hz. Musa'ya tevessül etmesidir. Verdiğimiz örnekler meselemizin ispatı için kafidir. Ayrıca dileyenler, kısaca zikrettiğimiz hadiselerin detayı için tefsir kitaplarına müracaat edebilirler...

Şimdi, tevessüle dair beyan ettiğimiz bu ayet-i kerimeler üzerinde biraz tahlil yapalım ve tevessülü inkar edenlere bazı sorular soralım...

Tevessülü inkar edenlere soracağımız soru şu: Bakara suresinin 61. ayet-i kerimesinde beyan edilen; kavminin, Hz. Musa'ya gelerek:

"Ey Musa, biz tek bir taama sabredemeyiz. Bu sebeple Rabbine bizim için duaet." demeleri bir tevessül değil midir? Bu, güneş gibi apaçık bir tevessüldür. Zira tevessül, kişinin, isteğine ulaşabilmesi için, kendi ile Allah arasına salih bir kulu koymasıdır. Hz. Musa'nın kavmi de bunu yapmış ve kendileriyle Allah arasına Hz. Musa'yı koymuşlardır. Bu, tevessül değil de nedir?..

Hem biz burada, Beni İsrail'in Hz. Musa'ya tevessül etmesini tevessüle delil yapmıyoruz. Çünkü onlar birçok işte haddi aşmıştır. Onların hali, meselemize delil olamaz. Biz, Hz. Musa'nın onların tevessülünü kabul ederek, Allah'a dua etmesini meselemize delil yapıyoruz. Eğer tevessül caiz olmasaydı, Hz. Musa onlara şöyle derdi: "Bana tevessül etmeyin, Allah ile aranıza beni sokmayın. Bu şirktir..."Evet, tevessül haram olsaydı Hz. Musa böyle derdi. Ancak dememiş ve onların tevessülünü kabul etmiştir.

Şimdi size soruyorum ey tevessül inkarcıları! Hz. Musa gibi ülülazim bir peygamber, neyin şirk, neyin iman olduğunu bilmiyor muydu? İmanla şirkin arasını ayırt edemeyecek kadar -haşa- cahil miydi? Tevessül şirk olsaydı, Hz. Musa onların tevessülünü kabul eder miydi? Haydi, faraza hata etti, kabul etti, diyelim; bu durumda Allah'ın onu uyarması gerekmez miydi?..

Ama bırakın Allah'ın uyarmasını, Allah Teala Hz. Musa'nın, kavmi için yaptığı her bir duayı kabul etmiş ve kavminin tevessül ederek istediği her şeyi, Hz. Musa hürmetine onlara ihsan etmiştir.

- Kavmi, Hz. Musa'ya su için tevessül etmiş, Hz. Musa bu tevessülü kabul ederek Rabbinden su istemiş, Cenab-ı Hak da onun duası hürmetine taştan on iki göz pınar fışkırtmıştır...

- Kavmi, yine Hz. Musa'ya yiyecek için tevessül etmiş, Hz. Musa bu tevessülü kabul ederek Rabbinden yiyecek istemiş, Cenab-ı Hak da onun duası hürmetine gökten bıldırcın ve kudret helvası indirmiş, yeryüzünden de farklı nebatatı bitirmiştir...

- Kavmi, yine Hz. Musa'ya gölge için tevessül etmiş, Hz. Musa bu tevessülü kabul ederek Rabbinden gölge istemiş, Cenab-ı Hak da onun duası hürmetine beyaz bir bulutu onlara gölge yapmıştır...

Ve kavmi, Hz. Musa'ya daha birçok kere tevessül etmiş ve Hz. Musa bu tevessüllerin tamamını kabul ederek Rabbine dua etmiş ve Allah Teala da onun duası hürmetine kavminin isteğini yerine getirmiştir. Yahu, siz hiç Kur'an okumuyor musunuz? Bu kadar tevessülü gördükten sonra nasıl oluyor da "Tevessül şirktir."diyorsunuz. Hadi ilminiz yok, iyi de aklınızda mı yok? Zira biraz aklı olan, bu kadar ayetten tevessülün caiz olduğu hükmünü çıkarabilir. Ya da sizin başka bir derdiniz mi var? Başka bir cereyan hesabına mı çalışıyorsunuz? Bile bile mi bunları yapıyorsunuz...

Her ne ise, sizin hesabınız Allah'a kalmıştır. Allah'ın huzurunda, bu ümmetin imanını bozmanın hesabını elbette vereceksiniz. Şimdi bakın, tevessülü inkar ettiğinizde neyi kabul etmek zorunda kalıyorsunuz...

Eğer "Tevessül şirktir." derseniz, Hz. Musa'yı şirke ortak olmakla itham etmeniz gerekecektir. Zira günaha rıza günah, şirke rıza ise şirktir. Eğer tevessül şirkse, Hz. Musa, kavminin tevessülüne razı olduğu için -haşa, yüz bin defa haşa- O da şirke düşmüştür. Siz, Hz. Musa'nın şirke düştüğ uuml

Muhabir: Yazar Silinmiş