Bir kız çocuğuna (Fatmanur Çelik)tecavüz ettikten sonra öldürüyorlar. Bir sapık yaptı denerek geçilir mi meselenin üzerinden… Eğer bu da diğer cinayetler gibi belleğimizden silinip gidecekse o zaman insan olmanın bir anlamı olacak mı? Aynı şey sizin bir yakınınızın başına gelse neler hisseder ve nasıl bir tepki vereceğinizi sadece bir dakika düşünün ondan sonra karar verin…

Hangi algı bozukluğu bu durumu normalleştiriyor ve bizi bu algı bozukluğuna duçar kılıyor. Bunu iyi tartışmak ve bir meseleyi rafa kaldırdığımızda meselenin çözümünü ertelediğimiz gibi insanlığımızı da ertelediğimizi aynı zamanda da yeni cinayetlere kapı araladığımızı bilmemiz ve aslında hepimizin bundan ciddi anlamda sorumlu olduğumuzu da hatırlatmak isterim…

Bir insanın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesi ile eş değer tutulmuş bir dini algıdan beslenen Müslümanlar olduğumuzu düşünüyoruz. