mam Maturidi (r.a.) nasıl biriydi? İmam Maturidi (r.a.)'nin dili ve uslübu nasıldı? İmam Maturidi (r.a.) neler yaptı?İmam Maturidi (r.a.) tasavvufi yönü nasıldı? Esad Erbili Hazretlerinin kabri nerede? İşte Matürîdiyye mezhebinin kurucusu, müfessir ve fakih, imam Maturidi'nin hayatı…
Nisbet edildiği Matürîd (Matürît), bugün Özbekistan Cumhuriyeti'nin sınırları içinde bulunan Semerkant'ın dış mahallesidir. 1920'de Semerkant'ı ziyaret eden Barthold, Matürîd'in şehrin kuzeybatısında bir köy olduğunu belirtir. Hayatı hakkında kaynaklarda çok az bilgiye rastlanan Matürîdî, Abbasîler'in merkezî otoritelerinin oldukça zayıfladığı bir dönemde siyasî bakımdan hilafete bağlı müstakil beyliklerden Samanoğulları'nın Maveraünnehir'e hakim oldukları devirde yaşamıştır.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte hocası Rey Kadısı Muhammed b. Mukātil er-Razî'nin 248 (862) yılında vefat ettiğine dair bilgiden hareketle III. (IX.) yüzyılın ilk yarısının ortalarında dünyaya geldiği ve ömrünün bir asra yakın olduğu tahmin edilmektedir. Nitekim Ebü'l-Yüsr el-Pezdevî, Matürîdî'nin Eş'arî'den (d. 260/874) önce zuhur ettiğini kaydetmektedir (Uṣûlü'd-dîn, s. 70). Kureşî'nin, 268'de (881) vefat eden Semerkant Kadısı Muhammed b. Eslem el-Ezdî'nin akranı olduğunu belirtmiş olmasını ihtiyatla karşılamak gerekir (el-Cevahirü'l-muḍıyye, III, 92; krş. Nesefî, Tebṣıratü'l-edille, I, 358).
ENSARÎ NİSBESİYLE ANILMASI
Matürîdî'nin Beyazîzade Ahmed Efendi ve Zebîdî gibi geç dönem alimleri tarafından Ensarî nisbesiyle anılmasına ve Kitabü't-Tevḥîd'in tek yazma nüshasının sayfa kenarında (vr. 1b) bilinmeyen biri tarafından kaydedilen nota istinaden günümüzde yazılmış bazı eserlerde soyunun Ebû Eyyûb el-Ensarî'ye uzandığı yolunda ileri sürülen iddia isabetli görünmemektedir. Zira bu iddianın mesnedi bulunmadığı gibi Zebîdî, bu nisbenin sahih olması durumunda tıpkı künyesinin çağrıştırdığı gibi dini desteklemede açtığı çığırdan dolayı verilmiş olacağını söyler ve bu nisbe ile onun soyu arasında bir ilişki kurmaz (İtḥafü's-sade, II, 5).
Ayrıca Necmeddin en-Nesefî'ye göre Ebû Eyyûb el-Ensarî soyundan geldiği bilinen Semerkant Kadısı Ebü'l-Hasan Ali b. Hasan el-Matürîdî'nin (ö. 511/1117) babaannesi, Matürîdî'nin kızının kızı (el-Ḳand, s. 420), Sem'anî'ye göre ise adı geçen kadının annesi Matürîdî'nin kızıdır (el-Ensab, XII, 3). Aradaki iki asra yakın süre göz önüne alınır ve Ebü'l-Hasan'a öğrencilik yapmış olması sebebiyle Necmeddin en-Nesefî'nin de bu aileye yakınlığı düşünülürse birinci rivayetin daha doğru olduğu söylenebilir. Bu sebeple Matürîdî'nin kız tarafından torunu olan Kadı Ebü'l-Hasan'ın baba tarafından nesep bağı karıştırılarak doğrudan Matürîdî'nin kendisine nisbet edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Eyyûb Ali ve Ali Abdülfettah el-Mağribî gibi çağdaş Arap yazarları, Matürîdî'nin neslinden birinin Ebû Eyyûb el-Ensarî'nin torunlarından biriyle evlenmesinden hareket etmek ve Arap seçkinlerinin evlilik konusunda kefaet aradıkları gerekçesine dayanmak suretiyle, Matürîdî'nin Arap olduğunu ileri sürmüşlerse de bu iddia da doğru değildir. Zira fıkhî açıdan kefaet ancak anlaşmazlık vukuunda söz konusu edilen bir gerekçe olup tarafların rızasının bulunması halinde problem teşkil etmez. Ayrıca Matürîdî gibi önemli bir alimin neslinden gelen biriyle evlenmek karşı taraf için bir onur vesilesi olarak kabul edilmelidir.
