İnsanlık her geçen gün benliğinden uzaklaşıyor. Toplumların ruhları, şeytana hizmet edenlerin karanlık dehlizlerinde boğuluyor. İnsanlık düşmanları, savaşla yok edemediği aileyi ve yeni nesilleri çökertecek her türlü sistemi zihinlere yerleştirmenin yolunu bir şekilde buluyor. Geçmişinden kopartılarak teknolojinin, sosyal medyanın bataklığında çırpınan, bozulan, bocalayan aileyi, küresel sapkınlıkların girdabında boğulan gençliği, etrafını türlü tuzakların sardığı toplumları, iki yıldır yaşadığı soykırıma rağmen yine de dimdik ayakta duran Gazzelileri, Eğitimci Yazar Vehbi Vakkasoğlu’ya konuştuk.

Eğitimci yazar Vehbi Vakkasoğlu, Ankara Temsilcimiz Özlem Doğan'a konuştu.
O boşlukları biz bıraktık
Hem Ortadoğu coğrafyasında hem batıda başta LGBT olmak üzere birçok dejenerasyona maruz kalan yeni nesillerle birlikte aile kurumu da etki ajanlarının hedefi oluyor. Bu yönden bakıldığında gençlik nasıl bir dönüşüm yaşıyor?
Gençler sadece bir mideyle yaşayan bir canlı değil. Biz hep mide deyince karnımızdaki mideyi hatırlıyoruz. Ama bir de kafa midemiz var. Helal bilgilerle beslenmesi lazım, doyması lazım. Normal midemizle birlikte ikisini de dengeye getiren, balans ayarı veren de gönül midesidir ki helal sevgilerle, helal duygularla beslenmesi lazım. Bu orkestra uyumuyla ortaya normal bir insan çıkar. Eğer gençlerimizde aykırı, yalan yanlış bir şey varsa onlarda bıraktığımız boşluklardan ortaya çıkıyor.

Ne gibi boşluklar?
Gençleri suçlayan tarafta olmam, olmayı da tasvip etmem. Çünkü biz ön tekeriz; büyüklerin bu konuda örnek olması gerekir. Elli yılı aşkındır eğitimciyim, yazarım, bu yüzden suçu önce ben üstleneyim. Demek ki giremediğimiz gönüller, fikrimizi sevdiremediğimiz, yanlışa sevk ettiğimiz ve öyle beslediğimiz gençlerimiz var. Oysa dengeyi tam kurabilseydik onların kafasına yabancı hiçbir ideoloji, hiçbir fikir, hiçbir sapkın düşünce ve inanç giremez.

Osmanlı döneminde aileyi bozamazlardı
Yaşı kemale ermiş büyüklerimizin ‘Bizim zamanımızda böyle değildi’ diye örnek gösterdikleri dönemlerde de bugünkü gibi aileyi tehdit eden sapkın fikirli insanlar var mıydı?
Osmanlı döneminde de Avrupa’dan gelenler virüslü fikirlerini yaymaya çalışıyordu ve seyyahlar bugünkü kadar sık değilse de topraklarımıza geliyordu. O zaman da ajanlar vardı ama hastalıklı fikirleri topluma tesir etmiyordu. Hatta tam tersi halkın inançları daha da sağlamlaşıyordu. Avrupa insanını gördükçe imanları artıyordu. Yani iman pekişince, insanı insan yapan güzellikleriyle kalp aydınlanınca ve bilgiyle desteklenince önce kendine, sonra düşmana yenilmeyen bir toplum oluruz.
Hiçbir dönemde olmadığı kadar etrafı tuzaklarla dolu bu çağda nefsini ve şeytanı yenmek çok zor değil mi?
Bireyi kazanmak için emek vermek lazım. Sadece kafayla değil, kalple de emek vermemiz gerekiyor. Sevgiden başka yol yok. Allah kalpten kalbe giden yolları açmış. Bu yollara düşmek önemli ama bu da kolay değil. Bu işin sırrı samimiyettir. Kelimelerimiz dilimizden değil, gönlümüzden dökülmeli. Gönül, dünyanın en güçlü mıknatısıdır. Gençleri suçlamayacağız. Mücadeleden yorulduğumuz zaman Peygamberimizi düşüneceğiz. Bizim örneğimiz, önderimiz o!

