0

Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte, petrol kaynaklarına akbabalar gibi üşüşen Batılı sömürgecilerin ve bölgeye sonradan gelip kanlı bir istila gerçekleştiren ırkçı emperyalist Siyonistlerin cenderesi arasında sıkışan Arap milleti, 2010 yılında tarihi bir karar verdi ve bu zulüm çarkını kırmaya niyetlendi. Önce Yasemin Devrimi ile Tunus'ta zalim diktatör Zeynel Abidin bin Ali, ardından da 22 Arap ülkesinin nüfusça en büyüğü ve amiral gemisi olan Mısır'ın çağdaşfiravunu Hüsni Mübarek alaşağı edildi.Mısır diktasının yıkılması bir domino etkisi yaptı, Libya ve Yemen'de hayırlı gelişmeler oldu, on yıllarca halklarını zulüm ve esaret altında idare eden eli kanlı diktatörler destansı mücadeleler sonucunda devrildiler.

Uzun yıllar adeta çetin bir kışmevsimi yaşayan, adalet ve hürriyetin kırıntısını bile rüyalarında göremeyen bu genç ve dinamik toplumların gerçekleştirdiği tarihi olay ve olguya Arap Baharı yakıştırması yapıldı. Suriye'de ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Haliç ülkelerinde de bu bahar tamamlanabilseydi bölgemizin asli unsuru olan Arap milleti artık baharın ardından hak ettiği yaza kavuşacaktı.Ama işler ters gitti. Dünyanın egemenleri bu bahar melteminin esintisini dahi bu garip ve mazlum millete çok gördüler. Suriye'nin hunhar ve cani diktatörü Beşar Esed'in devrilip yerine halkının iradesi doğrultusunda hareket edecek bir yönetimin gelmemesi için el birliği ettiler. Asla aynı kazanda kaynaması ihtimal dahilinde bile olmayan ABD-AB-RUSYA-ÇİN-İRAN ve İSRAİL, Suriye hususunda yekvücut olarak, 21. Asrın en büyük katliamına ortak oldular ve Türkiye'yi yalnız bıraktılar.Suriye'de tiran Esed'in devrilmesi kasıtlı bir biçimde engellendi. Nasıl olsa akan Müslüman kanıydı ve bunun onlar için zerre kadar önem ve anlamı yoktu. 90'lı yılların hemen başında Avrupa'nın hemen kıyısında Bosna'da, Kosova'da, Makedonya'da, Kuzey Kafkasya'da yüzbinlerce masum Müslüman katledilirken sağır ve dilsiz kesilen hatta bunun da ötesinde zalim Sırplara ve Ruslara açıkça destek olanların Suriye, Mısır, Filistin ve Arakan'daki soykırımlara ses çıkaracağını, dur diyeceğini beklemek en hafif ifade ile safdillik olur.

Emperyalist güçler bizim coğrafyamızda asla huzur, barış, sükun ve refahın egemen olmasına tahammül edemezler. Zira bu toprakların insanlarının kendi iradeleri ile hürriyet ve adalet içinde yaşamaları, onların zulüm ve sömürü tezgahlarının dağılması anlamına gelir. Arap Baharı hareketleri başladığında eski diktatörlerden kurtulup yerlerine yine kendi menfaatleri doğrultusunda hareket edecek seküler rejimlerin kurulacağı zehabına kapılanlar bu öngörülerinin gerçekleşmediğini görünce hemen taktik değiştirerek "karşı devrimler"in gerçekleşmesi için düğmeye bastılar. Bu hedeflerine daha kolay ve çabuk ulaşabilmek için Arap Baharı'nın asıl tetikleyicisi ve mimarı konumunda olan Başbakan ERDOĞAN'ı zor durumda bırakmak üzere aylar öncesinden Washington DC'de simülasyonlarını yaparak planladıkları Kod Adı: İstanbul İsyanı olan Gezi Olaylarını başlattılar. Ancak Allaha hamd olsun, hem Başbakan'ın dirayetli ve temkinli liderliği hem de imanlı halkımızın sağduyulu davranması sonucu bu menfur gayelerine ulaşamadılar.Uluslararası gezi komplosu hedefine ulaşamayınca bu sefer de İslam dünyasının en büyük ülkelerinden Mısır'ın içine kirli ellerini soktular. Halkının iradesi ile, adil ve temiz seçimler sonucu yönetime gelen Müslüman Kardeşleri ve Cumhurbaşkanı Muhammed MURSİ'yi kanlı ve karanlık bir darbe ile devirerek gerçek yüzlerini göstermişoldular. Ancak Mısır'ın imanlı ve mücadeleci halkı bu dayatmaya sessiz kalmadı ve itaat etmedi. Kavurucu sıcaklar altında geçen tüm bir Ramazan ayı boyunca başta başkent Kahire'nin Rabiatül Adeviyye ve Nahda meydanları olmak üzere tüm Mısır kentlerinin en büyük meydanlarında barışçı gösteriler yaptılar. Mısırlı Müslüman kardeşlerimiz, rejim güvenlik güçleri ve onların desteklediği Baltacı olarak adlandırılan Vandal ve çapulcu teröristlerin saldırılarında yüzlerce şehid, binlerce yaralı vermelerine rağmen asla şiddete tevessül etmediler ve meşru haklarının iadesini talep ettiler.

14 Ağustos 2013, Çarşamba, İnsanlık tarihine kara bir gün olarak geçti. Mısır cuntası lideri Abdülfettah El Sisi'nin emriyle; barışçıl gösteriler yapan masum ve sivil halk bulundukları meydanlardan çıkarıldı. Adeta etnik temizlik yapılan bu operasyon esnasında en az 1000 kardeşimiz şehid edildi, 10.000 kardeşimiz de yaralandı. Çadırlar dozerlerle ezildi, anneler, bebekler, genç kızlar parçalandı. Tek talepleri

milli iradenin tezahür etmesi olan garipler diri diri yakıldılar.

14 Ağustos katliamı asla unutulmayacak. İnşaAllah bu katliamı gerçekleştirerek yazımızı kışa çevirenlerin yanına bu zulümler kar kalmayacak ve çadırları ezdikleri dozerlerin kepçelerinde idam edilecekler.

İKİDOĞU ve İKİBATI'nın Rabbine emanet olun...