Nasıl ki surelerin meallerine bakarken iniş sebeplerinin de bilinmesi de gerekiyorsa tefsirini bilmekte hepsinden daha faziletli ve Kur-an'ı anlamak ve anlatmak istediğini öğrenmek açısından o kadar önemlidir. Bu yeni başlayacağımız tefsir bölümünde 114 surenin de yapılan tefsirlerini sizlere sunmaya çalışacağız. Tekvir Suresinin tefsiri nedir? İşte mübarek Müslümana yol gösterici Kur-an'daki Tekvir Suresinin tefsirini haberimizde okuyabilirsiniz.

Tekvir Suresi 1-13. ayet

Güneş dürülüp karardığında,

Yıldızlar dökülüp söndüğünde;

Dağlar sökülüp yürütüldüğünde;

Doğuracak develer başı boş bırakıldığında;

Yabani hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde;

Denizler kaynatıldığında;

İnsanlar (amelleriyle) eşleştirilip (buna göre) şekillendirildiğinde;

Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda;

Defterler ortaya serildiğinde;

Gökyüzü sıyrılıp açıldığında;

Cehennem ateşi harlatıldığında;

Cennet yaklaştırıldığında;

Kıyamet gününün nasıl dehşet verici bir gün olduğunu ifade etmek ve insanları böylesine dehşetli bir gün için hazırlık yapmaya teşvik etmek üzere, altısı kıyametin başlangıcından hesap zamanına kadar, altısı da hesabın başlamasından itibaren gerçekleşecek on iki olay anlatılmaktadır:

a) Güneşin dürülüp kararması. Bundan maksat ya güneşin ışığının sönmesi veya kütlesinin tamamen dağılması, bildiğimiz formunu ve işlevini kaybetmesidir.

b) Yıldızların dökülüp sönmesi. Güneş ışığının sönmesi, bir kısmı parlaklığını güneşten alan diğer yıldızların da söneceğine işaret eder. Ayrıca kıyametin kopmasıyla kozmik sistem bozulunca yıldızların da birbirine çarpmak, yörüngelerinden kaymak, çekimden kurtulmak gibi gelişmelerle mevcut düzen ve işlevlerini kaybedecekleri, uzay boşluğuna saçılacakları da düşünülebilir (İbn Âşûr, XXX, 141-142; ayrıca bk. İnfitar 82/2).

c) Dağların sökülüp yürütülmesi. Bu ise yerkürede meydana gelecek olan şiddetli sarsıntı neticesinde dağların parçalanması ve yerlerinden kopup dağılması anlamına gelir (krş. Kehf 18/47; Nebe' 78/20; Müzzemmil 73/14). Yerküredeki canlıların hayat kaynağı olan güneşin yok olmasıyla zaten burada hayatın devam etmesi mümkün değildir.

d) Doğacak develerin başı boş bırakılması. "Doğacak develer" diye çevirdiğimiz ışar (tekili: uşera) kelimesi "gebelik süresi 10 ayını doldurmuş; fakat henüz doğurmamış olan develer" anlamına gelir. Kur'an'ın indiği dönemdeki Arap toplumu bu develeri en değerli mal sayarlardı. Temsilî olarak kıyametin şiddetiyle karşılaşan insanın, böylesine değerli mallarına dahi ilgi göstermeyeceğini ifade eder (krş. Hac 22/1-2). "Doğuracak develerin başı boş bırakılması"nın mecazi bir anlatım olduğu, bununla bulutların artık yağmur yağdırmaz olacağı, bu yüzden yeryüzünde hayatın bütünüyle yok olmasına sebep olacak bir kuraklığın yaşanacağı anlamının kastedildiği yorumu da yapılmıştır (İbn Âşûr, XXX, 142-143).

