İstanbul’da Kasım ayına ait fiyat değişimlerini yayımlayan İstanbul Ticaret Odası, listenin en dikkat çekici kalemlerinden birinin tiyatro ve sinema biletleri olduğunu duyurdu. Yüzde 13’lük artışla zam şampiyonu olan bilet fiyatları, kültür-sanat izleyicisinin gündemine oturdu.
Tiyatro Eleştirmeni ve Yazar Mehmet Konuk, artışın sebebini ve bu durumun sahne sanatlarına muhtemel etkisini Milat Gazetesi'ne değerlendirdi.
Konuk, Türkiye’de tiyatroya duyulan ilgiyi, atılması gereken adımları ve sektöre dair az bilinen gelişmeleri anlatı.
ZENGİNLEŞME DEĞİL AYAKTA KALMA
Tiyatro biletinin zam şampiyonu olmasının sebebi ne?
Tiyatro biletlerinin bir ay içinde bu denli artmasının temel nedeni, her sahada olduğu gibi, yüksek maliyetler aslında. Tiyatro; dekor, kostüm, aksesuar, ışık, ses, müzikal ögeler, prova süreçleri, salon kirası, teknik ekip, oyuncu ücretleri, telif hakları ve pazarlama giderleri gibi pek çok maliyet kalemini aynı anda taşıyor. Bu masrafların büyük bölümü enflasyondan etkileniyor. Ayrıca son yıllarda tiyatrolar mekân kiralarında ve teknik donanım giderlerinde ciddi bir artışla karşı karşıya. Birçok özel tiyatro da ayakta kalabilmek için haklı olarak bilet fiyatlarını güncellemek zorunda kalıyor. Dolayısıyla burada aslında ‘zenginleşen tiyatro’ değil, ‘hayatta kalmaya çalışan tiyatro’ gerçeğinden söz ediyoruz.
TİYATRO SEYİRCİSİNİN SADAKATİ YÜKSEKTİR
Bu artış sizce bilet satışlarına nasıl yansır?
Kısa vadede fiyat artışları bazı seyircilerde tercih değişikliğine yol açabilir; özellikle öğrencilerin ve dar gelirli kesimlerin bütçe hassasiyeti hâliyle daha yüksek, ancak tiyatro seyircisinin sadakati diğer sanat dallarına oranla daha güçlü. İnsanlar beğendiği bir topluluğu, bir oyuncuyu veya bir yönetmeni takip etmeye devam ediyor.
Dolayısıyla satışlarda dramatik bir düşüş beklemiyorum fakat izleyicinin ‘oyun seçme davranışı’ değişebilir. Daha çok duyulan, övgü ve ödül alan, sahne estetiği güçlü ve oyunculuğu öne çıkan yapımlar dolmaya devam eder; riskli veya alternatif işler ise daha fazla sıkıntıya girebilir. Bu noktada tiyatroların dijital iletişimi ve görünürlüğü daha da önem kazanacaktır.

(Tiyatro Eleştirmeni ve Yazar Mehmet Konuk)
KÜLTÜR SANAT EKONOMİSİ LAZIM
Genel olarak, sektörde gelirler masrafları karşılıyor mu?
Türkiye’de özel tiyatroların büyük bölümü gelir-gider dengesi açısından oldukça kırılgan bir yapıya sahip maalesef…
Birçok ekip, yalnızca bilet gelirleriyle ayakta kalmaya çalışıyor; bu da sürdürülebilirliği zorlaştırıyor. Salon kiraları, teknik ekipman, dekor ve kostüm maliyetleri, tanıtım giderleri ve oyuncu ücretleri düşünüldüğünde çoğu yapımcı başabaş noktasını dahi yakalamakta zorlanıyor. Kamu desteği sınırlı, sponsorluk ise yok denecek kadar çok dar bir alana sıkışmış durumda çünkü hâlâ tam anlamıyla o mantalite oluşmuş değil.
Sektörün gerçek çözümü, yapısal destek mekanizmalarının güçlenmesi, özel tiyatroların sürdürülebilir fon modellerine kavuşması ve kültür sanat ekonomisinin devlet politikalarında daha görünür hâle gelmesinden geçiyor.
TİYATROYA İLGİ ARTTI
Geçmiş yıllara göre Türkiye’de ilgi ne durumda?
Türkiye’de tiyatroya ilgi son 20 yılda belirgin biçimde arttı. Özellikle genç kuşak, tiyatroyu sadece bir eğlence değil, aynı zamanda bir düşünsel alan ve sosyokültürel ihtiyaç olarak görüyor. İstanbul’da her akşam onlarca oyun sahneleniyor ve salonların ciddi bir bölümü doluyor.
Benim hem jüri görevim hem de yıllık ortalama 80–100 oyunluk izleme pratiğimden gördüğüm şu:
Tiyatroya olan ilgi nicelik olarak artıyor, nitelik olarak da seyirci çeşitliliği zenginleşiyor. Üniversiteliler, genç çalışanlar, sanat meraklısı ebeveynler, hatta çocuk seyirci kitlesi bile genişliyor. Bu tablo, Türkiye’de tiyatronun yavaş yavaş kültürel bir alışkanlığa dönüştüğünü gösteriyor ama elbette her şey çok iyiye gidiyor da diyemeyiz. Bazıları çok iddialı konuşuyor olabilir lâkin tiyatronun bir ‘altın çağ’ yaşadığını söylemek de kolay değil.
Misâl yapım firmaları tiyatroya yalnızca kazanç maksadıyla çok saldırgan bir şekilde girmeye çalışıyor. Bununla beraber, bilhassa televizyon dünyasından şöhret isimlerin yer aldığı sabun köpüğü ve çoğu kaliteden uzak oyunlar, bahsettiğim yapım firmalarının da seyircinin de azımsanmayacak bir kısmı tarafından tercih ediliyor. Ne yazık ki ortaya çıkan işler, estetik ve sanatsal açıdan pek de iç açıcı olmuyor. Gerçek tiyatro estetiğini, metin derinliğini ve sahneleme disiplinini önceleyen ekipler, bu yüksek reklam ve rekabet gücü karşısında görünürlük açısından zorlanıyor. Dolayısıyla ilgi artsa da niteliğin korunması açısından sektör hâlâ kırılgan bir yapıda seyrediyor.





