Ahiret dünyadan sonra gidilecek son ve asıl mekanımızdır. Ebedi alemin adıdır. Ahiret hayatının 12 evresi vardır. Bunlar; Ba's (Diriliş), Havz Haşr ve mahşer, Peygamber Efendimiz'in şefaati, Sema ehlinin yeryüzüne inmesi, Cenab-ı Hakk'ın tecellî etmesi, Hesapsız cennete girecek olanlar, Hesapsız cehenneme girecek olanlar, Amel defterlerinin açılması, Hesap, Mizan, Sırat. Peki ahirette diriliş nasıl olacak? Yeniden dirilişle ilgili ayetler ne diyor? Kuran'ı Kerim'de yeniden diriliş örnekleri nelerdir? İşte ayrıntılar...
BA'S (DİRİLİŞ)
Kıyamet günü yaşanacak ba's yani diriliş, İsrafîl -aleyhisselam-'ın Sûr'a ikinci defa üflemesiyle vukū bulacaktır. Bu ikinci üfleyişle, daha evvel bu fanî cihanda yaratılmış olan bütün canlılar tekrar diriltileceklerdir. Buna "Baʻsü baʻde'l-mevt" yani "ölümden sonra diriliş" denmektedir.
Ebû Hüreyre -radıyallahu anh- Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e, Sûr'a iki üfleniş arasında ne kadar zaman geçeceğini sormuş, Efendimiz de "kırk" diye cevap vermişlerdir.
Ebû Hüreyre'ye, bu ifadeyle kırk yıl mı, kırk ay mı yoksa kırk gün mü kastedildiği tek tek sorulduğunda her birine ısrarla; "Bir şey diyemem." şeklinde mukabelede bulunmuştur. Sonra da Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in hadîsini nakletmeye devam ederek şöyle buyurmuştur:
"Allah gökten su indirecek ve insanlar yerden sebze biter gibi bitecekler. İnsanda bir kemik hariç hepsi çürür. Bu çürümeyen, Acbü'z-Zeneb denen kuyruk sokumu kemiğidir. Kıyamet günü yeniden yaratılış bundan terkip edilecektir."
Bazı rivayetlerde iki Sûr arasındaki sürenin kırk sene olduğu ifade edilmiş ve umûmiyetle bu şekilde kabul görmüştür.
Müfessir ve dil alimi Ferra'ya göre:
"İnsanlar ve bütün mahlûkat ilk Sûr ile ölürler. Bununla diğer Sûr arasında kırk sene vardır. Bu esnada Allah Teala bir yağmur gönderir. Kırk gün erkeklerin menileri kıvamında yağar. İnsanlar, annelerinin karnında yetiştikleri gibi kabirlerinde inbat ederler. Bu durum şu ayet-i kerîmede ifade edilen şeydir:
«…İşte ölüleri de böyle çıkaracağız…» (el-A'raf, 57)
Yani ölü yerden yağmurla bitkileri çıkardığımız gibi ölüleri de kabirlerinden çıkarırız."
Âyet-i kerîmelerde Cenab-ı Hak, yeniden dirilmenin nasıl gerçekleşeceği hususunda şüphesi olanlara şöyle hitab etmektedir:
"Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alekadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir vakte kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız.
Sonra kuvvetli çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder, kimi de ömrün en zayıf çağına (yani ihtiyarlığa) kadar götürülür. Ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin! (Böylece bedenî güç azaldığı gibi, zihnî melekeler de dumura uğrar.)
(Yeniden yaratılışın bir misali de şudur ki) sen, yeryüzünü kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat Biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.
Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kadirdir.
Kıyamet vakti de gelecektir; bunda hiç şüphe yoktur. Ve hakîkaten Allah kabirdekileri diriltip kaldıracaktır." (el-Hac, 5-7)
Mü'minûn Sûresi'nde ise, insanın ana rahminde geçirdiği ibretli safhalar, dünya hayatı, ölümü ve ardından tekrar dirileceği hakîkati şöyle anlatılmaktadır:
"Andolsun Biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi aleka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alekayı, bir parçacık et haline soktuk. Bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik. Bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz." (el-Mü'minûn, 12-16)
Cenab-ı Hakk'ın beyan ettiği bu diriliş hakîkatini, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- de Ebû Rezin -radıyallahu anh- ile aralarında geçen bir konuşmada şöyle ifade buyurmuşlardır:
Ebû Rezin el-Ukaylî -radıyallahu anh- naklediyor:
Bir gün:
"–Ey Allah'ın Rasûlü! Allah Teala, mahlûkatı yeniden nasıl diriltir? Bunun dünyadaki misali nedir?" diye sordum.