e) Yabani hayvanların toplanıp bir araya getirilmesi. Bu da ya kıyametin şiddetinden dolayı yabani hayvanların bile deliklerinden ve yuvalarından fırlayıp öteden beri korktukları şeyleri unutarak birbirlerinden ve insanlardan korkmadan dehşet içinde –denizlerin karalara taşması gibi– felaketin başlangıcındaki tehlikeli yerlerden çıkmaları ve daha güvenli yerlerde bir araya toplanmaları veya bu büyük felaketin tesiriyle kitleler halinde ölmeleri, cesetlerinin üstüste yığılmasıdır. "Yabani hayvanların birbirlerinden haklarını almak üzere bir araya toplanması" anlamına geldiğini söyleyenler de vardır (Şevkanî, V, 450). Nitekim bir hadiste kıyamet gününde hakların sahiplerine ödeneceği, hatta boynuzsuz koyunun boynuzludan hakkını alacağı belirtilmiştir (Müslim, "Birr", 60; Tirmizî, "Kıyamet", 2).

f) Denizlerin kaynatılması. Bu, şiddetli sarsıntı neticesinde yerkürede meydana gelecek olan volkanik patlaklar ve derin çatlaklardan dışarı püsküren magmanın, lav kütlelerinin deniz sularını ısıtıp kaynatması yahut dünyanın şiddetle sarsılmasının ve dağların parçalanıp yok olmasının doğal sonucu olarak denizlerin birbirine karışması ve tek deniz haline gelmesi demektir (İbn Âşûr, XXX, 143; krş. Tûr 52/6; İnfitar 82/3).

Buraya kadar anlatılanlar kıyametin kopması esnasında meydana geleceği bildirilen olaylardır. Müfessirlerin tamamına yakını bütün bunların jeolojik ve kozmik bir felaket olarak vuku bulacağını kabul ederler. Bundan sonrakiler ise kıyamet koptuktan sonra meydana geleceği haber verilen olaylardır.

g) Nefislerin amelleriyle birleştirilip şekillendirilmesi. Bu ayetle ilgili yorumlar şöyledir: 1. Ölüm anında bedenden ayrılmış olan ruhların kıyamet koptuktan sonra yeniden dirilirken bedenle birleşmesi. Bu olay insanlar öldükten sonra ruhlarının yok olmadığını ve yeniden dirilme anında bedenleriyle birleştiğini gösterir. 2. Kıyamet gününde insanların benzerleriyle, yani müminlerin müminlerle, kafirlerin de kafirlerle bir araya getirilmesi (İbn Âşûr, XXX, 144). 3. Müminlerin nefislerinin hurilerle, kafirlerinkinin de şeytanlarla bir araya getirilmesi. 4. Kişinin dünya hayatında beraber bulunduğu inanç ve zihniyet önderleriyle bir araya getirilmesi. 5. Kişinin aynı inanç ve ahlakı, paylaştığı insanlarla bir araya getirilmesi. 6. Azgınların kendilerini azdıranlarla, itaatkarların da kendilerini itaate davet eden peygamberler ve müminlerle bir araya getirilmesi. 7. Nefislerin amelleriyle bir araya getirilmesi (Şevkanî, V, 450-451). Bize göre burada, her insanın (nefsin) dünya hayatında yapıp ettiklerini temsil eden veya bunlarla oluşmuş bir şekle girmesi kastedilmiştir. Nitekim insanların yeniden diriltilirken günah-sevap çeşidine göre şekiller alacaklarını ifade eden birçok hadis vardır (bk. Muhammed b. Abdullah el-Hatîb et-Tebrizî, III, 1533-1535).

h) Diri diri toprağa gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğünün sorulması. Cahiliye döneminde –nadir de görülse– bazı Araplar kız çocukları yüzünden utanç duydukları (bk. Nahl 16/58-59), bazıları da onları büyütüp beslemede sıkıntı çekmekten endişe ettikleri için (bk. En'am 6/151; İsra 17/31) onları diri diri toprağa gömerlerdi. İşte ahirette sorgulama başladığında bu katiller öldürdükleri kızlarıyla birlikte mahkemeye getirilecek ve hesaba çekileceklerdir.

