0

Kürt meselesi yeni bir hal aldı. Terör gittikçe azgınlaşmaya başladı. Yaşananların bir savaştan farkı yok. Evini, yurdunu terk edenler, savaşın ortasında ansızın vurulanlar, barikatlar, hendekler, keskin nişancılar, tehditler, gözyaşları ve dahası… Olaylar, gittikçe daha vahşileşiyor. Acılar, derinleşiyor; sokaklar ise ölüm kokuyor. Cesetler ise insanlığımızın kıyısına vurmaya başladı. Geri dönülemez bir noktadayız.

Habertürk Gazetesi'nin "Diyarbakır Sur'da Terör'den Kaçış" başlıklı haberi okuyorum. 95 yaşındaki annesi Keziban Bereci'yi oğlu ile birlikte sırtında taşıyan Mustafa Bereci konuşuyor; "Biz de Kürt'üz, Kürt Kürt'e bunu yapar mı? Hendek kazarak neyi kazanacaksın ne yapılmak isteniyor? Müslüman, Müslüman'a bunu yapar mı? Bu ne biçim halkın, Kürtlerin hakkını savunmaktır..."

Savaşın Bilançosu;

Yaşananları anlamak, anlamlandırmak oldukça zor… Siyaset ve sosyolojinin verileriyle savaşın ve ölümün gerçekliğini anlatmak zor… Hiç acının resmi yapılabilir mi? Ancak benim dikkati çeken şu; bu savaş, sadece fakir insanların mahallesinde… Sur'dan, Cizre'den veya Şırnak'tan gelen farklı fotoğraflara bakıyorum. Hepsi Anadolu'nun mayasını taşıyan fakir insanlar… Yüzleri, tıpkı masumiyet karinesi gibi… İnsanların yüzlerindeki acı, her bir kareye sinmiş durumda.

Yazık değil mi? Kürtlerin hakkını savunduğunu iddia edenler, anlaşılan, çareyi bölgeden Kürtleri uzaklaştırmakta bulmuşlar. Ömrünü derme çatma bir ev yapmak için uğraşan bu insanlar, şimdi ya sokaklarda ya da kendi gibi fakir akraba evine sığınmış durumda. Savaşın acı bilançosu… Terörün gerçek yüzü…

Bu savaşın bir diğer yüzü de, zenginlerin mahallelerinde hendeklerin olmayışı, kazılmayışı… "Hendek kazanlar tarih yazıyor" diyen Demirtaş'ın evinin önünde ne hendek var ne de savaşın acı sesi… Muhtemelen evinin bulunduğu site, havuzlu ve güvenliklidir.

Kürt Siyasetçiler Özeleştiri yapmalı; Hesap Vermeli…

Her neyse, hendek kazanlar tarih mi yazıyor bilemem ama hendek kazanların bir tarihi olmayacağını çok iyi biliyorum. Susanların, ölüme seyirci kalanların, şiddeti yaymaya çalışanların da bir tarihi olmayacak. Çünkü tarih adildir; kılıçla yaşayan kılıçla ölür. Hendeklerde yaşayanların nasibi de hendeğe gömülmektir. Hayatını, şiddet uygulayarak sürdürenler, şiddete uğrar. Tarihin yazgısı… Bölgeyi terör yuvasına çevirenler, şiddeti ve ölümleri meşrulaştıranlar, hiç şüphesiz, o şiddetin ateşinde kavrulacaktır.

Ben olayın asıl faturasının hendekleri kazıp insanların hayatını zindana çevirenlere değil de siyasetçilere sorulması gerektiğini düşünenlerdenim. Selahattin Demirtaş'a, Figen Yüksekdağ, Osman Baydemir'e… Ölümlerin sorumluluğu, öncelikle Kürt siyasetçilerin omuzlarındadır. İşin trajik yanı, siyasetçilerin silahların gölgesinde siyaset üretemeye çalışmasıdır; siyasetçilerin ölümleri rahta çevirmesidir. Hayal kırıklığımın nedeni, Kürt meselesini siyasetle çözmek için meclise gidenlerin suskunluğudur. İşte bundan dolayı öncelikle siyasetçiler, hesap vermeli…