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"−Sen hiç, kavminin yaşadığı vadiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?" buyurdular. Ben:
"−Elbette!" deyince, Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"−İşte bu, Allah'ın yeniden yaratmasına delildir. Allah, ölüleri de böyle diriltecektir!" buyurdular. (Ahmed, IV, 11)

Yeniden Diriliş İle İlgili Ayetler
Âhireti inkar edenlerin, yeniden diriltildikleri zaman, içine düşecekleri büyük şaşkınlık ve pişmanlık, ayet-i kerîmelerde şöyle haber verilmektedir:
"O (diriltme) korkunç bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.
(Durumu gören kafirler korku ve pişmanlıkla:)
«–Eyvah bize! Bu ceza günüdür!» derler.
İşte bu, yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür." (es-Saffat, 19-21)
"Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (ve utançtan yere bakar) bir halde ve davetçiye (İsrafîl'e) koşarak kabirlerden çıkarlar. O esnada kafirler:
«–Bu, çok çetin bir gündür!» derler." (el-Kamer, 7-8)
Zira onlar ahiret hayatını yalan sayıyor ve hayatlarının sadece bu dünyada yaşadıklarından ibaret olduğunu zannediyorlardı. Bu hakîkat ayet-i kerîmede şöyle bildirilmektedir:
"Dediler ki:
«–Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder.»
Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
Onlara açıkça ayetlerimiz okunduğu zaman:
«–Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin!» demelerinden başka delilleri yoktur.
De ki:
«–Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.»" (el-Casiye, 24-26)
İslam'ın en azılı düşmanlarından biri olan Ubey bin Halef, öldükten sonra dirilişi inkar ettiği için, bir defasında yerden çürümüş bir kemik alıp elinde ufalamış ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e dönerek, alaycı bir tavırla:
"–Allah'ın, bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?" demişti.
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- de ona cevaben:
"–Evet, Allah seni tekrar diriltecek ve Cehennem'e koyacak!" buyurdular. (Kurtubî, el-Camî, XV, 58; Vahidî, s. 379)
Ardından da şu ayet-i kerîmeler nazil oldu:
"İnsan görmez mi ki, Biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki apaçık düşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak Biz'e karşı misal getirmeye kalkışıyor ve:
«–Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor.
De ki:
«–Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.»" (Yasîn, 77-79)
Cenab-ı Hak, Kıyame Sûresi'nin başında, insanları öldükten sonra yeniden diriltmenin kendisi için hiç de zor olmadığını şöyle beyan buyurmaktadır:
"Kıyamet gününe yemin ederim." (el-Kıyame, 1)
"Nefs-i levvameye (kendini kınayıp pişmanlık duyan tutarsız nefse) yemin ederim ki (diriltilip hesaba çekileceksiniz)." (el-Kıyame, 2)
"İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır?" (el-Kıyame, 3)
"Evet, Biz'im, onun parmak uçlarını[5] bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter." (el-Kıyame, 4)
Lokman Sûresi'nde de Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"(Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Şüphesiz ki, Allah her şeyi işiten ve görendir." (Lokman, 28)
Hiç şüphesiz ki ilk yaratma, ikinci yaratmaya da delil teşkil etmektedir. Zira yoktan yaratmak, var olanı yok edip tekrar hayata döndürmekten daha zordur. Zoru kabul edip de, kolayın olamayacağını ileri sürmek, hiç de akıllıca bir iddia değildir. Kaldı ki sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah Teala, ilk yaratmada da asla bir acizlik göstermemiş, her biri birer hilkat bedîası olan sayısız varlıklar halketmiştir.
Nitekim Cenab-ı Hak kullarına şöyle sormaktadır:
"İlk yaratmada acizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler." (Kāf, 15)
İnsanoğlunun dirilip kabrinden kalktığındaki hali, ayet-i kerîmelerde şöyle tasvîr edilmektedir:
"Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rab'lerine giderler!