Araplar genellikle sahabîye kadar uzanan soylarını kaydeder ve silsilenin sonuna ona nisbeti ortaya koyacak bir ifade eklerler. Nitekim Ebü'l-Muîn en-Nesefî, Semerkant Sünnî kelam ekolünü anlatırken Ebû Nasr el-İyazî ve Kadı Muhammed b. Eslem el-Ezdî'nin sahabeye kadar varan nesep silsilelerini vermiş, fakat Matürîdî'nin ancak dedesini zikredebilmiştir.

ESERLERİNDEKİ DİL VE ÜSLUP
Matürîdî'nin eserlerindeki dil ve üslûp da bu eserlerin ana dili Arapça olmayan bir müellifin kaleminden çıktığını kanıtlar niteliktedir. Onun teliflerinde kullandığı dilin girift ve zor olduğu eski kaynaklarda ifade edildiği gibi (Ebü'l-Yüsr el-Pezdevî, s. 3; Alaeddin es-Semerkandî, Mîzanü'l-uṣûl, s. 3; Şerḥu't-Teʾvîlat, vr. 1b) günümüze kadar gelen eserleri de bu hususu açıkça göstermektedir. Öte yandan eserlerindeki birçok cümlenin kuruluşuna, bilhassa bazı fiillerin bağlaçlarına bakıldığında Arapça gramere aykırılığı yanında Türkçe gramere uygunluğu görülmektedir.
Gerek dil ve üslûp özellikleri gerekse yaşadığı Semerkant ve çevresinin Türkler'in çoğunlukta bulunduğu bir bölge olması göz önüne alındığında Matürîdî'nin Türk asıllı olduğunu söylemek gerekir. Onun eserlerinde "hestiyye" gibi Farsça'dan türetilmiş kelimeler bulunması (Kitabü't-Tevḥîd, s. 7; Nesefî, I, 162) ve kaynaklarda günlük hayatında Farsça'yı kullandığını gösteren bazı rivayetlerin yer alması ise (Ahmed b. Mûsa b. Îsa el-Keşşî, vr. 316b) Fars asıllı olmasından değil Türkler'in hakim bulunduğu Maveraünnehir'in köy ve kasabalarında Türkçe'nin, şehirler ve ilim çevrelerinde ise Farsça'nın yaygınlığıyla (Muhammed Sultan el-Hucendî, s. 48) ilişkili olmalıdır.
Matürîdî ailesinin fertleri hakkında babası ve dedesinin (Muhammed b. Mahmûd) adından başka bir şey bilinmemektedir. Zebîdî, bazı kaynaklarda dedesinden sonraki şahsın adının Muhammed olarak zikredildiğini belirtir (İtḥafü's-sade, II, 5). Ebû Mansûr künyesinden Mansûr adlı bir oğlu olduğu düşünülebilirse de Matürîdî bir ayetin tefsirinde künyelerin anlamları üzerinde açıklama yaparken Ebû Mansûr künyesinin örfen, evladı olmayan kişiye Mansûr adında oğlu olması temennisiyle verilebileceğini kaydeder (Teʾvîlatü'l-Ḳurʾan, vr. 905a).
Örnek olarak bu künyenin seçimi bir rastlantı değilse kendisinin erkek evladı bulunmadığının bir işareti sayılabilir. Matürîdî'nin oğlu tarafından nesli devam etseydi onlardan bazılarının adı kaynaklarda yer alırdı. Ebû Eyyûb el-Ensarî neslinden geldiği belirtilen Kadı Ebü'l-Hasan Ali b. Hasan b. Ali el-Matürîdî'nin babaannesi Matürîdî'nin kızının kızıdır. Matürîdî'nin torunuyla evlenen şahsın adı ise Ali b. Muhammed'dir. Kadı Ebü'l-Hasan'ın babası Kadı Hasan el-Matürîdî ve iki arkadaşı Ebû Şüca' Muhammed b. Ahmed b. Hamza el-Alevî ve Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin es-Suğdî kendi zamanlarında Semerkant Hanefî ulemasının riyasetini birlikte üstlenmişlerdi. O dönemde bu üçünün ittifak ettiği fetva muteber sayılır, onlara muhalefet edene itibar edilmezdi. Babaoğul dedeleri Matürîdî'nin mezarının yakınına defnedilmiştir.
