Hadid suresinin okunuşu nasıldır? Hadid suresinin meali nasıldır? Hadid suresi Medine döneminde nazil olmuştur. Hadid suresi 29 ayeti kerimedir. Hadid suresinde ahirette müminler münafıklardan ve kafirlerden ayrılıp kurtuluşa ererlerken diğerlerinin içine düşeceği acı durum tasvir ediliyor. İşte Hadid suresinin okunuşu ve anlamı...
İbn Âşûr bunun, Mekkî mi Medenî mi olduğu hususu en tartışmalı sûre olduğunu ifade eder. Fakat hemen bütün alimler hem Mekkî hem Medenî ayetler ihtiva ettiğini kabul ederler. İbn Atıyye el-Endelüsî, Hadîd sûresinin sadece başlangıç kısmının üslûp ve muhteva bakımından Mekkî sûrelere benzediğini ifade etmiştir. Mushaftaki sıralamada elli yedinci, iniş sırasına göre doksan dördüncü sûredir. Zilzal sûresinden sonra, Muhammed sûresinden önce nazil olmuş ve genellikle Medine'de inen sûreler arasına yerleştirilmiştir. Yirmi dokuz ayet, beş yüz kırk dört kelime, bin dört yüz yetmiş dört harften meydana gelir. Hadisi suresinin fasılası (ب، د، ر، ز، م، ن) be, dal, ra, ze, mim ve nun harfleridir. Sûre, adını 25. ayette geçen "el-Hadîd" kelimesinden almıştır. Hadîd, demir demektir. Sûrede başlıca, tüm kainatın Allah'a ait olduğu ve kainatta dilediği gibi tasarruf edeceği, Allah'ın dinini yüceltmek için can ve mal ile mücadelenin gerekliliği, dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı konu edilmektedir. Tesbihle başladıkları için "Müsebbihat" denilen beş sûrenin ilkidir (diğerleri Haşr, Saf, Cum'a ve Tegābün sûreleridir).
Hakkında
Medine döneminde inmiştir. 29 ayettir. Sûre, adını 25. ayette geçen "elHadîd" kelimesinden almıştır. Hadîd, demir demektir. Sûrede başlıca, tüm kainatın Allah'a ait olduğu ve kainatta dilediği gibi tasarruf edeceği, Allah'ın dinini yüceltmek için can ve mal ile mücadelenin gerekliliği, dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı konu edilmektedir.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada elli yedinci, iniş sırasına göre doksan dördüncü sûredir. Zilzal sûresinden sonra, Muhammed sûresinden önce nazil olmuş ve genellikle Medine'de inen sûreler arasına yerleştirilmiştir. İbn Âşûr bunun, Mekkî mi Medenî mi olduğu hususu en tartışmalı sûre olduğunu ifade eder. Fakat hemen bütün alimler hem Mekkî hem Medenî ayetler ihtiva ettiğini kabul ederler (bk. İbn Atıyye, V, 256; İbn Âşûr, XXVII, 353-354).
Konusu
Allah Teala'nın bazı sıfatlarına, evrendeki mutlak egemenliğine dikkat çekilerek başlayan sûrede, iman ve infakın önemi üzerinde durulmakta, ahirette müminler münafıklardan ve kafirlerden ayrılıp kurtuluşa ererlerken diğerlerinin içine düşeceği acı durum tasvir edilmekte, dünya hayatının ahiret inancından bağımsız olması halinde anlamını yitireceği, buna karşılık insanın iyi bir kul olabilmek için hıristiyan rahiplerinin yaptığı gibi dünyayı tamamen terketmesinin gerekmediği hususu işlenmektedir.
Fazileti
Tesbih ifadesiyle başladıkları için "müsebbihat" diye anılan beş sûrenin ilkidir (diğerleri Haşr, Saf, Cum'a ve Tegåbün sûreleridir). Bu ve devamındaki dört sûrenin faziletiyle ilgili olarak şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber yatmadan önce "müsebbihat"ı okur ve bunlarda bin ayetten faziletli bir ayetin bulunduğunu söylerdi (Tirmizî, "Fezailü'l-Kur'an", 21, "Da'avat", 22).