ı) Defterlerin ortaya serilmesi. İnsanlar öldüklerinde hesap gününde açılmak üzere amel defterleri kapanır. Hesap gününde bu defterler ortaya konduğunda herkes, dünyada iken hayır veya şer adına ne işlemişse kendi amel defterinde yazılmış olduğunu görür ve yaptıklarını hatırlar. Hesabı görüldükten sonra artık hakkında amellerine göre işlem yapılır (amel defterleri hakkında bk. Hakka 69/19-28; ayrıca krş. İsra 17/13-14; Kehf 18/49).

j) Gökyüzünün sıyrılıp açılması. Gökyüzü yerle birlikte (maddî evren) yok edilecek, insanın önündeki madde engeli kalkacak, madde ötesi ile yüzyüze gelmesi sağlanacaktır. Bu anlamda sema açılınca gayb aleminin gizli gerçekleri açığa çıkacak; insanların cennet, cehennem, melek vb. gayb varlıklarını hakikatleriyle tanımaları mümkün olacaktır.

k) Cehennem ateşinin harlatılması. Bundan maksat yakıcılığının arttırılması, işlevine hazır hale getirilmesidir (ayrıca bk. Şuara 26/91).

l) Cennetin yaklaştırılması. Cennetin dünya hayatını Allah'a sevgi ve saygı şuuru içinde yaşayan ve O'na itaatsizlikten sakınan kullara (takva ehline) yaklaşmasından maksat, o saadet ülkesine girme zamanının yaklaşmasıdır; bunun takva ehline verdiği tatlı heyecandır (krş. Şuara 26/90; Kaf 50/31).

Tekvir Suresi 14-21. ayet

Kişi neler yaptığını öğrenmiş olacaktır.

Hayır! Hayır! Yörüngelerinde akıp giderek doğan ve batan yıldızlara andolsun!

Kararmakta olan geceye andolsun!

Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,

O Kur'an gerçekten değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, bir elçinin sözüdür.

(Elçi) orada saygın ve güvenilirdir.

Defterleri ellerine verilen insanlar ilahî huzura hangi amellerle geldiklerini eksiksiz göreceklerdir (bk. Âl-i İmran 3/30).

Erişilmez bir nazım güzelliği ve edebî incelikler taşıyan 15-18. ayetlerdeki yeminler, ileride verilecek olan vahiy ve peygamberle ilgili bilgilerin gerçekliğini teyit amacı taşıması yanında, muhatabı bu bilgilerin önemini kavramaya hazırlamaktadır. Çünkü peygamberin dürüstlüğü ve vahyin gerçek olduğu hususunda kuşku duyan insanın, hiçbir dinî bildirimi tanıyıp kabul etmesi beklenemez. Müfessirler 19. ayette anlatılan "değerli elçinin sözü"nden maksadın Kur'an olduğunu söylemişlerdir. Elçiden maksat bir görüşe göre Cebrail'dir (Taberî, XXX, 51; Zemahşerî, 224). Cebrail, Allah'ın kelamı Kur'an'ın Hz. Peygamber'e ulaştırılmasında aracılık yani elçilik ettiği için ona "değerli elçi" denilmiş ve Allah'ın vahyettiği kelam Hz. Peygamber'e onun tarafından okunduğu, vahye uygun söz kalıbına girmiş olarak ondan ulaştığı için "onun sözü" olarak ifade edilmiştir. Diğer bir yoruma göre "değerli elçi" Hz. Peygamber'dir. O, Allah'ın elçisi olarak Kur'an'ı insanlara tebliğ ettiği için Kur'an onun sözü olarak ifade buyurulmuştur (İbn Âşûr, XXX, 154-155). "Değerli elçi" ifadesini Hz. Peygamber olarak açıklayanlara göre 20-21. ayetlerin anlamı şöyle olur: Peygamber Allah'tan gelen mesajları ümmetine tebliğ edecek güç ve yeteneğe sahiptir; Allah katında onun yüce bir makamı ve itibarı vardır; kendisine indirilen vahyi koruma ve tebliğ etme hususunda güvenilir bir elçidir; Allah'a itaat eden müminler ona da itaat ederler (Şevkanî, V, 453; arş hakkında bilgi için bk. A'raf 7/54).

Tekvir Suresi 22-26. ayet

Bu kadar beraber yaşadığınız kişi kesinlikle mecnun değildir.

Andolsun ki onu (vahiy meleğini) apaçık ufukta görmüştür.

O, gayba ait bilgileri sizden esirgemez.

O, lanetlenmiş şeytanın sözü değildir.

Öyleyse nereye gidiyorsunuz?