İMAM MATURİDİ, HANEFİ MEZHEBİNİN ALİMLERİNDENDİR
Matürîdî Hanefî mezhebinin dördüncü, hatta üçüncü kuşak alimlerindendir. Ebû Hanîfe'nin öğrencilerinden Muhammed eş-Şeybanî'nin öğrencisi Ebû Süleyman el-Cûzcanî'nin talebesi Ebû Bekir Ahmed b. İshak el-Cûzcanî, Nusayr b. Yahya el-Belhî ve Nîşabur Kadısı Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed b. Reca el-Cûzcanî gibi hocalardan ilim tahsil etmişse de öğrenimini, henüz yirmi yaşlarında iken hocası Ebû Bekir Ahmed el-Cûzcanî ile birlikte ulema reisliğini deruhte eden ve Darü'l-Cûzcaniyye'de ders veren Ebû Nasr el-İyazî'den tamamlamıştır.
Eğitim hayatı, seyahatleri ve hacca gidip gitmediği, resmî bir görev alıp almadığı gibi hususlar bilinmemektedir. Ancak zalim olduğu kesinlik derecesinde sübut bulan zamanının sultanına adil diyen ve dolayısıyla zulmü adaletle vasıflandıran kimsenin küfre girdiği yolunda kanaat belirtmesi (Burhaneddin el-Buharî, V, 577), Ebü'l-Kāsım el-Ka'bî'yi zalim devlet adamlarıyla ilişki içinde olduğu için kınaması (Kitabü't-Tevhîd Tercümesi, s. 452) devrin siyaset ve devlet adamlarıyla münasebetlerinin iyi olmadığını göstermektedir. Kendisinden Ebû Ahmed el-İyazî, Ebü'l-Hasan Ali b. Saîd er-Rüstüfağnî ve Ebû Muhammed Abdülkerîm b. Mûsa el-Pezdevî gibi alimlerin fıkıh ve kelam tahsil ettikleri bilinmektedir.
Geç dönem kaynaklarında yer alan, Hakîm es-Semerkandî'nin Matürîdî'nin öğrencisi olduğu iddiası ise doğrulanmamıştır. Her ikisinin de Ebû Nasr el-İyazî'ye öğrencilik yapmış olması, kaynaklarda isimlerinin sık sık birlikte anılması ve bazı menkıbelerde birbirine akran olarak gösterilmesi (Necmeddin en-Nesefî, el-Ḳand, s. 293; Sem'anî, VI, 115; ayrıca bk. İbn Yahya, vr. 160b-161b), Teʾvîlatü'l-Ḳurʾan'da Hakîm'in görüşlerine yer verilmiş olması (vr. 255b, 906b) gibi hususlar göz önüne alındığında bu iki alimin akran olduğunun ve aralarında bilgi alışverişi bulunduğunun kabul edilmesi daha isabetli görünmektedir.
Öte yandan Hakîm'in Matürîdî'ye karşı hürmetkar bir tavır içinde bulunduğu ifade edilmektedir (Ahmed b. Mûsa b. Îsa el-Keşşî, vr. 39b). Arthur Stanley Tritton, Hakîm es-Semerkandî'nin Matürîdî'den fıkıh ve kelam okuduğunu söylemiş ve aralarındaki isim benzerliğinden hareketle kardeş olabileceklerini ileri sürmüşse de dedelerinin isimlerinin farklı olması sebebiyle bu tahminin yanlış olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Ebü'l-Leys es-Semerkandî'nin muhtemelen aynı şehirde bulundukları için Matürîdî'nin öğrencisi olduğu şeklinde çağdaş araştırmalarda yer alan bilgiler de klasik kaynaklarda görülmemektedir. Ebü'l-Leys, kendi eserinde hiçbir takdir ifadesine yer vermeden Matürîdî'nin iki fıkhî görüşüne atıfta bulunmakta, ancak tam aksi görüşleri tercih etmektedir (Kitabü'n-Nevazil, vr. 7b, 16b).
Ebü'l-Muîn en-Nesefî ve İbn Fazlullah el-Ömerî, tarih belirtmeden Matürîdî'nin Ebü'l-Hasan el-Eş'arî'den (ö. 324/935-36) kısa bir müddet sonra vefat ettiğini kaydederler (Tebṣıratü'l-edille, I, 360; Mesalik, VI, 46). Kureşî de hocaları Ebü'l-Hasan İbnü's-Savvaf ve Kutbüddin el-Halebî'ye dayanarak 333'te (944) öldüğünü belirtir ve daha sonra Fîrûzabadî, İbn Kutluboğa, Kefevî, Zebîdî, Leknevî gibi alimler aynı tarihi benimser. Kevserî ise Kutbüddin el-Halebî'den 332 tarihini nakleder (Beyazîzade Ahmed Efendi, s. 7). Kureşî, iki hocasından ayrı ayrı nakilde bulunduğuna göre burada aynı tarihin verilmiş olması bir baskı hatası olmalıdır. Zira büyük oranda Kureşî'ye dayanan Temîmî 333 yanında 332 yılını da kaydeder. Ayrıca bazı eserlerde 336 (947) tarihi de verilmektedir. Fîrûzabadî'nin eserinin bir başka nüshasında (el-Mirḳātü'l-vefiyye, nr. 671, vr. 74a) yer alan 323 tarihi ise yanlış istinsahtan kaynaklanmış olmalıdır.

