Fussilet suresi hidayet rehberimiz Kuranı Kerimin 41. suresidir. Fussilet suresi 54 ayeti kerimedir. Fussilet suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Fussilet suresinde Kuranı Kerime inanmayanların layık olduğu cezalar anlatılmaktadır. İnkarcı kavimlerin başlarına gelen musibetler anlatılmaktadır. İşte Fussilet suresi okunuşu...

Kur'an-ı kerîmin kırk birinci sûresi. Secde sûresi ve Ha mîm de denir.
Fussilet sûresi, Mekke'de nazil oldu (indi). Elli dört ayet-i kerîmedir. Üçüncü ayet-i kerîmede, açıklandı manasına olan Fussilet kelimesi sûreye isim olmuştur. Sûrede; Kur'an-ı kerîme inanmayan müşriklerin (puta tapanların) layık oldukları cezalar, geçmişteki inkarcı kavimlerin başlarına gelen musîbetler, Allahü tealanın varlığı ve birliği, Kur'an-ı kerîmin indirilişindeki hikmetler, müslümanların ahlakı, dünya ve ahiret mertebeleri anlatılmaktadır. (İbn-i Abbas, Razî)

FUSSİLET SURESİ TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ

Fussilet 1 (Mealleri Karşılaştır): Ha mîm.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ حمٓ
Ha Mîm.

Fussilet 2 (Mealleri Karşılaştır): Tenzîlun miner rahmanir rahîm(rahîmi).
تَنزِيلٌ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Bu Kur'an, Rahman ve Rahîm olan Allah'tan indirilmedir.

Fussilet 3 (Mealleri Karşılaştır): Kitabun fussilet ayatuhu kur'anen arabiyyen li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne).
كِتَٰبٌ فُصِّلَتْ ءَايَٰتُهُۥ قُرْءَانًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an olarak ayetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.

Fussilet 4 (Mealleri Karşılaştır): Beşîren ve nezîra(nezîren), fe a'rada ekseruhum fehum la yesmeûn(yesmeûne).
بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler.

Fussilet 5 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalû kulûbuna fî ekinnetin mimma ted'ûna ileyhi ve fî azanina vakrun ve min beynina ve beynike hicabun fa'mel innena amilûn(amilûne).
وَقَالُوا۟ قُلُوبُنَا فِىٓ أَكِنَّةٍ مِّمَّا تَدْعُونَآ إِلَيْهِ وَفِىٓ ءَاذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنۢ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَٱعْمَلْ إِنَّنَا عَٰمِلُونَ
Dediler ki: "(Ey Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O halde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız."

Fussilet 6 (Mealleri Karşılaştır): Kul innema ene beşerun mislukum yûha ileyye ennema ilahukum ilahun vahidun festekîmû ileyhi vestagfirûh(vestagfirûhu), ve veylun lil muşrikîn(muşrikîne).
قُلْ إِنَّمَآ أَنَا۠ بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَىٰٓ إِلَىَّ أَنَّمَآ إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌ فَٱسْتَقِيمُوٓا۟ إِلَيْهِ وَٱسْتَغْفِرُوهُ ۗ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilahınızın yalnızca bir tek ilah olduğu vahyediliyor. Artık O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Allah'a ortak koşanların vay haline!"

Fussilet 7 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne la yû'tûnez zekate ve hum bil ahireti hum kafirûn(kafirûne).
ٱلَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ كَٰفِرُونَ
Onlar zekatı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkar ederler.

Fussilet 8 (Mealleri Karşılaştır): İnnellezîne amenû ve amilûs salihati lehum ecrun gayru memnûn(memnûnin).
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükafat vardır.

Fussilet 9 (Mealleri Karşılaştır): Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni ve tec'alûne lehû endada(endaden), zalike rabbul alemîn(alemîne).
۞ قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْأَرْضَ فِى يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُۥٓ أَندَادًا ۚ ذَٰلِكَ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ
De ki: "Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkar ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir."