HADİD SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI
Hadîd 1 (Mealleri Karşılaştır): Sebbeha lillahi ma fîs semavati vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ
Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Hadîd 2 (Mealleri Karşılaştır): Lehu mulkus semavati vel ard(ardı), yuhyî ve yumît(yumîtu), ve huve ala kulli şey'in kadîr(kadîrun).
لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ يُحْىِۦ وَيُمِيتُ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O'nundur. Diriltir, öldürür. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Hadîd 3 (Mealleri Karşılaştır): Huvel evvelu vel ahiru vez zahiru vel batın(batınu), ve huve bi kulli şey'in alîm(alîmun).
هُوَ ٱلْأَوَّلُ وَٱلْءَاخِرُ وَٱلظَّٰهِرُ وَٱلْبَاطِنُ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ
O, ilk ve sondur. Zahir ve Batın'dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
Hadîd 4 (Mealleri Karşılaştır): Huvellezî halakas semavati vel ardafisitteti eyyamin summesteva alel arş(arşi), ya'lemu ma yelicu fîl ardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu mines semai ve ma ya'rucu fîha, ve huve meakum eyne ma kuntum, vallahu bi ma ta'melûne basîr(basîrun).
هُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ فِى سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ ۚ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا ۖ وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ ۚ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş'a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
Hadîd 5 (Mealleri Karşılaştır): Lehu mulkus semavati vel ard(ardı), ve ilallahi turceul umûr(umûru).
لَّهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ وَإِلَى ٱللَّهِ تُرْجَعُ ٱلْأُمُورُ
Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün işler ancak O'na döndürülür.
Hadîd 6 (Mealleri Karşılaştır): Yûlicul leyle fîn nehari ve yûlicun nehare fîl leyl(leyli) ve huve alîmun bi zatis sudûr(sudûri).
يُولِجُ ٱلَّيْلَ فِى ٱلنَّهَارِ وَيُولِجُ ٱلنَّهَارَ فِى ٱلَّيْلِ ۚ وَهُوَ عَلِيمٌۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ
Geceyi gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar. O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.
Hadîd 7 (Mealleri Karşılaştır): Âminû billahi ve resûlihî ve enfikû mimma cealekum mustahlefîne fîh(fîhi), fellezîne amenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun).
ءَامِنُوا۟ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَأَنفِقُوا۟ مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ ۖ فَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مِنكُمْ وَأَنفَقُوا۟ لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
Allah'a ve Resûlüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükafat vardır.
Hadîd 8 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma lekum la tu'minûne billah(billahi), ver resûlu yed'ûkum li tû'minû bi rabbikum ve kad e haze mîsakakum in kuntum mu'minîn(mu'minîne).
وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ ۙ وَٱلرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا۟ بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَٰقَكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Peygamber, sizi, Rabbinize iman etmeniz için davet edip dururken size ne oluyor da Allah'a iman etmiyorsunuz? Halbuki (Allah ezelde) sizden sağlam bir söz de almıştı. Eğer inanacak kimselerseniz (bu çağrıya uyun).
Hadîd 9 (Mealleri Karşılaştır): Huvellezî yunezzilu ala abdihî ayatin beyyinatin li yuhricekum minez zulumati ilen nûr(nûri), ve innellahe bikum le raûfun rahîm(rahîmun).
هُوَ ٱلَّذِى يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِۦٓ ءَايَٰتٍۭ بَيِّنَٰتٍ لِّيُخْرِجَكُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ ۚ وَإِنَّ ٱللَّهَ بِكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ
O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed'e apaçık ayetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
Hadîd 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma lekum ella tunfikû fî sebîlillahi, ve lillahi mîrasus semavati vel ard(ardı), la yestevî minkum men enfeka min kablil fethi ve katel(katele), ulaike a'zamu dereceten minellezîne enfekû min ba'du ve katelû ve kullen ve adallahul husna, vallahu bi ma ta'melûne habîr(habîrun).
وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا۟ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَٰثُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ لَا يَسْتَوِى مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ ٱلْفَتْحِ وَقَٰتَلَ ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ ٱلَّذِينَ أَنفَقُوا۟ مِنۢ بَعْدُ وَقَٰتَلُوا۟ ۚ وَكُلًّا وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلْحُسْنَىٰ ۚ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va'detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Hadîd 11 (Mealleri Karşılaştır): Men zellezî yukridullahe kardan hasenen fe yudaifehu lehu ve lehû ecrun kerîm(kerîmun).
