0

Gerçekliğin tersyüz edildiği bir süreci geride bırakmak üzereyiz. Garip ittifaklar, duygusal kırılmalar, karşıtlıklar gün yüzüne çıkıyor. Taktik-stratejik hamleler ilksel konumlanışları aşındırıyor. İttifak alanını rasyonellikten ziyade duygusal olanın belirlediği bir espasta isek o zaman hakikaten seyredin cümbüşü. Curcunalık hatta oksimoronluk bir hal. Şüphesiz herkesin bir hesabı var. Herkes maliyetleri hesap edilmiş bir siyaset uyguluyor. Velakin bu siyasetin ilke, değer, yarının adil ve özgür Türkiye vurguları üzerinden üzerimize boca edilmesine ciddi bir dikkat gerekiyor. Oluşan kakofoniyi işlevsel bir siyaset olarak görüp onaylanmamız isteniyor. Kırk benzemezin yan yana gelip ahkam kestiği, yapıp ettiğine bakmadığı, söylediği sözü kulağının duymadığı bu hengamede, yakalandıkları kin ve nefret krizi üzerinden bizi de hegamonik ağlarında eritmelerine, dört koldan yürütülen mahalle baskısına göz yummamız isteniyor.

Dünya-ahiret biraya gelemeyeceklerin oluşturdukları bu konsorsiyumun kendi içlerine dönük mazeretleri, motivasyonları olabilir. Ancak bütün bir ülkeyi kendi heva-heves, beklenti ve çıkarları doğrultusunda çuvala sığmayan intikam, öç alma mızraklarıyla saf tuttuklarını göz ardı etmemiz isteniyor.
Hiç bir ilke ve değerin gözetilmediği, her türlü ajitasyon, manipülasyonun devreye sokulduğu, ilgili ilgisiz her şeyin operasyon aracına dönüştürülerek toplumun hatırı sayılır bir kesiminin ve meşru siyasetin kuşatmaya alınarak "yeter ki gitsinler, her şeye razıyız" ilkesizliğine rutin bir muamele çekmemiz isteniyor.
Siyaset, aktörlerin paşa gönülleri için değil, dünün, bugünün ve yarının ihyası-inşası ve milyonlarca insanın talep ve beklentileri içindir. Siyaset, mevcudun aktörlerini ve imkanlarını dikkate alarak yürütülmeyi zaruri kılar. Siyasal konumlanış hiç bir şekilde teslimiyeti, sadakati ve kör bir itaati içermez. Siyasette yanlışları, eksikleri yüksek sesle söylediğiniz sürece yandaş olmanın mahzuru olmaz. Bu açıdan yanlışların, eleştirilerin dile getirilmesi tabidir, kaçınılmazdır. Siyasilerin bundan mesajı alıp, gereken dersi çıkarmaları beklenir. Çıkarmazlarsa alacakları ders bellidir. Onlardan öncekiler nasıl derslerini aldılarsa onlar da derslerini alacaklardır. Bunda tartışılacak, garipsenecek bir durum yok.

Tekrar başa dönerek siyasetin "mevcut" içinde işlevsel olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bağlam olmadan anlam olmaz, bağlamdan bağımsız konumlanışın manası olmaz. Elbette yapılan yanlışlar, yapılmayan doğrular, gözetilmeyen ilkeler çok önemlidir. Aynı şekilde yapılanlar, yapılabilecekler, yapabilme potansiyeli, kapasitesi, ufku ve vizyonu da çok önemlidir. Hakeza mevcut gerçeklik, yönelim, toplumun talep ve beklentileri ile siyasetin bu talep ve beklentileri taşıyabilme-karşılayabilme becerisi önemlidir. Siyaset, salt eleştiri üzerinden işleyemez. Siyaset, salt olmayanın dile getirilmesi üzerinden işleyemez. Hangi bağlamda kiminle iş tutulduğuna, nelerin dile getirildiğine, ne kadarının dile getirildiğine bakmak lazım. Büyük resme bakmak lazım.

Bu açıdan bugün ortaya çıkan "gitsin" konsorsiyumuna bakmamız lazım. CHP-MHP-HDP siyasetinin Cemaat ve Doğan medyası arasında peyda olan örtülü cephe ittifakına odaklanmamız lazım. Ak Parti'ye cephe ittifakından yöneltilen eleştiriler ile benim eleştirilerimin kesişim alanı olmadığı aşikar. Onlar (HDP hariç) yaptığı yapısal reformlara karşı konumlanırken ben yapısal reformların neden derinleştirilmediğinden bahsediyorum. Dolayısıyla benim eleştirdiğim nokta ile CHP ve MHP'nin eleştirdiği nokta arasında zerre miktar benzerlik yok. Hakeza Cemaat ve Doğan medyasının eleştirileri ile de. HDP'nin eleştirileri ile kesişim alanı var ancak HDP'nin hangi akıl ve mantıkla CHP'ye göz kırptığını anlamıyorum, anlayamıyorum. Çözüm Süreci, Yeni Anayasa, Türkiye'nin dönüşümü noktasında zaten fiili ortak gibi çalışıyor Ak Parti ve HDP. Buna rağmen HDP'nin konsorsiyuma rıza gösterip "doğal" müttefikini şeytanlaştırdığını, Yeni Anayasa, Çözüm Sürecini müesses nizam parantezinde görenlere sempati gösterdiğini anlamlandıramıyorum. Onların HDP'yi sevgi pıtırcığına dönüştürmelerini, kıskaca almalarını, manivela olarak görmelerini anlamak zor değil de bu role HDP'nin gösterdiği teveccüh ziyadesiyle izaha muhtaç.

Siyaset elbette bir tercihtir nihayetinde. Herkes tercihte bulunuyor ve bulunduğu tercihe göre sorumluluk üstleniyor. Türkiye siyasi tarihin bir akışı, güç dağılımı, kamplaşması, tarzı, vesayet sistemi, gelecek tasavvurları, güç kombinasyonları ile belirgin bir karakteri var. Bu yapı içerisinde keyfe keder pozisyon alış olmaz, nitekim kimse de keyfi pozisyon almıyor. Herkesin bir şeylere binaen canla başla mücadele verdiği ortada. Ancak tarihe ısrarla girmeyen, tüm toplumu zihinsel kurmacasına davet eden yapıların özgüvenle cirit attığı bu hengamede hükümetin yaptığı yanlışları görüyorum ayaklarına diğerlerinin her şeyini görmezden gelen sağlıksız okumayı, tek yönlü enformatik dayatmayı reddediyorum. "Yiğidi öldür hakkını teslim et." Belleğin askıya alınmasına rıza gösteremem. Sadece yanlışa odaklanmış bir belleğin tahakkümüne hayır diyorum. Aynı şekilde dünü sürekli önümüze koyan tabiri caizse "ölümü gösterip sıtmaya razı eden" meşrulaştırıcı devşirilmiş belleğe de hayır diyorum. Büyük resim ortadadır. Eldeki malzeme bu, mevcut bu, mevcutlar içerisindeki aktör bunlar. Eleştirilerimiz "olması gereken" üzerinden, amenna. Sonuna kadar, çekinmeden, geri çekmeden, yaranıp uzlaşmadan. Ancak siyasal tercih ya da seçim tercihleri mevcutlar, eldekiler içerisinden olur. Mevcutların potansiyellerine, kapasitelerine, ufuklarına ve vizyonlarına bakılarak olur. Başka türlüsü de olmaz. Vesselam.

Abdulbaki DEGER
[email protected]