0

Malumunuz, zor zamanlardan geçiyoruz. Bir tarafımızda Suriye'de devam eden savaş, diğer tarafımızda da özyönetim ve hendek terörü… Sıkışmış durumdayız ve gittikçe marjinalize oluyoruz, yalnızlaşıyoruz. Prangalarımız olan sorunlarımızın maliyeti gün geçtikçe artıyor.

Bu ülkenin ciddi sorunları bulunuyor. Sorun çetelesinin üst sıralarında da Kürt meselesi var. Ülkenin geleceğini ipotek altına alma kapasitesi taşıyan Kürt Sorunu… Öncelikle, Kürt meselesinin çözümü yolunda en ciddi hamleleri, şüphesiz, AK Parti ve Erdoğan yapmıştır. Hatta Çözüm Sürecinin mimarının bizatihi Erdoğan olduğu gönül rahatlığı ile söylenebilir. 2005 yılında Diyarbakır'da yapmış olduğu konuşma, çözümün işaret fişeği gibidir.

"Devlet özür dilemesini de bilir" diyerek gerekirse baldıran zehri içeceğini göstermiş olan Erdoğan yapmış olduğu konuşmasında "Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. Her ülke geçmişinde zor günler yaşamıştır. Türkiye gibi büyük bir devlet ve güçlü ülkede pek çok zorluğun harmanından geçerek bugünlere geldik" demiş ve geçmiş ile yüzleşme iradesini ortaya koymuştu. "Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir." Böylece siyaset, terör sorununu farklı metotlarla çözme iradesi ortaya koydu.

Kalpler Yeniden Kazanılmalı…

Devlet, özgürlükçü ve insan hakları odakları bir politika izleyerek bölgeyi ve bölge insanını yeniden fethetme iradesini yeniledi. Yapmış olduğu hamlelerle hem stratejik üstünlüğü ele geçirdi, hem de duygusal birliği yeniden inşa etmeyi başardı. Ancak PKK'nın ve terörün tasallutu, özgürlükçü perspektifin üç yıl gibi kısa bir sürede iflas etmesine neden oldu. Ardından yaşananları biliyorsunuz; gelsin silahlar, kazılsın hendekler, ilan edilsin özyönetimler ve gitsin gencecik fidanlar…

Kandil'in özyönetim kararıyla başlayan çatışma, bitmek üzere. Devleti ve AK Partiyi bundan sonra zor bir süreç bekliyor; devlet bölgedeki üstünlüğünü ve meşruiyetini yeniden kazanmalı. Bölge yeniden imar edilmeli… İnsanların gönülleri yeniden fethedilmeli…

Devlete Düşen Görev…

Ancak yaşanan ve medyaya yansıyan bazı olumsuz örnekler, Türkler ile Kürtler arasındaki duygusal bağları koparacak nitelikte. Gazetelerde çıkan bazı haberlerdeki dil hem çok faşizan hem de aşağılayıcı; "Polisin ayaklarını öptü", "Asker ve polise bizi koruyun diyerek resmen yalvardı", "asker ayaklarını öpmek istedi." Bu aşağılayıcı dil, barışa hizmet eder mi? Bu dil, sadece ama sadece faşizmi törpüler.

Ya Sur da teslim olanların çıplak fotoları medyaya servis edilmesine ne demeli? Bu hangi akla hizmettir? Bu toprakların insanlarının vicdanı bu tür eylemleri kabul etmez. Bu ve benzeri fotoğraflar, terörü meşrulaştırma ve duygusal kopuşu sağlama amaçlıdır. Yapılması gereken ilk icraat; bu sakat dilden kurtulmak olmalıdır. Devlet, tekrar geçmişin hatalarına dönmemeli… AK Parti'ye, Erdoğan'a ve Davutoğlu'na düşen öncelikli görev budur.