Çok başlı ve çok sesli siyasette siyaset üstü düşünce
Ülkemizde seçimler demokratik şekilde yapılmaktadır. Seçim sonuçları hukuki itiraz ve itirazların denetimi süreçleri de işletiliyor. Seçimlerde elde edilen sonuçları da bütün siyasi partiler ve halkımız kabul ediyor, gerektiğinde yönetimin değişmesi de demokratik usullerle yapılıyor. Mesela yerel seçimlerde bir çok büyükşehir belediyesi el değiştirmiş, hatta Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde belediye meclisi bir partide, başkan başka bir partide olacak şekilde sonuçlanmış olmasına rağmen seçim sonrasında yine her iki organ da hukuka uygun şekilde yönetişime devam etmiştir. Bu yönüyle bakıldığında sandıktan çıkan millet iradesine herkesin saygı duyuyor olduğu aşikar.
Seçimlerden
önce ise her ülkede olduğu gibi ülkemizde de siyasi manevralar manipülasyonlar
vs yapılıyor, hatta seçimleri algı yönetim uzmanları yönetiyor
desek yanlış olmaz. Modern demokrasiler, Musa A.S. zamanındaki sihirbazların
göz boyaması gibi şimdi de algı yönetim uzmanlarının göz boyaması ile süreçler
yönetiliyor. Bu nedenle, mevcut sistemde kazanan her zaman güç ile
işbirliği yapan ve algıyı iyi yöneten oluyor. Kaybeden ise her zaman
halk oluyor. Bu sadece ülkemizde değil, global olarak pek çok ülkede aynı
şekilde. İşte bu çarpık sistemde hangi siyasi parti ne kadar temiz niyetle yola
çıkarsa çıksın sistem onu da içine alıp eritiyor. Bu çarpık sistemden çıkışın
anahtarı sadece altyapısı güçlü yapılmış çalışmalar ile mümkündür. O da nedir? Olaylara
algı oyunlarına alet olmayacak basiret ve ferasette bakabilen, bilgiye dayalı
olarak, analitik analiz edebilen ve sihirbazların sihirlerine alet olmayan bir
kitlenin oluşması ile mümkündür. “Yaradan rabbinin adıyla oku”
ayeti sanki bugün nazil olmuş gibi taptaze karşımızda duruyor. Önüne koyulan
şekilde değil, yaradan rabbinin adıyla oku. Eş zamanlı olarak da bu
algı oyunlarının arkasındaki gerçekliği görebilen bu kitle öncü olup halkı
aydınlatmalıdır. Aksi halde mevcut aldatmaca oyunlarına alet olmak topluma
fayda üretmiyor tam aksine insanları aklı selimden uzaklaştırıyor.
Siyaset
nazarıyla bakıldığında en çok zarar gören ise toplumsal değerler oluyor. Toplumda
öyle kişiler, öyle kurumlar, öyle topluluklar ve öyle değerler olmalıdır ki,
hiçbir siyasi partiye taraftar veya karşı olmamalı, hiçbir siyasete tabi ve
alet olmamalı. Siyaset üstü durumunu muhafaza edebilmeli ve her zaman ve sadece
doğruyu dosdoğru söyleyen olmalı. İçimizde bizi doğru yola davet eden
istikametli bir kitle olmalı, adeta kamu vicdanı gibi rol oynamalı.
