Selamün aleyküm diye selam vermek caiz ise de esselamü aleyküm demek daha iyidir. Selamün aleyküm denince, ve aleyküm selam demek farzdır. Esselamü aleyküm denince de, Ve aleykümüsselam denir. Her ikisinde de 've' harfini söylemelidir! (Ve aleyküm…) deki 've', (dahi) manasındadır. Yani, (Allah(c.c.)'ın selamı bizim üzerimize olduğu gibi, sizin de üzerinize olsun!) demektir. Sadece (aleyküm selam) ise, sanki (selam bize değil size olsun) gibi uygunsuz bir manaya gelebilir.
Selamün aleyküm diye selam vermek caiz ise de esselamü aleyküm demek daha iyidir. Selamün aleyküm denince, ve aleyküm selam demek farzdır. Esselamü aleyküm denince de, Ve aleykümüsselam denir. Her ikisinde de 've' harfini söylemelidir! (Ve aleyküm…) deki 've', (dahi) manasındadır. Yani, (Allah(c.c.)'ın selamı bizim üzerimize olduğu gibi, sizin de üzerinize olsun!) demektir. Sadece (aleyküm selam) ise, sanki (selam bize değil size olsun) gibi uygunsuz bir manaya gelebilir.
Günün Ayeti "Birselamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin..." (Nisa Suresi, 86)

Günün hadisi "Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, Cennete götürür." (Hakim)

Selam terimi Arapça "selime" kökünden bir mastar olup, sözlükte; maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir, "es-selamu", isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki müslümanın birbirine yaptıkları dua cümlesinden ibarettir. Selam veren "es-selamu aleyküm (Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun)" der selamı alan ise "vealeykümü's-selam ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)" diyerek ilaveli duada bulunur. "Selam" aynı zamanda Cenab-ı Hakkın doksan dokuz güzel isimlerinden birisidir.

Yahudilerin Peygambere selamı

Yahudiler Medine döneminde Hz. Peygamberle karşılaşınca "Sana ölüm olsun" anlamına gelen "Es-samu aleyke" şeklinde selam veriyorlardı. Hz. Peygamber onların bu kaba selamlarına "aleyküm "size olsun" diye cevap vermekle yetinir, edepli ve yumuşak tavrını değiştirmezdi. Bu arada inen bir ayetle yahudilerin bu tavrı kınandı ve onların cehenneme girecekleri bildirildi. (Mücadele, 58/8.)

Hz. Peygamberin ve ashab-ı kiramın birbirleriyle "es-selamu aleyke veya es-selamu aleykum (Allah'ın selamı sana veya size olsun)" sözlerini kullanarak selam verdikleri tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. (Buharî, İsti'zan, 1,3, 28; Müslim, Edeb, 37)

Allah-û Teala, Adem(a.s)'ı yarattığında, ona; "git, meleklere selam ver, nasıl selam alacaklarını dinle, bu senin ve neslinin selamlaşma örneği olacaktır" dedi. Bunun üzerine Adem (as) meleklere; "es-selamu aleykum (Allah'ın selamı size olsun)" dedi. Onlar da; "es-selamu aleyke ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sana olsun)" diyerek karşılık verdiler. (Buharî, Halku Adem, 2, IV, 102) Selam başta belirtme takısı olmaksızın "selamün aleykum" şeklinde de ifade edilebilir. (Buharî, İsti'zan, 9)

Duaya en güzeliyle mukabele et

Selamı vermek sünnet, almak farzdır. Çünkü ayette, "size selam verilince, ona ondan daha güzeli ile veya aynı ile karşılık verin" buyurulmuştur. Diğer yandan Allah'ın Rasulü, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarını sayarken, ilkinin verilen selamı almak olduğunu belirtmiştir. (İbn Mace, Cenaiz, 1)

Selamın İslam toplumunda yaygınlaştırılmasını emreden Allah elçisi, bir hadisinde bunun toplumsal sonucunu şöyle açıklamıştır:

"Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131)

Müslümana yakışan davranış

Selamlaşmada kullanılan "Merhaba" sözü, bir yere selam vererek girip oturduktan sonra orada bulunanların yeni gelen kimseye "hoş geldin, burada bizden birisin, emniyettesin, rahat ol, serbest ol" anlamındaki hoşça dileklerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Müslümana yakışan Peygamber Efendimizin getirdiği selamlaşma şekline ve adabına uymaktır. İki cihanın serveri, Allah'ın sevgili Rasulü'nün selamı üzerinize olsun.

SELAMLAŞMA ADABI

Selamı iade etmeye (almaya) hükmen ve hakikaten aciz kimselere selam vermemelidir. Müslümanların selamlaşmasında; önce, küçük büyüğe, zengin fakire, şehirli köylüye, arkadan gelen önde olana, vasıtada olan yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olanlar çok olanlara, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına selam verir. Selamı rütbe ve nimeti çok olan önce verir. Nitekim Mi'raç gecesinde önce Allah-û Teala, Peygamber Efendimize selam vermiştir. "Es-Selamü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh" Aynı yaştaki ve derecedeki insanlardan hangisi daha önce selam verirse sevap ve ecir yönünden o kazançlı çıkar. Hadisi şerifte "İnsanların Allah katında en makbulü ve O'na en yakın olanı önce selam verendir" buyrulmaktadır. (Ebu Davut, Edep, 144- 5197) Kur'an-ı Kerim'de 37 ayeti kerimede selam ve selamet kelimeleri zikredilmiştir. Allah-û Teala 12 mevzuda mü'minleri selamlamıştır. (Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, c.2, 1409 10)

CEHENNEM'DEN AZAD OLMA GÜNLERİ

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz(sav), "Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtulma ayıdır" buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var.

