Hikmet, insanlık tarihi boyunca peşinden koşturulan, elde etmek için büyük gayret sarf edilen erdemlerdendir. İnsanı yaratan Allah(c.c) hakîm sıfatının tecellisi olarak insanda hikmete karşı tabii bir eğilim yaratmış ve bu eğilimi ete kemiğe büründürmesi için gerekli bilgiyi peygamberleri aracılığıyla insanlığa bildirmiştir.

Hikmetin mahiyeti hakkında birçok şey söylenmiş olmasına rağmen söylenenlerin ortak noktası şudur: Hikmet, her şeyi olması gerektiği gibi yerli yerine koyma melekesidir. İfrat ve tefritten kaçınarak dengeyi yakalamak, söylemlerle eylemlerin tutarlılığı, sahibinde derinlik ve olgunluk şeklinde tezahür eden, örnek kişilerde yerleşik üstün bir vasıftır hikmet. Bu özellikleri haiz olan kişiye de hakîm denir.

Her şeyde olduğu gibi onunda bir okulu, elde etmenin bir yolu-yordamı vardır. Hikmet okulunda üç unsur öne çıkar: Derinlikli ve üstün bilgi, bilgiyi uygulama alanına aktaracak örnek üstad, bilgi ile uygulamayı kavrayacak akıl (öğrenci).

Biz Müslümanlara göre hikmet bilgisinin kaynağı ilahi olup, baş müderrisleri peygamberlerdir. Kur'an'ın övdüğü hikmet böylesi bir hikmettir. İlahi bilgiye/sağlam zemine dayanmayan hikmet, külli hikmet olamaz. Ona hikmet kırıntıları denebilir. Bütün peygamberler insanoğluna vahyi okuyup öğrettiği gibi, o vahyin pratik hayata nasıl uygulanacağını/hikmeti de öğretmiştir. Hikmet kelimesi Kur'an'da yirmi küsur yerde zikredilmiş olup, Peygamberin insanlara Kitabı ve tezkiyeyi öğrettiği gibi hikmeti de öğrettiği defalarca vurgulanmıştır. Efendimiz'in insanlara öğrettiği hikmet, onun sünneti, Kur'an'ın hayata/pratiğe tatbikidir.

Hikmet, Hz. İbrahim, Hz. Davut, Hz. İsa ve diğer peygamberlere verildiği gibi, Hz Lokman gibi peygamber olmayan üstün kabiliyetli kişilere de verildiği belirtilmiştir. Kur'an'da hikmet sahipleri övülmüş ve özellikle Allah yoluna davet eden davetçilerin hikmetli olmaları ve hikmetle davet etmelerinin gerekliliği vurgulanmıştır. "Kendisine hikmet verilene kesinlikle büyük bir hayır verilmiştir." (Bakara-269) "Rabbinin yoluna hikmet ve güzel vaazla çağır." (Nahl-125)

Efendimiz, "Hikmet mü'minin yitiğidir. Bulduğunda onu almaya en çok hak sahibi odur." buyurarak, hikmeti devamlı aranması gereken değerli bir şeye benzetmiştir. Efendimiz'in bazı kimselere hikmete sahip olmaları yönünde dua buyurduklarını yine hadis kaynaklarımızdan okuyoruz.

Günümüze gelindiğinde, hikmet sahibi örnek ve önder şahsiyetlerin azlığı ve yetersizliği acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Birçok şeyin yüzeyselleştiği, ansiklopedik bilginin alabildiğince yaygınlaştığı, gösteriş, riya ve reklamın ayyuka çıktığı böylesi bir dünyada hikmetin çekilip gitmesi kaçınılmazdı.

Bilgisi, donanımı, duruşu ve salih amelleriyle tebaruz eden hikmet sahibi örnek, önder kişilerden ziyade, daha çok laf-u güzaf yapan, bir takım uyduruk söylem ve eylemlerle hikmet sahibi olduğunu ispat sadedinde olan kişilere şahit olmaktayız günümüzde. Hz. Ali efendimiz, 'Kendi konumunu bilip, kendi sınırında durana Allah rahmet etsin' derken sanki bugünü tarif ediyordu.

Bilginlerimiz 'Tümü elde edilemeyen bir şey tümden de terk edilmez' demişler. Bu düsturdan hareketle mevcut durum içerisinde yinede hikmeti aramalıyız. Nadirde olsa hikmet sahibi örnek insanları bulup onlarla dostluklar kurmalı, onlardan istifade etmeliyiz. Efendimiz "Kişi dostunun dini üzeredir. Her biriniz kiminle dostluk yaptığına baksın" buyurmuştur.

Hikmetin öncüleri peygamberlerin örneklik ve mücadeleleri başta olmak üzere, onların öğrencileri, ashap, tabiin, tebe-i tabiin ve tarihi şahsiyetlerin mücadeleleri, İslam-ı nasıl algıladıkları, kendi nefislerinde ve çevrelerinde nasıl tatbik ettiklerini devamlı surette inceleyip onların örnekliğinden istifade etmeliyiz.

Hikmetin başı, Allah'a karşı edepli, saygılı olup ondan korkmaktır.

Muhabir: Yazar Silinmiş