Ahiret dünyadan sonra gidilecek son ve asıl mekanımızdır. Ebedi alemin adıdır. Ahiret dünya hayatımızda sorguya çekileceğimiz yerdir. Peki ahirette ilk nelerden hesap sorulacak? Ayrıntılar haberimizde...

Amelsiz ilim, meyvesiz bir ağaç gibidir. Amel, kurtuluşa ermek için yapıldığı gibi ilim de onunla amel etmek için öğrenilir

İlmiyle amil olmakla ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması…

1- Üsame bin Zeyd (r.a.) der ki: Efendimiz'i şöyle buyururken işittim:

"Kıyamet günü bir adam getirilir ve Cehenneme atılır. Bağırsakları dışarı çıkar ve bu halde değirmen döndüren merkeb gibi döner durur. Cehennem halkı onun başına toplanır ve:

«–Ey filan! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmez miydin?» diye sorarlar. O da:

«–Evet, iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım, münkerden nehyederdim, fakat kendim yapardım» der." (Müslim, Zühd, 51. Ayrıca bkz. Buharî, Bed'ü'l-Halk, 10; Ahmed, V, 205-209)

2- Ebû Berze el-Eslemî'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

"Hiçbir kul, kıyamet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bir adım dahî atamaz." (Tirmizî, Kıyamet, 1/2417)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI

İlim bizatihî fazilet olmayıp, insanı ulvî derecelere yükselten bir vasıtadır. Asıl fazilet ilimle amel etmektir. İlim bir ağaç, amel de onun meyvesidir. Amelsiz ilim, meyvesiz bir ağaç gibidir. Amel, kurtuluşa ermek için yapıldığı gibi ilim de onunla amel etmek için öğrenilir.

İbn-i Mesʻûd'un (r.a) şu ikazı ne kadar korkutucudur:

"Bilmeyen kimseye yazıklar olsun! Allah dileseydi ona öğretirdi. Bilip de amel etmeyen kimseye ise yedi kere yazıklar olsun!" (Ebû Nuaym, Hilye, I, 131)

Konuyla ilgili alimlerimizin pek çok hikmetli sözleri vardır. Bunlardan birinde Zührî (r.a) şöyle der:

"İnsanlar, amel etmeyen alimin sözünden ve bilmeyen kimsenin amelinden razı olmazlar." (Hatîb el-Bağdadî, İktizaü'l-ilmi'l-amele, s. 25)

Sehl bin Abdullah (r.a):

"İlim, dünya lezzetlerinden biridir. Onunla amel edildiğinde, ahiret için olur" demiştir. (Hatîb el-Bağdadî, İktizaü'l-ilmi'l-amele, s. 29)

Ebû Kılabe (r.a) de şu mühim ve güzel ikazda bulunmuştur:

"Eğer Allah Teala sana yeni bir ilim lutfederse, sen de hemen O'na yeni bir kullukta bulun! Tek derdin o bilgiyi hemen insanlara anlatmak olmasın!" (Hatîb el-Bağdadî, İktizaü'l-ilmi'l-amele, s. 34)

Ata (r.a) şöyle anlatır:

Bir genç vardı, Mü'minlerin Annesi Hz. Ayşe'nin (r.a.) yanına gelip gider, ona sorular sorar, o da kendisine bunları anlatırdı. Bir gün yine gelip soru sordu. Ayşe (r.a):

"–Yavrucuğum, geçen gün benden bazı şeyler öğrenmiştin, o günden sonra hiç onlarla amel ettin mi?" diye sordu. Genç:

"–Hayır vallahi anneciğim!" dedi. Bunun üzerine Ayşe (r.a):

"–Yavrucuğum, o halde neden Allah'ın senin ve bizim aleyhimize olacak delillerini çoğaltıyorsun?" dedi. (Hatîb el-Bağdadî, İktizaü'l-ilmi'l-amele, s. 60)

Gereği yapılmayan bir ilim, sahibinin aleyhine delil olmaktan başka bir işe yaramaz. Nitekim Allah Resûlü, ilmiyle amel etmeyen alimi, cahille aynı seviyede tutmuştur. (Tirmizi, İlim, 5/2653)

KENDİNİ UNUTAN ALİM

Birinci hadisimizde, ilmiyle insanlara faydalı olup da kendisini unutan kişilerin içine düştüğü hüsran ve azap hali gözler önüne serilmektedir. Sahip oldukları onca ilim, amel etmedikleri için kendilerine fayda vermemiştir.

Allah Resûlü, ilminden fayda göremeyenlerin içine düştüğü acınacak hali şöyle tasvîr eder:

"Başkalarına hayrı öğretirken kendini unutan alim, insanları aydınlatırken kendisini yakıp tüketen kandile benzer." (Heysemî, I, 184)

Halbuki insan, herkesten evvel kendini düşünmeli ve bilgisi evvela kendine fayda vermelidir. Bunun için de, bilginin kalbî aleme intikal etmesi ve davranışlarda tezahür etmesi zarûrîdir.

"İLMİNİZLE AMEL EDİNİZ!"

Hz. Ali'nin (r.a.) şu îkazı ne kadar ibretlidir:

"Ey ilim sahipleri, ilminizle amel ediniz! Çünkü asıl alim, bildiğiyle amel eden ve ilmi ameline uygun düşendir. Bazı insanlar gelecek, ilim öğrenecekler ancak ilimleri gırtlaklarından aşağı geçmeyecek, yaptıkları bildiklerine, içleri de dışlarına uymayacaktır. Onlar, halkalar halinde oturup birbirlerine karşı ilimleriyle övünecek ve üstünlük taslayacaklardır. Hatta biri arkadaşına, kendisini bırakıp başkasının yanına oturduğu için kızacaktır. İşte onların bu meclislerindeki amelleri, Allah'a yükselmez." (Darimî, Mukaddime, 34)

İşte bu insanlar, pek çok zahmet ve meşakkatlere katlanarak bilgi topladıkları halde, kendileri ondan istifade edememişlerdir. Hakikatte bunlara alim demek de doğru değildir. Onlar, pek çok şeyi bilen cahillerdir.

