Netflix, yaptığı diziler ve filmler ile son zamanların en fazla izlenen internet televizyonu oldu. Özellikle orijinal Netflix dizileri, dünya çapında geniş yankı uyandırdı.

Bu platformda Amerikan kültürü dünyaya pompalanıyor. Dahası, ülkelerdeki en ünlü oyuncularla anlaşılarak kendi senaryolarında diziler, filmler yapılmaya başlandı. Yani büyük bir tekelleşme söz konusu…

Tekelleşmenin hızını rakamsal olarak belirteyim:

2017'nin son çeyreğinde, kar oranı önceki seneye göre yaklaşık 2 kat artarak, 186 milyon dolara ulaşan Netflix'in, piyasa değeri de 2017'de ilk kez 100 milyar doların üzerine çıktı. Şu an ise 160 milyar dolara dayanmış durumda… Abonelik sistemiyle de bu rakam hızla artmaktadır.

2023 yılına gelindiğinde ise Netflix'in gelirlerinin yarısından fazlasının uluslararası segmentten geleceği tahmin ediliyor.

Netflix, 2017'nin dördüncü çeyreğinde dünya genelinde yaklaşık 8 milyon 330 bin yeni abone aldı. Böylece şirket tarihinde bir çeyrekte ulaşılan yeni abone sayısında da rekor kırıldı.

Abone sayısı da 150 milyon küsur ve artma hızına bakılırsa, varın düşünün…

Ben tehlike başlığını, dizi sektörünün ekonomik boyutu için atmadım. Asıl tehlike; özünü unutmasınlar diye sosyal medyaya rağmen sürekli çırpındığımız, kültür erozyonuna karşı programlar, konferanslar, paneller düzenlediğimiz gençlerimizin etkilenmesi…

Bizim kanallarımızda yayınlanan diziler "çok mu düzgün sanki" denilebilir. Doğru, ancak son yıllarda milletimiz ahlaksız, kültürümüzle uyuşmayan dizilere karşı net bir tutum sergiledi. Birçok dizi ve televizyon programları başladıktan birkaç hafta sonra ilgi görmediği ve şikayetler arttığı için yayından kaldırıldı. Hepsini geçtim, en azından RTÜK kuralları var…

TRT öncülüğünde milli duygularımızı depreştiren dizilerimiz yapılmaya da başlanmıştı.

Diriliş Ertuğrul, Yunus Emre 'Aşkın Yolculuğu', Payitaht Abdülhamid gibi...

Bu dizilerin kaliteli yapımı ve sağlam kadrosuyla etki alanları da geniş oldu.

Bu süreçte sosyal medya paylaşımları bile etkilendi, gençlere görsel olarak ecdatlarımız rol model oldu… Dini öğretiler yapılmamış bir ailenin çocuğu bile Diriliş Ertuğrul dizisi sayesinde Muhyiddin İbnü'l-Arabî hazretleri hakkında bilgi edindi, sözlerini paylaşmaya başladı. Yıllarca çocuklarımıza okutulan tarih kitaplarında yalan yanlış aktarılan, kızıl sultan diye lanse edilen dedemiz, cennet mekan Abdülhamid Han ile gurur duydular…

Özellikle Afrika ülkelerinde, sosyal medyada bu dizilerimizde ki oyuncuların fotoğrafları ve dizi replikleriyle sık sık karşılaşıyorum. Profil resimlerinde bu dizilerimizin oyuncularının resimleri, dizilerden sözler ile sık sık karşılaştım. Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro'nun Diriliş Ertuğrul dizisi hayranı olduğunu ve Türkiye'ye son gelişinde seti ziyaret ettiğini haberlerde görmüştük. Dünyanın öbür ucu ve dedelerimizi anlatan bir dizi… Başkan Maduro, Muhteşem Yüzyıl'ı da izleyebilirdi. Nitekim bu dediğim dizi Diriliş Ertuğrul'dan fazla ülkeye ihraç edilmişti. Burada ki önemli mesele; kültürümüzü, tarihimizi, duruşumuzu doğru yansıtabilmek…

Dizi sektörü, Türkiye'nin aynı zamanda dış pazarlardaki yumuşak gücü...

Türk dizileri Ortadoğu'dan, Güney Amerika'ya kadar pek çok bölgede reyting rekorları kırıyor. Popüler bir dizi ülkeye milyonlarca dolar kazandırabiliyor. Bununla da kalmıyor, yayınlandığı ülkeden gelen turist sayısını 3-4 katına çıkarıyor. Türk dizi sektörü, 2017 yılı itibarıyla 350-400 milyon dolar ihracata ulaştı. Hükümetin 2023 için belirlediği hedefse 1 milyar dolar... Şimdi rakamsal olarak farkını, büyüklüğünü ve çok yakında bu güçle nasıl tüm sektörü elinde toplayabileceğini düşünün…

Mesele kültür yozlaşması olunca sosyal medyaya da değinmekte fayda var.

