0

Türkiye, tutum ve davranışların siyasallaştığı, ideolojik körlüğün had safhada olduğu bir ülke... Bu ideolojik körlüğün yanında 'siyasetsizleşme' tuzağı, Türkiye'de siyasetin sık sık içine düştüğü derin girdaplardan biri… Oysa siyasi partilerin varoluş gayesi, hem ülkenin ruhuna uygun yerel, hem de küresel bir nitelikte siyaset üretmektir. Bir erdem biçimi olarak siyasetin iflas etmeye yüz tuttuğu bir döneme tanıklık ediyoruz… Siyasi aktörler, reel-politik adına sahici kararlar almak sorumluluklarından sürekli uzaklaşabiliyorlar. Peki, genel ahval ve şerait böyleyken siyasetsizleşme tehlikesine düşmeden sahici bir dil ile siyaset üretmek mümkün değil midir?

Kılıçdaroğlu'nın Şark Kurnazlığı…

Tarihin hızını yakalayabilmenin, küresel dünyanın ve siyasetin gidişatını etkileyebilmenin yolu; değişimi anlamaktan, hazmedebilmekten ve değişim şenliğine katılabilmekten geçiyor. Türk siyaset tecrübesi gösterir ki, bu toplum, değişim şenliğine katıl(a)mayan siyasi partileri tasfiye ederek, siyasi tarihin arkeolojik malzemesine dönüştürüyor, dönüştürmüştür. ANAP, DYP, bunun örneklerinden... Yine unutulmamalıdır ki, şark kurnazlıklarıyla siyaseti ve toplumu statükocu bir noktaya doğru sürüklemek de, siyasetin tükenmesinin göstergelerinden... Kılıçdaroğlu ise şark kurnazlığı ile siyasetçilik oyunu oynuyor.

Kılıçdaroğlu'nun Portresi

Bu ülkenin siyasi aktörleri, maalesef, duygusallıktan uzak bir dil ile kendilerini ve siyasi paradigmalarını inşa etmeyi siyaset biçimi olarak benimsememişlerdir. Kendine fazlasıyla ümitler bağlanan Kılıçdaroğlu'nun son dönemdeki açmazı budur. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu için "Birilerinin önüne yatmış" demesi, Kılıçdaroğlu'nun densizliğinin boyutlarını ortaya koyuyor. CHP İstanbul Milletvekili Bekaroğlu, Kılıçdaroğlu için "Bana kalırsa amacını aşmıştır, keşke hiç ağzından çıkmasaydı" demiş, Kılıçdaroğlu'nun beyefendiliğini vurgulayarak.

Kılıçtaroğlu Kimin Dublörü?

Kılıçdaroğlu'nun durumu bana, "İmparator" unvanlı Japon yönetmen Akira Kurosawa'nın, "Kagemusha/Dublör" filmini hatırlattı. Kagemusha, yozlaştırıcı bir tutku olarak iktidar hırsını ve hırsın sonucunda baş gösteren tükenişi başarılı bir şekilde ortaya koyar. Şimdi, "Dublör" yeniden hatırlama zamanı; 16. yüzyılda Japonya iç savaş halindedir. 1573 yılında, zamanın kudretli komutanı Shingen savaşta uğradığı suikast sonucunda yaralanır ve ölür. Ardından "Yoksul bir hırsız" onun yerine geçer ve onu taklit etmeye başlar. O, artık bir kagemushadır, dublördür. Oldukça sancılı bir dönemde komutanın yerine geçen dublör, imparatorluğu bir arada tutma görevini üstlenir. Kısa bir zamanda bu görevi başarır; ancak kagemusha olduğu ortaya çıkar. Kurosawa, Kagemusha'da, yöneticilik kültürüne muktedir olmayan "sıradan" bir insanın bile iktidar mevkiine geldiğinde, iktidar olmanın gereklerini öğrenerek yönetme iradesi gösterebileceğini oldukça ironik bir dille anlatır. Japon yönetmen, kimin ve hangi güç odaklarının elinde olursa olsun, iktidarın "baştan çıkarıcı" bir "büyü"ye sahip olduğunu görselliğin ihtişamına başvurarak tasvir eder.

Kılıçdaroğlu'nun Politik Dilemması

Cumhuriyet tarihinin en muhafazakar partisinin başkanlık koltuğuna oturan Kılıçdaroğlu'nun önündeki kılıçtan keskin politik bir dilemma bulunuyor. Ahlaksızlık veya densizlik ile siyaset arasındaki sınırı aşıp-aşmama dilemması… Kılıçdaroğlu'nun, Ramazanoğlu için "Birilerinin önüne yatmış" demesi; düşüncesizlik olmaktan öte oturduğu koltuğun hakkına riayet etmemesidir. Bir siyasetçi, hele ki ana muhalefet partisinin başkanlık koltuğunda oturuyor ise böylesi bir ifade seviyesizliğin dibidir. Peki, Türk siyasetine ve Kılıçdaroğlu'na yakışan tablo bu mudur?