Fussilet 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve ceale fîha revasiye min fevkıha ve bareke fîha ve kaddere fîha akvateha fî erbeati eyyam(eyyamin), sevaen lis sailîn(sailîne).
وَجَعَلَ فِيهَا رَوَٰسِىَ مِن فَوْقِهَا وَبَٰرَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَآ أَقْوَٰتَهَا فِىٓ أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَآءً لِّلسَّآئِلِينَ
O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.

Fussilet 11 (Mealleri Karşılaştır): Summesteva iles semai ve hiye duhanun fe kale leha ve lil ardı'tiya tav'an ev kerha(kerhen), kaleta eteyna taiîn(taiîne).
ثُمَّ ٱسْتَوَىٰٓ إِلَى ٱلسَّمَآءِ وَهِىَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ٱئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَآ أَتَيْنَا طَآئِعِينَ
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler.

Fussilet 12 (Mealleri Karşılaştır): Fe kadahunne seb'a semavatin fî yevmeyni ve evha fî kulli semain emreha ve zeyyennes semaed dunya bi mesabîha ve hıfza(hıfzen), zalike takdîrul azîzil alîm(alîmi).
فَقَضَىٰهُنَّ سَبْعَ سَمَٰوَاتٍ فِى يَوْمَيْنِ وَأَوْحَىٰ فِى كُلِّ سَمَآءٍ أَمْرَهَا ۚ وَزَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنْيَا بِمَصَٰبِيحَ وَحِفْظًا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْعَلِيمِ
Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah'ın takdiridir.

Fussilet 13 (Mealleri Karşılaştır): Fe in a'radû fe kul enzertukum saıkaten misle saıkati adin ve semûd(semûde).
فَإِنْ أَعْرَضُوا۟ فَقُلْ أَنذَرْتُكُمْ صَٰعِقَةً مِّثْلَ صَٰعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ
Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: "Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım."

Fussilet 14 (Mealleri Karşılaştır): İz caethumur rusulu min beyni eydîhim ve min halfihim ella ta'budû illallah(illallahe), kalû lev şae rabbuna le enzele melaiketen fe inna bima ursiltum bihî kafirûn(kafirûne).
إِذْ جَآءَتْهُمُ ٱلرُّسُلُ مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوٓا۟ إِلَّا ٱللَّهَ ۖ قَالُوا۟ لَوْ شَآءَ رَبُّنَا لَأَنزَلَ مَلَٰٓئِكَةً فَإِنَّا بِمَآ أُرْسِلْتُم بِهِۦ كَٰفِرُونَ
Hani onlara peygamberler önlerinden ve arkalarından gelmiş, "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" demişler, onlar da, "Eğer Rabbimiz dileseydi (Peygamber olarak) melekler indirirdi. Bu sebeple, biz sizinle gönderilenleri inkar ediyoruz" demişlerdi.

Fussilet 15 (Mealleri Karşılaştır): Fe emma adun festekberû fîl ardı bi gayril hakkı ve kalû men eşeddu minna kuvveh(kuvveten), e ve lem yerev ennellahellezî halakahum huve eşeddu minhum kuvveh(kuvveten) ve kanû bi ayatina yechadûn(yechadûne).
فَأَمَّا عَادٌ فَٱسْتَكْبَرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ بِغَيْرِ ٱلْحَقِّ وَقَالُوا۟ مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً ۖ أَوَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّ ٱللَّهَ ٱلَّذِى خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۖ وَكَانُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا يَجْحَدُونَ
Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, "Bizden daha güçlü kim var?" demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi inkar ediyorlardı.

Fussilet 16 (Mealleri Karşılaştır): Fe erselna aleyhim rîhan sarsaran fî eyyamin nahisatin li nuzîkahum azabel hizyi fîl hayatid dunya, ve le azabul ahireti ahza ve hum la yunsarûn(yunsarûne).
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِىٓ أَيَّامٍ نَّحِسَاتٍ لِّنُذِيقَهُمْ عَذَابَ ٱلْخِزْىِ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ ٱلْءَاخِرَةِ أَخْزَىٰ ۖ وَهُمْ لَا يُنصَرُونَ
Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.

