Türkiye 2005 yılını Afrika yılı ilan etmişti.
Bu girişim Afrika'ya olan ilginin en önemli göstergesi oldu.
O yıl Afrika Birliği'nde gözlemci olma hakkının elde edilmesi 2005'in en büyük kazanımıydı.
Esasen Türkiye'nin Afrika yönelimi AKP hükümetleriyle başlamadı.
Afrika Politikası 1998 yılında bir devlet politikası olarak yürürlüğe girdi.
Fakat en ciddi açılımlar Erdoğan'ın Başbakanlığında gerçekleşti.
2008'de Türkiye'de yapılan ve 50 Afrika ülkesinin katıldığı "Türkiye Afrika İşbirliği Zirvesi" ilişkilerin bir adım daha ileriye taşınmasını sağladı.
Addis Adaba'da toplanan Afrika Birliği'nin Türkiye'yi Stratejik Ortak olarak ilan etmesi 2008 yılının en önemli dış politika başarısı olarak kayıtlara geçti.
Bir kez daha Afrika
Erdoğan 2013 yılının ilk ziyaretini Afrika'ya yapıyor.
Gabon, Nijer ve Senegal'i kapsayacak tur bugün başlıyor.
Enerji, sanayi, tarım ve ulaştırma konularında anlaşmaların imzalanması bekleniyor.
Söz konusu ziyaretler 2005 yılını hatırlatsa da, Türkiye'nin 2005'teki Türkiye olmadığı aşikar.
Bugün bölgesel gelişmelerde söz sahibi, küresel boyutta ise etkin olmaya çalışan bir Türkiye var.
Afrika'daki büyükelçilik sayımız son bir kaç yıl içinde 12'den 33'e yükseldi.
Türkiye Afrika Birliği'nin yanı sıra Batı Afrika Devletler Topluluğu, Doğu Afrika Topluluğu ve Afrika Kalkınma Bankası ile yakın temas kuruyor.
Somali'de yaşanan açlığa karşı ülke olarak başlatılan seferberlik başta Afrika olmak üzere dünyada Türkiye'nin prestijini artıran önemli olaylardan biriydi.
Afrika ile olan ticari ilişkilerimiz günden güne daha çok ivme kazanıyor.
2012'de Afrika'ya yapılan ihracat bir önceki yıla göre %27 artış gösterdi.
Resmi rakamlara göre 2012'nin ilk 6 ayında Afrika kıtasına 7 milyar dolar ihracat gerçekleştirildi.
Afrika kıtasının küresel siyasete etkisi
Afrika yatırım anlamında Türkiye'ye büyük fırsatlar sunsa da, kıta ülkelerinin dünya siyasetine etkisi göz ardı edilemez.
Birleşmiş Milletler'deki sandalyelerin büyük çoğunluğu Afrika kıtasına ait.
Genel Kurulda alınacak kararlarda Afrika ülkelerinin vereceği oylar direk olarak sonuca yansıyor.
Filistin'e gözlemci devlet statüsünün verilmesinde Afrika ülkelerinin bu açıdan etkisi büyüktü.
Son dönemde Türkiye Birleşmiş Milletler'in yeniden yapılandırılması gerektiğini gündeme getiriyor.
Bu konuda da Afrika ülkeleriyle koordineli bir çalışma yapılması bugün olmasa bile, ileride sonuç getirebilir.
Türkiye, İran ve İsrail'in Afrika rekabeti
Bölgesel rekabetin içindeki Türkiye'nin İran ve İsrail ile Afrika'da da karşı karşıya geldiğini görüyoruz.
İran'ın Afrika'ya olan ilgisi hemen hemen Türkiye ile aynı döneme rastlıyor.
1996'da dönemin İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani Afrika ile ekonomik ilişkileri geliştirmek için 6 ülkeyi ziyaret etti. Bu ziyaretler daha sonraki dönemlerde devam etti.
2005'teki Cumhubaşkanı Muhammed Hatemi sadece o yıl 7 Afrika ülkesine gitti.
İran-Afrika ilişkileri Ahmedinejad dönemindeyse tırmanışa geçti.
İran hükümeti Senegal'e petrol rafinerisi, kimyasal ve zirai ilaçlar üretmek için fabrika sözü verdi. En büyük silah ihracatçısı olduğu Sudan'la yakın ilişkileri var. 2008 yılında askeri işbirliği anlaşması imzaladılar. Ahmedinejad 2009'da Nijerya'ya 4 milyon ton ham petrol ihraç etme onayı verdi.
İran batının uyguladığı ambargoyu Afrika'daki nüfuzunu artırarak kırmayı amaçlıyor diyebiliriz.
Bunun yanında İsrail'in de Sudan'dan Kenya'ya kadar pek çok ülkede parmağı var. Kısa bir süre önce istifa eden İsrail Dışişleri Bakanı Avidgor Lieberman'ın 2009'daki Afrika turu İsrail'in bölgedeki etkinliğini artırmak için yapılmış önemli girişimlerden biriydi. Kıtada etkisi artan İslami Hareketlerle mücadelede İsrail tarafından verilen lojistik destek de dikkatlerden kaçmıyor.
Türkiye'nin Afrika'da İran ve İsrail ile önümüzdeki dönemde Ortadoğu'dakine benzer şekilde çatışma içine girmesi ihtimal dahilinde.
İsrail'in Siyonist emelleri ve İran'ın Şii yayılmacılığına karşı Türkiye'nin tarihsel konumu ve ılımlı tavrı avantaj olarak görünüyor. Tabi bu avantajın fırsata çevrilmesi ne kadar mümkün olacak? Bunu da zaman gösterecek.