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Peygamber Efendimiz (sav), Ramazan ayının son on gününü; "Mümin kulların, Ramazan'a hürmet eden, Ramazan'da gayret eden kulların Cehennem'den azad olma zamanı" diye tarif ediyor. Yani kulların Cehennem'lik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah(cc)'ın rahmetiyle bağışlanıp Cehennem'den azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Kur'an-ı Kerim'de, Fecr Sûresi'nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş'a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Peygamber Efendimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet'te itikafa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Her yıl on gün itikafa girerken, vefat ettiği yıl itikafı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail(as) Kur'an-ı Kerim'i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Efendimiz'in Âişe validemize(ra) bugünlerde sıkça şu duanın okumasını tavsiye ediyor: "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî." (Allah'ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimizin tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak. Buna göre Kadir Gecesi Ramazan'ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir. Bu gecelerde herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam alemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Asr-ı Saadet ikliminden

İSLAM'DA İLK İBADET

İslam'da Allah'a imandan sonra ilk farz kılınan ibadet, namazdır. İkinci vahiy ile Müddessir Sûresi'nin ilk ayetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vadide, Cibril (as), Rasûlullah (sav)'e gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü şekilde Rasûlullah (sav) de abdest almıştır.

Sonra Cibril (as) Hz. Peygamber (sav)'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir.( İbn Hişam, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231)

Eve dönünce Rasûlullah (sav) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz. Hatice(ra)'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemaatle namaz kılmışlardır.

Fıkıh Penceresi

Bazı insanlar selam verince almıyor. Verilen selamı almamak günah mı?

- Selam almak farzdır. Selamı mazeretsiz almamak, haramdır. Farzın önemini düşünerek, selamlaşmayı büyük bir nimet bilmelidir. Bir hadis-i şerif mealen şöyledir: "Allah-û Tealaya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, mümin olamazsınız. Size, bir amel bildireyim de, onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayın." (Müslim)

Selamlaşmanın hükmü nedir? Bir yere girerken mi, yoksa çıkarken mi selam vermek gerekir?

-Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam verirken, selamın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye dua etmeye niyet etmelidir. Sünnet olduğu düşünülmeden, alışkanlık halinde, şuursuzca selam verilmesi uygun olmaz. Bir yere girerken de, çıkarken de selam verilir. Hadis-i şeriflerde buyruluyor ki: "Müslümanın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir." (Müslim)

Doktorunuzdan Tavsiyeler

PROF. DR. SEFA SAYGILI

En iyi içecek sudur

Oruç tuttuğumuz sürede bazı şeylere dikkat ederek daha iyi noktalara gelebiliriz. Dinlenmeye, tefekküre, ibadet ve duaya daha çok vakit ayırmalıyız. Çünkü zihnimiz daha berraktır, düşünme daha insicamlıdır.

Egzersizden vazgeçmemeli, açık havada yürüyüş yapmalıyız. Bu yürüyüş esnasında tefekkür ve dua edebiliriz. Yürümek, orucun ruhi ve fiziki faydasını büyük ölçüde arttıracaktır.

İftar ve sahur arası bol sıvı içmeli, böbreklerimizi ve vücudumuzu arındırmalıyız. En iyi içilecek şey sudur. Ancak bu çeşme değil menba suyu olmalıdır. Oruçluyken tad alma duyumuzun daha da hassaslaştığını hissederiz. Bu yüzden gıdaları ağzımıza küçük parçalar halinde alıp yavaş bir şekilde iyice çiğnemenizde fayda vardır. Hem sağlıklı beslenerek kan şekerini aniden yükseltmemiş oluruz, hem de sindirim sisteminin işini kolaylaştırırız.

Ramazan'da yeşilliklere, çiğ sebze ve meyvelere yer verelim. Bağırsaklarımızı temizleyen ve çalıştıran bu gıdalar oldukça faydalıdır.

Kıssadan Hisse

Selama verilmesi gereken önemi aşağıda vereceğimiz kıssa çok veciz bir şekilde ortaya koymaktadır: Müslümanlardan birisi borçlu düşmüş, bütün gayret ve çabasına karşılık çaresizlik içinde borcunu ödeyemiyordu. Bir gün yatsı namazından sonra iki rekat hacet namazı kılarak Peygamber Efendimizi vesile ittihaz edip münacaatta bulunarak, derdine çare istedi. Rüyasında Peygamber Efendimiz teşrif buyurarak sıkıntı içinde olana dedi ki: "Yarın git, Hekim Ali Paşa'ya benden selam söyle, bin altın versin. Bu rüyanın şahidi olarak da bu Cuma gecesi her zaman okuduğu salavatları unuttuğunu söylersin!" Borçlu, sevinç ve ferah içinde uyandı. Fakat çevresinde biraz da tutumlu ve eli sıkı olarak bilinen Hekim Ali Paşa'ya tedirgin olarak gitti. Rüyasını anlattı, şahidini söyledi. Bunun üzerine Paşa: "Tekrar et, yeniden anlat" dedi. Borçlu: -"Efendim, Peygamberimizin size selamı var, bana…" Paşa : "Tekrar et, bir daha anlat bakalım" dedi. Üç, dört, beş, altı.. Yedincide derken borçlu : "Paşam, beni niye oyalayıp duruyorsun? İnanırsan verirsin, inanmazsan vermezsin" demesi üzerine Paşa: "Kardeşim, ne demektir bu? Sen kimden selam getirdiğini biliyor musun? Sana tekrar ettirişim Rasulullah'ın selamını çoğaltmak içindi, onun her selamına bin altın vereceğim" dedi.