MEZAR TAŞINA YAZILAN İBARE
Matürîdî Semerkant'ın ünlü Çakerdîze Mezarlığı'na defnedildi. Arkadaşı ve öğrencisi Hakîm es-Semerkandî mezar taşına şu anlamda bir ibare yazdırttı: "Burası bütün hayatını ilme adayan, gücünü ilmin yaygınlaşması ve öğretilmesi yolunda tüketen, din yolundaki eserleri övgüyle anılan ve ömrünün meyvelerini devşiren kişinin mezarıdır" (Nesefî, I, 358). Barthold, 1920'de Semerkant'a yaptığı seyahatte Çakerdîze Mezarlığı'nda Matürîdî'nin türbesini gördüğünü kaydeder (bk. Moğol İstilasına Kadar Türkistan, s. 95). Ancak bu mezarlık Sovyetler Birliği döneminde iskana açılmış ve türbenin bulunduğu yer bir evin bahçesinde kalmıştır. 1991 yılında Semerkant'ı ziyaret eden bir grup Türk ilim adamı sözü edilen yerde türbe bulunmadığını, kabrinin üzerine beton atılıp avlu olarak kullanıldığını ifade etmiştir. Matürîdî'nin şimdi Semerkant'ın Siyab merkez ilçesinin İkinci Şark mahallesi Gucdüvan sokağında yer alan mezarının bulunduğu alana 2000 yılında tamamlanan yeni bir türbe ve etrafına da bir külliye inşa edilmiştir.
Matürîdî'nin hayatı, eserleri, görüşleri, öğrencileri ve çağdaşları hakkında bilgi verdiği bilinen en eski kaynak Ebü'l-Muîn en-Nesefî'nin Tebṣıratü'l-edille'sidir. Sonraki eserler Matürîdî'den özetle bahsetmekte ve bilinenlere yeni bir şey katmamaktadır. Çağdaş araştırmalarda da bu bilgiler tekrarlanmaktadır.
Bununla birlikte Semerkant Sünnî kelam ekolüne mensup Ebû Seleme'nin Cümelü uṣûli'd-dîn adlı eserine yazılan bir şerhte Matürîdî'nin hayatı ve kelama dair görüşleriyle ilgili bazı anekdotlara rastlanmaktadır. Müellifi tesbit edilemeyen, ancak bir yerde babasının adını İbn (Ebû ?) Zekeriyya Yahya b. İshak şeklinde veren (İbn Yahya, vr. 161b) bu kitabın müellifi Matürîdî'nin öğrencisi Ebü'l-Hasan er-Rüstüfağnî'nin öğrencisidir.
İLİMDE, ANLAYIŞTA, MEZHEPLERİ BİLMEDE, TAKVADA TEKTİ.
Eserde Matürîdî, "Zamanında ilimde, anlayışta, mezhepleri bilmede ve takvada yegane idi" şeklinde tavsif edilmektedir (a.g.e., vr. 161b-162a). Hanefî kaynakları dışında ise Matürîdî'nin adı, tesbit edilebildiği kadarıyla ilk defa Şafiî alimlerinden Ebû Âsım el-Abbadî'nin 435'te (1044) tamamladığı el-Fuḳahaʾü'ş-Şafiʿiyye adlı eserinin girişinde önde gelen Hanefî fakihlerinin adları sıralanırken "Ebû Mansûr es-Semerkandî" şeklinde geçmektedir. Sem'anî de Matürîdî'yi torunlarından Kadı Ebü'l-Hasan el-Matürîdî'nin biyografisinde anmaktadır (el-Ensab, VI, 155).
Fahreddin er-Razî ve Kurtubî, tefsirlerinde Matürîdî'nin görüşlerine yer verirler, Kurtubî onu "eş-şeyh el-imam" diye anar (Mefatîḥu'l-ġayb, V, 163; VI, 200; XIV, 228; XXIV, 244; XXVII, 188; el-Camiʿ, VI, 38). Zehebî, Matürîdî'yi öğrencisi Abdülkerîm el-Pezdevî'nin biyografisi içinde zikreder ve bu öğrencisinin kendisinden fıkıh tahsil ettiğini belirtir (Tarîḫu'l-İslam, s. 200). İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesalikü'l-ebṣar adlı eserinin fukahaya ayırdığı cildinde Hanefî mezhebi alimleri arasında övgü dolu sözlerle Matürîdî'nin biyografisine kısaca yer verir. Daha sonra Kureşî ile birlikte Hanefî tabakat kitaplarında Matürîdî'nin biyografisi mutlaka zikredilegelmiştir.
