0
Şubat 1999 yılında Magazin Gazetecileri Derneği'nin düzenlediği törende "yılın en iyi sanatçısı" ödülünü Ahmet Kaya almıştı. Ödül konuşmasında "Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği'ne, Cumartesi Anneleri'ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum." dedi. Bu sözlere davetlilerin bir kısmı tepki gösterip, küfür etmeye ve kendisine çeşitli eşyalar(çatal-bıçak-kaşık vs.) fırlatmaya başladılar. Gelen tepkiler üzerine Kaya,"Ben güzellikler ve dostluklar adına söyledim. Ama benim kimliğimi kimse elimden alamaz. Yıllarca bunu söyledim. Kürt ve Türk halkları kardeştir. Yıllarca bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunduğumu söyledim. Binlerce yıl daha bölünmeyeceğini savunuyorum ama Kürt realitesini sahiplenmek ve kabul etmek zorundadır bu ülke. Bunu da söylüyorum" diye sözlerine devam etti. Ardından Ahmet Kaya kongre salonundan çıkarılırken sahnede söylenen 10. Yıl Marşı'na tüm sanatçılar kendinden geçmişçesine alkış tutuyordu.
15 Temmuz gecesi Millet'e kasteden darbe teşebbüsü sonrası verilen tepkileri görünce aklıma Ahmet Kaya olayı geldi. O gece yaşananlar daha sonra hatırlatıldıkça kendini kaptırmış şekilde 10. Yıl Marşı'nı söyleyenler; "orada değildim", "oradaydım ama ben tepki göstermedim" şeklinde açıklamalarda bulundular. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ'ye ilişkin değerlendirmelerde de benzer bir uyanıklıkla karşı karşıyayız. Erdoğan ve hayli az sayılabilecek siyasiler "Allah'tan ve milletten af diliyoruz" diyerek örgütü geç tanıdıklarını belirttiler. Bir de darbe kalkışmasında tutuklanıp içeri alınan "Evet, ben bu yapıya mensubum" diyen az bir grup var. Onun dışında ne içerdekiler ne dışarıdakiler, burunlarından kıl aldırmıyorlar.
Görebildiğim kadarıyla Erdoğan'ı öldürme ekibi de, milleti helikopterden tarayan caniler de aslında ne olduğunu bilmiyorlarmış. Kendilerine bir emir gelmiş, emirde bir tuhaflık varmış, ... mış, ... mış. Diğer taraftan basına, akademiye bakınca onlar zaten en başından beri konuya ilişkin mücadelelerini veriyorlarmış. Ulusalcılar-Kemalistler, "Bak! biz ta en başından beri söylemiyor muyduk?" havalarındalar. İnsanlar kendileriyle yüzleşmedikleri müddetçe sorunu çözebileceklerini, başkalarını da kendilerini kandırdıkları gibi kandırabileceklerini zannediyorlar. Hele bu büyük badirenin ardından "acep bu cehennemde benim de odunum var mı?" diye bir parça kendini sorgulaması elzem iken herkes görevini bihakkın ifa etmenin rahatlığıyla dolaşıyorsa atlatacağımız daha çok büyük badire var demektir?
Önümüzdeki manzara bu. Yıllar boyunca soruları çalan, milletin mahremine kasteden, insanları tanklarla ezen "altın nesil"den bir Allah kulunun vicdanı sızlamamış. Tüm yaşananlar ortada iken "görmedim, duymadım, bilmiyorum" tavırlarıyla sorumluluktan kaçanlar etrafımızda dolaşıyor. 40 yıllık tarihiyle ve küresel ilişki ağıyla büyük bir güç şebekesi olan yapının niye bu toplumu bu kadar beklenmedik şekilde vurduğunu asker, emniyet, istihbarat bilmemiş! İş dünyası, siyaset önünü açmış, sırtını sıvazlamış ama fark etmemiş! 4. Kuvvet medya, araştırmacı gazeteciler, sosyal bilimciler, siyaset bilimciler, ilahiyatçılar milletin istiklaline ve istikbaline yönelen bu tehdidi görmemiş! Ulusalcılar-Kemalistler de bir şey görmemiş esasında. FETÖ'ye ilişkin söyledikleri bu milletin kahir ekseriyetine yaklaşık yüzyıldır söylediklerinden farklı bir şey değil. "Haklı çıktık!" şeklindeki böbürlenmeleri biraz inşa ettikleri yapının komplikasyonu, biraz da yıllardır bu millete dönük ideolojik-politik operasyon aracı olarak kullandıkları desteksiz bir önyargının FETÖ tarafından ispatlanmış olmasıdır.
Hal bu iken FETÖ'yü psikopatolojiye indirgeyerek, bireysel, örgütsel ve kurumsal zaafları aklayarak, yapısal problemleri gözden kaçırarak kısacası bir bütün halinde yaşanmışlıktan ders çıkarmayı reddederek "ben-biz bu işte yokum(z)" diyenlerce kuşatılınca Ahmet Kaya hadisesi üzerine Erdoğan'ın söylediklerini tekrarlamak farz oldu. 19 Kasım 2013 tarihli Ak Parti grup toplantısında Erdoğan "ben orada yoktum!", "benim olayda bir dahlim yok!" şeklinde aradan sıvışmaya kalkanlara "ulan hepiniz oradaydınız be!" diye seslenmişti. Israrla sorumluluk üstlenmeyenlere Halil Cibran'ın "Hata işleyen de sizlerin tümünün gizli isteği ve onayı olmadan hata işleyemez" kelam-ı kibarını ve her daim aklımızda olması gereken "Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir" ilah-i kelamını hatırlatmak lazım...