Mevcut siyasette bütün partiler, ilkelerin değil kendilerinin siyasetinin
takipçisi, destekçisi, tabisi olan kişiler ve kurumlar istiyor ve toplumu
buna zorluyor. O kadar ki, dini birliktelikleri (grupları) bile
kendilerine tabi olmaya zorluyor. Oysa dini konuların bütün siyasi partilerin
ortak saygı paydası olması, hiçbir siyasi düşüncenin hiçbir dini inancın ve
yaşanmasının karşıtı veya taraftarı olmaması sağlanmalıdır. Bütün dinler ve
dini inançlar eşit derecede siyaset dışında tutulmalı ve saygı görmelidir. Bu grupların
üyeleri ve yöneticileri de bu basirette olmalıdır. Din konusunda bir siyasi
parti, geçmişteki din düşmanlığı konusundaki bozuk sicili nedeniyle toplumda
samimi bulunmuyor ve bu gruptakiler hala topluma yeterli, samimi, inandırıcı
mesajlar veremiyor. Bu sorunun da sistematik olarak ele alınıp çözülmesi
gereklidir. Aynı şekilde sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler,
stratejik düşünce kuruluşları gibi yapıların da siyaset üstü olması
ve farklılıkların ortak fayda etrafında buluşarak doğru iletişimle
uyumlu bir yönetişime tabi tutulması sağlanmalıdır. Değerleri
değersizleştirme ve siyasetin altına alma politikası toplumsal gelişimin önünü
kesmektedir. Bu bağlamda kendilerini siyaset kurumunun üstünde, sadece
doğrulara taraftar, yanlışlara karşı durabilen olarak görme erdemine ve
şahsiyetine sahip kurumlar ve yöneticileri çoğaltılırsa doğru yola erişilir. Yoksa,
yanlışlarla doğruların iç içe geçtiği bir zeminde her türlü yanlışa göz
yumanlar doğru yoldan çıkmış ve kitleleri de yanlışlara açık veya zımni destek
olan haline getirerek ülkeye zarar veren yapılara dönüşmüş demektir.
Her kimden olursa olsun, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilen insanlar kadar
güçlü bir ülke olacağımızı unutmamak lazım. Yoksa yanlış yapanların oyuncağı
haline geliyoruz farkında bile olmuyoruz, kendi hak ve özgürlüklerimizi
çalıyorlar haberimiz bile olmuyor üstüne bir de kendilerine alkış
tutturuyorlar. Bir ülkede bilim, sanat ve medeniyetin geçilmesi sadece
bağımsız düşünen ve uygulayan kişilerin ve yapıların gücü kadardır.
Son
seçim kampanyalarında da gördüğümüz hep şu oldu, insanlar gereksiz tartışma ve
kutuplaşmalar içinde yaşatıldı. Oysa siyaset kurumu bütün partilerde çok
kirli bir oyun durumunda. Bu kadar kirli ve kirlenmiş bu kurumun
toplumda kılcal damarlara kadar etkili olması, herkese ve her şeye hakim olması
bu kirlenmişliğin toplumun tamamına yayılması sonucunu doğuruyor.
Bunun sonucu olarak da kirlenmişlik toplumun bütün kesimlerinde siyasetçilerin
rol model alınmasına neden oluyor. Mevcut siyaset yapma tarzı nedeniyle
de temiz ve nitelikli insanların çok büyük bir kısmı siyaset kurumu
içinde yer almaktan memnun olmuyor, hatta yer almaktan kaçınıyor.
Geriye kalanlarla da ancak bu kadar ve bu kalitede siyaset oluyor işte…!
Siyasetçilerin seçiminde de rol model olacak, kuralı – kutsalı – sınırı olan ve
bunları sözlemde değil eylemde yaşayan ve yaşatan kişiler ön plana
çıkartılmalıdır.
Yeni dönemde çok renkli ve çok odaklı bir siyaset bizi
bekliyor. Gruplar arasında zorunlu diyalog süreçleri yaşanacak. Bu model içinde başarıya ulaşmanın
yolu siyaset üstü bakabilen ve analizlerini sadece ilkeler, kurallar bazında
yapabilen kişilerin ve yapıların toplumda güçlü olması ve güçlendirilmesi ile
mümkün olacağını unutmamak lazım. Aksi halde, bu çok başlı ve çok sesli
siyaset beklenen faydayı vermek yerine ülkeyi fikri kaosa
götürür.