Cevap: Bazıları; cimriliğin tarifi hakkında 'Vacibi vermemektir' demişlerdir. Bu bakımdan kim farz olanı eda ederse, o kimse cimri değildir. Fakat bu tarif efradını cami, ağyarını mani bir tarif değildir. Çünkü mesela kasaptan satın aldığı eti bir habbe veya yarım habbe eksiğine iade eden,, ekmeği bu şekilde fırıncıya geri veren bir kimse, bütün alimlerin ittifakıyla cimri sayılır. (Oysa vacibi terketmiş değildir!) Yine çoluk çocuğuna, kadı tarafından tesbit edilen miktarı teslim eden, sonra o miktardan bir lokma hususunda veya malından yemiş oldukları bir hurma hususunda onları sıkan bir kimse cimri sayılır. (Oysa vacib miktarda darlık yapmamıştır!) Önünde bir ekmek bulunan ve bu esnada kendisiyle beraber ekmeği yiyeceğini zannettiği bir kimseden o ekmeği gizleyen de cimri sayılır! (Oysa başkasını o ekmeğe ortak yapmak kendisine vacib değildir.)
Başkaları da demişlerdir ki: 'Cimri o kimsedir ki vermek kendisine zor gelir', Bu tarif de, birinci tarif gibi eksiktir. Çünkü bu tarifi yapan kişi, eğer bununla 'her türlü vermenin kendisine zor geldiğini' kastediyorsa, nice cimriler vardır ki az vermek kendilerine hiç de zor gelmez. Bir habbeyi veya ona yakın bir miktarı ver-mek gibi... Fakat bundan fazlasının verilmesi kendisine zor gelir. Eğer 'Birtakım şeyleri vermek kendisine zor geliyor' manasını kastediyorsa, nice cömertler vardır ki birtakım şeylerin verilmesi kendisine zor gelir. Bütün servetini kapsayan veya külliyetli bir mal teşkil eden vergi gibi... Bu miktarın verilmesi, cömert bir kimseye de zor gelir. Fakat bu onun cimriliğini gerektirmez. Böylece cömertlik hakkında da konuşmuşlardır. Bu bakımdan denilmiştir ki: 'Cömertlik başa kakmaksızm vermek ve düşünmeksizin ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermektir' ve yine denilmiştir ki: 'Cömertlik, karşı taraftan bir istek olmaksızın verdiğini azımsamak şartıyla vermektir'. Yine denilmiştir ki: 'Cömertlik, dilenciyi hoş karşılamak, mümkün olanı gönülden vermek demektir'. Yine denilmiştir ki: 'Cömertlik, malın Allah için olduğunu, kulun Allah için olduğunu, Allah'ın kulu Allah'ın malını veriyor zihniyetiyle ve fakirliği düşünmeksizin vermek demektir'.
Şöyle denilmiştir: 'Malın bir kısmını veren, bir kısmını da kendisine bırakan cömerttir. Çoğunu veren, azını bırakan, daha cömerttir. Meşakkate göğüs gerdiren, başkasını mal sarfetmek hususunda nefsine tercih eden îsar sahibidir. Hiçbir şey vermeyen ise cimridir!'
Bütün bu sözler, cömertlik ve cimriliğin hakikatini kapsama-yan kelimeler ve cümlelerdir. Biz deriz ki; mal, bir hikmet ve maksat için yaratılmıştır. O da halkın ihtiyaçlarına elverişli olmasıdır. Malı, sarfedilmesi için yaratılmış olduğu maksada sarfetmemek mümkün olduğu gibi, iyi bir yere sarfetmesi de mümkündür. Adaletle malda tasarruf etmek; korunması gereken yerde malı korumak, verilmesi gereken yerde malı vermek demektir. Bu bakımdan vermenin farzolduğu bir yerde malı vermemek cimriliktir. Vermemenin farz olduğu bir yerde vermek, tebzir ve israftır. Bunların arasında normal bir durum vardır. O da dinen övülen durumdur. Cimrilik ve cömertliğin bu orta yoldan ibaret olması uygundur; zira Hz. Peygamber cömert davranmakla emrolunmuştur.
Elini boynuna bağlı kılma (cimri olma) ve büsbütün de açma (israf etme ki) sonra kınanır, hasret içinde kalırsın.(İsra/29) .
Ve harcadıkları zaman israf etmezler, Sıkılık da yapmazlar! Harcamaları bu ikisi arasında dengeli olur!(Furkan/67)
Cömertlik, israf ile cimrilik arasında normal bir durumdur. Eli tamamen açmak ile tamamen kapatmak arasında vasat bir keyfiyettir. Şöyle ki: Verdiğini de, aldığını da vacib olan nisbet ve oranda ayarlar.
Kalbi bunu seve seve yapmadıkça, azalarıyla yapması yeterli olmaz! Kalbi kendisiyle münakaşa ve çekişme yapmaksızın azalarıyla bunu yaparsa yeterli olur. Eğer vermek gereken yerde verirse, nefsi bir türlü buna razı olmazsa ve o da nefsiyle mücadele ederek veriyorsa, böyle bir kimse cömertliğe kendisini zorlayandır. Hakiki cömert değildir. Kalbinin mal ile alakası, malı gereken yere sarfetmesi bakımından olmalıdır.
