0

Ey kıyıya vuran Suriyeli çocuk, ey kardeşim, sen asıl, kalplerimizin kokuşmuşluğunun ifşasısın… Şafakların berraklığında bir isyansın yaşamanın ağır ikliminde… Lekeli vicdanlardan kirli kefenlere uzanan hikayemizin bayraksız tanımısın… Şimdi kim sürecek bu hayatı, günahları süpürememenin acziyetindeyken biz hırçın vicdanlılar… Şimdi gözyaşı bizi temize çıkarabilir mi, şimdi sorduğunda imam: ''meyyiti nasıl bilirdiniz?'' diye, cemaat vicdan kemirip ''iyi bilirdik'' mi diyecek hakkımızda, senin manzarandan sonra ey çocuk… Biliyorum; her birimize birer azap teneşiri gerek, kalyon genişliğinde küskünlük lazım benliğimizin derinliğine… Kardeşim senin manzaran, halimizin halsizliğine ebeveyn cenazesini izletmek kadar derin… Dayanamamalı insanoğlu, dayanıyorsa bir kalp taşıdığını nasıl kabul ettirecek ki Rabbin ölçülerine… Ey Suriyeli çocuk sana bin kere ağlasam, kursağımda kalsa kelimelerim, kendimi kandırıp ben bir insanım diyebilecek miyim?

''Anne!'' yana yakıla ''annneee!'' diyememenin suskunluğu, ''yavrum'' diye kahrolan bir annesinin bile olmaması, nasıl bir hikaye, ne asıl bu manzaranın tanımı, ne? Ne? … Ve geride kalan, evrene donuklaşan o baba kim?

Eyvaahh eyvah… İnsanlığımıza, Müslümanlığımıza eyvah… Adamlığımıza eyvah… Eyvaah kadınlığımıza… Vicdanlara eyvah, şereflere eyvah… Helal lokmaya eyvah, beyaz sayfalara, sahillere eyvah… Seni salan denize, pembeleşen güllere eyvah… Kardeşim! Aylan'ım seni alan toprağa eyvah…

Biliyorum! Keskin bir bilgidir benimkisi, insan hakları ve hatta hayvan hakları dernekleri, feminist, hatta ateist derneklerinin müdavimleri yana yana bittiler sana ey Suriyeli kardeşim, hayat zindan oldu onlara, bir açıklama yapamayacak kadar takat kesildiler yaşamlarından…

***

Çocukların melek bedenleri sahillere vuradursun, dünya, obur dünyalılar, kahpe iştahlılar, fosil beyinliler, insan görünümlü ilkel yaratıklar, şerefsizliğin burçlarında adam geçinenler, ahlakını zamana ve mekana göre ayarlayan gönlü zina komasında olanlar, bütün uzuvlarını işkembesinin ikbali için sarf eden zavallılar güruhundakiler, kendi çocuklarına bile saygı duymayan; icap ettiğinde kanından – canından bir bütün olan evlatlarını bile pazarlamaktan çekinmeyecek petrolperestler, beyinleri zımpara kağıdılaşmış, en yırtıcı hayvanın familyasından olduğuna şüphe duymadığımız zavallılar ve siber ruhlular ve namussuzluğun kitabını namussuzluğu yaşayarak yazanlar… Nasıl kurtulacaksınız insanlığa simge olan o bebeğin ruhunun yüceliğinden ve mazlumun vebalinin derinliğinden?

Ama şükür ki biliyoruz: küfür devam edebilir lakin zulüm devam etmez…

Zorumuza giden ZULÜM BİLE değil, henüz zihni ve kemikleri bile gelişmeyen çocuklara edilen tecavüzlere, sıkılan kurşunlara, Muhammed ümmetlilerin sessizliği… Kanımıza dokunan, kanımızı zifiri siyahlaştıran, alemlere son ümidi tazeleyen Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa'ya (s.a.v.) gönül verdiğini düşünenlerin elsizleşmesi, dilsizleşmesi, gönülsüzleşmesi…

Zorumuza giden insan denen halifede insanlık beyyinelerinin tükenme sendromuna maruz kalması… Kafir zaten kafir, zorumuza giden senin tavrın ey Müslüman!

Zorumuza giden dünyanın en büyük ihanetine tanıklık etmek, kalbine muhalif olması insanın…

Ey Suriyeli çocuk, ey aziz kardeşim, sen gittin bir Peygamber misafiri olarak ve biz kaldık ve ben kaldım, yana yakıla, yanarım yanarım da kendi derdime yanarım, Aylan'ım senden bana yansıyan günahıma, kendi payıma yanarım… Rabbe hesabıma, hesabımın hesapsızlığına yanarım…