Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2393.02
BIST 100
10246.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 May 2023

Bedavacılık tercihli ekonomi

Doğal gaz bulundu, boru hatları döşendi, Karadeniz gazı sisteme eklendi.

“Açın kombileri, açın camları, yaz ayı demeyin, kombileri kökleyin...”, diyen arkadaşın sözlerini doğru çıkartırcasına 24 Nisan ile 31 Mayıs tarihleri arasında konutlardaki doğal gaz kullanımı Resmi Gazete’de yayımlanan kararlar ücretsiz olacak.

"Yok" diyenlerin abartması gibi gelen gazı "kurtuluş" olarak görenler de abartıyor.

Peki bunun ülke ekonomisine faydası ne?

Yerden çıkıyor, hatta fışkırıyor olsa bile israfın her türlü haramdır.

İslâmiyet dereden akan suyu kullanırken bile israfa kaçmamayı emretmiştir.

Doğayı kirletenlere, gelecek nesillerin haklarını ziyan edenlere ağır beddualar yapılmıştır.

Bu nedenle uzun yıllardır unutulan çevre hakkı bugünlerde gündeme bile gelmez oldu.

Ormanları betonlaştırmayı “şehirleşme”, kentleri asfalt yığını hâline getirmeyi ise “medeniyet” gördüğümüz garip bir düşünceye kapıldık ve bu düzlemde gidiyoruz da gidiyoruz.

Hâlbuki ne kültürümüz ne inancımız ne de tarihimiz bize bugünün ezberlerini söylemiyor.

İmar etmeyi emreden bir düşünce prensibinden gelmemize rağmen inşa etmenin imar etmek anlamına gelmediğini bir türlü öğrenemiyoruz.

Neden mi?

Ben nedenini çok iyi biliyorum.

Sizlere de hemen aksettireyim kıymetli okurlarım...

Osmanlı döneminde 700 yıl boyunca Anadolu’nun unutulup Balkanlar başta olmak üzere vergilerin çoğunlukla alındığı bölgelere yatırım yapmak makbuldü.

Askeri ise Anadolu’dan alarak bu duruma isyan edecek bir neslin üremesine de imkân tanınmıyordu.

Yönetim kademesi de devşirilen yabancılardan oluştuğu için fetihler olduğu sürece devam eden bir sistem kuruldu.

Bu sistemin en ayrıcalıklı olanların azınlıklar oldu ama ne yazık ki ilk isyanlar da hep onlardan geldi.

İş işten geçip son iki yüz yılda vaktin getirdiği teknoloji ve altyapının ülkeye yayılması için geç kalındığı anlaşılmıştı.

Modern devlet yapısına ulaşmak için yasak ve özgürlükleri sağlayan düzenlemelerle günü kurtarmak isteyen koltuk sahipleri bu adımlarıyla toplumsal barışı bir nebze olsa da sağlasa da gerçek; esas olan devlet yönetimine katılımı açma konusunda hiç bir zaman için yöneticilerin istekli olmadığıydı.

Enformasyonun bugün gibi tek tuşla elinizin altında olmadığı yüzyıllar boyunca yöneticilerin dönüştüremediği, eğitim ile özgürleşen zihinlerce sorgulanmaktan korktukları için tabiin kültürünün hakim kılınmasının esas aldığı düzenden düşünceyi merkeze alan ve eğitimi önceleyen ve eleştirel düşünceyi rasyonel çerçeveye oturtmayı hedefleyen Cumhuriyet’e gelindi.

Geçmişin hatalarını şanlı tarihimizi kirletme aracı görenlerle geçmişin eksiklerini bu şanlı tarihin ardında bırakmak isteyenler arasında geçen yüz yıllık tartışmalarda ne Amerikancısı bitti ne Avrupacısı ne Rusçusu ne de bilmen nesi...

Küllerinden doğacak, dağları eritecek o benlik ve bütünlükten bir koptuk ki sormayın.

Vatandaşa “bedava”nın verilmesiyle ve her türlü menfaatinin karşılanmasıyla geçen ahlâktan yoksun, aşırı kapitalist ama emperyalistlikten bir adım gerideki o düşüncelere kaptırdık kendimizi gidiyoruz.