Fussilet 17 (Mealleri Karşılaştır): Ve emma semûdu fe hedeynahum festehabbûl ama alel huda fe ehazethum saıkatul azabil hûni bima kanû yeksibûn(yeksibûne).
وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَٰهُمْ فَٱسْتَحَبُّوا۟ ٱلْعَمَىٰ عَلَى ٱلْهُدَىٰ فَأَخَذَتْهُمْ صَٰعِقَةُ ٱلْعَذَابِ ٱلْهُونِ بِمَا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ
Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.

Fussilet 18 (Mealleri Karşılaştır): Ve necceynellezîne amenû ve kanû yettekûn(yettekûne).
وَنَجَّيْنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَكَانُوا۟ يَتَّقُونَ
İnananları ve Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.

Fussilet 19 (Mealleri Karşılaştır): Ve yevme yuhşeru a'daullahi ilen nari fe hum yûzeûn(yûzeûne).
وَيَوْمَ يُحْشَرُ أَعْدَآءُ ٱللَّهِ إِلَى ٱلنَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
Allah'ın düşmanlarının, toplanıp yığın yığın cehenneme sevk edilecekleri günü hatırla!

Fussilet 20 (Mealleri Karşılaştır): Hatta iza ma caûha şehide aleyhim sem'uhum ve ebsaruhum ve culûduhum bima kanû ya'melûn(ya'melûne).
حَتَّىٰٓ إِذَا مَا جَآءُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَٰرُهُمْ وَجُلُودُهُم بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
Nihayet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler.

Fussilet 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalû li culûdihim lime şehidtum aleyna, kalû entakanallahullezî entaka kulle şey'in ve huve halakakum evvele merretin ve ileyhi turceûn(turceûne).
وَقَالُوا۟ لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا ۖ قَالُوٓا۟ أَنطَقَنَا ٱللَّهُ ٱلَّذِىٓ أَنطَقَ كُلَّ شَىْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Onlar derilerine, "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" derler. Derileri de der ki; "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O'na döndürülüyorsunuz."

Fussilet 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma kuntum testetirûne en yeşhede aleykum sem'ukum ve la ebsarukum ve la culûdukum ve lakin zanentum ennellahe la ya'lemu kesîren mimma ta'melûn(ta'melûne).
وَمَا كُنتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَن يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَآ أَبْصَٰرُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلَٰكِن ظَنَنتُمْ أَنَّ ٱللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِّمَّا تَعْمَلُونَ
"Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lakin, yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini sanıyordunuz."

Fussilet 23 (Mealleri Karşılaştır): Ve zalikum zannukumullezî zanentum bi rabbikum erdakum fe asbahtum minel hasirîn(hasirîne).
وَذَٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ ٱلَّذِى ظَنَنتُم بِرَبِّكُمْ أَرْدَىٰكُمْ فَأَصْبَحْتُم مِّنَ ٱلْخَٰسِرِينَ
"İşte bu sizin, Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınızdır. O, sizi mahvetti de ziyana uğrayanlardan oldunuz."

Fussilet 24 (Mealleri Karşılaştır): Fe in yasbirû fen naru mesven lehum ve in yesta'tibû fe ma hum minel mu'tebîn(mu'tebîne).
فَإِن يَصْبِرُوا۟ فَٱلنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ ۖ وَإِن يَسْتَعْتِبُوا۟ فَمَا هُم مِّنَ ٱلْمُعْتَبِينَ
Şimdi eğer dayanabilirlerse, artık cehennem onların yeridir! Eğer Allah'ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler, onlara izin verilmez.

Fussilet 25 (Mealleri Karşılaştır): Ve kayyadna lehum kurenae fe zeyyenû lehum ma beyne eydîhim ve ma halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kanû hasirîn(hasirîne).
۞ وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَآءَ فَزَيَّنُوا۟ لَهُم مَّا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ ٱلْقَوْلُ فِىٓ أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ ٱلْجِنِّ وَٱلْإِنسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ خَٰسِرِينَ
Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.

Fussilet 26 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû la tesmeû li hazel kur'ani velgav fîhi leallekum taglibûn(taglibûne).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَا تَسْمَعُوا۟ لِهَٰذَا ٱلْقُرْءَانِ وَٱلْغَوْا۟ فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ
İnkar edenler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın."