Mani

Yaram derindir eşme

Aman derdimi deşme,

Sahurda börek yoktu

Gözlerim oldu çeşme

Davulun içi pekmez

Çalarım fakat ötmez.

Bir bahşiş vermezseniz

Davulcu buradan gitmez.

Günün Ayeti "Birselamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin..." (Nisa Suresi, 86)

Günün hadisi "Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, Cennete götürür." (Hakim)

Selam terimi Arapça "selime" kökünden bir mastar olup, sözlükte; maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir, "es-selamu", isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki müslümanın birbirine yaptıkları dua cümlesinden ibarettir. Selam veren "es-selamu aleyküm (Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun)" der selamı alan ise "vealeykümü's-selam ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)" diyerek ilaveli duada bulunur. "Selam" aynı zamanda Cenab-ı Hakkın doksan dokuz güzel isimlerinden birisidir.

Yahudilerin Peygambere selamı

Yahudiler Medine döneminde Hz. Peygamberle karşılaşınca "Sana ölüm olsun" anlamına gelen "Es-samu aleyke" şeklinde selam veriyorlardı. Hz. Peygamber onların bu kaba selamlarına "aleyküm "size olsun" diye cevap vermekle yetinir, edepli ve yumuşak tavrını değiştirmezdi. Bu arada inen bir ayetle yahudilerin bu tavrı kınandı ve onların cehenneme girecekleri bildirildi. (Mücadele, 58/8.)

Hz. Peygamberin ve ashab-ı kiramın birbirleriyle "es-selamu aleyke veya es-selamu aleykum (Allah'ın selamı sana veya size olsun)" sözlerini kullanarak selam verdikleri tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. (Buharî, İsti'zan, 1,3, 28; Müslim, Edeb, 37)

Allah-û Teala, Adem(a.s)'ı yarattığında, ona; "git, meleklere selam ver, nasıl selam alacaklarını dinle, bu senin ve neslinin selamlaşma örneği olacaktır" dedi. Bunun üzerine Adem (as) meleklere; "es-selamu aleykum (Allah'ın selamı size olsun)" dedi. Onlar da; "es-selamu aleyke ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sana olsun)" diyerek karşılık verdiler. (Buharî, Halku Adem, 2, IV, 102) Selam başta belirtme takısı olmaksızın "selamün aleykum" şeklinde de ifade edilebilir. (Buharî, İsti'zan, 9)

Duaya en güzeliyle mukabele et

Selamı vermek sünnet, almak farzdır. Çünkü ayette, "size selam verilince, ona ondan daha güzeli ile veya aynı ile karşılık verin" buyurulmuştur. Diğer yandan Allah'ın Rasulü, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarını sayarken, ilkinin verilen selamı almak olduğunu belirtmiştir. (İbn Mace, Cenaiz, 1)

Selamın İslam toplumunda yaygınlaştırılmasını emreden Allah elçisi, bir hadisinde bunun toplumsal sonucunu şöyle açıklamıştır:

"Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131)

Müslümana yakışan davranış

Selamlaşmada kullanılan "Merhaba" sözü, bir yere selam vererek girip oturduktan sonra orada bulunanların yeni gelen kimseye "hoş geldin, burada bizden birisin, emniyettesin, rahat ol, serbest ol" anlamındaki hoşça dileklerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Müslümana yakışan Peygamber Efendimizin getirdiği selamlaşma şekline ve adabına uymaktır. İki cihanın serveri, Allah'ın sevgili Rasulü'nün selamı üzerinize olsun.

SELÂMLAŞMA ÂDÂBI

Selamı iade etmeye (almaya) hükmen ve hakikaten aciz kimselere selam vermemelidir. Müslümanların selamlaşmasında; önce, küçük büyüğe, zengin fakire, şehirli köylüye, arkadan gelen önde olana, vasıtada olan yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olanlar çok olanlara, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına selam verir. Selamı rütbe ve nimeti çok olan önce verir. Nitekim Mi'raç gecesinde önce Allah-û Teala, Peygamber Efendimize selam vermiştir. "Es-Selamü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh" Aynı yaştaki ve derecedeki insanlardan hangisi daha önce selam verirse sevap ve ecir yönünden o kazançlı çıkar. Hadisi şerifte "İnsanların Allah katında en makbulü ve O'na en yakın olanı önce selam verendir" buyrulmaktadır. (Ebu Davut, Edep, 144- 5197) Kur'an-ı Kerim'de 37 ayeti kerimede selam ve selamet kelimeleri zikredilmiştir. Allah-û Teala 12 mevzuda mü'minleri selamlamıştır. (Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, c.2, 1409 10)

CEHENNEM'DEN AZAD OLMA GÜNLERİ

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz(sav), "Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtulma ayıdır" buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var.