(İşte o zaman:)
«–Eyvah, eyvah! Bizi uyuduğumuz yerden[6] kim diriltip çıkardı? Bu, Rahman'ın vaad ettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!» derler." (Yasîn, 51-52)
"O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!" (el-Mearic, 43-44)
"O gün yer, onların üzerinden yarılıp açılır ve süratle çıkıp koşarlar! Bu, ancak Biz'e kolay olan bir haşirdir." (Kāf, 44)
"Kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman, insan (halinin ne olacağını) düşünmez mi? Şüphesiz Rab'leri o gün onlardan tamamıyla haberdardır." (el-Âdiyat, 9-11)
O günün şiddet ve vahameti, ayet-i kerîmelerde şöyle ifade edilmektedir:
"Sûr'a üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar!" (el-Mü'minûn, 101)
"Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır." (Abese, 33-37)
Hazret-i Âişe -radıyallahu anha- Validemiz şöyle nakletmektedir:
"Bir gün Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
«–Kıyamet günü, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah'ın huzûrunda toplanacaksınız.» buyurmuşlardı.
Bunun üzerine ben (şaşkınlık içerisinde):
«–Ya Rasûlallah! Erkekler ve kadınlar birbirlerine bakarlar!?» dedim.
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
«‒O zamanki vaziyet, onların böyle bir şeyi düşünemeyecekleri kadar şiddetli ve dehşet vericidir.» buyurdular.
Diğer bir hadîs-i şerîfte bildirildiği üzere ölüler yeniden diriltilince kendisine ilk elbise giydirilecek olan kişi İbrahim -aleyhisselam- olacaktır. Daha sonra Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'e elbisesi giydirilecektir. Bundan sonra Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Arş'ın sağ yanında duracak ve orada yalnız Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bulunacaktır. Bu sebeple evvelkiler de sonrakiler de Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'e imreneceklerdir.
Cenab-ı Hak, vücûdun parçalarını bir araya getirip ruhları da onlara iade ederek ölüleri kabirlerinden çıkaracaktır. Yeniden yaratılan insanlar için, artık sonu olmayan bir hayat başlamış olacaktır.
Kıyamet günü ilk olarak dirilip kabrinden çıkacak kişi ise, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'dir.
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gün Mescid'e girmişlerdi. Bir tarafında Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahu anh- diğer tarafında da Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- vardı. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- onların ellerini tuttu ve:
"Kıyamet günü biz işte böyle diriltileceğiz." buyurdular. (Tirmizî, Menakıb, 16/3669)

Kur'an-I Kerim'de Diriliş Örnekleri
Dirilişin cismanî mi, rûhanî mi olacağı hususunda ihtilaf edilmişse de Kur'an-ı Kerîm'de, dirilişin cismanî olacağına dair pek çok ayet-i kerîme bulunmaktadır. Allah Teala, her insanı bedeniyle diriltip rûhunu da iade edecektir.
Ölümden sonra dirilişin gerçek olduğu ve bunun Allah için hiç de zor olmadığı hususunda gönüllerin tatmin olması maksadıyla, Cenab-ı Hak daha dünyada iken bazı ölüleri diriltmiş, bunun misallerini de Kur'an-ı Kerîm'de şöyle zikretmiştir:
a) Parçalanmış Kuşların Canlandırılması:
Âyet-i kerîmede buyrulur:
"İbrahim Rabbine:
«–Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster!» demişti.
Rabbi ona:
«–Yoksa inanmadın mı?» dedi.
İbrahim:
«–Hayır, inandım. Fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim).» dedi.
Bunun üzerine Allah:
«–Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir.» buyurdu." (el-Bakara, 260)
Rivayete göre Allah Teala, İbrahim -aleyhisselam-'a, yakaladığı dört kuşu kesmesini, tüylerini yolmasını ve etlerini sıyırıp parçalara ayırmasını emretti. Sonra başlarını yanında saklamak sûretiyle, her dağın başına onlardan birer parça koymasını istedi.
