Kuranı Kerimde 114 sure bulunuyor. Son mukaddes kitap Kuran'ın surelerinden biri de Furkan suresidir. Furkan suresi Kuranı Kerimin 25. suresidir. 77 ayeti kerime olan Furkan suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Furkan Kuranı Kerimin isimlerinden biridir. İşte Furkan suresi, Furkan suresinin okunuşu ve anlamı
FURKAN SURESİ, FURKAN SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI
Furkan 1 (Mealleri Karşılaştır): Tebarekellezî nezzelel furkane ala abdihî li yekûne lil alemîne nezîra(nezîren).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ تَبَارَكَ ٱلَّذِى نَزَّلَ ٱلْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِۦ لِيَكُونَ لِلْعَٰلَمِينَ نَذِيرًا
Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkan'ı indiren Allah'ın şanı yücedir.
Furkan 2 (Mealleri Karşılaştır): Ellezî lehu mulkus semavati vel ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey'in fe kadderahu takdîra(takdîren).
ٱلَّذِى لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ شَرِيكٌ فِى ٱلْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَىْءٍ فَقَدَّرَهُۥ تَقْدِيرًا
O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.
Furkan 3 (Mealleri Karşılaştır): Vettehazû min dûnihî aliheten la yahlukûne şey'en ve hum yuhlekûne ve la yemlikûne li enfusihim darran ve la nef'an ve la yemlikûne mevten ve la hayaten ve la nuşûra(nuşûren).
وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَوٰةً وَلَا نُشُورًا
(İnkar edenler), Allah'ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.
Furkan 4 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû in haza illa ifkunifterahu ve eanehu aleyhi kavmun aharûn(aharûne), fe kad caû zulmen ve zûra(zûran).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ إِنْ هَٰذَآ إِلَّآ إِفْكٌ ٱفْتَرَىٰهُ وَأَعَانَهُۥ عَلَيْهِ قَوْمٌ ءَاخَرُونَ ۖ فَقَدْ جَآءُو ظُلْمًا وَزُورًا
İnkar edenler, "Bu Kur'an, Muhammed'in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir" dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.
Furkan 5 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalû esatîrul evvelînektetebeha fe hiye tumla aleyhi bukreten ve asîla(asîlen).
وَقَالُوٓا۟ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ٱكْتَتَبَهَا فَهِىَ تُمْلَىٰ عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
"(Bu Kur'an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır" dediler.
Furkan 6 (Mealleri Karşılaştır): Kul enzelehullezî ya'lemus sırre fîs semavati vel ard(ardı), innehu kane gafûran rahîma(rahîmen).
قُلْ أَنزَلَهُ ٱلَّذِى يَعْلَمُ ٱلسِّرَّ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
(Ey Muhammed!) De ki: "O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir."
Furkan 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalû mali hazer resûli ye'kulit taame ve yemşî fîl esvak(esvakı), lev la unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîra(nezîren).
وَقَالُوا۟ مَالِ هَٰذَا ٱلرَّسُولِ يَأْكُلُ ٱلطَّعَامَ وَيَمْشِى فِى ٱلْأَسْوَاقِ ۙ لَوْلَآ أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُۥ نَذِيرًا
Dediler ki: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!"
Furkan 8 (Mealleri Karşılaştır): Ev yulka ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetunye'kulu minha, ve kalez zalimûne in tettebiûne illa raculen meshûra(meshûran).
أَوْ يُلْقَىٰٓ إِلَيْهِ كَنزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُۥ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا ۚ وَقَالَ ٱلظَّٰلِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا
"Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!" Zalimler, (inananlara): "Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.
Furkan 9 (Mealleri Karşılaştır): Unzur keyfe darabû lekel emsale fe dallû fe la yestetîûne sebîla(sebîlen).
ٱنظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا۟ لَكَ ٱلْأَمْثَٰلَ فَضَلُّوا۟ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا
(Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar.
Furkan 10 (Mealleri Karşılaştır): Tebarekellezî in şae ceale leke hayren min zalike cennatin tecrî min tahtihel enharu ve yec'al leke kusûra(kusûran).
تَبَارَكَ ٱلَّذِىٓ إِن شَآءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَٰلِكَ جَنَّٰتٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًۢا
Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir.
Furkan 11 (Mealleri Karşılaştır): Bel kezzebû bis saati ve a'tedna li men kezzebe bis saati saîra(saîren).
بَلْ كَذَّبُوا۟ بِٱلسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِٱلسَّاعَةِ سَعِيرًا
Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.
Furkan 12 (Mealleri Karşılaştır): İza raethum min mekanin baîdin semiû leha tegayyuzan ve zefîra(zefîran).
إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍۭ بَعِيدٍ سَمِعُوا۟ لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا
Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.
Furkan 13 (Mealleri Karşılaştır): Ve iza ulkû minha mekanen dayyıkan mukarrenîne deav hunalike subûra(subûran).