مَّن ذَا ٱلَّذِى يُقْرِضُ ٱللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَٰعِفَهُۥ لَهُۥ وَلَهُۥٓ أَجْرٌ كَرِيمٌ
Kim Allah'a güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir mükafat da vardır.
Hadîd 12 (Mealleri Karşılaştır): Yevme terel mû'minîne vel mû'minati yes'a nûruhum beyne eydîhim ve bi eymanihim buşrakumul yevme cennatun tecrî min tahtihel enharu halidîne fîh(fîha), zalike huvel fevzul azîm(azîmu).
يَوْمَ تَرَى ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ يَسْعَىٰ نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَٰنِهِم بُشْرَىٰكُمُ ٱلْيَوْمَ جَنَّٰتٌ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَا ۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلْفَوْزُ ٱلْعَظِيمُ
Mü'min erkeklerle mü'min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: "Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedî olarak kalacağınız cennetlerdir." İşte bu büyük başarıdır.
Hadîd 13 (Mealleri Karşılaştır): Yevme yekûlul munafikûne vel munafikatu lillezîne amenûnzurûna naktebis min nûrikum, kîlerci'û veraekum fel temisû nûra(nûren), fe duribe beynehum bi sûrin lehu bab(babun), batınuhu fîhir rahmetu ve zahiruhu min kıbelihil azab(azabu).
يَوْمَ يَقُولُ ٱلْمُنَٰفِقُونَ وَٱلْمُنَٰفِقَٰتُ لِلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱنظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ٱرْجِعُوا۟ وَرَآءَكُمْ فَٱلْتَمِسُوا۟ نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُۥ بَابٌۢ بَاطِنُهُۥ فِيهِ ٱلرَّحْمَةُ وَظَٰهِرُهُۥ مِن قِبَلِهِ ٱلْعَذَابُ
Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, "Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım" diyecekleri gün kendilerine, "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın" denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır.
Hadîd 14 (Mealleri Karşılaştır): Yunadûnehum e lem nekun meakum, kalû bela ve lakinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emaniyyu hatta cae emrullahi ve garrekum billahil garûr(garûmu).
يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ ۖ قَالُوا۟ بَلَىٰ وَلَٰكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَٱرْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ ٱلْأَمَانِىُّ حَتَّىٰ جَآءَ أَمْرُ ٱللَّهِ وَغَرَّكُم بِٱللَّهِ ٱلْغَرُورُ
(Münafıklar) mü'minlere şöyle seslenirler: "Biz de (dünyada) sizinle beraber değil miydik?" (Mü'minler de) derler ki: "Evet, fakat siz kendinizi yaktınız. Başımıza musibetler gelmesini gözlediniz, şüphe ettiniz. Allah'ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) Allah hakkında da sizi aldattı."
Hadîd 15 (Mealleri Karşılaştır): Fel yevme la yû'hazu minkum fîd yetun ve la minellezîne keferû, me'vakumun nar(naru), hiye mevlakum, ve bi'sel masîr(masîru).
فَٱلْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ ۚ مَأْوَىٰكُمُ ٱلنَّارُ ۖ هِىَ مَوْلَىٰكُمْ ۖ وَبِئْسَ ٱلْمَصِيرُ
Bugün artık ne sizden, ne de inkar edenlerden bir fidye alınır. Barınağınız ateştir. Size yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir!
Hadîd 16 (Mealleri Karşılaştır): E lem ye'ni lillezîne amenû en tahşea kulûbuhum li zikrillahi ve ma nezele minel hakkı ve la yekûnû kellezîne ûtûl kitabe min kablu fe tale aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fasikûn(fasikûne).
۞ أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ ٱللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ ٱلْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا۟ كَٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ ٱلْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَٰسِقُونَ
İman edenlerin Allah'ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir.
Hadîd 17 (Mealleri Karşılaştır): İ'lemû ennellahe yuhyil arda ba'de mevtiha, kad beyyenna lekumul ayati leallekum ta'kılûn(ta'kılûne).
ٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ يُحْىِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten, size ayetleri açıkladık.
Hadîd 18 (Mealleri Karşılaştır): İnnel mussaddikîne vel mussaddikati ve akradûllahe kardan hasenen yudaafu lehum ve lehum ecrun kerîm(kerîmun).
إِنَّ ٱلْمُصَّدِّقِينَ وَٱلْمُصَّدِّقَٰتِ وَأَقْرَضُوا۟ ٱللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَٰعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ
Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır.
Hadîd 19 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne amenû billahi ve rusulihî ulaike humus sıddîkûne veş şuhedau inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi ayatina ulaike ashabul cahîm(cahîmi).
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ بِٱللَّهِ وَرُسُلِهِۦٓ أُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلصِّدِّيقُونَ ۖ وَٱلشُّهَدَآءُ عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ ۖ وَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَكَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَآ أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْجَحِيمِ
Allah'a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.
Hadîd 20 (Mealleri Karşılaştır): İ'lemû ennemel hayatud dunya leibun ve lehvun ve zînetun ve tefahurun beynekum ve tekasurun fîl emvali vel evlad(evladi), ke meseli gaysin a'cebel kuffare nebatuhu summe yehîcu fe terahu musferren summe yekûnu hutama(hutamen), ve fîl ahıreti azabun şedîdun ve magfiretun minallahi ve rıdvan(rıdvanun), ve mel hayatud dunya illa metaul gurûr(gurûri).
ٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّمَا ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌۢ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِى ٱلْأَمْوَٰلِ وَٱلْأَوْلَٰدِ ۖ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ ٱلْكُفَّارَ نَبَاتُهُۥ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَىٰهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَٰمًا ۖ وَفِى ٱلْءَاخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ ٱللَّهِ وَرِضْوَٰنٌ ۚ وَمَا ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَآ إِلَّا مَتَٰعُ ٱلْغُرُورِ
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.
Hadîd 21 (Mealleri Karşılaştır): Sabikû ila magfiretin min rabbikum ve cennetin arduha keardıs semai vel ardı uıddet lillezîne amenû billahi ve rusulih(rusulihî), zalike fadlullahi yû'tîhi men yeşau, vallahu zûl fadlil azîm(azîmi).
سَابِقُوٓا۟ إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ بِٱللَّهِ وَرُسُلِهِۦ ۚ ذَٰلِكَ فَضْلُ ٱللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَآءُ ۚ وَٱللَّهُ ذُو ٱلْفَضْلِ ٱلْعَظِيمِ
Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Hadîd 22 (Mealleri Karşılaştır): Ma esabe min musîbetin fîl ardı ve la fî enfusikum illa fî kitabin min kabli en nebreeha, inne zalike alallahi yesîr(yesîrun).
مَآ أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فِىٓ أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِى كِتَٰبٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَآ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرٌ
Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.
Hadîd 23 (Mealleri Karşılaştır): Li keyla te'sev ala ma fatekum ve la tefrehû bi ma atakum, vallahu la yuhıbbu kulle muhtalin fehûr(fehûrin).
لِّكَيْلَا تَأْسَوْا۟ عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا۟ بِمَآ ءَاتَىٰكُمْ ۗ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.
Hadîd 24 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne yebhalûne ve ye'murûnen nase bil buhl(buhli), ve men yetevelle feinnellahe huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).
ٱلَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلْبُخْلِ ۗ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلْغَنِىُّ ٱلْحَمِيدُ
Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden kimselerdir. Kim yüz çevirirse bilsin ki şüphesiz Allah ganîdir, zengindir, övülmeye layıktır.
Hadîd 25 (Mealleri Karşılaştır): Lekad erselna rusulena bil beyyinati ve enzelna meahumul kitabe vel mîzane li yekûmen nasu bil kıst(kıstı), ve enzelnel hadîde fîhi be'sun şedîdun ve menafiu lin nasi ve li ya'lemallahu men yensuruhu ve rusulehu bil gayb(gaybi), innellahe kavîyyun azîz(azîzun).
لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِٱلْبَيِّنَٰتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱل a





