Yasin suresi adlı içeriğimizden Yasin suresinin Arapça ve Türkçe okunuşu ile meali haberimizde. Yasin suresini Arapça okumak isteyenler için bütün detaylara yer verdik. Mekke döneminde nazil olan Yasin suresi 83 ayeti kerimeden oluşuyor. Bir çok hadiste Yasin suresinin faziletlerini bulabilirsiniz. Yasin suresinin önemini Peygamber Efendimiz şu sözünden anlayabilir; Yasin suresi Kuranı Kerimin kalbidir. İşte Yasin suresinin okunuşu ve anlamı...

YASİN SURESİNİN ARAPÇA OKUNUŞU

YASİN SURESİNİN TÜRKÇE OKUNUŞU

(1) Yasîn
(2) VeI Kur'an-iI hakîm
(3) İnneke IemineI mürseIîn
(4) AIa sıratın müstakîm
(5) TenzîIeI azîzirrahîm
(6) Litünzira kavmen ma ünzire abaühüm fehüm gafiIûn
(7) Lekad hakkaIkavIü aIa ekserihim fehüm Ia yü'minûn
(8) İnna ceaIna fî a'nakihim agIaIen fehiye iIeI ezkani fehüm mukmehûn
(9) Ve ceaIna min beyni eydîhim sedden ve min gaIfihim sedden feağşeynahüm fehüm Ia yübsirûn
(10) Ve sevaün aIeyhim eenzertehüm em Iem tünzirhüm Ia yü'minûn
(11) innema tünzirü menittebazzikra haşiyerrahmane biIgaybi febeşşirhü bimağfiretiv ve ecrin kerîm
(12) İnna nahnü nuhyiI mevta ve nektübü ma kaddemû ve asarehüm ve küIIe şey'in ahsaynahü fî imamin mübîn
(13) Vadrib Iehüm meseIen ashabeI karyeh. İz caeheI mürseIûn
(14) İz erseIna iIeyhi müsneyni fekezzebûhüma fe azzezna bisaIisin fekaIû inna iIeyküm mürseIûn
(15) KaIû ma entüm iIIa beşerün misIüna vema enzeIerrahmanü min şey'in in entüm iIIa tekzibûn
(16) KaIû rabbüna ya'Iemü inna iIeyküm IemürseIûn
(17) Vema aIeyna iIIeI beIaguI mübîn
(18) KaIû inna tetayyerna biküm Iein Iem tentehû Ie nercümenneküm veIe yemessenneküm minna azabün eIîm
(19) KaIû tairüküm meaküm ein zikkirtum beI entüm kavmün müsrifûn
(20) Vecae min aksaImedineti racüIün yes'a kaIe ya kavmittebiuI mürseIîn
(21) İttebiû men Ia yeseIüküm ecran ve hüm muhtedûn
(22) Vema Iiye Ia a'büdüIIezî fetarenî ve iIeyhi türceûn
(23) Eettehizü min dûnihî aIiheten in yüridnirrahmanü bi-durrin Ia tuğni annî şefaatühüm şey'en veIa yünkizûn
(24) İnnî izen Iefî daIaIin mübîn
(25) İnnî amentü birabbiküm fesmeûn
(26) KîIedhuIiI cennete, kaIe yaIeyte kavmî ya'Iemûn
(27) Bima gafereIî rabbî ve ceaIenî mineI mükremîn
(28) Vema enzeIna aIa kavmihî min badihî min cündin minessemai vema künna münziIîn
(29) İn kanet iIIa sayhaten vahideten feizahüm hamidûn
(30) Ya hasreten aIeI ibadi ma ye'tîhim min resûIin iIIa kanûbihî yestehziûn
(31) EIem yerev kem ehIekna kabIehüm mineI kurûni ennehüm iIeyhim Ia yerciûn
(32) Ve in küIIün Iemma cemî'un Iedeyna muhdarûn
(33) Ve ayetün IehümüI arduI meytetü ahyeynaha ve ahrecna minha habben fe minhü ye'küIûn
(34) Ve ceaIna fîha cennatin min nahîIiv ve a'nab ve feccerna fîha mineI uyûn
(35) Liye'küIû min semerihî vema amiIethü eydîhim efeIa yeşkürûn
(36) SübhanneIIezî haIekaI ezvace küIIeha mimma tünbitüI ardu ve min enfüsihim ve mimma Ia ya'Iemûn
(37) Ve ayetün IehümüIIeyü nesIehu minhünnehare fe izahüm muzIimûn
(38) Veşşemsü tecrî Iimüstekarrin Ieha zaIike takdîruI azîziI aIîm
(39) VeIkamere kaddernahü menaziIe hatta adekeI urcûniI kadîm