MATURİDİLİĞİN YAYILMAMASININ SEBEPLERİ
Çağdaş araştırmalarda Matürîdî'nin tefsir, kelam, fıkıh ve usulü, mezhepler tarihi alanlarında önemli mevkiine rağmen gerek mezhepler tarihine dair eserlerde gerekse bibliyografik kaynaklarda ihmal edildiği belirtilmekte ve sonraki dönemlere çok az eseri intikal eden Eş'arî'nin mezhebinin yayılmasına karşılık Matürîdî'nin maruz kaldığı bu ihmalle ilgili çeşitli sebepler ileri sürülmektedir.
Bunlar arasında Matürîdî'nin hilafet merkezi Bağdat'tan uzakta yaşamış olması, Arap tarihçileri tarafından kasıtlı olarak zikredilmemesi, siyasî iktidarla anlaşmazlık içinde bulunması sebebiyle Eş'arîler gibi devlet imkanlarından yararlanmamış olması, Eş'arîliğin Nizamiye medreselerinde okutularak İslam dünyasının her tarafına gönderilecek kimseler yetiştirilmesine mukabil Matürîdîliğin resmî eğitim kurumlarına girememesi, Eş'arîliğin Şafiîler ve Malikîler gibi farklı kitleler tarafından benimsenmesine rağmen Matürîdîliğin sadece Hanefîler'e münhasır kalması, Matürîdîliğin akla daha fazla önem vermek suretiyle muhafazakar ulemanın ve biyografi müelliflerinin ilgi alanı dışında kalması, Hanefî çevrelerinin Matürîdî'nin Ebû Hanîfe'nin otoritesini gölgelemesinden endişe etmeleri, eserlerinin dil ve üslûp açısından problemli oluşu gibi bir dizi sebep kaydedilmektedir.
Bazı araştırmacılar ise Zehebî ve Süyûtî gibi biyografi müelliflerinin Matürîdî'yi Türk olduğu için terkettiklerini ileri sürmüştür. Ancak bu müelliflerin eserlerine bakıldığında İslam dünyasında ilmî faaliyetlerde bulunan kişilerin mezhep, milliyet vb. özelliklerine bakılmaksızın biyografilerine yer verildiği görülmektedir. Bu hususta, Alaeddin es-Semerkandî'nin dikkat çektiği gibi Matürîdî'nin kendi memleketinde de iki asra yakın bir süre ihmal edildiği ve Hanefî tabakat kitaplarında bile hakkında verilen bilgilerin çok sınırlı olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Matürîdî'nin eserlerinde savunduğu fikirler Ehl-i sünnet'in temel görüşleri olup imanamel ayırımı (kebîre) konusunda mutedil Mürcie görüşünü benimsemesinin onun Ehl-i sünnet çizgisi dışında kalmasını gerektirmeyeceği gibi Kaderiyye'nin mukabili saydığı Mürcie'yi eleştirmesi de böyle bir iddiayı geçersiz hale getirir. Günümüze kadar gelmeyen eserlerinde Ehl-i sünnet tabirinin yer alıp almadığı hususunda bir şey söylenemezse de Matürîdî'nin öğrencisinin öğrencisi olan İbn Yahya gibi bir alim aynı tabiri sıkça kullanmaktadır. Aslında Matürîdî'den sonra yaygın hale gelen Ehl-i sünnet (ehlü's-sünne ve'l-cemaa) tabiri, akaid konusunda Resûlullah ile ashap cemaatinin yolunu (sünnet) takip edenler, yani ashap yoluyla bize aktarılan Hz. Peygamber'in İslam anlayışını benimseyenler demek olup bu tabir namazın kılınış şekli dahil olmak üzere genel İslam anlayışını içermektedir. Bu da müslümanların büyük çoğunluğunun esasen benimsediği bir husustur (Topaloğlu, s. 109).
FIKIH USULÜNE DAİR GETİRDİĞİ GÜÇLÜ DELİLLER
Matürîdî'nin ihmal edilişi için ileri sürülen sebepler az veya çok etkili olmuştur. Nitekim Ebü'l-Yüsr el-Pezdevî, Kitabü't-Tevḥîd adlı eserini yeterli bulmasına rağmen onu dil ve üslûp açısından problemli bulduğu için kendi kitabını yazmayı gerekli görmüştür (Uṣûlü'd-dîn, s. 3). Alaeddin es-Semerkandî de Matürîdî'nin fıkıh usulüne dair eserlerinin son derece sağlam delil ve güçlü istidlallere dayanmasına rağmen ilgi görmemelerinden yakınır ve bunun sebebinin lafız ve manalarının anlaşılır olmayışı veya himmet ve gayret azlığında aranması gerektiğini belirtir. Ona göre fakihlerin Matürîdî'nin eserlerinde görülen kelam tartışmalarıyla ilgilenmeyip sadece fıkha meyletmeleri yalnız fıkhî meseleleri ele alan eserlerin yaygınlık kazanmasına sebep olmuştur (Mîzanü'l-uṣûl, s. 3).