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Peygamber Efendimiz (sav), Ramazan ayının son on gününü; "Mümin kulların, Ramazan'a hürmet eden, Ramazan'da gayret eden kulların Cehennem'den azad olma zamanı" diye tarif ediyor. Yani kulların Cehennem'lik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah(cc)'ın rahmetiyle bağışlanıp Cehennem'den azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Kur'an-ı Kerim'de, Fecr Sûresi'nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş'a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Peygamber Efendimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet'te itikafa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Her yıl on gün itikafa girerken, vefat ettiği yıl itikafı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail(as) Kur'an-ı Kerim'i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Efendimiz'in Âişe validemize(ra) bugünlerde sıkça şu duanın okumasını tavsiye ediyor: "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî." (Allah'ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimizin tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak. Buna göre Kadir Gecesi Ramazan'ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir. Bu gecelerde herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam alemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Asr-ı Saadet ikliminden

İSLÂM'DA İLK İBADET

İslam'da Allah'a imandan sonra ilk farz kılınan ibadet, namazdır. İkinci vahiy ile Müddessir Sûresi'nin ilk ayetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vadide, Cibril (as), Rasûlullah (sav)'e gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü şekilde Rasûlullah (sav) de abdest almıştır.

Sonra Cibril (as) Hz. Peygamber (sav)'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir.( İbn Hişam, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231)

Eve dönünce Rasûlullah (sav) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz. Hatice(ra)'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemaatle namaz kılmışlardır.

Fıkıh Penceresi

Bazı insanlar selam verince almıyor. Verilen selamı almamak günah mı?

- Selam almak farzdır. Selamı mazeretsiz almamak, haramdır. Farzın önemini düşünerek, selamlaşmayı büyük bir nimet bilmelidir. Bir hadis-i şerif mealen şöyledir: "Allah-û Tealaya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, mümin olamazsınız. Size, bir amel bildireyim de, onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayın." (Müslim)

Selamlaşmanın hükmü nedir? Bir yere girerken mi, yoksa çıkarken mi selam vermek gerekir?

-Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam verirken, selamın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye dua etmeye niyet etmelidir. Sünnet olduğu düşünülmeden, alışkanlık halinde, şuursuzca selam verilmesi uygun olmaz. Bir yere girerken de, çıkarken de selam verilir. Hadis-i şeriflerde buyruluyor ki: "Müslümanın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir." (Müslim)

Doktorunuzdan Tavsiyeler

PROF. DR. SEFA SAYGILI

En iyi içecek sudur

Oruç tuttuğumuz sürede bazı şeylere dikkat ederek daha iyi noktalara gelebiliriz. Dinlenmeye, tefekküre, ibadet ve duaya daha çok vakit ayırmalıyız. Çünkü zihnimiz daha berraktır, düşünme daha insicamlıdır.

Egzersizden vazgeçmemeli, açık havada yürüyüş yapmalıyız. Bu yürüyüş esnasında tefekkür ve dua edebiliriz. Yürümek, orucun ruhi ve fiziki faydasını büyük ölçüde arttıracaktır.

İftar ve sahur arası bol sıvı içmeli, böbreklerimizi ve vücudumuzu arındırmalıyız. En iyi içilecek şey sudur. Ancak bu çeşme değil menba suyu olmalıdır. Oruçluyken tad alma duyumuzun daha da hassaslaştığını hissederiz. Bu yüzden gıdaları ağzımıza küçük parçalar halinde alıp yavaş bir şekilde iyice çiğnemenizde fayda vardır. Hem sağlıklı beslenerek kan şekerini aniden yükseltmemiş oluruz, hem de sindirim sisteminin işini kolaylaştırırız.

Ramazan'da yeşilliklere, çiğ sebze ve meyvelere yer verelim. Bağırsaklarımızı temizleyen ve çalıştıran bu gıdalar oldukça faydalıdır.

Kıssadan Hisse

Selama verilmesi gereken önemi aşağıda vereceğimiz kıssa çok veciz bir şekilde ortaya koymaktadır: Müslümanlardan birisi borçlu düşmüş, bütün gayret ve çabasına karşılık çaresizlik içinde borcunu ödeyemiyordu. Bir gün yatsı namazından sonra iki rekat hacet namazı kılarak Peygamber Efendimizi vesile ittihaz edip münacaatta bulunarak, derdine çare istedi. Rüyasında Peygamber Efendimiz teşrif buyurarak sıkıntı içinde olana dedi ki: "Yarın git, Hekim Ali Paşa'ya benden selam söyle, bin altın versin. Bu rüyanın şahidi olarak da bu Cuma gecesi her zaman okuduğu salavatları unuttuğunu söylersin!" Borçlu, sevinç ve ferah içinde uyandı. Fakat çevresinde biraz da tutumlu ve eli sıkı olarak bilinen Hekim Ali Paşa'ya tedirgin olarak gitti. Rüyasını anlattı, şahidini söyledi. Bunun üzerine Paşa: "Tekrar et, yeniden anlat" dedi. Borçlu: -"Efendim, Peygamberimizin size selamı var, bana…" Paşa : "Tekrar et, bir daha anlat bakalım" dedi. Üç, dört, beş, altı.. Yedincide derken borçlu : "Paşam, beni niye oyalayıp duruyorsun? İnanırsan verirsin, inanmazsan vermezsin" demesi üzerine Paşa: "Kardeşim, ne demektir bu? Sen kimden selam getirdiğini biliyor musun? Sana tekrar ettirişim Rasulullah'ın selamını çoğaltmak içindi, onun her selamına bin altın vereceğim" dedi.