Sosyal medyanın gücü arttıkça arttı, etkisi büyüdükçe büyüdü, ülkede malum olaylar oldu ve sosyal medyanın gücünü, önemini geç anladı, devlet büyüklerimiz, kanaat önderlerimiz, evimizdeki büyüklerimiz…

Geç mi kalındı? Evet. Dışa bağımlı olunca birçok gencimiz dışarıya mı özendi? Evet…

Şimdi yeni medyada olan gelişmelere karşı en yüksek seviyede dikkatli olma ve sağlam yer edinme zamanı…

Uzun yıllar tekelleşen TV ile uğraştık bir nebze de olsa, başarılı olduk ancak şimdi bu bahsettiğim internet televizyonu çok daha hızlı ve daha global bir ağ olarak yayılıyor. Avrupa kanalları bile bir araya gelip, Netflix'e rakip yerel platformlar kuruyorlar. Kendi tarihlerini anlattıkları Viking dizileri, eski Britanya dizilerini yayınlıyorlar…

Ülkemizdeki internet televizyonlarına adım atanlar da olmadı değil. Hangi grupların olduğu pek şaşırtmaz…

BluTV, Doğan Grubu'nun; CEO'su da Aydın Doğan Yalçındağ ve PuhuTV de Doğuş Grubunun kuruluşu desem anlaşılır herhalde…

BluTV'nin en çok izlenen dizilerinde; Victoria: Britanya Kraliyet ailesini anlatıyor, The Young Pope: Katolik Hristiyan bir rahibi anlatıyor…

PuhuTV'nin en çok dizilerinde: Fi, Çi ve Avlu... Akilah Azra Kohen'in çok satan Fi, Çi, Pi kitap üçlemesinden uyarlanan Fi ve Çi son zamanların gerek oyuncu kadrosu, gerek sevişme sahneleriyle en çok konuşulan dizi… Hemen dizi konusu yazınca çıkan ilk cümleler herhalde anlatmaya yeterli olmuştur. Avlu dizisinde de, hapishanede ki rant kavgasını konu alınıyor.

Yani, yerli ve milli diyeceğimiz bir internet televizyonumuz yok. Yeni ve çok hızlı gelişen bu sisteme bir an önce dahil olup, gençlerimizi batı çizgisinde tekelleşen ekranlara bırakmamalıyız.

Bunu sadece başarılı bir internet girişimi olarak gören varsa şunu aktarmak isterim:

Eski ABD Başkanı Barack Obama'nın ulusal güvenlik danışmanlığı ve bir dönem ABD'nin Birleşmiş Milletler büyükelçiliği görevini yürüten Susan Rice, online televizyon Netflix'i yönetecek. ABD siyasi hayatının önemli isimlerinden biri olan Rice'ın eğlence sektörüne geçişi, Barack-Michelle Obama çiftinin Netflix için içerik üreteceği haberlerinin ardından geldi.

Savaşlar sadece silahla olmaz. Zaten ülke olarak ekonomik savaşı yaşıyoruz, ABD-Çin ticaret savaşları gözlerimizin önünde yaşanıyor ancak en sessiz ve sinsi olanı kültür savaşları…

Bizim ülkemizde uzun süredir ekranlarda gözükmeyen birçok ünlü isimde Netflix ile anlaşıyor. Tabi onların kararlarına uygun olarak…

Çok sistematik ve hızlı yayıldı Netflix. CEO'sunun birkaç röportajlarını izledim. Bölge bölge temsilcilikler açılmış. Eylül 2016'da Türkiye'de ki yapımcılar ile görüşmek için İstanbul'a gelen, Netflix CEO'su Reed Hastings'in, Webrazzi Yayın Yönetmeni Noyan Ayan ile yaptığı röportajda verdiği cevap vizyonlarını ortaya koyacak cinsten:

"Korsanları saymazsak, dünyada ve Türkiye'de rakibiniz kim?" sorusuna, "Aslında en büyük rakibimiz uyku. Programlarımız sizi gece uyutmayacak kadar harikalar. Yani rahatlamanın her çeşidiyle rekabet içindeyiz." cevabını verdi.

Türkiye pazarıyla ilgili, "Rakam ya da hedef paylaşmayacağınızı biliyorum ama yine de Türkiye pazarında ki hedefinizi sormak istiyorum." sorusuna da şu cevabı verdi, "Türkiye'deki hane halkının en az 3'te 1'ini Netflix üyesi yapmak istiyoruz. Bu yaklaşık 5-6 yıl alır."

Rekorlar kırarak büyüyen Netflix güçlendikçe tümden ele geçirecektir. Geç olmadan şu yerli ve milli lafının hakkını yeni medyada da verelim. Avrupa'da ki kanallar gibi ortak hareket ederek, en azından ilk etapta yerli pazarı ele geçirmesine müsaade etmeyelim.

Hatta uzun vadede S-400 füzeleri ve F-35 savaş uçaklarından daha önemli…