Matürîdî'nin yaşadığı bölgenin çeşitli istilalara maruz kalıp dinî eserlerin tahrip edilmesi, ayrıca Maveraünnehir'in Bağdat, Basra ve Kûfe gibi ilim ve kültür merkezlerinden uzakta olmasının eserlerinin ihmal edilmesindeki etkisinin göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çeken Bekir Topaloğlu'na göre ise bu ihmalin temelinde muhaddislerle fakihlerin Matürîdî'nin görüşlerini Mu'tezile'ye yakın kabul etmelerinin yatması kuvvetle muhtemeldir (Kitabü't-Tevhîd Tercümesi, s. XIV, XVIII).
Madelung'a göre Matürîdî'nin görüşlerinin Maveraünnehir'in batısında sağlam bir yer edinememiş olmasında Hanefîliğin ana merkezi olan Irak'ta Ebü'l-Hasan el-Kerhî, Cessas ve Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali es-Saymerî gibi önde gelen Hanefî alimlerinin itikadda Mu'tezile mezhebini benimsemelerinin büyük tesiri olmuştur (İmam Maturîdî ve Maturidîlik, s. 308). Aslında Matürîdî İslam dünyasında tamamen ihmal edilmiş değildir. Görüşleri ve biyografisine dair bazı bilgiler, erken dönemlerden itibaren bilhassa kendisini büyük bir otorite kabul eden Maveraünnehir Hanefîleri'nin teliflerinde, VII. (XIII.) yüzyıldan itibaren de çok sınırlı biçimde diğer mezheplere ait eserlerde yer almaya başlamıştır. Bununla birlikte ona ayrılan yerin çok yönlü ilmî şahsiyetine uygun olduğu söylenemez.

MATURİDİ'NİN TASAVVUFİ YÖNÜ
Kaynaklarda Matürîdî'nin tasavvufî yönüyle ilgili bazı kayıtlara rastlanmaktadır. Hakkında tıpkı bir tasavvuf büyüğü gibi menkıbeler ve rüyalar aktarılmakta, Semerkant'ta Deşt Ribatı'nda Hızır ile görüşüp onun duasını aldığı, kerametleri bulunduğu belirtilmekte ve yaptığı duanın kabul edildiğine dair bir hadise de nakledilmektedir (Ebü'l-Yüsr el-Pezdevî, s. 3; Necmeddin en-Nesefî, s. 32, 293; Ahmed b. Mûsa b. Îsa el-Keşşî, vr. 316b, 317a; Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 105b).
Nesefî'nin Matürîdî hakkında tasavvuf terminolojisiyle kullandığı "kudvetü'l-ferîkayn" (iki grubun lideri) tabiri ise (el-Ḳand, s. 143) zahir ve batın ilimlerinde lider konumunda olduğunu çağrıştıran bir ifadedir. Arkadaşı Hakîm es-Semerkandî'nin aksine Matürîdî'nin tasavvufî eserlerde bir sûfî olarak zikredilmemiş olması sorgulanmayı gerektirmekle birlikte bu menkıbe ve rüyalar, onun takipçileri tarafından sonraki dönemlerde nasıl algılandığını göstermesi bakımından oldukça önemli malzeme teşkil etmektedir. Kelabazî'nin muamelat alanında eser veren meşhur mutasavvıf alimler arasında saydığı Hakîm es-Semerkandî'nin Matürîdî'nin çok yakın arkadaşı olması aralarında bilgi alışverişi bulunduğunu düşündürmektedir.
TAKVAYA ULAŞMANIN YOLLARI
Nitekim Matürîdî Teʾvîlatü'l-Ḳurʾan'ında Hakîm'den "nasihat" kelimesinin tanımını aktarmaktadır (vr. 255b). Takvaya ulaşmanın yollarıyla ilgili olarak yaptığı açıklamalar da önemli ölçüde tasavvufî bir karakter taşır (a.g.e., vr. 93a-b). Ayrıca öğrencisinin öğrencisi olan İbn Yahya kendisini takva titizliğinde tek şahsiyet olarak nitelemektedir (Şerḥu Cümeli uṣûli'd-dîn, vr. 162a). Ancak Kitabü't-Tevḥîd'de keşif ve ilhamın bilgi kaynakları arasında yer alamayacağını açıkça ifade eden Matürîdî, öğrencisi Rüstüfağnî'nin Fevaʾid adlı eserinden yapılan iki iktibasa göre velîlerin peygamberlerden üstün olduğunu savunanların görüşünü reddeder, dünya nimetlerinden istifade edilmesini yadırgayanlara bunların insanların faydalanması için yaratıldığını söyleyerek karşı çıkardı (Ahmed b. Mûsa b. Îsa el-Keşşî, vr. 308a, 314b).