Soru: Böyle olmak, vacibi bilmeye bağlıdır. Bu bakımdan hangi malın verilmesi vacibtir?
Cevap: Vacib iki kısımdır: Şer'an vacib olan, mürüvvet ve adetçe vacib olandır. Cömert o kimsedir ki şer'an vacib olanı terketmediği gibi mürüvvetçe vacib olanı da terketmez. Eğer bunların birini terkederse cimri olur. Fakat şer'an vacib olanı terkeden daha cimridir. Zekatı vermeyen, çoluk çocuğunun nafakasını vermeyen veyahut da nefsine ağır gelerek ödeyen kimse gibi... Böyle bir kimse tabiaten cimridir. Ancak zoraki bir şekilde cömertlik yapar veyahut malın haram kısmından vermek ister. Yahut da malının helal kısmından veya iyi kısmından vermeye kalbi razı olmaz. İşte bunların hepsi cimriliktir.
Mürüvvetçe verilmesi farz olana gelince, o müzayaka yapmayı, hakir şeyleri bile saymayı terketmek demektir. Çünkü müzayaka yapmak, ufak şeyleri sorup saymak çirkin bir harekettir. Bunun çirkinliği de durumlara ve şahıslara göre değişir. Bu bakımdan malı çoğalan bir kimsenin böyle yapması, fakirin yapmasından daha çirkin kaçar. Yabancılara karşı tatbik etmesi, çoluk çocuğuna, akraba ve taallûkatına ve kölelerine karşı tatbik etmesinden daha kolay olur. Komşusuna tatbik etmesi, uzak bir kimseye tatbik etmesinden daha çirkindir. Misafirlik hususunda gösterilen müzayaka, muamelede gösterilen müzayakadan daha çirkeftir. Bu bakımdan bu durum, ziyafet veya muamelede, içine sıkılık ve müzayaka karışan şeylerde değişik manzaralar arzeder. Bir de müzayaka (sıkıştırma) aleti olan yemek veya elbise de değişir; zira başka şeylerde çirkin sayılmayan sıkılık, yemekte gösterildiği zaman çirkin sayılır. Mesela kefen, kurban veya sadaka ekmeği almakta gösterilen sıkılık, başka şeyleri almada gösterilen sıkılıktan daha kötü ve çirkindir.
Kendisine karşı müzayaka gösterene karşı da değişik manzaralar arzeder. Dost veya kardeş veya yakını veya hanımı, evladı veya yabancı bir kimseye karşı gösterilen sıkılıklar değişik hükümler alır. Bu sıkılıkları gösteren kimselere göre de durumlar değişir. Çocuk, kadın, ihtiyar, genç, alim, cahil, zengin veya fakir, bunların herbirinin gösterdiği sıkılık, ayrı bir çirkinlik taşımaktadır. Bu bakımdan cimri o kimsedir ki tutması gereken yerde malı tutar. Bu tutmanın gerekmesi de ya şer'î hükümle veya mürüvvet hükmüyledir. Bunun miktarını kesinlikle belirtmek mümkün değildir.
Cimriliğin tarifi malın depo edilmesinden daha mühim olan bir hedefe malı sarfetmektir; zira dinin korunması, malı korumaktan daha mühimdir. Bu bakımdan zekat ve nafakayı vermeyen bir kimse cimridir. Mürüvveti korumak, malı korumaktan daha mühimdir. Bu bakımdan kendisine karşı sıkılığın iyi olmadığı, ona karşı kıymetsiz işlerde sıkılık gösteren bir kimse mal sevgisinden dolayı mürüvvet perdesini yırtmış cimri bir kimsedir. Sonra başka bir derece kalır. O da şudur: Kişi vacibi eda eder, mürüvveti korur. Fakat yine de birçok malı vardır. O fazla malı sadakaya ve ihtiyaç sahiplerine sarfetmez. Bu bakımdan burada zamanın felaketlerine karşı malın kendisine kurtuluş vesilesi olması için korunması ile ahiret derecelerinde yücelmesi için sevab elde etmek maksadı arasında çatışma vardır. Malı böyle bir hedefe sarfetmekten esirgemek akıllılar nezdinde cimriliktir. Fakat halk tabakası nezdinde cimrilik değildir. Çünkü halk tabakasının bakışı, dünya lezzetlerine dönüktür... Onlar malı zamanın felaketlerine karşı hazır bir şekilde bekletmeyi daha mühim görürler. Buna rağmen bazen halk tabakasının gözünde de böyle bir kimsede cimrilik alameti görülür.
Şöyle ki, yakınında muhtaç bir kimse varken ona birşey vermez ve der ki: 'Ben vacib olan zekatımı eda ettim. Zekattan başka da birşey vermek bana gerekmez!'