Osmanlı en azında iki ileri bir geri gidiyordu.

Bizler ise bilimi, fenni ileri götürememekten dem vurmak yerine "o terörist, bu ülkeyi satacak, ülke yıkılacak, yolsuzluklar artacak" söylemleri arasında bir yere konumlandırılmak zorunda bırakılıyoruz.

Neyse ki uluslararası sistemin kötü işleyen ortak akıl kokan uygulama dayatmaları ülkemizi geri gitmekten kurtarıyor da 60 yıllık nükleer maceramız da hayat bulabiliyor.

Hâlbuki ELTEMTEK’in Fransa’dan aldığı lisanslarla şimdiye kadar çoktan nükleer santral işine girebilir, Rusların dünyadaki güçlü konumuna rakip olabilirdik.

Ama siyaset işte...

Hesaplar, fırsatlar ve dalavereler nedeniyle bitmeyen ayak oyunları...

Benim için siyasetin tanımı işte bu...

Bazen kızanlar oluyor, “Eee ne yapacağız o zaman?” diyorlar...

Siyaseti kişilere değil değerlere yönlendirmezsek, ne ahbap çavuş ilişkisini bitiririz ne de gerçek anlamda ülkemizi güçlendirebiliriz.

O zaman ne yapacağız, diyen okuruma cevap:

Kişileri değil sistemi dönüştürmeyi talep edeceğiz.

Siyasetçiler peygamber değil, öyleymiş gibi davranmaktan vazgeçeceğiz.

Hesap sorulmayan siyasete müsamaha göstermeyecek, şeffaflık kapılarını kapatanlara sert yapacağız.

“Ne yapalım başka seçecek isim mi var?” diye hayıflanmayacak, siyasi partiler kanunu ile seçim barajı uygulamalarını değiştirmeden bu sorunun asla değişmeyeceğini anlayacak ve değişim talep edeceğiz.

Yoksa ne ekonomi ne de enerji politikaları isimlerden öteye gitmez, gidemez.

Bugün Erdoğan’ın "Devrim" dediklerine yarın vah vah deriz.

Bugün Kılıçdaroğlu’nun “Yaparım” dediklerine hesapsızca he he deriz.

Kıymetli okurlarım...

Size dayatılanı kabul etmeyin.

Açık ve şeffaf bir şekilde, madde madde hesap veremeyenlerin sizleri korkuya hapsetmelerine müsaade etmeyin.

Türkiye Cumhuriyeti çok büyük bir devlet!

85 milyon insanın geleceği hiçbir siyasetçinin koltuk bekası ile ölçülemez.

Gelen, Karun bile olsa, hesap sorulan düzen olursa ona uyar, gelen Peygamber bile olsa başıboş bir düzende hesapsızlığa uyar.

Düzeni siz isteyeceksiniz. Seçmen olarak size sunulana kanalize olmayın.

Ekonomi politikaları da enerji politikaları da sizin bu refleksinize muhtaçtır.

Yoksa ne kadar dürüst olursa olsun gerek istihbarat hesapları gerek yurtdışıdaki şirket ve ülkelerin oyunları elbet o siyasileri dize getirecek, istediklerini yaptıracak ya da yaptıramazsa bile bize istediğimizi yaptırmayacaktır.

Ama, kaynağını; vergi, tasarruf ya da borç olarak açıkça nereden temin edeceğini ortaya koyan ardından da yapacağı işlerin önemini ve katma değerini uzun vadeli olarak belirtip sonrasında bizlere açıklayan ve geri dönüşünü yine sayılarla ifade eden projeler ve vaatler bu oyunu bozar.

Aksi durumda sizin oylarınız yine sizleri politize eden ve düzenini sürdürmek isteyenlere gidecek demektir.

İsimlere takılmayın, ülkeyi en çok seven, kendisini en fazla "denetlemeye açık tutan" ve "ortak aklı" savunan olmalıdır.

Aksi takdirde “Benim aklım hepinizden daha üstün, devletin kaderi ile biz birleştik...” söylemleri ne biter ne de gelecektekilerin kullanmaması beklenebilir.

Benden söylemesi...