Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Eylül 2022

Batı mı Doğu mu?

Kalem kılıçtan keskindir, derler.

Bu sözü söylemenin bir sebebi de devletler arasında savaşlarla yani kılıçla elde edilen kazanımların masadaki anlaşmayla yani kalemle kaybedilmesi ya da daha da geliştirilmesinden dolayıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlarda “Doğu Bloğu” (Tanımlama olarak daha iyi bir ifade şu an için yok) ülkeleri ile fazlaca kareye girmeye başlamasının yanında aynı masayı da paylaşması bu zamana kadar ortaya koyulan “Yeni Osmanlı” yakıştırmalarına alternatif getireceğe benziyor.

Rusya ile üç ay içinde üçüncü kez bir araya gelinirken bir yandan da ABD ile kurulan stratejik mekanizmanın üçüncü tur görüşmeleri yapılıyor.

Yani Türkiye ne yardan ne de serden geçmiyor.

Bunu istemek tabii ki tüm devletler için normalken bunu başarabilmek birçok devlet için zor olan bir senaryo...

Avrupa bu konuda maalesef istediğini başaramadı.

ABD’nin Çin’i baskılamak ve dışlamak için ortaya koyduğu siyasetin söylem ayağında taraf olan ve bir süre de Doğu Türkistan meselesini gündeme getirerek kendisini unutturmaya çalışan Avrupa’nın, Ukrayna meselesiyle başlayan ayrışması Tayvan ile devam etti.

Daha da devam edecek gibi...

Türkiye Modeli’nin arkasındaki politik duruş bu boşluğu fırsata çevirme refleksi olsa da ülkemizin, dış politikadaki güç arayışında yeni denge kurulana kadar gereken tüm adımları attığını görüyoruz.

Bu kadar çok taraflı ilişki yürütmek gerçekten kolay değil.

Yalnız şuna çok dikkat etmek gerekiyor.

Türkiye, kamu yöneticilerini “Muasır Medeniyet” olarak görülen İngiltere’de yetiştirmeyi bir gelenek hâline getirdi.

Bu devlet geleneği, devlet yönetimi konusunda oluşturulmak istenen refleksi gösteriyor.

Yıllarca da Avrupa ile ilişkilerde İngiltere’ye pozitif bir yaklaşım sergilenerek Kırmızı Ceketlilerin desteği sürekli olarak arandı.

Fakat İngiltere’nin önemli bir dönüm noktasında yani Kraliçe II.Elizabeth’in cenaze törenine devlet başkanı düzeyinde değil de Dışişleri Bakanı düzeyinde katılım gösterilmesi üstelik buna alternatif olarak Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi’ne gidilmiş olması güç dengelerinin ciddi bir şekilde değiştiğini gösteriyor.

Türkiye’ye kapıları kapatan, Yunanistan’ı adeta bir üs hâline getiren ABD’ye tek kelam etmeyen, Fransa’nın kuyruk acısını Yunanlar üzerinden çıkarmak için her türlü saldırganlığı göstermesine tepkisiz kalan Avrupa’nın, ülkemizi getirdiği sonuç bu oldu.

Nihai hedefi Avrupa Birliği’ne dâhil olmak isteyen Türkiye’nin, Avrupa’nın güvenliğinin olmazsa olmazı özelliğine rağmen Batılılar tarafından umursanmaması artık canına yetti.

Demokrasinin Viyana kapılarındaki korkulara yenildiği bu düzeni yıkamayan Avrupalıların, iki dünya savaşıyla milyonlarca insanının kanını akıtması bile barışmalarına ve ortak gelecek inşa etmelerine mani olmazken Osmanlı psikozunun aşılamayan bir sorun olarak durmaya devam etmesi anlaşılamaz bir durum gerçekten.

Bu psikozu bilen Yunanlıların gazına gelmekten de bir türlü kendilerini alamıyorlar.

Batıda bulamadığını güneyde de bulamayan Türkiye’nin, 2018’de yönünü “Yeniden Asya Girişimi” ile doğuya dönmesi bir tesadüf değil.

Bugün ortaya çıkan senaryonun iç politikanın bir sonucu olduğunu söylemek çok dar bir alanda kısa dönemli bir analiz yapıldığı anlamına gelir ve ayağı yere basmayan bir tespit olur.

2023 seçimlerinde "hangi iktidar gelirse gelsin" Türkiye’nin yönü aynı olacaktır.

Batılıların tavrında bir değişiklik olmadığı sürece devletin gideceği yolu belli.

Hoş CHP’nin ve İYİ Parti’nin “Cumhurbaşkanı Adayı” konusunda anlaşmazlıklarının arttığı bir zamanda başka bir iktidar seçeneği de giderek ortadan kalkmaya başladı.

Kendisini iktidarı kazanan havaya sokan siyasi partilerin dış politik meselelerde topa girmemesi, ülkenin geleceği konusunda fikir beyan etmemeleri "Dışarıdan gelecek destekleri kesmemek mi, yoksa doğruya “doğru” dememek mi?" bilinmez.

Ama şu bilinebilir:

İktidarın yaşadığı ve yaşattığı zorluklar devletin kapasitesine göre pozitif bir noktaya çekilebilir.

Bazen de tam tersi olarak 28 Şubat sonrasındaki restorasyon döneminde olduğu gibi devletin anlaşılmaz bağnazlıkları iktidarlarca kırılabilir.

Bu zamana kadar bu iki durumda toplumun sözünün oldukça etkili olduğunu gördük.

O zaman şu aşamada topluma herkesin aklındaki o soruyu sormak gerekiyor.

Batı Doğu mu?