0
Medine'de huzur içinde yaşamalarına müsaade edilen Yahudi kabileler Beni Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kurayza kendilerine sunulan iyi niyet ve huzurlu ortamı ihanete çevirdikleri için hakettikleri cezaya çarptırılmışlardı, hatırlarsak.
Akıllı olan geçmişten ders alır. İnsanın bazan feraseti körelir, gözüne perde iner, bir adım ötesini göremez olur. Haddi aşar da sonunu kendisi hazırlar.
Bu üç Yahudi kabile içlerinde gizledikleri kin ve nefretlerinden dolayı Müslümanları parçalamak, İslam'ı yok etmek üzere güç toplayıp düşmanlarla işbirliğine girerek saldırıya geçmişlerdi. Bu saldırılardan başarısız oldukları zaman kendi müttefiklerinden olan Sa'd b. Mu'az'ın hakemliğinde bütün yetişkin erkeklerin öldürülmesi, kadınların ve çocukların köle edinilmesi kararı verilmişti, ve böylece ihanetlerinin cezalarını gördüler.
Şimdi sıra aynı ihaneti yapanlara aynı cezanın verilme vaktidir. Eğer bu cezayı verme iradesi gösterilemezse ülkemizin ve ülkemizdeki güzel insanların asla huzur bulamayacakları günler devamedip gidecektir.
İslam'a karşı geçmişte inanılmaz silahlarla donanımlı ordular hazırlandı, bütün servetlerini bu yola harcadılar, şeytan ve onun yandaşları da hizmet-kar oldular bu zihniyete.
Hepsi güçlü ve yenilmez diye nitelenen orduları ile birlikte yok olup gittiler ve onların yansımaları da şimdi yok olmaya mahkumdurlar. Bundan kaçış yok. Güce inananlara ders vermek için Allah en zayıf askerlerini seçti. Ebrehe'nin ordusunu kuşlarla yok etmiş, Nemrud'u basit bir sinek ile yenmiş, Fravun'u insana hayat kaynağı olan "su" ile boğmuş, Kudüs'ü almaya gelen Kutsal Roma Cermen İmparatoru, I. Friedrich Barbarossa'yı da aynı şekilde hayat kaynağı Göksu Irmağında boğmuş, ava giderlerken hepsini avlamıştı.
İnsan doğru yolda, Allah'ın yeryüzünde halifesi olduğu şuurunda olduktan sonra, bir Süleyman kesilir ve bütün varlıklar onun ordusunda saf tutar. Belkıs da yola gelir, Cinler de yola gelir, ihanet edenler de cezasını kellesiyle öderler.
Asıl mesele Allah'ın hükümranlığından başka bir hükümranlığın olamayacağı şuurunda görevlerimizi yapmak. Allah'ın orduları her yerde var ve gerektiğinde tam donanımlı Cebrail'in askerleri olarak yardıma koşarlar, Bedir'de olduğu gibi.
Bunun yanında Şeytan ve onun hizmet-karları, gizli münafıklar takiyye yaparak boş durmayacaklar, ister nefislerinin, ister inandıkları hizmet tanrılarının, isterse güç-tanrılarının verdiği ilham ve buyruklarla saf tutacaklar, ilahi nuru söndürebilmek için canla başla pislik saçacaklardır.
İşte bu yüzden inananların da en az o Şeytan'ın hizmetçileri kadar, gizli ve açık münafıklar kadar, hazırlıklı, uyanık olmaları gerekir.
"Savaş için hazırlanın!" nidası gereği hazırlıklı olmak zorundayız. Savaşmayan, mücadele etmeyen baştan kaybetmiştir. Tarihin hiçbir döneminde savaşmayan bir millet ayakta kalamamış, uzun süreli varlığını devam ettirememiştir.
Bütün dünya ülkelerinin borcundan daha fazla borcu olan Amerika'nın ayakta durmasının, hala "güç" olarak varlığını sürdürmesinin tek nedeni sürekli savaş halinde olmasındandır. O yüzden bizde "cihat" farz kılınmıştır yeryüzünde varlık sahibi olabilmemiz için.
Bütün güçlerine, kurdukları oyunlara ve tuzaklara rağmen yine de kaybedecek olanlar onlardır. Bu konuda Allah'ın vadi var. Mesele sadece bizim bu şeytani oluşumlar karşısındaki duruşumuz ve gösterebileceğimiz çabamızdır. Zafer de şehitlik de Allah'ın bir lutfudur.
Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun onurlu duruşuna desdek vermeliyiz: "Mayıs 2011'de verilen söz tutulana kadar, tüm PKK'lı teröristler ülkemizi terk edene kadar operasyonlarımız sürecek! Artık İmralı ile görüşme falan olmayacak! Ya silah bırakıp bu topraklardan gidersiniz, ya da bunun bedelini misliyle ödersiniz! Artık Türkiye bir hafta önceki Türkiye değil! Herkes ayağını denk alsın!"
Herkesin anladığı dilden konuşmak lazım. Beni Kurayza'nın anladığı dil ne ise şimdiki hainlerin anladığı dil de aynısıdır.
Şimdi eğer bu irade devamettirilir, bir kanser gibi ülkemizi sarmış bu illetlerle topyekün mücadele edilirse Allah yardımını gönderecektir.