وَإِذَآ أُلْقُوا۟ مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُّقَرَّنِينَ دَعَوْا۟ هُنَالِكَ ثُبُورًا
Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler
Furkan 14 (Mealleri Karşılaştır): La ted'ûl yevme subûran vahıden ved'û subûran kesîra(kesîren).
لَّا تَدْعُوا۟ ٱلْيَوْمَ ثُبُورًا وَٰحِدًا وَٱدْعُوا۟ ثُبُورًا كَثِيرًا
(Kendilerine) "Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!" (denir.)
Furkan 15 (Mealleri Karşılaştır): Kul e zalike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttekûn(muttekûne), kanet lehum cezaen ve masîra(masîren).
قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ ٱلْخُلْدِ ٱلَّتِى وُعِدَ ٱلْمُتَّقُونَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَآءً وَمَصِيرًا
De ki: "Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara va'dedilen ebedîlik cenneti mi?" Orası onlar için bir mükafat ve varılacak bir yerdir.
Furkan 16 (Mealleri Karşılaştır): Lehum fîha ma yeşaûne halidîn(halidîne), kane ala rabbike va'den mes'ûla(mes'ûlen).
لَّهُمْ فِيهَا مَا يَشَآءُونَ خَٰلِدِينَ ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَّسْـُٔولًا
Ebedî olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va'didir.
Furkan 17 (Mealleri Karşılaştır): Ve yevme yahşuruhum ve ma ya'budûne min dûnillahi fe yekûlu e entum adleltum ibadî haulai em hum dallûs sebîl(sebîle).
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ فَيَقُولُ ءَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِى هَٰٓؤُلَآءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا۟ ٱلسَّبِيلَ
Rabbinin, onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve (taptıklarına), "Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar" diyeceği günü hatırla.
Furkan 18 (Mealleri Karşılaştır): Kalû subhaneke ma kane yenbegî lena en nettehıze min dûnike min evliyae ve lakin metta'tehum ve abaehum hatta nesûz zikre, ve kanû kavmen bûra(bûren).
قَالُوا۟ سُبْحَٰنَكَ مَا كَانَ يَنۢبَغِى لَنَآ أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَآءَ وَلَٰكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَءَابَآءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا۟ ٱلذِّكْرَ وَكَانُوا۟ قَوْمًۢا بُورًا
Onlar, "Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helake giden bir toplum oldular" derler.
Furkan 19 (Mealleri Karşılaştır): Fe kad kezzebûkum bima tekûlûne fe ma testetîûne sarfan ve la nasra(nasran), ve men yazlım minkum nuzıkhu azaben kebîra(kebîren).
فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا ۚ وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا
(İlah edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız.
Furkan 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma erselna kableke minel murselîne illa innehum le ye'kulûnet taame ve yemşûne fîl esvakı ve cealna ba'dakum li ba'dın fitneten(fitneten), e tasbirûn(tasbirûne), ve kane rabbuke basîra(basîren).
وَمَآ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ إِلَّآ إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِى ٱلْأَسْوَاقِ ۗ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ ۗ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir.
Furkan 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne la yercûne likaena lev la unzile aleynel melaiketu ev nera rabbena, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîra(kebîren).
۞ وَقَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَآءَنَا لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ ٱسْتَكْبَرُوا۟ فِىٓ أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا
Bize kavuşacaklarını ummayanlar, "Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!" dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler.
Furkan 22 (Mealleri Karşılaştır): Yevme yerevnel melaikete la buşra yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûra(mahcûren).
يَوْمَ يَرَوْنَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا
Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. "Eyvah! Biz Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız" diyecekler.
Furkan 23 (Mealleri Karşılaştır): Ve kadimna ila ma amilû min amelin fe cealnahu hebaen mensûra(mensûran).
وَقَدِمْنَآ إِلَىٰ مَا عَمِلُوا۟ مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَٰهُ هَبَآءً مَّنثُورًا
Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.
Furkan 24 (Mealleri Karşılaştır): Ashabul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîla(makîlen).
أَصْحَٰبُ ٱلْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا
O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.
Furkan 25 (Mealleri Karşılaştır): Ve yevme teşakkakus semau bil gamami ve nuzzilel melaiketu tenzîla(tenzîlen).
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ ٱلسَّمَآءُ بِٱلْغَمَٰمِ وَنُزِّلَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ تَنزِيلًا
O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
Furkan 26 (Mealleri Karşılaştır): El mulku yevmeizinil hakku lir rahman(rahmani), ve kane yevmen alel kafirîne asîra(asîran).
ٱلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ ٱلْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ عَسِيرًا
O gün gerçek hükümranlık Rahman'ındır ve kafirlere zorlu bir gün olacaktır.