İbrahim -aleyhisselam-, rivayete göre birer tavus, horoz, karga ve kartal tuttu. Bunların her birini dört parçaya ayırdı, hamur yapıp birbiriyle karıştırdı ve dağların tepesine bundan birer parça koydu. Sonra onları; "Allah'ın izniyle bana gelin!" diyerek çağırdı. Her bir parçanın bir diğerine doğru uçup, bir cüsse teşkil ettiğini ve gelip kendine ait başla birleşerek eski halini aldığını gördü.[9]
Hazret-i İbrahim'in kuşları dağların üzerine koymasının, etrafında büyük bir kalabalığın olduğuna işaret ettiği de ifade edilmiştir. Yani insanlar tarafından rahatça görülebilsin diye o kuşları yüksek bir yere koymasının emredilmiş olabileceği bildirilmiştir. Buna göre İbrahim -aleyhisselam-, ahirette yeniden dirilişi inkar edenlere bunu ispat etmek için Cenab-ı Hak'tan bir mûcize istemiş ve bu hadise gerçekleşmiştir.
Malum olduğu üzere İbrahim -aleyhisselam-, büyük bir peygamberdir. Dolayısıyla Allah'ın ölüleri dirilteceği hususunda herhangi bir şüphesinin olması düşünülemez.
Muhakkak ki Cenab-ı Hak da, İbrahim -aleyhisselam-'ın îman ehli olduğunu biliyordu. Fakat İbrahim -aleyhisselam-'ın; "Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!" sözüyle ne kastettiğinin herkes tarafından bilinmesi için ona; "Yoksa inanmadın mı?" diye sormuştur. İbrahim -aleyhisselam- da, ayet-i kerîmede beyan edildiği üzere, hakîkati bizzat görerek kalbinin iyice mutmain olması ve bu ilahî azamet tecellîsini seyrederek inancının "hakka'l-yakîn" derecesine yükselmesi için Cenab-ı Hak'tan böyle bir talepte bulunduğunu ifade etmiştir. Zira insanın, inandığı bir şeyi kendi gözleriyle de gördüğü takdirde inancının daha da perçinlenerek sarsılmaz bir hale geleceği muhakkaktır.
Diğer taraftan, İbrahim -aleyhisselam-'ın böyle bir talepte bulunmasının, kendisinin "Allah'ın dostu" olduğu hususunda kalbinin tam bir itmi'nana ermesi için olduğu da ifade edilmiştir.
Ayrıca bu ayet-i kerîmeden, bir insanın hangi manevî makama erişirse erişsin, îmanının kemali ve kalbinin itmi'nanı için hala alacağı mesafeler olduğu hakîkati ortaya çıkmaktadır. Zira "ülü'l-azm" peygamberlerden biri olan, "Halîlullah/Allah'ın Dostu" rütbesini taşıyan ve pek çok ilahî iltifata nail olduğu ayet-i kerîmelerde bildirilen İbrahim -aleyhisselam- bile, itmi'nanının artması için Allah'a yalvarıyor ve O'ndan yardım istiyor.
Şurası muhakkak ki, kulun Cenab-ı Hakk'a yakınlığı arttığı nisbette, gönül aleminde muazzam ufuklar açılır. Dolayısıyla Cenab-ı Hakk'a karşı kendi acizlik, muhtaçlık, noksanlık ve hiçliğini çok daha berrak bir sûrette idrak eder. Nitekim İbrahim -aleyhisselam- da bu hiçlik ve mahviyet hissiyatı içinde Cenab-ı Hakk'a şöyle niyaz etmiştir:
"(Ya Rabbi! İnsanların) dirilecekleri gün beni mahcub etme. O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (bunun faydasını görür)." (eş-Şuara, 87-89)
Hazret-i İbrahim -aleyhisselam-'ın ölülerin diriltilmesini görmek isteyişiyle alakalı ayet-i kerîmenin işarî tefsîrinde de şöyle denilmektedir:
"Hazret-i İbrahim, bu sualiyle Allah'tan kalbinin ihyasını istemiştir. Allah Teala da ona, gönlünün başka şeylerle olan bağlantılarını kesmesi gerektiğini haber vermiştir. Buna göre İbrahim -aleyhisselam-'ın parçalara ayırdığı dört kuş ile, nefiste bulunan dört kötü sıfata işaret edilmiştir. Tavus ziyneti, karga tûl-i emeli (tükenmek bilmeyen arzuları), horoz şehveti ve kartal da hırsı temsil etmektedir. Dolayısıyla mücahede ve riyazatla nefsinin bu mezmum sıfatlarını boğazlayamayanlar, müşahedeyle kalbini diriltme imkanı bulamazlar." (Kuşeyrî, Letaifü'l-İşarat, I, 121)