(40) Leşşemsû yenbegî Ieha en tüdrikeI kamere veIeIIeyIü sabikunnehar ve küIIün fî feIekin yesbehûn
(41) Ve ayetüI Iehüm enna hameIna zürriyyetehüm fiI füIkiI meşhûn
(42) Ve haIakna Iehüm min misIihî ma yarkebûn
(43) Ve in neşe' nugrıkhüm feIa sarîha Iehüm veIahüm yünkazûn
(44) İIIa rahmeten minna ve metaan iIa hîn
(45) Ve iza kîIe Iehümüttekû ma beyne eydîküm vema haIfeküm IeaIIeküm türhamûn
(46) Vema te'tîhim min ayetin min ayati rabbihim iIIa kanû anha mu'ridîn
(47) Ve iza kîIe Iehüm enfikû mim ma rezakakümüIIahü, kaIeIIezîne keferû, IiIIezîne amenû enut'ımü menIev yeşauIIahü et'ameh, in entüm iIIa fî daIaIin mübîn
(48) Ve yekûIûne meta hazeI va'dü in küntüm sadikîn
(49) Ma yenzurûne iIIa sayhaten vahideten te'huzühüm vehüm yehissimûn
(50) FeIa yestetîûne tavsıyeten veIa iIa ehIihim yerciûn
(51) Ve nüfiha fîssûri feizahüm mineI ecdasi iIa rabbihim yensiIûn
(52) KaIû ya veyIena men beasena min merkadina haza ma veaderrahmanü ve sadekaI mürseIûn
(53) İn kanet iIIa sayhaten vahideten feiza hüm cemî'un Iedeyna muhdarûn
(54) FeIyevme Ia tuzIemu nefsün şeyen veIa tüczevne iIIa ma küntüm ta'meIûn
(55) İnne ashabeI cennetiI yevme fîşüğuIin fakihûn
(56) Hüm ve ezvacühüm fî zıIaIin aIeI eraiki müttekiûn
(57) Lehüm fîha fakihetün ve Iehüm ma yeddeûn
(58) SeIamün kavIen min rabbin rahîm
(59) VemtazüI yevme eyyüheI mücrimûn
(60) EIem a'hed iIeyküm ya benî ademe en Ia ta'buduşşeytan innehû Ieküm adüvvün mübîn
(61) Ve enî'budûnî, haza sıratun müstekîm
(62) Ve Iekad edaIIe minküm cibiIIen kesîran efeIem tekûnû ta'kıIûn
(63) Hazihî cehennemüIIetî küntüm tûadûn
(64) lsIevheI yevme bima küntüm tekfürûn
(65) EIyevme nahtimü aIa efvahihim ve tükeIIimüna eydîhim ve teşhedü ercüIühüm bima kanû yeksibûn
(66) VeIev neşaü Ietamesna aIa a'yunihim festebekus sırata fe enna yübsirûn
(67) VeIev neşaü Iemesahnahüm aIa mekanetihim femestetaû mudıyyev veIa yerciûn
(68) Ve men nüammirhü nünekkishü fiIhaIkı, efeIa ya'kiIûn
(69) Ve ma aIIemnahüşşi'ra vema yenbegî Ieh in hüve iIIa zikrün ve kur'anün mübîn
(70) Liyünzira men kane hayyen ve yehıkkaI kavIü aIeI kafirîn
(71) EveIem yerav enna haIakna Iehüm mimma amiIet eydîna en amen fehüm Ieha maIikûn
(72) Ve zeIIeInaha Iehüm feminha rekûbühüm ve minha ye'küIûn
(73) Ve Iehüm fîha menafiu ve meşaribü efeIa yeşkürûn
(74) Vettehazû min dûniIIahi aIiheten IeaIIehüm yünsarûn
(75) La yestetîûne nasrahüm ve hüm Iehüm cündün muhdarûn
(76) FeIa yahzünke kavIühüm. İnna na'Iemü ma yüsirrûne vema yu'Iinûn
(77) EveIem yeraI insanü enna haIaknahü min nutfetin feiza hüve hasîmün mübîn
(78) Ve darebe Iena meseIen ve nesiye haIkah kaIe men yuhyiI izame ve hiye ramîm
(79) KuI yuhyiheIIezî enşeeha evveIe merrah ve hüve biküIIi haIkın aIîm
(80) EIIezî ceaIe Ieküm mineşşeceriI ahdari naren feiza entüm minhü tûkidûn
(81) EveIeyseIIezî haIakassemavati veI arda bikadirin aIa ey yahIüka misIehüm, beIa ve hüveI haIIakuI aIîm
(82) İnnema emrühû iza erade şey'en en yekûIe Iehû kün, feyekûn
(83) FesübhaneIIezî biyedihî meIekûtü küIIi şey'in ve iIeyhi türceûn.