Mani

Yaram derindir eşme

Aman derdimi deşme,

Sahurda börek yoktu

Gözlerim oldu çeşme

Davulun içi pekmez

Çalarım fakat ötmez.

Bir bahşiş vermezseniz

Davulcu buradan gitmez.

elamün aleyküm diye selam vermek caiz ise de esselamü aleyküm demek daha iyidir. Selamün aleyküm denince, ve aleyküm selam demek farzdır. Esselamü aleyküm denince de, Ve aleykümüsselam denir. Her ikisinde de 've' harfini söylemelidir! (Ve aleyküm…) deki 've', (dahi) manasındadır. Yani, (Allah(c.c.)'ın selamı bizim üzerimize olduğu gibi, sizin de üzerinize olsun!) demektir. Sadece (aleyküm selam) ise, sanki (selam bize değil size olsun) gibi uygunsuz bir manaya gelebilir.
Günün Ayeti "Birselamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin..." (Nisa Suresi, 86)

Günün hadisi "Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, Cennete götürür." (Hakim)

Selam terimi Arapça "selime" kökünden bir mastar olup, sözlükte; maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir, "es-selamu", isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki müslümanın birbirine yaptıkları dua cümlesinden ibarettir. Selam veren "es-selamu aleyküm (Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun)" der selamı alan ise "vealeykümü's-selam ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)" diyerek ilaveli duada bulunur. "Selam" aynı zamanda Cenab-ı Hakkın doksan dokuz güzel isimlerinden birisidir.

Yahudilerin Peygambere selamı

Yahudiler Medine döneminde Hz. Peygamberle karşılaşınca "Sana ölüm olsun" anlamına gelen "Es-samu aleyke" şeklinde selam veriyorlardı. Hz. Peygamber onların bu kaba selamlarına "aleyküm "size olsun" diye cevap vermekle yetinir, edepli ve yumuşak tavrını değiştirmezdi. Bu arada inen bir ayetle yahudilerin bu tavrı kınandı ve onların cehenneme girecekleri bildirildi. (Mücadele, 58/8.)

Hz. Peygamberin ve ashab-ı kiramın birbirleriyle "es-selamu aleyke veya es-selamu aleykum (Allah'ın selamı sana veya size olsun)" sözlerini kullanarak selam verdikleri tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. (Buharî, İsti'zan, 1,3, 28; Müslim, Edeb, 37)

Allah-û Teala, Adem(a.s)'ı yarattığında, ona; "git, meleklere selam ver, nasıl selam alacaklarını dinle, bu senin ve neslinin selamlaşma örneği olacaktır" dedi. Bunun üzerine Adem (as) meleklere; "es-selamu aleykum (Allah'ın selamı size olsun)" dedi. Onlar da; "es-selamu aleyke ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sana olsun)" diyerek karşılık verdiler. (Buharî, Halku Adem, 2, IV, 102) Selam başta belirtme takısı olmaksızın "selamün aleykum" şeklinde de ifade edilebilir. (Buharî, İsti'zan, 9)

Duaya en güzeliyle mukabele et

Selamı vermek sünnet, almak farzdır. Çünkü ayette, "size selam verilince, ona ondan daha güzeli ile veya aynı ile karşılık verin" buyurulmuştur. Diğer yandan Allah'ın Rasulü, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarını sayarken, ilkinin verilen selamı almak olduğunu belirtmiştir. (İbn Mace, Cenaiz, 1)

Selamın İslam toplumunda yaygınlaştırılmasını emreden Allah elçisi, bir hadisinde bunun toplumsal sonucunu şöyle açıklamıştır:

"Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131)

Müslümana yakışan davranış

Selamlaşmada kullanılan "Merhaba" sözü, bir yere selam vererek girip oturduktan sonra orada bulunanların yeni gelen kimseye "hoş geldin, burada bizden birisin, emniyettesin, rahat ol, serbest ol" anlamındaki hoşça dileklerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Müslümana yakışan Peygamber Efendimizin getirdiği selamlaşma şekline ve adabına uymaktır. İki cihanın serveri, Allah'ın sevgili Rasulü'nün selamı üzerinize olsun.

SELAMLAŞMA ADABI

Selamı iade etmeye (almaya) hükmen ve hakikaten aciz kimselere selam vermemelidir. Müslümanların selamlaşmasında; önce, küçük büyüğe, zengin fakire, şehirli köylüye, arkadan gelen önde olana, vasıtada olan yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olanlar çok olanlara, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına selam verir. Selamı rütbe ve nimeti çok olan önce verir. Nitekim Mi'raç gecesinde önce Allah-û Teala, Peygamber Efendimize selam vermiştir. "Es-Selamü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh" Aynı yaştaki ve derecedeki insanlardan hangisi daha önce selam verirse sevap ve ecir yönünden o kazançlı çıkar. Hadisi şerifte "İnsanların Allah katında en makbulü ve O'na en yakın olanı önce selam verendir" buyrulmaktadır. (Ebu Davut, Edep, 144- 5197) Kur'an-ı Kerim'de 37 ayeti kerimede selam ve selamet kelimeleri zikredilmiştir. Allah-û Teala 12 mevzuda mü'minleri selamlamıştır. (Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, c.2, 1409 10)

CEHENNEM'DEN AZAD OLMA GÜNLERİ

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz(sav), "Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtulma ayıdır" buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var.