b) Yıldırım Çarpmasıyla Ölenlerin Tekrar Diriltilmesi:
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyrulmuştur:
"Bir zamanlar:
«–Ey Mûsa! Biz Allah'ı apaçık görmedikçe asla sana inanmayız!» demiştiniz de gözleriniz göre göre o anda sizi yıldırım çarpmıştı. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz." (el-Bakara, 55-56)
Âyet-i kerîmelerden de anlaşıldığı üzere Mûsa -aleyhisselam-'ın kavminden bazıları; Allah'ı görmedikçe îman etmeyeceklerini söylemiş, bunun üzerine de Allah Teala onlara yıldırım göndermişti. Yıldırım çarpmasıyla ölen bu kimseleri Cenab-ı Hak bir müddet sonra diriltmiş, böylece onlar, Allah'ın kudretini bizzat yaşamak sûretiyle idrak etmişlerdi.
Kur'an-ı Kerîm'de bildirilen bu hadise de, öldükten sonra dirilişi inkar edenlere, bunun Allah için hiç de zor olmadığını göstermektedir. Nitekim ahirette dirilişi inkar eden insanlara Allah'ın kudretini göstermek için Hazret-i Îsa -aleyhisselam-'a ölüleri diriltme mûcizesinin verilmiş olduğu, Ashab-ı Kehf'in üç yüz küsur yıl uyutulduktan sonra uyandırıldıkları da malumdur.
c) Yüz Yıl Ölü Kalanın Dirilmesi:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e müşriklerin en fazla îtiraz ettikleri hususlardan biri, ölülerin yeniden diriltilecek olmasıydı. Hem bunu nefsaniyetleri gereği kabul etmek işlerine gelmiyordu, hem de çürüyüp yok olmuş cesetlerin nasıl tekrar canlanacağını bir türlü anlayamıyorlardı. Cenab-ı Hak Peygamber Efendimiz'e, müşriklerin bu istifhamlarını giderecek birçok ayet-i kerîme vahyetti. Ölümden sonra diriliş gerçeğini birçok misalle Kur'an-ı Kerîm'de îzah buyurdu. Nitekim bu misallerden biri de, Üzeyir -aleyhisselam- zamanında gerçekleşen ve yüz yıl ölü kaldıktan sonra tekrar diriltilen kimsedir. Âyet-i kerîmede buyrulur:
"Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (harab olmuş) ıssız bir kasabaya uğradı;
«–Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!» dedi.
Bunun üzerine Allah onu hemen öldürüp yüz sene bıraktı, sonra tekrar diriltti:
«–Ne kadar kaldın burada?» dedi.
«–Bir gün yahut daha az.» dedi.
Allah ona:
«–Hayır, bilakis yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Bir de eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz!» dedi.
Durum kendisince anlaşılınca:
«–Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir.» dedi." (el-Bakara, 259)
Bazı tefsirlerde, Üzeyir -aleyhisselam- olduğu zikredilen bu kişi, oturanları ölüp gitmiş ve harabe haline gelmiş olan kasabaya uğradığında, kendi kendisine, Allah'ın ölüleri nasıl dirilteceğini düşünür ve konakladığı bu yerde uyuyakalır.
Allah onu öldürüp yüz sene sonra tekrar diriltir. O şahıs dirildiğinde, kendisinin kısa bir süre uyuyup uyandığını zanneder. Çünkü yiyecekleri henüz bozulmamıştır. Fakat merkebine bakınca anlar ki o öleli çok olmuş. Zira sadece çürümeye yüz tutmuş kemikleri kalmıştır. Allah Teala, onun gözü önünde merkebini diriltir. Böylece o kişi, Allah'ın kullarını nasıl öldüreceğini ve tekrar nasıl dirilteceğini bizzat müşahede etmiş olur.





