Kasas suresi hidayet rehberimiz Kuranı Kerimin 28. suresidir. Kasas suresi 88 ayeti kerimedir. Kasas suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Kasas suresinde Hz. Musa'nın çocukluğundan itibaren hayatı anlatılmaktadır. İşte Kasas suresi okunuşu...

Kur'an-ı kerîmin yirmi sekizinci sûresi. Neml sûresinden sonra, İsra sûresinden önce inmiştir. Kasas sûresi, Mekke'de nazil oldu (indi). Seksen sekiz ayet-i kerîmedir. Mûsa aleyhisselamın kıssası geniş şekilde bildirildiği için sûreye Sûret-ül-Kasas denilmiştir. Ayrıca Mûsa aleyhisselamın çocukluğundan îtibaren hayatı, mücadeleleri, tevhîd ehl inin zaferi ve dünya servetine güvenilmemesi bildirilmektedir. (Senaullah Dehlevî, Taberî, Razî)

KASAS SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ

Kasas 1 (Mealleri Karşılaştır): Ta sîn mîm.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طسٓمٓ
Ta-Sîn-Mîm.

Kasas 2 (Mealleri Karşılaştır): Tilke ayatul kitabil mubîn(mubîni).
تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ
Bunlar apaçık Kitab'ın ayetleridir.

Kasas 3 (Mealleri Karşılaştır): Netlû aleyke min nebei mûsa ve fir'avne bil hakkı li kavmin yu'minûn(yu'minûne).
نَتْلُوا۟ عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِٱلْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
İman eden bir kavm için Mûsa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız.

Kasas 4 (Mealleri Karşılaştır): İnne fir'avne ala fîl ardı ve ceale ehleha şiyean yestad'ıfu taifeten minhum yuzebbihu ebnaehum ve yestahyî nisaehum, innehu kane minel mufsidîn(mufsidîne).
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِى ٱلْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَآئِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَآءَهُمْ وَيَسْتَحْىِۦ نِسَآءَهُمْ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلْمُفْسِدِينَ
Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.

Kasas 5 (Mealleri Karşılaştır): Ve nurîdu en nemunne alellezînestud'ıfû fîl ardı ve nec'alehum eimmeten ve nec'alehumul varisîn(varisîne).
وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱسْتُضْعِفُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ ٱلْوَٰرِثِينَ
Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.

Kasas 6 (Mealleri Karşılaştır): Ve numekkine lehum fîl ardı ve nuriye fir'avne ve hamane ve cunûdehuma minhum ma kanû yahzerûn(yahzerûne).
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَنُرِىَ فِرْعَوْنَ وَهَٰمَٰنَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَحْذَرُونَ
Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun'a, Haman'a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.

Kasas 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve evhayna ila ummi mûsa en erdıîh(erdıîhi), fe iza hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve la tehafî ve la tahzenî, inna raddûhu ileyki ve caılûhu minel murselîn(murselîne).
وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰٓ أُمِّ مُوسَىٰٓ أَنْ أَرْضِعِيهِ ۖ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِى ٱلْيَمِّ وَلَا تَخَافِى وَلَا تَحْزَنِىٓ ۖ إِنَّا رَآدُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
Mûsa'nın annesine, "Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız" diye ilham ettik.

Kasas 8 (Mealleri Karşılaştır): Feltekatahû alu fir'avne li yekûne lehum aduvven ve hazena(hazenen), inne fir'avne ve hamane ve cunûdehuma kanû hatıîn(hatıîne).
فَٱلْتَقَطَهُۥٓ ءَالُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا ۗ إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَٰمَٰنَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا۟ خَٰطِـِٔينَ
Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Haman ve onların askerleri hata yapıyorlardı.

Kasas 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve kaletimraetu fir'avne kurretu aynin lî ve lek(leke), la taktulûhu asa en yenfeana ev nettehızehu veleden ve hum la yeş'urûn(yeş'urûne).
وَقَالَتِ ٱمْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّى وَلَكَ ۖ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوْ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Firavun'un karısı şöyle dedi: "Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz." Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.

Kasas 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve asbaha fuadu ummi mûsa fariga(farigan), in kadet le tubdî bihî lev la en rabatna ala kalbiha li tekûne minel mu'minîn(mu'minîne).
وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَىٰ فَٰرِغًا ۖ إِن كَادَتْ لَتُبْدِى بِهِۦ لَوْلَآ أَن رَّبَطْنَا عَلَىٰ قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Mûsa'nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.

Kasas 11 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubin ve hum la yeş'urûn(yeş'urûne).
وَقَالَتْ لِأُخْتِهِۦ قُصِّيهِ ۖ فَبَصُرَتْ بِهِۦ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Annesi, Mûsa'nın kız kardeşine, "Onu takip et" dedi. O da Mûsa'yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi.

Kasas 12 (Mealleri Karşılaştır): Ve harremna aleyhil meradıa min kablu fe kalet hel edullukum ala ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nasıhûn(nasıhûne).
۞ وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ ٱلْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰٓ أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُۥ لَكُمْ وَهُمْ لَهُۥ نَٰصِحُونَ
Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, "Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.