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Peygamber Efendimiz (sav), Ramazan ayının son on gününü; "Mümin kulların, Ramazan'a hürmet eden, Ramazan'da gayret eden kulların Cehennem'den azad olma zamanı" diye tarif ediyor. Yani kulların Cehennem'lik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah(cc)'ın rahmetiyle bağışlanıp Cehennem'den azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Kur'an-ı Kerim'de, Fecr Sûresi'nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş'a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Peygamber Efendimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet'te itikafa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Her yıl on gün itikafa girerken, vefat ettiği yıl itikafı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail(as) Kur'an-ı Kerim'i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Efendimiz'in Âişe validemize(ra) bugünlerde sıkça şu duanın okumasını tavsiye ediyor: "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî." (Allah'ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimizin tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak. Buna göre Kadir Gecesi Ramazan'ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir. Bu gecelerde herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam alemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Asr-ı Saadet ikliminden

İSLAM'DA İLK İBADET

İslam'da Allah'a imandan sonra ilk farz kılınan ibadet, namazdır. İkinci vahiy ile Müddessir Sûresi'nin ilk ayetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vadide, Cibril (as), Rasûlullah (sav)'e gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü şekilde Rasûlullah (sav) de abdest almıştır.

Sonra Cibril (as) Hz. Peygamber (sav)'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir.( İbn Hişam, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231)

Eve dönünce Rasûlullah (sav) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz. Hatice(ra)'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemaatle namaz kılmışlardır.

Fıkıh Penceresi

Bazı insanlar selam verince almıyor. Verilen selamı almamak günah mı?

- Selam almak farzdır. Selamı mazeretsiz almamak, haramdır. Farzın önemini düşünerek, selamlaşmayı büyük bir nimet bilmelidir. Bir hadis-i şerif mealen şöyledir: "Allah-û Tealaya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, mümin olamazsınız. Size, bir amel bildireyim de, onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayın." (Müslim)

Selamlaşmanın hükmü nedir? Bir yere girerken mi, yoksa çıkarken mi selam vermek gerekir?

-Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam verirken, selamın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye dua etmeye niyet etmelidir. Sünnet olduğu düşünülmeden, alışkanlık halinde, şuursuzca selam verilmesi uygun olmaz. Bir yere girerken de, çıkarken de selam verilir. Hadis-i şeriflerde buyruluyor ki: "Müslümanın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir." (Müslim)

Doktorunuzdan Tavsiyeler

PROF. DR. SEFA SAYGILI

En iyi içecek sudur

Oruç tuttuğumuz sürede bazı şeylere dikkat ederek daha iyi noktalara gelebiliriz. Dinlenmeye, tefekküre, ibadet ve duaya daha çok vakit ayırmalıyız. Çünkü zihnimiz daha berraktır, düşünme daha insicamlıdır.

Egzersizden vazgeçmemeli, açık havada yürüyüş yapmalıyız. Bu yürüyüş esnasında tefekkür ve dua edebiliriz. Yürümek, orucun ruhi ve fiziki faydasını büyük ölçüde arttıracaktır.

İftar ve sahur arası bol sıvı içmeli, böbreklerimizi ve vücudumuzu arındırmalıyız. En iyi içilecek şey sudur. Ancak bu çeşme değil menba suyu olmalıdır. Oruçluyken tad alma duyumuzun daha da hassaslaştığını hissederiz. Bu yüzden gıdaları ağzımıza küçük parçalar halinde alıp yavaş bir şekilde iyice çiğnemenizde fayda vardır. Hem sağlıklı beslenerek kan şekerini aniden yükseltmemiş oluruz, hem de sindirim sisteminin işini kolaylaştırırız.

Ramazan'da yeşilliklere, çiğ sebze ve meyvelere yer verelim. Bağırsaklarımızı temizleyen ve çalıştıran bu gıdalar oldukça faydalıdır.

Kıssadan Hisse

Selama verilmesi gereken önemi aşağıda vereceğimiz kıssa çok veciz bir şekilde ortaya koymaktadır: Müslümanlardan birisi borçlu düşmüş, bütün gayret ve çabasına karşılık çaresizlik içinde borcunu ödeyemiyordu. Bir gün yatsı namazından sonra iki rekat hacet namazı kılarak Peygamber Efendimizi vesile ittihaz edip münacaatta bulunarak, derdine çare istedi. Rüyasında Peygamber Efendimiz teşrif buyurarak sıkıntı içinde olana dedi ki: "Yarın git, Hekim Ali Paşa'ya benden selam söyle, bin altın versin. Bu rüyanın şahidi olarak da bu Cuma gecesi her zaman okuduğu salavatları unuttuğunu söylersin!" Borçlu, sevinç ve ferah içinde uyandı. Fakat çevresinde biraz da tutumlu ve eli sıkı olarak bilinen Hekim Ali Paşa'ya tedirgin olarak gitti. Rüyasını anlattı, şahidini söyledi. Bunun üzerine Paşa: "Tekrar et, yeniden anlat" dedi. Borçlu: -"Efendim, Peygamberimizin size selamı var, bana…" Paşa : "Tekrar et, bir daha anlat bakalım" dedi. Üç, dört, beş, altı.. Yedincide derken borçlu : "Paşam, beni niye oyalayıp duruyorsun? İnanırsan verirsin, inanmazsan vermezsin" demesi üzerine Paşa: "Kardeşim, ne demektir bu? Sen kimden selam getirdiğini biliyor musun? Sana tekrar ettirişim Rasulullah'ın selamını çoğaltmak içindi, onun her selamına bin altın vereceğim" dedi.