Matürîdî, gerek Kitabü't-Tevḥîd'de gerekse Teʾvîlatü'l-Ḳurʾan'da çeşitli münasebetlerle Allah'a ve Resulü'ne olan tazim ve muhabbetini zaman zaman etkileyici duygusal ifadelerle dile getirir. Bunun yanında kalıplaşmış anlatımlara yer vermez. Kelabazî'nin et-Taʿarruf'unda anlatılanlardan, Matürîdî ve çevresinin kelama dair görüşlerinin Maveraünnehir mutasavvıfları üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır (Nesefî, I, 360-361). Hatta bir büyük tarikat şeyhinin Matürîdî'nin, zamanında bu ümmetin mehdîsi olduğunu söylediği kaydedilmektedir (Zebîdî, II, 5).
MATURİDİ'NİN İLMİ ÇALIŞMALARI
Matürîdî kelam, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi alanlarındaki çalışmalarıyla tanınmaktadır. Kitabü't-Tevḥîd adlı eseri Sünnî kelamının klasiklerinden biri haline gelmiştir. Kaynaklarda zikredilen kitaplarının isimleri onun Mu'tezile, Karamita, Revafız gibi fırkalarca ileri sürülen düşüncelere karşı uzun mücadeleler verdiği izlenimini uyandırmaktadır. Sonraki dönemlerde takipçileri tarafından "şeyh, imam, şeyhülislam, imamü'l-hüda, alemü'l-hüda, reîsü meşayihi Semerkand, imamü'l-mütekellimîn, musahhihu akāidi'l-müslimîn, imamü Ehli's-sünne" gibi unvanlarla anılmıştır.
Ebü'l-Muîn en-Nesefî, dinî ve felsefî ilimlerde bu alanlarda ileri seviyede bulunanların kolay kolay elde edemeyeceği çeşitlilikte bilgilere sahip bir şahsiyet olarak nitelediği Matürîdî'nin dini ihya yolunda çaba sarfettiğini, hakkı destekleme uğrunda çalıştığını, dinin hakikatlerini araştırma ve bunların ince manalarıyla derin hikmetlerini ortaya çıkarma düşüncesiyle yoğrulduğunu belirtir (Tebṣıratü'l-edille, I, 359; II, 831-832).
KELAMDA İMAM OLARAK KABUL EDİLDİ
Kelamda imam olarak kabul edilen Matürîdî, akîdeyi güçlendirme ve dini temel görüşleri çerçevesinde müdafaa etme konusunda gerek İslam dışı akımlara gerekse Mu'tezile, Havaric ve Batıniyye gibi İslamî mezheplere karşı ciddi bir mücadele vermiş, çağdaş oldukları halde görüştüklerine dair herhangi bir kayda rastlanmayan Ebü'l-Hasan el-Eş'arî'den daha önce bu alanda etkin bir varlık göstermeye başlamıştır. Matürîdî, ilmî çevresiyle beraber Maveraünnehir'de İslam düşüncesinin belli bir istikrara kavuşmasında, İslam'ın ve Hanefîliğin Türkler arasında yayılmasında önemli görev yapmış ve bu etkisi zaman içinde artarak devam etmiştir.
Matürîdî'nin öğrencisi Rüstüfağnî'ye öğrencilik yapmış olan İbn Yahya'nın kendi döneminde Semerkant'taki Ehl-i sünnet'in Cûzcaniyye ve İyaziyye diye bilindiğini belirtmesi (Şerḥu Cümeli uṣûli'd-dîn, vr. 121a), bunun yanında Matürîdiyye'den söz etmemesi, IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısında Semerkant kelam ekolünün henüz Matürîdî'ye nisbet edilmediğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Anlaşıldığı kadarıyla V. (XI.) yüzyılın ikinci yarısında bile Matürîdî bu ekolün lideri olarak görülmemekteydi. Zira Kitabü't-Tevḥîd'in dışında kendi zamanına kadar Semerkantlı alimler tarafından yazılan kelam eserlerini yetersiz bulan Ebü'l-Yüsr el-Pezdevî (ö. 493/1100), Ehl-i sünnet imamlarından saydığı Matürîdî'nin bu kitabını dil ve üslûp bakımından problemli bulduğunu belirtmesinin yanı sıra bazı görüşlerini açık bir biçimde eleştirerek (Uṣûlü'd-dîn, s. 2-3, 203-204, 207-211) ona tam bağlı olmadığını ortaya koymuştur.