İslam bu milletin kanına işlenmiştir
Bir asrı aşkın süredir kültür ve geleneklerimizden uzaklaştık. Tarihini hiç tanımayan, tarihine düşman, yüzünü batıya dönmüş nesiller yetişti. Sokak yoluyla, okul arkadaşları ya da sosyal medya vasıtasıyla aileden alınan birikim de deforme olabiliyor. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Osmanlı’daki saygı, sevgi ve toplum bilincinden uzaklaştıran sistem bugün şu içinde bulunduğumuz duruma sebep oldu. İnternet denen bir alet çıktı. Hani tüfek icat oldu, mertlik bozuldu hikayesi gibi, sosyal medyanın girmediği alan kalmadı. O cazip, her an değişen, rengarenk olan o akıllı makinelerle yarışmamız gerekiyor! Adı akıllı makine ama gönlü yok. Dolayısıyla insanı akledemez, düşünemez hale getiriyor. Düşünceleri dumura uğratıyor. Biz önce gönlü öncelersek, kalpten kalbe giden yolu açarsak yine kazanabiliriz. O üç yüz yıllık kesintiyi onarabiliriz, tamir edebiliriz. İslam bu milletin kanına işlemiştir. Ne kadar bastırılmış da olsa, ne kadar toz toprakla görünmez hale de gelse yine varlığını hissettiriyor.

Eskiden çocukları yaramazlık yaptığında onları durdurmak için babaların bir bakışı bile yeterdi, öğretmenlerimizden çekinirdik, saygı duyardık. Ama şimdi en ufak bir pürüzde, uyarıda ‘psikolojim bozuldu’ diyen ergenlerde dolu ortalık. Bir zamanlar ayıp karşılanan şeyleri şimdi uluorta özgürlük adı altında yaşayan gençler çığırından çıkmış durumda. Bu gidişatın sonu ne olacak?
En fazla 30-40 yıl öncesine kadar psikolojimiz kolay kolay bozulmazdı. Bir insanın psikoloğa, psikiyatriste gitmesi çok nadir ve utanılacak bir şeydi, saklanırdı. Yüreğimizdeki eksilmelerden sonra içimiz zayıfladı, dışımız güçlendi, ruhumuz cılız kaldı. Her şeyden alınır olduk. Bakıştan hatta bakmayıştan, başkasına söylenmiş bir sözden dahi kırılıyoruz. 1915’te Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı sırasında ölüm kalım mücadelesi vererek vatan savunması yapan dedelerimizin o şartlarda bile psikolojisi bozulmuyordu, zafer kazanıyorlardı.
Diziler, filmler gençlerimiz mahvetti
Peki o kahraman dedelerin torunlarına şimdi ne oldu da bu hale geldiler?
Bizim, “Ölürsem şehid, kalırsam gazi; Müslümana kayıp yok” diye düşünen ve vatanı için canını ortaya koyan dedelerimizin gönlüne ihtiyacımız var. Batıdan ithal edilmiş seküler fikirler toplumları dünyacı, maddeci yaptı. Dünyada da her şey istediğimiz gibi olmuyor. Çıtalar da çok yüksek. Ekranlar, filmler, diziler gençlerimizi öyle şeylere heveslendiriyor ki, oysa gençlerin elindekiler yüzde biri bile değil! Tabi gördüklerini elde edemedikleri için de psikolojileri bozuluyor. Yemek odası, yatak odası ve tuvalet arasında dönüp duran insanlık vasıflarını kaybetmiş oluyor o şartlarda.
O halde kendimizi geçmişimizde aramamız lazım, öyle değil mi?
Biz köklü bir milletiz. Bu milletin Müslümanlığı bin seneyi aştı. Gaznelilerin, Karahanlıların, Selçukluların, Osmanlıların torunlarıyız. Aslını inkâr eden haramzadedir. Yeniden silkinip kendimize gelmenin, özümüze dönmenin vaktidir.

Gazzeliler bize ağlıyordur
İki yıldır korkunç bir soykırıma direnen ve direnirken imanından zerre eksilmeyen Gazze gençliğinin duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazze yerle bir edildi evet ama aslında işgale uğrayan bizim kafalarımız, zihinlerimiz, gönül dünyamızdır. Onun için gençlerimiz, insanlarımız böyle sarsak hale geldi. Gazze’de ise insanlar kimliğinin, kişiliğinin hakkını verdiler. Onlarla savaşan düşman bile ‘tank, tüfek, füze, uçakları yok ama biz bu Gazzelileri niye yenemiyoruz’ diye düşünüyorlardır. Çünkü Gazzeli Müslümanlar ‘Allah var gam yok’ diyorlar. Kuran ile arkadaşlıkları devam ediyor. Güçleri buradan geliyor. Her biri yaşayan Kuran olma aşkıyla dolu. Bizim yapamadığımızı onlar yapıyor. Tüm acılarına rağmen imanları sapasağlam. Biz ise bedavacılarız. Asıl kazanan onlar; Gazzeliler. Biz onlar için değil, onlar bize ağlıyorlardır herhalde! Çünkü Gazzeliler kazandı, biz kaybettik.





