0

Tarihçiler, ileride Hicri 1435. Yılının, Ramazan-ı Şerifi'ni İslam tarihinin en trajik tablolarının yaşandığı bir zaman dilimi olarak kaydedecekler. Tarih kitaplarını ve analizlerini okuyan bizden sonra gelen nesiller de, biz bugünün Müslümanlarını şaşkınlık ve kızgınlıkla anacaklar; tıpkı insanlık tarihinin en büyük soykırımlarından olan Endülüs'ten Müslümanların sürülmesiyle neticelenen hadiseyi hatırlayınca benim, dönemin Müslümanlarına ve buna Osmanlı da dahil olmak üzere güçlü İslam devletlerine kızdığım gibi.

Müminlerin neş'elerinin maksimum seviyeye çıktığı, kardeşliğin, dayanışmanın, ibadetin doyasıya yaşandığı bir zaman olan Ramazan'ın başlaması ile birlikte, bu bölgenin temiz bedenine dışarıdan zerkedilen habis virüs olan işgalci İsrail, Gazze'mizde hunhar bir katliama başladı. Karadan, havadan ve Akdeniz'den, dünyanın nüfusu en yoğun arazi parçası olan bu garip ve küçük coğrafyaya var gücüyle taarruz etti. Bu satırlar yazılırken henüz bir ateşkes imzalanmamıştı, ancak şehid sayımız 200'ü, yaralı sayımız iki bini bulurken, Dökme Kurşun Harekatı sonrası zar zor, kıt kanaat imkanlarla kendini toparlamaya çalışan Gazze'nin en önemli alt ve üst yapı tesisleri de tahrip edildi.

Bu katliam olurken, biz mü'minler ise bundan evvel yaptığımız gibi, bizden de evvelki Müslümanların yaptığı gibi izlemekle ve aklımıza gelirse de buğz etmekle yetiniyoruz. Maalesef, ümmetin hakiki yetimleri olan Filistinlilerin kadın, çocuk demeden vahşi bir biçimde boğazlanmalarını ve işgal edilmiş ilk kıblegahımız Mescid-i Aksa'mıza yönelen saldırıları; sayfiye yerlerinde sıcak yaz gecelerinde gidilen ve çekirdek çıtlatıp, gazoz içilerek eğlenilen yazlık Açıkhava sinemalarındaki eda ile canlı yayınlarda izlemek utanç ve zilletini yaşıyoruz.

Oysa Mescid-i Aksa ve genel olarak Filistin bizim en önemli kıymet ve kutsallarımızdan birisi. Mescidi Aksa aynı zamanda Yüce Allah'ın yeryüzündeki ilahi ayetlerinden bir ayettir. Çünkü İsra suresinin birinci ayetinde şöyle buyurulmaktadır: "Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir." Burada dikkat edilirse, Resulullah (s.a.s.)'ın Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürütülmesinin sebebiyle ilgili olarak "kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için" denmektedir. Allah dileseydi Resulullah (s.a.s.)'ı Mescidi Haram'dan da miraca yükseltebilirdi. Ancak kendisine birtakım ilahi ayetlerin gösterilmesi amacıyla önce Mescidi Aksa'ya getirilmiş ve oradan miraca yükseltilmiştir. Demek ki, burası da Allah'ın yeryüzündeki ilahi ayetlerinden bir ayettir. Dolayısıyla buraya asıl sahip çıkmaları gerekenler Müslümanlardır.

Filistin diyarının mübarek kılındığına dair de ayrıca hadisler bulunmaktadır. Bunlardan birinde şöyle buyurulur: "Allah, Ariş ile Fırat arasını mübarek (bereketli) kılmış ve özellikle Filistin'i mukaddes kılmıştır."

Resulullah (s.a.s)'ın cariyesi Meymune (r. anha): "Ey Resulullah! Bize Mescidi Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (s.a.s.) da şöyle buyurdu: "Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın." -Hadisin ravisi dedi ki: "O zaman burası Daru'l-Harb'di (yani Müslüman olmayanların hakimiyeti altındaydı)."- (Resulullah (s.a.s) sözlerine daha sonra şöyle devam etti): "Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin."

Yeryüzü mü'minlerin imtihan yeridir ve fethettikleri her yer de İslam vatanıdır. Bu vatanın başkentlerinden biri de Kudüs'tür. Oysa biz esir Kudüs için, Mescid-i Aksa'mız için yapmamız gerekenlerden o kadar da uzağız ki! Üzülerek söylüyorum ki, bizler zamane Müslümanları olarak devam eden zulümler karşısında buğz edip slogan ve nutuk atmaktan başka bir faaliyette bulunmuyoruz. Ve maalesef, slogan atmak kanı durdurmuyor. Mescid-i Aksa'yı açmıyor. 1980 öncesi Akıncı Gençliğin sloganlarından biri de şuydu:

Seller gibi kan aksa, açılacak El AKSA.

Seller gibi kan aktı, lakin EL AKSA açılmadı. Bu da bizim hem başarısızlığımız hem de utancımız olsun.

Cumhuriyet dönemi edebiyatımızda Garip olarak bilinen akımın kurucularından olan Orhan Veli Kanık, Vatan İçin adlı şiirinde şu dizeleri aslında bu çaresizlik halimizi ve utancımızı veciz bir biçimde özetliyor:

Neler yapmadık şu vatan için!

Kimimiz öldük;. Kimimiz nutuk söyledik.

İKİ DOĞU ve İKİ BATI'NIN RABBİNE EMANET OLUN...