Kasas 13 (Mealleri Karşılaştır): Fe redednahu ila ummihî key tekarra aynuha ve la tahzene ve li ta'leme enne va'dallahi hakkun ve lakinne ekserehum la ya'lemûn(ya'lemûne).
فَرَدَدْنَٰهُ إِلَىٰٓ أُمِّهِۦ كَىْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ ٱللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler.

Kasas 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve lemma belega eşuddehu vesteva ateynahu hukmen ve ilma(ilmen), ve kezalike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥ وَٱسْتَوَىٰٓ ءَاتَيْنَٰهُ حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ
Mûsa, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükafatlandırırız.

Kasas 15 (Mealleri Karşılaştır): Ve dehalel medînete ala hîni gafletin min ehliha fe vecede fîha raculeyni yaktetilani haza min şîatihî ve haza min aduvvih(aduvvihî), festegasehullezî min şîatihî alellezî min aduvvihî, fe vekezehu mûsa fe kada aleyhi kale haza min ameliş şeytan(şeytani), innehu aduvvun mudillun mubîn(mubînun).
وَدَخَلَ ٱلْمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَٰذَا مِن شِيعَتِهِۦ وَهَٰذَا مِنْ عَدُوِّهِۦ ۖ فَٱسْتَغَٰثَهُ ٱلَّذِى مِن شِيعَتِهِۦ عَلَى ٱلَّذِى مِنْ عَدُوِّهِۦ فَوَكَزَهُۥ مُوسَىٰ فَقَضَىٰ عَلَيْهِ ۖ قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ ٱلشَّيْطَٰنِ ۖ إِنَّهُۥ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ
Mûsa, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsa da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsa, "Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır" dedi.

Kasas 16 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbi innî zalemtu nefsî fagfirlî fe gafera leh(lehu), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).
قَالَ رَبِّ إِنِّى ظَلَمْتُ نَفْسِى فَٱغْفِرْ لِى فَغَفَرَ لَهُۥٓ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
Mûsa, "Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet" dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Kasas 17 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbi bima en'amte aleyye fe len ekûne zahîren lil mucrimîn(mucrimîne).
قَالَ رَبِّ بِمَآ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ
"Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım" dedi.

Kasas 18 (Mealleri Karşılaştır): Fe asbaha fîl medîneti haifen yeterakkabu fe izellezîstensarahu bil emsi yestasrihuh(yestasrihuhu), kale lehu mûsa inneke le gaviyyun mubîn(mubînun).
فَأَصْبَحَ فِى ٱلْمَدِينَةِ خَآئِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا ٱلَّذِى ٱسْتَنصَرَهُۥ بِٱلْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۥ ۚ قَالَ لَهُۥ مُوسَىٰٓ إِنَّكَ لَغَوِىٌّ مُّبِينٌ
Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsa da ona, "Belli ki sen azgın bir kimsesin" dedi.

Kasas 19 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma en erade en yabtışe billezî huve aduvvun lehuma kale ya mûsa e turîdu en taktulenî kema katelte nefsen bil emsi in turîdu illa en tekûne cebbaren fîl ardı ve ma turîdu en tekûne minel muslihîn(muslihîne).
فَلَمَّآ أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِٱلَّذِى هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَٰمُوسَىٰٓ أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِى كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًۢا بِٱلْأَمْسِ ۖ إِن تُرِيدُ إِلَّآ أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلْمُصْلِحِينَ
Mûsa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, "Ey Mûsa! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun" dedi.

Kasas 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve cae raculun min aksal medîneti yes'a kale ya mûsa innel melee ye'temirûne bike li yaktulûke fahruc innî leke minen nasıhîn(nasıhîne).
وَجَآءَ رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ يَسْعَىٰ قَالَ يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّ ٱلْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَٱخْرُجْ إِنِّى لَكَ مِنَ ٱلنَّٰصِحِينَ
Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. "Ey Mûsa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim" dedi.

Kasas 21 (Mealleri Karşılaştır): Fe harece minha haifen yeterakkabu, kale rabbi neccinî minel kavmiz zalimîn(zalimîne).
فَخَرَجَ مِنْهَا خَآئِفًا يَتَرَقَّبُ ۖ قَالَ رَبِّ نَجِّنِى مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
Mûsa, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve "Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar" dedi.

Kasas 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve lemma teveccehe tilkae medyene kale asa rabbî en yehdiyenî sevaes sebîl(sebîli).
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَآءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّىٓ أَن يَهْدِيَنِى سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ
(Şehirden çıkıp) Medyen'e doğru yöneldiğinde, "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir" dedi.

