İlim öğrenmek en büyük, en asil, en saygıdeğer bir faaliyettir.

Ancak bu elbette kolay bir iş de değildir.

Her işin nasıl ki bir zorluğu varsa, ilim öğrenmenin de kendine göre bir zorluğu vardır.

Ancak; yüreğinden cehaleti, bilgisizliği, hurafeleri, yanlış inanç ve düşünceleri atmak isteyenler, bu konuda her türlü zorluğa göğüs gerenlerdir.

Tıpkı Ebu Abdurrahman Baki gibi.

Aslen Endülüs'lü olan Baki'de bitmez tükenmez bir ilim aşkı vardı.

Çoğu zaman yaya olmak üzere yüzlerce kilometrelik yolu defalarca tek başına kat etmiş, bilginlerden, alimlerden ders almaya, onlardan yararlanmaya çalışmıştır. Gece demeden, gündüz demeden, yağmur, fırtına, sıcak demeden bu yolculuklarını sürdürmüştür.

İlimdeki derinliğini, örnek yaşamını herkesin duyduğu, Ahmed b. Hanbel'den de ders almak ister ve yollara düşer yine. Haftalar süren meşakkatten sonra Bağdat'a ulaşır. Hemen Ahmed b. Hanbel'i sorar. Ancak aldığı cevap hayal kırıklığına yol açar.

-İbni Hanbel, şu an gözetim altında ve ders vermesi yasak!

Ebu Abdurrahman için çok kötü bir haberdir bu.

Bu çok değerli alimin, evinde göz hapsinde olduğuna mı yansın, ondan ders alamayacak oluşuna mı yansın!...

Ama onun için hemen pes etmek yoktur, ilim yolculuğuna devam vardır.

Yahya b. Main'den Üstad'ın evini öğrenir ve kimsenin görmediği bir zamanda kapısını çalar.

İçeriden gelen kişi sorar:

-Buyrun kimi aradınız?

-Burası Ahmed b. Hanbel'in evi değil mi?

-Evet

-Ben kendisiyle görüşmek istiyorum.

-Korkarım ki bu mümkün değil, çünkü Üstadımız gözetim altında ve kimseyle görüşmemesi gerekiyor. Aksi takdirde daha ağır ceza alabilir.

-Doğru söylüyorsunuz ama benim de muhakkak kendisiyle görüşmem lazım, çünkü buraya Endülüs'ten gelmiş bulunuyorum.

Evin hizmetkarı çaresiz olarak gidip durumu bildirir ve az sonra Üstad Ahmed b. Hanbel gelir.

-Buyrun!

Karşısında Ahmed b. Hanbel'i gören Ebu Abdurrahman adeta çarpılır ve gelmekle ne iyi ettiğini anlar.

-Efendim ben Endülüs'ten geldim. Bazı ilimleri tahsil ettim. Hadis ilmini de sizden almak istiyorum.

Cevap umutla umutsuzluğu birlikte barındırmaktadır:

-Benim işim öğrenmek ve öğretmek. Size ders vermeyi ben de çok isterim. Ancak siz de duymuşsunuzdur ki, ben gözetim altındayım ve şimdilik ders vermem yasak.

-Ama efendim ben bunun yolunu buldum.

-Nasıl bir yolmuş bu?

-Beni burada kimse tanımaz.

Ben eski kıyafetler içinde, elimde bir tabak, sırtımda heybe, bir dilenci kılığında gelir, içeri girer, dersimi alır çıkarım.

Ne harika bir buluş!

Hiç kimsenin aklına gelmeyen bir yöntem!

***

Ertesi günden başlayarak her gün bir dilenci o sokaktan geçer:

-Allah rızası için yardım edin. Allah size merhamet etsin… Yardımınızı esirgemeyin…

Bu sözleri söyleyerek dolaşan dilenci aylarca bu işi yapar.

Ancak Üstad'ın evine gelince de sağa sola bakar, kimsenin olmadığından emin olunca kapıyı açarak içeri girer.

Görünürde sadaka dilenen Ebu Abdurrahman aslında ilim dilencisidir. Ve bunu çok az insan bilmektedir.

Bir müddet sonra yasak kalkıp, Üstad, camide ders vermeye başlayınca yanı başında Ebu Abdurrahman vardır. En gözde talebesidir.

İşin doğrusu bunu da fazlasıyla hak etmektedir.

Ne dersiniz?

İlim tahsili için dilencilik yapmaya siz de var mısınız?*

Muhabir: Yazar Silinmiş