EN CAHİL İNSAN

Nitekim Süfyan bin Uyeyne Hazretleri:

"İnsanların en cahili, bildiği şeyi tatbik etmeyendir, insanların en alimi, bildiğiyle amel edendir, insanların en efdali de Allah'a karşı en fazla huşû duyan kimsedir" buyurur. (Darimî, Mukaddime, 32)

Şüphesiz, bildikleri halde yapmayan insanlar, daha yanlış yoldadır ve yüklendikleri vebal de daha büyüktür.

İstifade edilmeyen ilim, Allah yolunda infak edilmeyen bir hazîne gibidir.[2] Nasıl infak edilmeyen hazîne, sahibine fayda sağlamıyorsa, amel edilmeyen ilim de insanı dünya ve ahirette saadete erdirmez. Gafil insan ikisini de bir müddet sakladıktan sonra ölümle hepsini kaybeder ve kullanmadığı bu nimetlerin hesabıyla baş başa kalır.

Kişi Allah'tan korkmalı ve bildikleriyle amel etmelidir. Allah'ın bütün yasaklarından kaçınmalı ve emirlerini de gücü nisbetinde yerine getirmelidir. İşte bu şekildeki bir davranış, "takva"nın esasını teşkîl etmektedir.

İLİMDEN MAKSAT

İlimden maksat, takvaya ulaşmaktır. Çünkü ilim sahibi kimse neleri yapması ve nelerden sakınması gerektiğini ve bunların nasıl tatbik edileceğini daha iyi bilir.

Diğer taraftan kişi bildikleriyle amel ederek takva üzere bir hayat yaşarsa, Allah Teala ona bilmediklerini de öğretir. Çünkü bilinen bir şeyin tatbik edilmesi, onun zihne iyice yerleşmesini sağlayarak kişiyi bildiklerini unutma korkusundan kurtarır ve yeni bilgilerin doğmasına zemin hazırlar. Böyle hareket etmek Allah'ı hoşnut ettiğinden, büyük bir bereket hasıl olur ve kişinin ilmi artmaya devam eder. Nitekim ashab-ı kiram, öğrendikleri bir şeyi hemen tatbik etmeye koyulurlardı. Ebû Abdurrahman es-Sülemî şöyle anlatır:

Allah Resûlü'nün ashabından bizlere Kuran-ı Kerim öğreten biri vardı. Şöyle derdi:

"Biz, Peygamber Efendimiz'den on ayet alır, bunlardaki bilgileri ve amelleri öğrenmeden diğer on ayete geçmezdik. Resûlullah bize hem ilim hem de ameli (birlikte) öğretirdi." (Ahmed, V, 410; Heysemî, I, 165)

Allah Resûlü, ilmi, amel etmek ve onu yaşayacak insanlara ulaştırmak şartıyla öğretirdi. Bunun bir misalini Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle anlatır:

Bir gün Resûlullah ashabına:

"–Şu kelimeleri kim benden alıp onlarla amel edecek veya onlarla amel edecek kişilere öğretecek?" buyurdu.

Ben hemen atılıp:

"–Ben, ey Allah'ın Resûlü!" dedim.

Resûlullah elimden tuttu ve şu beş şeyi saydı:

"Haramlardan sakınırsan, Allah'ın en abid kulu olursun. Allah'ın sana olan taksîmatına rıza gösterirsen, insanların en zengini olursun. Komşuna ihsanda bulun (güzel muamele et) ki, (kamil bir) mü'min olasın. Kendin için istediğini başkaları için de iste ki, (kamil bir) Müslüman olasın. Fazla gülme! Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür." (Tirmizî, Zühd, 2/2305; İbn-i Mace, Zühd, 24)

KIYAMETTE İLK NELERDEN HESAP SORULACAK?

İkinci hadisimiz, insanların kıyamet günü ilk önce hesaba çekileceği en mühim hususları saymaktadır. Bunlar; ömür, ilim, mal ve sıhhattir. Cenab-ı Hak, her biri için kaideler koymuş ve bazı taleplerde bulunmuştur. Ömrü, İslam'ın belirlediği şekilde yaşayarak faydalı işlere sarfetmelidir. İlmi, sadece gurur vesîlesi edinmeyip, onu hayata tatbik etmeli ve diğer insanlara da öğretmelidir. Malı, helalinden kazanıp ailenin ihtiyacına ve hayır yollarına harcamalıdır. Sıhhatin ilahî bir emanet olduğunu bilmeli ve onu Allah'ın rızası istikametinde kullanmalıdır.

Aslında, lûtfedilen bütün nimetlerle yapılan her türlü işin hesabı verilecektir. Hadisimizde sayılanlar ise, insanın ilk hesaba çekileceği nimetlerdir. İşte bunlardan biri de, insanların öğrendikleriyle amel edip etmedikleri hususudur. İnsanlar, bunun hesabını vermeden Cennete giremezler. Dolayısıyla, dünyadayken, sahip olunan ilimle amel etmek, hem Allah'ın rızasını, hem de kulların takdirini kazandıran en akıllıca yoldur.

Kabir hayatı nasıl olacak?

Ölümden sonra neler olur?

İnsan nasıl ölür?

Sırat köprüsünden geçiş nasıl olacak?

Muhabir: Yazar Silinmiş