Rachel Corrie, "Zulüm bizdense, ben bizden değilim!" sözünü dünya insanlığının kalbine yazdı ve "Acı veriyor dünyanın nasıl korkunç bir yere dönüşmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek" dedi. Rachel Corrie, dünyanın korkunçluğuna, insanlığın vahşetine daha fazla tanıklık etmemek için din, dil, etnik yapı, renk ve ülke farklılığına bakmadan canını Filistinliler için feda etti. Bizler neyimizi feda edebiliriz? Evet, şimdi sıra bizde!

Ey vicdan sahipleri! Acının rengi olmaz. Zulüm kimden gelirse gelsin zulümdür. Bugün dünyanın korkunç bir çukura doğru yuvarlandığı gündür. Bu tükeniş, yok oluş ve insanlığın sessizliği hepimizi mahvedecek bir felaketi ardından getirecektir. Dünyanın gözü ününde ve özellikle İslam coğrafyalarında cereyan eden insanlık dışı vahşete kör ve sağır değilsek neden tepkisiz kalırız? Son yıllarda, özellikle Suriye üzerinden ülkemizde yaşanan tartışmaları gördükçe, insanlığımızdan istifa ettiğimizi ama nereye gittiğimizi anlayamaz hale gelmiş durumdayız. "Onlar da insan." gibi bir korkunç bakışla üç beş kuruş yardım etmek de bizi kurtarmaya yetmeyecektir. Ne demek onlar da insan!

Akdeniz ve Ege'nin azgın dalgalarında ve soğuk sularındaki can pazarını Allah bize sormayacak mı? Şimdi içinizden, sebebi biz miyiz, bu sözü devlet büyüklerine söyleyin, diyenlerinizi duyar gibiyim. Evet, sebep biz olmayabiliriz ama bugünkü duyarsızlığın sebebi kimdir? Rachel Corrie'nin ne işi vardı Filistin'de? Rachel'in vicdanı vardı! Evet, Rachel'in vicdanı öyle bir mizandı ki zalim ve ile masumu ayırdı ve o, masumların tarafını seçti. Rachel'in kalbi öyle büyüktü ki zalimlere meydan okudu. Peki, bizler kime meydan okuyabiliriz? Bizler, ülkemizde misafir ettiğimiz mülteci ve muhacirlere neden ensar olamayız? Sevgili Peygamberimiz de bir muhacir değil miydi? Ona ensar olanlar ile ona karşı olanların mücadelesi günümüzde de devam ediyor. Bizim vicdanımız varsa, imanımız tamsa, asırlar öncesine gider gibi gidip, "ensar" mı, yoksa "zalim" mi olacağız diye düşünüp tercihimizi yapmalıyız.

Dünyada sağır, kör, dilsiz ve duygusuz insanlar olduğu kadar merhamet ve vicdan sahibi olanlar da var. İşte o merhametli insanlar "Vicdan Hareketi" adını verdikleri bir oluşumla Suriye'deki kadınlara ve çocuklara yapılan zulmü duyurmak ve ensar olmak için yollara koyulmuş durumdalar. Vicdan sahipleri, Haliç Kongre Merkezi'nde 45 ülkeden aktivistlerin katılımıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Suriye'deki kadınların, savaşın başından bu yana işkence, tecavüz, infaz, hapis ve mültecilikle büyüyen dramlarına dikkat çekilen açıklamada konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Biz insanız, her birimiz farklı fikirlerden bir araya geldik. Göz renklerimiz farklı ama gözyaşlarımız aynı, fikirlerimiz farklı ama acılarımız aynı. Biz güç birliği yaparsak, gücümüzü birleştirirsek Suriye'deki mazlumları kurtarmayı başarabiliriz."dedi. Memur-Sen kendisine yakışanı her zaman yapmakta ve dünyanın neresinde bir mağdur ve mazlum varsa oraya koşmakta.

Diğer bir konuşmacı ise Suriyeli Majed Sharbajy, hapishanede kendini tecavüzle tehdit ettiklerini söyleyerek, "Çok defa eşimin gözleri önünde başörtümü çıkarttılar. Orada yaşadıklarımızı ifade etmek mümkün değil. İşkenceden ölenler oluyordu yanımızda." diye devam konuşmasında vicdan sahiplerine çağrıda bulunuyor.

Dünyanın neresinde bir mazlum varsa vicdanımız orada olmalıdır. Kalbimiz o acıyı hissetmelidir. Kendi çevremizden başlayarak, vicdanları sızlatan olaylara duyarsız kalmadan ve hiçbir ideoloji ve görüşü düşünmeden hak ihlallerine karşı tarafımızı seçmeliyiz. Bugün ülkemizde de mağdur olanların varlığını duyuyoruz. Dünya mazlumlarına kol kanat geren Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan, hala 12 Eylül, 28 Şubat ve benzeri siyasî davalardan mahkûm olanların acısını, isyanını, mağduriyetini gidermeye dönük adım atmasını bekliyoruz. Dünya fani ise burada helalleşmek ve hakkı teslim etmek lazım. Aksi halde mahkeme­-i kübrada hesap veremeyiz. Vesselam!