Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Temmuz 2022

Zihin yıkan müteahhitler

Bir kişinin hayatı bir binaya benzetilecek olursa temeli ailesi, çıkılan her kat ise yaşadıklarıdır.

Katların ne kadar yıkık dökük ya da kaliteli olduğu hayatının o evresindeki faaliyetin niteliği ile oldukça ilintilidir.

Karadenizli olunca metaforu inşaat üzerinden kurmak zorunluluk oluyor tabii...

Yani basitçe, geçmiş; kişinin bugüne gelmesini sağlayan bir kılavuzdur adeta...

Tüm pişmanlıklarınızın ya da gururlandıklarınızın toplamı aslında sizsiniz...

İnsanoğlundaki kibrin yüksekliği gerçeklerden kopmasına ve dünyayı gördüğü şekilde anlamlandırmasına neden olur.

Halbuki görülenden çok daha ötede, çok daha fazladan teşekkül etmiş bir dünya var.

Hiçbirimizin hayatı ne bir zenginin ne bir fakirin ne bir öğretmenin ne bir askerin ne bir Hintli’nin ne de bir Japon’un yaşadıklarını yaşayacak kadar uzun değil.

Ömrümüzün kısalığı bizleri gördüklerimiz, yaşadıklarımız üzerinden bir bina inşa etmeye götürüyor.

Bolca sabitlerimiz olana bir bina...

Binanın dışındaki her şey anlamsız, mahallenin dışındaki her şey ise tanımlanamaz bizim için...

Bunu aşmaya çabalamak bile çoğu zaman beyhude...

Gerçekte ise ne bilinebilecek bilginin bir sonu var ne de düşünecek konuların sonu...

O nedenle en kolay tatmin hissi yaşayacağımız şeye odaklanıyoruz:

Duygulara...

Akıl ve bilinç çoğu zaman duygularımızı tamamlamak ya da tanımlamak için bir araç olmaktan öteye gidemiyor.

Bunu bile başaranlarımız aslında oldukça azınlıkta...

Hayatın karmaşık düzeni içinde kendimize belirlediğimiz rutinler, bizlerin ruhsal tatmini için çoğu zaman "yeter de artar" kıvamında oluyor.

Aksini düşünecek bir çabaya girmek, bu konfor alanını terk etmek olduğu için bu alan içinde her şey normal, her şey tıkırında...

Düşmanlarımız da dostlarımız da belli...

Yeter ki bizim sınırlarımız belli olsun, öyle değil mi?

İşte o sınırlar bugünün dünyasına oldukça dar geliyor.

Bize çok acil;

“Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım”

modu gerekiyor.

Çünkü ne yapılan analizler ne de yapılan yorumlar gerçeklerin yakınında bile değil.

İnandığımız yanlışların götürdüğü karanlığa hapsolduk.

Sosyal dokunun bir ucundan başka bir ucuna aklıselimlerin ehvenişerden başka çözümü kalmıyorsa ne yazık o topluma...

Bu garip çığlığın sahibi de pek akıllı sayılmaz ya hoş, neyse...

Her yerde bolca analiz bolca yorum görüyorum.

İşim gereği yerli ve yabancı kaynakları sürekli takip ediyorum.

Merak ettiğim her şeyi tekrar ve tekrar araştırıyorum.

Bir meseleyi yazarken kılı kırk yarmaya çaba gösteriyorum.

Kurduğum düşünce yapısını yıkacak eleştirileri kendi kendime yaparak ana düşünceyi buradaki yazılarımla ya da ekranlardaki değerlendirmelerimle sizlerin takdirine sunuyorum.

Ama her ne oluyorsa piyasada sanki bu zahmeti bir tek ben yapıyormuşum gibi geliyor.

Koca koca titreleriyle Türkiye’nin gündemi hakkında iki kelam laf edenlerin diğer ülkelerin ya da kliklerin yaptıklarını şakkadak çözmüş edasıyla ilk gördüklerini aktarmalarına ifrit oluyorum.

Yaptığım mesleklerden biri de satranç öğretmenliğiydi.

Öğrencilerime her zaman satrançla ilgili söylediğim şey; hiçbir şeyin göründüğü gibi olmayacağıydı.

Masadaki tüm taşların 10 hamle sonrasına kadar ki kurgularını yaparak oyunu oynamanız hem rakibinizi küçümsememeniz hem de işinizi ciddiye almanız noktasında çok önemlidir.

Satranç sadece bir oyun!..

Gerçek hayatta görülen görülmeyen bütün oyuncuların hedeflerine ulaşmak için kaç hamle sonrasına göre hareket edebildiğini bile düşünmeden aklına ilk geleni fikir diye ortaya atanların biraz geriye çekilip düşünmeye ihtiyacı var.

Kaliteli/kalitesiz içeriklerin toplum üzerindeki etkisini gözler önüne seren bu durum gerek eğitim gerek ise haber içeriklerine ilişkin kökten bir değişimin şart olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.

Bu fikirsel üretim ile geleceği tasarlamayı bırakın bugünü bile anlayamayız.

Hatta daha da ötesi, geçmişi bile doğru okuyamayız.

Daha fazlasını görmek için daha fazlasını talep etmek zorundayız.

İşimizde en iyisi olmak için çok çalışmalıyız.

Yoksa kurduğumuz o bina çatı katına gelince yıkılır ve altında koca bir ömür kalır.

Hayatınızı dizayn etmeye çalışan müteahhitlere çok ama çok dikkat edin...