0
Fethullah Gülen'in İran'a ve Şia'ya olan takıntısını sağır sultan bile duydu. Eski bir konuşmasında Gülen şöyle buyuruyor: "Yedi dünya bir araya gelse İran'a gitmeyi hiç düşünmedim. Ahrette cennete giden yol İran'ın içinden geçse, ben sorarım; kenarından bir yol var mı, derim. Bu kadar antipatim var, bu riyakar heriflere. Benim tabiatım bu. Fazla bulabilirsiniz; değişik meselelerde denge ama ben öteden beri Rafızi'lere karşı, riyakar, sapık, Alem-i İslam'ı parçalayan Yahudi emeline alet olmuş insanlar nazarıyla bakmışımdır. Bana, kimse onları anlatamaz."
Zaman Gazetesi Washington Temsilcisi Ali H. Arslan, Todays Zaman'ın Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, hoca efendilerinin izinden giderek, sıklıkla, Erdoğan'ın ekibinin İrancı olduğunu gündeme getrdiler. Hatta yapmış olduğu bir konuşmasında Keneş, Erdoğan döneminde ülkenin İranlı firmalara peşkeş çekildiğini bile söyledi. İranlı firmalar incelendiği takdirde, daha değişik bir resim çıkacakmış.
Ahmet Dönmez'in Hezeyanı!
Son olarak Zaman Gazetesi muhabiri Ahmet Dönmez, benzeri bir hezeyanı yeniden dile getirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun ekibi Selefi, İrancı ve eski Radikal İslamcılardan oluşan dar bir hizipmiş.
Dönmez, "Başbakan Davutoğlu Ekibini Meclis'e Taşıyor" başlıklı derin(!) analizinde ekibin profilini çıkarmış. Dönmez'e göre; Ali Sarıkaya, Taha Özhan, Ertan Aydın, Hakan Fidan ve istifa listesindekilerin tamamı, çok anlamlı yeni bir resim çıkarıyormuş ortaya. Bu anlam; "AKP'nin düşünce kuruluşu gibi çalışan SETA'nın (Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) Türk siyasetine ağırlığını doğrudan koymaya başlaması"ymış. Ama Dönmez'e göre asıl mesele, SETA'nın siyasete ağırlığını koyması değil. Dönmez'in ifadesiyle, "bunun ne manaya geldiği sorusunun cevabı ise eski AKP'li İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in istifa metninde vurgu yaptığı 'dar oligarşik kadro' kavramında gizli"ymiş. "Bu 'kadro', daha çok SETA etrafında şekillenen eski radikal İslamcılar, Selefiler ve İrancılar diye tanımlanan bir koalisyon ekibi." Oh ne ala… Analiz yapıldı; içimizdeki kriptolar, deşifre edildi.
Kimse İran'ı sevmek zorunda değil. Ben de bir Sünniyim; İran'dan hazzettiğim pek söylenemez. Ancak İran nefretini bir akideye dönüştürmek, patolojik bir vakıadır. Psikologlar, bu semptoma el atmalı; çünkü bu nefret, cemaatin kendi dışındaki herkesi İrancı olarak tanımlayarak ötekileştirmesine neden olmaktadır. Cemaat, nefret suçu işlemektedir.
Cemaat Stockholm Sendromu Yaşıyor
Bu nefret nedeniyle, Zaman Gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce'nin teşhis ettiği gibi; "bazı insanları, bazı hükümet üyelerini, hatta bazı bakanları, hatta bazı başbakanı, sayın cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için bir muta nikahı, İran yönlendirmesi gündeme getirildi." İşte bu siyasi semptomun geldiği son aşama...
AK Parti'yi, Erdoğan'ı veya Davutoğlu'nu İrancı olarak suçlamak; AK Parti'nin 12 yıllık icraatlarından bihaber olmak demektir. AK Parti hükümetine karşı açmış olduğu savaş, Cemaatin, Stockholm Sendromuna düşmesine neden olmuştur. Acaba Cemaat, celladına yada tecavüzcüsüne aşık bir psikopata mı dönüşmeye başladı?