Furkan 27 (Mealleri Karşılaştır): Ve yevme yeadduz zalimu ala yedeyhi yekûlu ya leytenîttehaztu mear resûli sebîla(sebîlen).
وَيَوْمَ يَعَضُّ ٱلظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَٰلَيْتَنِى ٱتَّخَذْتُ مَعَ ٱلرَّسُولِ سَبِيلًا
O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: "Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!"
Furkan 28 (Mealleri Karşılaştır): Ya veyleta leytenî lem ettehız fulanen halîla(halîlen).
يَٰوَيْلَتَىٰ لَيْتَنِى لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا
"Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!"
Furkan 29 (Mealleri Karşılaştır): Lekad edallenî aniz zikri ba'de iz caenî, ve kaneş şeytanu lil insani hazûla(hazûlen).
لَّقَدْ أَضَلَّنِى عَنِ ٱلذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَآءَنِى ۗ وَكَانَ ٱلشَّيْطَٰنُ لِلْإِنسَٰنِ خَذُولًا
"Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir."
Furkan 30 (Mealleri Karşılaştır): Ve kaler resûlu ya rabbi inne kavmîttehazû hazel kur'ane mehcûra(mehcûran).
وَقَالَ ٱلرَّسُولُ يَٰرَبِّ إِنَّ قَوْمِى ٱتَّخَذُوا۟ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانَ مَهْجُورًا
Peygamber, "Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'an'ı terk edilmiş bir şey haline getirdi" dedi.
Furkan 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve kezalike cealna li kulli nebiyyin aduvven minel mucrimîn(mucrimîne), ve kefa bi rabbike hadiyen ve nasîra(nasîran).
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا مِّنَ ٱلْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.
Furkan 32 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû lev la nuzzile aleyhil kur'anu, cumleten vahideh(vahideten), kezalike li nusebbite bihî fuadeke ve rettelnahu tertîla(tertîlen).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلْقُرْءَانُ جُمْلَةً وَٰحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِۦ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَٰهُ تَرْتِيلًا
İnkar edenler, "Kur'an ona bir defada toptan indirilseydi ya!" dediler. Biz, Kur'an'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.
Furkan 33 (Mealleri Karşılaştır): Ve la ye'tûneke bi meselin illa ci'nake bil hakkı ve ahsene tefsîra(tefsîren).
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا
Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.
Furkan 34 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne yuhşerûne ala vucûhihim ila cehenneme ulaike şerrun mekanen ve edallu sebîla(sebîlen).
ٱلَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُو۟لَٰٓئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا
Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar.
Furkan 35 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad ateyna mûsel kitabe ve cealna meahû ehahu harûne vezîra(vezîren).
وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلْنَا مَعَهُۥٓ أَخَاهُ هَٰرُونَ وَزِيرًا
Andolsun, Biz, Mûsa'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik ve kardeşi Harûn'u da ona yardımcı kıldık.
Furkan 36 (Mealleri Karşılaştır): Fe kulnazheba ilel kavmillezîne kezzebû bi ayatina, fe demmernahum tedmîra(tedmîren).
فَقُلْنَا ٱذْهَبَآ إِلَى ٱلْقَوْمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا فَدَمَّرْنَٰهُمْ تَدْمِيرًا
Onlara, "Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin" dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik.
Furkan 37 (Mealleri Karşılaştır): Ve kavme nûhın lemma kezzebûr rusule agraknahum ve cealnahum lin nasi ayeh(ayeten), ve a'tedna liz zalimîne azaben elîma(elîmen).
وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا۟ ٱلرُّسُلَ أَغْرَقْنَٰهُمْ وَجَعَلْنَٰهُمْ لِلنَّاسِ ءَايَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّٰلِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا
Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.
Furkan 38 (Mealleri Karşılaştır): Ve aden ve semûda ve ashaber ressi ve kurûnen beyne zalike kesîra(kesîren).
وَعَادًا وَثَمُودَا۟ وَأَصْحَٰبَ ٱلرَّسِّ وَقُرُونًۢا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا
Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helak ettik.
Furkan 39 (Mealleri Karşılaştır): Ve kullen darabna lehul emsale ve kullen tebberna tetbîra(tetbîren).
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ ٱلْأَمْثَٰلَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا
Bunların her birine misaller getirdik, (öğüt almadıkları için) hepsini kırıp geçirdik.
Furkan 40 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad atev alel karyetilletî umtırat mataras sev'(sev'ı), e fe lem yekûnû yerevneha, bel kanû la yercûne nuşûra(nuşûren).
وَلَقَدْ أَتَوْا۟ عَلَى ٱلْقَرْيَةِ ٱلَّتِىٓ أُمْطِرَتْ مَطَرَ ٱلسَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا۟ يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا۟ لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
Andolsun, senin kavmin, bela yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.