Mani

Yaram derindir eşme

Aman derdimi deşme,

Sahurda börek yoktu

Gözlerim oldu çeşme

Davulun içi pekmez

Çalarım fakat ötmez.

Bir bahşiş vermezseniz

Davulcu buradan gitmez.

Günün Ayeti "Birselamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin..." (Nisa Suresi, 86)

Günün hadisi "Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, Cennete götürür." (Hakim)

Selam terimi Arapça "selime" kökünden bir mastar olup, sözlükte; maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir, "es-selamu", isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki müslümanın birbirine yaptıkları dua cümlesinden ibarettir. Selam veren "es-selamu aleyküm (Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun)" der selamı alan ise "vealeykümü's-selam ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)" diyerek ilaveli duada bulunur. "Selam" aynı zamanda Cenab-ı Hakkın doksan dokuz güzel isimlerinden birisidir.

Yahudilerin Peygambere selamı

Yahudiler Medine döneminde Hz. Peygamberle karşılaşınca "Sana ölüm olsun" anlamına gelen "Es-samu aleyke" şeklinde selam veriyorlardı. Hz. Peygamber onların bu kaba selamlarına "aleyküm "size olsun" diye cevap vermekle yetinir, edepli ve yumuşak tavrını değiştirmezdi. Bu arada inen bir ayetle yahudilerin bu tavrı kınandı ve onların cehenneme girecekleri bildirildi. (Mücadele, 58/8.)

Hz. Peygamberin ve ashab-ı kiramın birbirleriyle "es-selamu aleyke veya es-selamu aleykum (Allah'ın selamı sana veya size olsun)" sözlerini kullanarak selam verdikleri tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. (Buharî, İsti'zan, 1,3, 28; Müslim, Edeb, 37)

Allah-û Teala, Adem(a.s)'ı yarattığında, ona; "git, meleklere selam ver, nasıl selam alacaklarını dinle, bu senin ve neslinin selamlaşma örneği olacaktır" dedi. Bunun üzerine Adem (as) meleklere; "es-selamu aleykum (Allah'ın selamı size olsun)" dedi. Onlar da; "es-selamu aleyke ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sana olsun)" diyerek karşılık verdiler. (Buharî, Halku Adem, 2, IV, 102) Selam başta belirtme takısı olmaksızın "selamün aleykum" şeklinde de ifade edilebilir. (Buharî, İsti'zan, 9)

Duaya en güzeliyle mukabele et

Selamı vermek sünnet, almak farzdır. Çünkü ayette, "size selam verilince, ona ondan daha güzeli ile veya aynı ile karşılık verin" buyurulmuştur. Diğer yandan Allah'ın Rasulü, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarını sayarken, ilkinin verilen selamı almak olduğunu belirtmiştir. (İbn Mace, Cenaiz, 1)

Selamın İslam toplumunda yaygınlaştırılmasını emreden Allah elçisi, bir hadisinde bunun toplumsal sonucunu şöyle açıklamıştır:

"Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131)

Müslümana yakışan davranış

Selamlaşmada kullanılan "Merhaba" sözü, bir yere selam vererek girip oturduktan sonra orada bulunanların yeni gelen kimseye "hoş geldin, burada bizden birisin, emniyettesin, rahat ol, serbest ol" anlamındaki hoşça dileklerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Müslümana yakışan Peygamber Efendimizin getirdiği selamlaşma şekline ve adabına uymaktır. İki cihanın serveri, Allah'ın sevgili Rasulü'nün selamı üzerinize olsun.

SELÂMLAŞMA ÂDÂBI

Selamı iade etmeye (almaya) hükmen ve hakikaten aciz kimselere selam vermemelidir. Müslümanların selamlaşmasında; önce, küçük büyüğe, zengin fakire, şehirli köylüye, arkadan gelen önde olana, vasıtada olan yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olanlar çok olanlara, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına selam verir. Selamı rütbe ve nimeti çok olan önce verir. Nitekim Mi'raç gecesinde önce Allah-û Teala, Peygamber Efendimize selam vermiştir. "Es-Selamü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh" Aynı yaştaki ve derecedeki insanlardan hangisi daha önce selam verirse sevap ve ecir yönünden o kazançlı çıkar. Hadisi şerifte "İnsanların Allah katında en makbulü ve O'na en yakın olanı önce selam verendir" buyrulmaktadır. (Ebu Davut, Edep, 144- 5197) Kur'an-ı Kerim'de 37 ayeti kerimede selam ve selamet kelimeleri zikredilmiştir. Allah-û Teala 12 mevzuda mü'minleri selamlamıştır. (Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, c.2, 1409 10)

CEHENNEM'DEN AZAD OLMA GÜNLERİ

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz(sav), "Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtulma ayıdır" buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var.

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Peygamber Efendimiz (sav), Ramazan ayının son on gününü; "Mümin kulların, Ramazan'a hürmet eden, Ramazan'da gayret eden kulların Cehennem'den azad olma zamanı" diye tarif ediyor. Yani kulların Cehennem'lik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah(cc)'ın rahmetiyle bağışlanıp Cehennem'den azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Kur'an-ı Kerim'de, Fecr Sûresi'nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş'a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Peygamber Efendimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet'te itikafa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Her yıl on gün itikafa girerken, vefat ettiği yıl itikafı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail(as) Kur'an-ı Kerim'i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Efendimiz'in Âişe validemize(ra) bugünlerde sıkça şu duanın okumasını tavsiye ediyor: "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî." (Allah'ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimizin tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak. Buna göre Kadir Gecesi Ramazan'ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir. Bu gecelerde herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam alemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Asr-ı Saadet ikliminden

İSLÂM'DA İLK İBADET

İslam'da Allah'a imandan sonra ilk farz kılınan ibadet, namazdır. İkinci vahiy ile Müddessir Sûresi'nin ilk ayetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vadide, Cibril (as), Rasûlullah (sav)'e gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü şekilde Rasûlullah (sav) de abdest almıştır.