YASİN SURESİNİN MEALİ

1. Ya Sîn.(1)

2,3,4. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

5,6. Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

7. Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.

8. Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.

9. Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.

10. Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

11. Sen ancak Zikr'e (Kur'an'a) uyanı ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükafatla müjdele.

12. Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.

13. (Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.

14. Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.

15. Onlar şöyle dediler: "Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahman, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

16. (Elçiler ise) şöyle dediler: "Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor."

17. "Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir."

18. Dediler ki: "Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur."

19. Elçiler de, "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz" dediler.

20. Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun."

21. "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."

22. "Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O'na döndürüleceksiniz."

23. "O'nu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar."

24. "O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum."

25. "Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!"

26,27. (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): "Cennete gir!" denildi. O da, "Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!" dedi.

28. Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.

29. Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.

30. Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.

31. Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?

32. Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.

33. Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.

34,35. Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hala şükretmeyecekler mi?(2)

(2) Bu ayet şöyle de tercüme edilebilir: "Meyvelerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Hala şükretmeyecekler mi?"
36. Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.

37. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.

38. Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah'ın takdiri (düzenlemesi)dir.

39. Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.

40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

41. Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.

42. Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.

43. Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.

44. Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.

45. Onlara, "Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin" denildiğinde yüz çevirirler.

46. Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.

47. Onlara, "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın" denildiği zaman, inkar edenler iman edenlere, "Allah'ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz" derler.

48. "Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?" diyorlar.

49. Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.

50. Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

51. Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.

52. Şöyle derler: "Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman'ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler."

53. Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.

54. O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.

55. Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.

56. Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.

57. Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.

58. Çok merhametli olan Rab'den bir söz olarak (kendilerine) "Selam" (vardır).

59. (Allah, şöyle der:) "Ey suçlular! Ayrılın bu gün!"

60,61. "Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"

62. "Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?"

63. "İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir."

64. "İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!"

65. O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.

66. Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu halde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!

67. Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.

68. Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hala düşünmeyecekler mi?

69. Biz, o Peygamber'e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

70. (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kafirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur'an'ı indirdik.

71. Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.

72. Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.

73. Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hala şükretmeyecekler mi?

74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'ı bırakıp da ilahlar edindiler.

75. Onlar, ilahlar için (hizmete) hazır asker oldukları halde, ilahlar onlara yardım edemezler.

76. (Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

77. İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.

78. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: "Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?"

79. De ki: "Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir."

80. O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.(3)

(3) Bu ayette, Arapların "marh" ve "afar" adını verdikleri iki cins ağacı yaş halde iken birbirine sürterek ateş yakmalarına işaret edilmektedir.
81. Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.

82. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

83. Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah'ın şanı yücedir! Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.

YASİN SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ

Yasîn 1 (Mealleri Karşılaştır): Ya sîn.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ يسٓ
Ya Sîn.

Yasîn 2 (Mealleri Karşılaştır): Vel kur'anil hakîm(hakîmi).
وَٱلْقُرْءَانِ ٱلْحَكِيمِ
(2-4) (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

Yasîn 3 (Mealleri Karşılaştır): İnneke leminel murselîn(murselîne).
إِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
(2-4) (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

Yasîn 4 (Mealleri Karşılaştır): Ala sıratın mustekîm(mustekîmin).
عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ
(2-4) (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

Yasîn 5 (Mealleri Karşılaştır): Tenzîlel azîzir rahîm(rahîmi).
تَنزِيلَ ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ
(5-6) Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

Yasîn 6 (Mealleri Karşılaştır): Li tunzire kavmen ma unzire abauhum fe hum gafilûn(gafilûne).
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّآ أُنذِرَ ءَابَآؤُهُمْ فَهُمْ غَٰفِلُونَ
(5-6) Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

Yasîn 7 (Mealleri Karşılaştır): Lekad hakkal kavlu ala ekserihim fe hum la yu'minûn(yu'minûne).
لَقَدْ حَقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَىٰٓ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.

Yasîn 8 (Mealleri Karşılaştır): İnna cealna fî a'nakıhim aglalen fe hiye ilel ezkani fe hum mukmehûn(mukmehûne).
إِنَّا جَعَلْنَا فِىٓ أَعْنَٰقِهِمْ أَغْلَٰلًا فَهِىَ إِلَى ٱلْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.

Yasîn 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealna min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynahum fe hum la yubsırûn(yubsırûne).
وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَٰهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.

Yasîn 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve sevaun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum la yu'minûn(yu'minûne).
وَسَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

Yasîn 11 (Mealleri Karşılaştır): İnnema tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmane bil gayb(gaybi), fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm(kerîmin).
إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلذِّكْرَ وَخَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
Sen ancak Zikr'e (Kur'an'a) uyanı ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükafatla müjdele.

Yasîn 12 (Mealleri Karşılaştır): İnna nahnu nuhyil mevta ve nektubu ma kaddemû ve asarehum ve kulle şey'in ahsaynahu fî imamin mubîn(mubînin).
إِنَّا نَحْنُ نُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا۟ وَءَاثَٰرَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَىْءٍ أَحْصَيْنَٰهُ فِىٓ إِمَامٍ مُّبِينٍ
Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.

Yasîn 13 (Mealleri Karşılaştır): Vadrıb lehum meselen ashabel karyeh(karyeti), iz cae hel murselûn(murselûne).
وَٱضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَٰبَ ٱلْقَرْيَةِ إِذْ جَآءَهَا ٱلْمُرْسَلُونَ
(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.

Yasîn 14 (Mealleri Karşılaştır): İz erselna ileyhimusneyni fe kezzebûhuma fe azzezna bi salisin fe kalû inna ileykum murselûn(murselûne).
إِذْ أَرْسَلْنَآ إِلَيْهِمُ ٱثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوٓا۟ إِنَّآ إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ
Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.

Yasîn 15 (Mealleri Karşılaştır): Kalû ma entum illa beşerun misluna ve ma enzeler rahmanu min şey'in in entum illa tekzibûn(tekzibûne).
قَالُوا۟ مَآ أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَآ أَنزَلَ ٱلرَّحْمَٰنُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ
Onlar şöyle dediler: "Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahman, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

Yasîn 16 (Mealleri Karşılaştır): Kalû rabbuna ya'lemu inna ileykum le murselûn(murselûne).
قَالُوا۟ رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّآ إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
(Elçiler ise) şöyle dediler: "Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor."