Bunun çirkinliği, malın miktarına, ihtiyaç sahibinin ihtiyacının şiddetine, dinin salahına ve müstehak olmasına göre değişir! Bu bakımdan şer'an vacib olanı eda eden ve kendisine uygun olan mürüvvetin gereğini veren bir kimse, cimrilikten kurtulmuştur. Evet! Bundan fazlasını, fazileti elde etmek ve yüksek derecelere ulaşmak için vermedikçe cömertlikle nitelenemez. Ne zaman nefsi, şeriatın gerektirmediği yerde mal vermeye yanaşırsa, adetçe de vermediği takdirde kınanmayacaksa ve buna rağmen veriyorsa, o zaman vermiş olduğu mal nisbetinde cömert sayılır. Bunun dereceleri sayılamayacak kadar çoktur. İnsanların bir kısmı diğerinden daha cömerttir. Bu bakımdan adet ve mürüvvetin gerektiğinden fazlasını verip iyilik yapmak cömertliktir. Fakat verileni gönülden vermek şartıyla. Herhangi bir istekten, gelecekte bir hizmet ümidiyle veya mükafat veyahut teşekkür ve övülmek maksadıyla vermemesi de gerekir. Çünkü verdiğiyle teşekkür ve övülmeyi bekleyen bir kimse cömert değil de alışverişçi olur; zira o övmeyi malıyla satın almış olur. Övülmek lezzetlidir ve istenen bir şeydir. Cömertlik ise karşılıksız vermektir. İşte hakîkat budur. Böyle karşılıksız vermek ancak Allah Teala'dan tasavvur edilebilir.
İnsanoğluna gelince, ona mecaz yoluyla cömert denilir; zira insanoğlu herhangi birşeyi bir gaye için verir. Fakat onun gayesi ahiretteki sevaptan veya cömertlik faziletini elde etmekten, nefsi cimrilik rezaletinden temizlemekten başka birşey değilse, onun yaptığına cömertlik denir. Eğer mesela, sövgüden veya halkın kınamasından veya kendisine iyilik yapacağı kimseden bir fayda umduğundan cömertlik yapıyorsa, bütün bunlar cömertlikten sayılmazlar. Çünkü bu iteleyici sebepler onu bu şekilde yapmaya mecbur etmiştir. Bunlar ise iyilik karşılığında aceleyle verilen bedellerdir. Böyle bir kimse cömert değil de alışverişci olur.
İbadetle iştigal eden bir hanımdan rivayet ediliyor ki, Hibban b. Hilal131 arkadaşlarıyla beraber otururken bu kadın onun yanında durakladı ve şöyle dedi:
-Acaba içinizde kendisinden bir sual soracağım kimse var mı?
-İstediğini sorabilirsin.Hibban b. Hilal'e işaret ettiler. Bunun üzerine kadın şöyle sordu:
-Sizce cömertlik nedir?
-Vermek ve arkadaşını nefsine tercih etmektir.
-Bu, dünyadaki cömertliktir. Acaba dindeki cömertlik nedir?
-Bizim zoraki bir şekilde değil, nefislerimizin isteğiyle Allah'a ibadet etmemizdir.
-Siz bu ibadetten dolayı Allah'tan bir ücret talep ediyor musunuz?
-Evet!
-Neden?
-Çünkü Allah bize bir haseneye karşı on hasene vereceğini va'detmiştir de ondan...
-Hayret! Siz bir verip de on aldığınız zaman acaba Allah'a karşı ne ile cömertlik yapmış oluyorsunuz?
-Allah sana rahmet eylesin! Senin nezdinde cömertlik nedir?
-Bence cömertlik, Allah'a ibadetle lezzetlenerek, nimetlenerek, isteyerek ibadet etmeniz ve bunun karşılığında bir ücret talep etmemenizdir ki mevlanız size dilediğini tatbik etsin.
Allah'tan utanmaz mısınız ki Allah Teala kalbinize muttali olup kalbinizden ibadete karşı ne talep ettiğinizi bilir! Böyle bir istek dünyada bile çirkindir.
İbadet eden kadınlardan birisi şöyle demiştir: 'Siz cömertliğin sadece dinar ve dirhemle olduğunu mu sanıyorsunuz?' Dinle-yenler 'Ya cömertlik neyle olur?' dediler. Kadın 'Bence cömertlik, kalbi Allah'a vermektir' dedi.
Muhasibi şöyle demiştir: 'Din hususundaki cömertlik, nefsinle cömertlik yapmandır. Onu Allah için helak etmendir. Kalbini ve gönlünü Allah'a vermeye, kanını Allah için dökmeye, çekinmeksi-zin seve seve razı olmandır. Aynı zamanda bundan bir sevab, -her ne kadar sevaba muhtaç isen de- beklememendir. Fakat kalbine Allah'a karşı seçmeyi terketmekle cömertliğin kemalinin güzelliği galip gelir ki mevlan senin için, senin seçmekten aciz olduğunu seçsin!'
_____________
131) Basralı olan bu zata aynı zamanda el-Kenani de denir. H. 212'de Ramazan ayında Basra'da vefat etmiştir.





