0

Peygamber Efendimiz, insanlar arasındaki tartışmalı konuların daima uzlaşma yolu ile hallini ister; kavga ve savaşa, mecbur kalınmadan başvurulmasına onay vermezdi. Barışsever kimseleri çok takdir eder, insanların arasını bulmaya yönelik çabaları teşvikle karşılardı.

Hicretin 7. ayında amcası Hz.Hamza komutasında 300 kişilik bir askerî birliği keşfe çıkarmıştı. Gaye, Kureyş'in o sıra Şam'dan gelip Mekke'ye gitmekte olan ticaret kervanını gözlemekti.

İçlerinde Ebu Cehil'in de bulunduğu Kureyş kervanı, Seyfül-bahir denilen sahil şeridine ulaştığında, Kureyş'liler, Hz. Hamza'nın başında olduğu askerî birliğin farkına vardılar. Taraflar için çarpışmak, artık kaçınılmaz olmuştu.

Seyfül-bahir, Cüheni kabilesinin toprakları içinde kalıyordu. Cühenî reisi Mecdi bin Amr, hem Peygamberimizin, hem de Kureyş'in dostu ve müttefiki idi.

Mecdi bin Amr, iki askerî kuvvetin karşı karşıya geldiği haberini alır almaz koştu geldi. Taraflarla ayrı ayrı görüştü. Onları çarpışmaktan vaz geçirdi. Böylece Ebû Cehil, kervan ile birlikte Mekke'ye yönelirken, Hz. Hamza da birliğini alarak Medine'ye döndü.

Mecdi bin Amr, İslama girmiş değildi. Müslümanlar kendisine hiçbir teklifte bulunmadıkları halde, o, kendiliğinden arabuluculuk etmiş; muhtemel bir çarpışmayı önlemişti. Onun bu barışçı ve uzlaştırıcı çabaları, Peygamberimize anlatılınca, Efendimizin hoşuna gitti.

Tebriğe şayan, iyi ve doğru bir iş yapmış, buyurdular.

Bu olaydan sonra, Mecdi bin Amr ve kabilesi, Allah Resûlünden hep iltifat ve saygı gördüler.

Peygamberimiz bu davranışıyla, barış ve uzlaşmanın önemini bizlere gösterdiği gibi; doğru ve güzel bir işi müslüman olmayan bir kişi bile yapsa, onu saygıyla ve memnuniyetle karşılamak gerektiği dersini de vermektedir. Nitekim Mecdi bin Amr müslüman olmadığı halde, yaptığı davranış, Efendimizin hoşuna gitmiş; övgü ve iltifatlarına sebeb olmuştur.