Kureyş'e mensup bazı kimseler, ahiret fikrine alışık olmadıkları için Hz. Peygamber'den bu inancı doğrulayan haberler işitince onu mecnunlukla itham etmişlerdi (Hicr 15/6; Kalem 68/51). "Arkadaşınız" nitelemesiyle Hz. Peygamber kastedilmiştir. O, Mekkeliler tarafından ahlakî yapısı bakımından olduğu kadar, akıl ve zekasının mükemmelliği ile de tanınıp bilindiği için kendilerine bu bilgileri hatırlatılmış, buna rağmen ona "mecnun" demelerinin bu bilgileriyle çeliştiği ortaya konmuştur (Şevkanî, V, 453).

Ağırlıklı yoruma göre 23. ayetteki "gören" Resûlullah, "görülen" de Cebrail'dir. Görenin Resûlullah, görülenin Allah olduğu yönünde bir görüş daha vardır. "Apaçık ufuk" ile ne kastedildiği konusunda çeşitli açıklamalar yapılmıştır (bk. Şevkanî, V, 453-454). Müfessirler bu ayeti dikkate alarak Hz. Peygamber'in Cebrail'i kendi sûretinde yani melek olarak yaratılmış olduğu sûrette gördüğünü söylemişlerdir (ayrıca bk. Necm 53/1-18). Hz. Peygamber Cebrail'in kendisine vahiy getirdiğini söyleyince müşrikler onunla alay etmeye başlamışlar ve gördüğünün melek değil cin olduğunu veya böyle bir meleğin varlığını hayal ettiğini ileri sürmüşlerdi. İşte ayette onların bu iddiaları reddedilmiştir.

"O, gayba ait bilgileri sizden esirgemez" ifadesi, Hz. Peygamber'in ilahî vahyi insanlara duyurma, öğretme hususunda cimri davranmadığını, Allah'ın mesajlarını en mükemmel bir şekilde insanlara tebliğ etmek için her türlü eziyete katlandığını göstermektedir (gayb hakkında bilgi için bk. Bakara 2/3). Oysa müşriklerin Hz. Peygamber'i benzetmeye kalkıştıkları sihirbaz ve kahinler ücret almadan ne sihir yaparlardı ne de bilgi verirlerdi. 24. ayet, dolaylı olarak din konusundaki tebliğ ve irşad faaliyetlerinde özverili çalışmanın önemini de göstermektedir. 24. ayetteki danîn kelimesini "zanîn" şeklinde okuyanlara göre meal şöyledir? "Onu, gayb aleminden getirdiği bilgiler konusunda kimse yalancılıkla itham edemez." 25. ayet yine öncekileri pekiştirmekte ve Kur'an'ın müşriklerin iddia ettiği gibi kovulmuş şeytanın sözü olmadığını ifade etmektedir. "Öyleyse nereye gidiyorsunuz?" sorusu, "Bu Kur'an'dan, onun gereklerini yerine getirmekten uzaklaşıp da nereye gidiyorsunuz?" veya "Size burada açıklanandan daha doğru bir yol var mıdır ki Kur'an'ın yolunu bırakıp da o yoldan gidesiniz" gibi farklı şekillerde açıklanmıştır. Âyetin, artık inkar edemeyecekleri gerçeklerle karşı karşıya bulunan ve her yönden delillerle kuşatılmış olan müşriklerin, inkarlarına hiçbir makul gerekçe gösteremeyeceklerini ifade ettiği de belirtilmiştir.

Tekvir Suresi 27-29. ayet

O herkes için bir öğüttür;

Özellikle sizden doğru yolda gitmek isteyenler için.

Âlemlerin rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz!

Kur'an'ın insanlar için, özellikle doğru yolu tercih etmek isteyenler için uyarıcı ve yol gösterici bir kitap olduğu vurgulandıktan sonra İslam'ın din ve vicdan özgürlüğü ilkesi esas alınarak artık bunlardan ders çıkarıp doğru yolu seçmek insanların hür iradelerine bırakılmıştır. Hiç kimse kendi iradesinin dışında bir tercihe zorlanamaz. Ancak insanların irade ve güçleri kendilerinden değil, Allah'tandır; imtihan gereği Allah böyle olmasını dilemiş, insanlara irade hürriyeti vermiştir (bk. İnsan 76/30).

Muhabir: Yazar Silinmiş