Sonra Cibril (as) Hz. Peygamber (sav)'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir.( İbn Hişam, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231)

Eve dönünce Rasûlullah (sav) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz. Hatice(ra)'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemaatle namaz kılmışlardır.

Fıkıh Penceresi

Bazı insanlar selam verince almıyor. Verilen selamı almamak günah mı?

- Selam almak farzdır. Selamı mazeretsiz almamak, haramdır. Farzın önemini düşünerek, selamlaşmayı büyük bir nimet bilmelidir. Bir hadis-i şerif mealen şöyledir: "Allah-û Tealaya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, mümin olamazsınız. Size, bir amel bildireyim de, onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayın." (Müslim)

Selamlaşmanın hükmü nedir? Bir yere girerken mi, yoksa çıkarken mi selam vermek gerekir?

-Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam verirken, selamın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye dua etmeye niyet etmelidir. Sünnet olduğu düşünülmeden, alışkanlık halinde, şuursuzca selam verilmesi uygun olmaz. Bir yere girerken de, çıkarken de selam verilir. Hadis-i şeriflerde buyruluyor ki: "Müslümanın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir." (Müslim)

Doktorunuzdan Tavsiyeler

PROF. DR. SEFA SAYGILI

En iyi içecek sudur

Oruç tuttuğumuz sürede bazı şeylere dikkat ederek daha iyi noktalara gelebiliriz. Dinlenmeye, tefekküre, ibadet ve duaya daha çok vakit ayırmalıyız. Çünkü zihnimiz daha berraktır, düşünme daha insicamlıdır.

Egzersizden vazgeçmemeli, açık havada yürüyüş yapmalıyız. Bu yürüyüş esnasında tefekkür ve dua edebiliriz. Yürümek, orucun ruhi ve fiziki faydasını büyük ölçüde arttıracaktır.

İftar ve sahur arası bol sıvı içmeli, böbreklerimizi ve vücudumuzu arındırmalıyız. En iyi içilecek şey sudur. Ancak bu çeşme değil menba suyu olmalıdır. Oruçluyken tad alma duyumuzun daha da hassaslaştığını hissederiz. Bu yüzden gıdaları ağzımıza küçük parçalar halinde alıp yavaş bir şekilde iyice çiğnemenizde fayda vardır. Hem sağlıklı beslenerek kan şekerini aniden yükseltmemiş oluruz, hem de sindirim sisteminin işini kolaylaştırırız.

Ramazan'da yeşilliklere, çiğ sebze ve meyvelere yer verelim. Bağırsaklarımızı temizleyen ve çalıştıran bu gıdalar oldukça faydalıdır.

Kıssadan Hisse

Selama verilmesi gereken önemi aşağıda vereceğimiz kıssa çok veciz bir şekilde ortaya koymaktadır: Müslümanlardan birisi borçlu düşmüş, bütün gayret ve çabasına karşılık çaresizlik içinde borcunu ödeyemiyordu. Bir gün yatsı namazından sonra iki rekat hacet namazı kılarak Peygamber Efendimizi vesile ittihaz edip münacaatta bulunarak, derdine çare istedi. Rüyasında Peygamber Efendimiz teşrif buyurarak sıkıntı içinde olana dedi ki: "Yarın git, Hekim Ali Paşa'ya benden selam söyle, bin altın versin. Bu rüyanın şahidi olarak da bu Cuma gecesi her zaman okuduğu salavatları unuttuğunu söylersin!" Borçlu, sevinç ve ferah içinde uyandı. Fakat çevresinde biraz da tutumlu ve eli sıkı olarak bilinen Hekim Ali Paşa'ya tedirgin olarak gitti. Rüyasını anlattı, şahidini söyledi. Bunun üzerine Paşa: "Tekrar et, yeniden anlat" dedi. Borçlu: -"Efendim, Peygamberimizin size selamı var, bana…" Paşa : "Tekrar et, bir daha anlat bakalım" dedi. Üç, dört, beş, altı.. Yedincide derken borçlu : "Paşam, beni niye oyalayıp duruyorsun? İnanırsan verirsin, inanmazsan vermezsin" demesi üzerine Paşa: "Kardeşim, ne demektir bu? Sen kimden selam getirdiğini biliyor musun? Sana tekrar ettirişim Rasulullah'ın selamını çoğaltmak içindi, onun her selamına bin altın vereceğim" dedi.

Mani

Yaram derindir eşme

Aman derdimi deşme,

Sahurda börek yoktu

Gözlerim oldu çeşme

Davulun içi pekmez

Çalarım fakat ötmez.

Bir bahşiş vermezseniz

Davulcu buradan gitmez.

Davulun içi pekmez

Çalarım fakat ötmez.

Bir bahşiş vermezseniz

Davulcu buradan gitmez.

Muhabir: Yazar Silinmiş