Yasîn 17 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma aleyna illel belagul mubîn(mubînu).
وَمَا عَلَيْنَآ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ
"Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir."

Yasîn 18 (Mealleri Karşılaştır): Kalû inna tetayyerna bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minna azabun elîm(elîmun).
قَالُوٓا۟ إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا۟ لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Dediler ki: "Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur."

Yasîn 19 (Mealleri Karşılaştır): Kalû tairikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne).
قَالُوا۟ طَٰٓئِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Elçiler de, "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz" dediler.

Yasîn 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve cae min aksal medîneti raculun yes'a kale ya kavmittebiûl murselîn(murselîne).
وَجَآءَ مِنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱتَّبِعُوا۟ ٱلْمُرْسَلِينَ
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun."

Yasîn 21 (Mealleri Karşılaştır): İttebiû men la yes'elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne).
ٱتَّبِعُوا۟ مَن لَّا يَسْـَٔلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
"Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."

Yasîn 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma liye la a'budullezî fataranî ve ileyhi turceûn(turceûne).
وَمَا لِىَ لَآ أَعْبُدُ ٱلَّذِى فَطَرَنِى وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
"Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O'na döndürüleceksiniz."

Yasîn 23 (Mealleri Karşılaştır): E ettehızu min dûnihî aliheten in yuridnir rahmanu bi durrin la tugni annî şefaatuhum şey'en ve la yunkızûn(yunkızûni).
ءَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً إِن يُرِدْنِ ٱلرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا يُنقِذُونِ
"O'nu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar."

Yasîn 24 (Mealleri Karşılaştır): İnnî izen le fî dalalin mubîn(mubînin).
إِنِّىٓ إِذًا لَّفِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ
"O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum."

Yasîn 25 (Mealleri Karşılaştır): İnnî amentu bi rabbikum fesmeûn(fesmeûni).
إِنِّىٓ ءَامَنتُ بِرَبِّكُمْ فَٱسْمَعُونِ
"Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!"

Yasîn 26 (Mealleri Karşılaştır): Kîled hulil cenneh(cennete), kale ya leyte kavmî ya'lemûn(ya'lemûne).
قِيلَ ٱدْخُلِ ٱلْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَٰلَيْتَ قَوْمِى يَعْلَمُونَ
(26-27) (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): "Cennete gir!" denildi. O da, "Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!" dedi.

Yasîn 27 (Mealleri Karşılaştır): Bima gafere lî rabbî ve cealenî minel mukremîn(mukremîne).
بِمَا غَفَرَ لِى رَبِّى وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُكْرَمِينَ
(26-27) (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): "Cennete gir!" denildi. O da, "Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!" dedi.

Yasîn 28 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma enzelna ala kavmihî min ba'dihî min cundin mines semai ve ma kunna munzilîn(munzilîne).
۞ وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنۢ بَعْدِهِۦ مِن جُندٍ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ
Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.

Yasîn 29 (Mealleri Karşılaştır): İn kanet illa sayhaten vahıdetenfe iza hum hamidûn(hamidûne).
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَٰمِدُونَ
Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.

Yasîn 30 (Mealleri Karşılaştır): Ya hasreten alel ıbad(ıbadi), ma ye'tîhim min resûlin illa kanû bihî yestehziûn(yestehziûne).
يَٰحَسْرَةً عَلَى ٱلْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.

Yasîn 31 (Mealleri Karşılaştır): E lem yerev kem ehlekna kablehum minel kurûni ennehum ileyhim la yerciûn(yerciûne).
أَلَمْ يَرَوْا۟ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ ٱلْقُر

Muhabir: Yazar Silinmiş