Fussilet 27 (Mealleri Karşılaştır): Fe le nuzîkannellezîne keferû azaben şedîden ve le necziyennehum esveellezî kanû ya'melûn(ya'melûne).
فَلَنُذِيقَنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ عَذَابًا شَدِيدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ ٱلَّذِى كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
İnkar edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.

Fussilet 28 (Mealleri Karşılaştır): Zalike cezau a'daillahin nar(narun), lehum fîha darul huld(huldi), cezaen bimakanû bi ayatina yechadûn(yechadûne).
ذَٰلِكَ جَزَآءُ أَعْدَآءِ ٱللَّهِ ٱلنَّارُ ۖ لَهُمْ فِيهَا دَارُ ٱلْخُلْدِ ۖ جَزَآءًۢ بِمَا كَانُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا يَجْحَدُونَ
İşte böyle, Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi inkar etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedîlik yurdu vardır.

Fussilet 29 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû rabbena erinellezeyni edallana minel cinni vel insi nec'al huma tahte akdamina li yekûna minel esfelîn(esfelîne).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ رَبَّنَآ أَرِنَا ٱلَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ ٱلْجِنِّ وَٱلْإِنسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ ٱلْأَسْفَلِينَ
(Ateşe giren) inkarcılar şöyle derler: "Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar."

Fussilet 30 (Mealleri Karşılaştır): İnnellezîne kalû rabbunallahu summestekamû tetenezzelu aleyhimul melaiketu ella tehafû ve la tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn(tûadûne).
إِنَّ ٱلَّذِينَ قَالُوا۟ رَبُّنَا ٱللَّهُ ثُمَّ ٱسْتَقَٰمُوا۟ تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا۟ وَلَا تَحْزَنُوا۟ وَأَبْشِرُوا۟ بِٱلْجَنَّةِ ٱلَّتِى كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Şüphesiz "Rabbimiz Allah'tır" deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va'dedilmekte olan cennetle sevinin!"

Fussilet 31 (Mealleri Karşılaştır): Nahnu evliyaukum fîl hayatid dunya ve fîl ahireh(ahireti), ve lekum fîha ma teştehî enfusukum ve lekum fîha ma teddeûn(teddeûne).
نَحْنُ أَوْلِيَآؤُكُمْ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَفِى ٱلْءَاخِرَةِ ۖ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِىٓ أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
(31-32) "Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var."

Fussilet 32 (Mealleri Karşılaştır): Nuzulen min gafûrin rahîm(rahîmin).
نُزُلًا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ
(31-32) "Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var."

Fussilet 33 (Mealleri Karşılaştır): Ve men ahsenu kavlen mimmen dea ilallahi ve amile salihan ve kale innenî minel muslimîn(muslimîne).
وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَآ إِلَى ٱللَّهِ وَعَمِلَ صَٰلِحًا وَقَالَ إِنَّنِى مِنَ ٱلْمُسْلِمِينَ
Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Fussilet 34 (Mealleri Karşılaştır): Ve la testevîl hasenetu ve les seyyieh(seyyietu), idfa' billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adavetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).
وَلَا تَسْتَوِى ٱلْحَسَنَةُ وَلَا ٱلسَّيِّئَةُ ۚ ٱدْفَعْ بِٱلَّتِى هِىَ أَحْسَنُ فَإِذَا ٱلَّذِى بَيْنَكَ وَبَيْنَهُۥ عَدَٰوَةٌ كَأَنَّهُۥ وَلِىٌّ حَمِيمٌ
İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.

Fussilet 35 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma yulakkaha illellezîne saberû, ve ma yulakkaha illa zû hazzın azîm(azîmin).
وَمَا يُلَقَّىٰهَآ إِلَّا ٱلَّذِينَ صَبَرُوا۟ وَمَا يُلَقَّىٰهَآ إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur.

Fussilet 36 (Mealleri Karşılaştır): Ve imma yenzeganneke mineş şeytani nezgun festeız billah(billahi), innehu huves semîul alîm(alîmu).
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ ٱلشَّيْطَٰنِ نَزْغٌ فَٱسْتَعِذْ بِٱللَّهِ ۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
Eğer şeytandan ge

Muhabir: Yazar Silinmiş