Matürîdî'yi bir ekol sahibi olarak benimseyen ve kelama dair görüşlerini merkeze alarak Kitabü't-Tevḥîd'den sonra ikinci kaynak sayılan Tebṣıratü'l-edille'yi telif eden alim Ebü'l-Muîn en-Nesefî olmuş, Nesefî ile birlikte Matürîdîlik bir kelam akımı olarak tarihteki yerini almıştır. Fahreddin er-Razî, Maveraünnehir'de yaptığı münazaraları konu alan eserinde Ebû Mansûr el-Matürîdî'nin Maveraünnehirli tabilerinden söz eder ve onlarla yaptığı tartışmayı anlatır (Münaẓarat, s. 53).
Bundan artık Matürîdîliğin bir ekol haline geldiği, fakat henüz Matürîdiyye adının kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim İbn Fazlullah el-Ömerî, Matürîdiyye adının Mu'tezile tarafından verildiğini belirtir. Ona göre Mu'tezile kelamcıları, Matürîdî'nin Ehl-i sünnet mezhebine verdiği güçlü desteğe karşı duydukları şiddetli öfke sebebiyle akaid ve usulde Ebû Hanîfe'nin yolunu izleyen Ehl-i sünnet mensuplarına Matürîdiyye lakabını takmışlardır (Mesalik, VI, 46).
Sa'deddin et-Teftazanî Horasan, Irak, Şam (Suriye) ve diğer memleketlerin büyük çoğunluğunda Ehl-i sünnet'in Eş'ariyye, Maveraünnehir'de ise Matürîdiyye anlayışının yaygın olduğunu belirtir ve kendi zamanında bu iki grup arasında tekvîn, imanda istisna ve mukallidin imanı gibi bazı konularda görüş ayrılığı çıktığını kaydeder. Ardından da bu iki grubun ileri gelen alimlerinin birbirlerini bid'atçılık ve sapıklıkla suçlamadıklarını vurgular (Şerḥu'l-Maḳāṣıd, II, 271). Eş'arîlik daha çok Şafiî ve Malikîler arasında, Matürîdîlik ise Hanefîler arasında yayılmıştır (bk. MÂTÜRÎDİYYE).
TÜRKÇE ESERLERİ
Muhammed Eroğlu, Ebû Mansûr el-Maturîdî ve Te'vîlatü'l-Kur'an (öğretim üyeliği tezi, İstanbul 1971); Kemal Işık, Maturîdî'nin Kelam Sisteminde İman, Allah ve Peygamberlik Anlayışı (Ankara 1974, 1980); A. Vehbi Ecer, Türk Din Bilgini Maturîdî (Ankara 1978); M. Saim Yeprem, İrade Hürriyeti ve İmam Matüridi (İstanbul 1980, 1984); Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Matüridi ve Nesefi'ye Göre İnsan Hürriyeti Kavramı (Ankara 1982, 1992); Hasan Şahin, Maturîdî'ye Göre Din (Kayseri 1987); Nusrettin Yılmaz, Kelabazî'nin Tasavvuf ve Akaid Alanındaki Görüşleri ve Matüridî ile Mukayesesi (yüksek lisans tezi, 1990, EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); M. Ragıp İmamoğlu, İmam Ebû-Mansûr el-Matüridî ve Te'vilatü'l-Kur'an'daki Tefsir Metodu (Ankara 1991); Hanifi Özcan, Matüridi'de Bilgi Problemi (İstanbul 1993) ve Matüridi'de Dini Çoğulculuk (İstanbul 1995); Mustafa Can, Matüridi'ye Kadar Nübüvvete Karşı Çıkanlar ve Matüridi'de Nübüvvet Anlayışı (doktora tezi, 1997, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Adil Bebek, Matüridî'de Günah Problemi (İstanbul 1998); H. Sabri Erdem, Maturidi ve İbn Teymiyye'de Metod Anlayışı ve Kur'an (İstanbul 1998); Hüseyin Kahraman, Maturidilikte Hadis Kültürü (Bursa 2001); Musa Koçar, İmam Matürîdî'de Esma-i Hüsna (Isparta 2002); Latif Solmaz, Ebû Mansûr Muhammed Matürîdî'de Günah Meselesi (Konya 2002); Talip Özdeş, İmam Maturîdî'nin Tefsir Anlayışı (İstanbul 2003).