Kasas 23 (Mealleri Karşılaştır): Ve lemma verede mae medyene vecede aleyhi ummeten minen nasi yeskûn(yeskûne), ve vecede min dûnihimumreeteyni tezûdan(tezûdani), kale ma hatbukuma, kaleta la neskî hatta yusdirar riau ve ebûna şeyhun kebîr(kebîrun).
وَلَمَّا وَرَدَ مَآءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ ٱلنَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ ٱمْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ ۖ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا ۖ قَالَتَا لَا نَسْقِى حَتَّىٰ يُصْدِرَ ٱلرِّعَآءُ ۖ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Mûsa onlara, "(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?" dedi. Onlar, "Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır" dediler.

Kasas 24 (Mealleri Karşılaştır): Fe seka lehuma summe tevella ilez zılli fe kale rabbi innî lima enzelte ileyye min hayrin fakîr(fakîrun).
فَسَقَىٰ لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّىٰٓ إِلَى ٱلظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّى لِمَآ أَنزَلْتَ إِلَىَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
Bunun üzerine Mûsa onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, "Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım" dedi.

Kasas 25 (Mealleri Karşılaştır): Fe caethu ıhdahuma temşî alestihyain, kalet inne ebî yed'ûke li yecziyeke ecra ma sekayte lena, fe lemma caehu ve kassa aleyhil kasasa kale la tehaf, necevte minel kavmiz zalimîn(zalimîne).
فَجَآءَتْهُ إِحْدَىٰهُمَا تَمْشِى عَلَى ٱسْتِحْيَآءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِى يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا ۚ فَلَمَّا جَآءَهُۥ وَقَصَّ عَلَيْهِ ٱلْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ ۖ نَجَوْتَ مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, "Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor" dedi. Mûsa, onun (Şu'ayb'ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şu'ayb, "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun" dedi.

Kasas 26 (Mealleri Karşılaştır): Kalet ıhdahuma ya ebetiste'cirhu inne hayra meniste'certel kaviyyul emîn(emînu).
قَالَتْ إِحْدَىٰهُمَا يَٰٓأَبَتِ ٱسْتَـْٔجِرْهُ ۖ إِنَّ خَيْرَ مَنِ ٱسْتَـْٔجَرْتَ ٱلْقَوِىُّ ٱلْأَمِينُ
Kızlardan biri, "Babacığım, onu ücretle tut. Herhalde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır" dedi.

Kasas 27 (Mealleri Karşılaştır): Kale innî urîdu en unkihake ihdebneteyye hateyni ala en te'curenî semaniye hıcec(hıcecin), fe in etmemte aşran fe min indik(indike), ve ma urîdu en eşukka aleyk(aleyke), setecidunî in şaallahu mines salihîn(salihîne).
قَالَ إِنِّىٓ أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ٱبْنَتَىَّ هَٰتَيْنِ عَلَىٰٓ أَن تَأْجُرَنِى ثَمَٰنِىَ حِجَجٍ ۖ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ ۖ وَمَآ أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ ۚ سَتَجِدُنِىٓ إِن شَآءَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Şu'ayb, "Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikahlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın" dedi.

Kasas 28 (Mealleri Karşılaştır): Kale zalike beynî ve beynek(beyneke), eyyemel eceleyni kadaytu fe la udvane aleyy(aleyye), vallahu ala ma nekûlu vekîl(vekîlun).
قَالَ ذَٰلِكَ بَيْنِى وَبَيْنَكَ ۖ أَيَّمَا ٱلْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَٰنَ عَلَىَّ ۖ وَٱللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
Mûsa, şöyle dedi: "Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok. Allah, söylediklerimize vekildir."

Kasas 29 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma kada mûsel ecele ve sare bi ehlihî anese min canibit tûri nara(naren), kale li ehlihimkusû innî anestu naren leallî atîkum minha bi haberin ev cezvetin minen nari leallekum testalûn(testalûne).
۞ فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى ٱلْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِۦٓ ءَانَسَ مِن جَانِبِ ٱلطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ ٱمْكُثُوٓا۟ إِنِّىٓ ءَانَسْتُ نَارًا لَّعَلِّىٓ ءَاتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِّنَ ٱلنَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Mûsa, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, "Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm" dedi.

Kasas 30 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma etaha nûdiye min şatııl vadil eymeni fîl buk'atil mubareketi mineş şecerati en ya mûsa innî enallahu rabbul alemîn(alemîne).
فَلَمَّآ أَتَىٰهَا نُودِىَ مِن شَٰطِئِ ٱلْوَادِ ٱلْأَيْمَنِ فِى ٱلْبُقْعَةِ ٱلْمُبَٰرَكَةِ مِنَ ٱلشَّجَرَةِ أَن يَٰمُوسَىٰٓ إِنِّىٓ أَنَا ٱللَّهُ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Mûsa, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Mûsa! Şüphesiz ben, evet, ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım."

Kasas 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve en elkı asak(asake), fe lemma reaha tehtezzu keenneha cannun vella mudbiren ve lem yuakkıb, ya mûsa akbil ve la tehaf, inneke minel aminîn(aminîne).
وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَٰمُوسَىٰٓ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ ۖ إِنَّكَ مِنَ ٱلْءَامِنِينَ
"Değneğini (yere) at." (Mûsa, değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp ka

Muhabir: Yazar Silinmiş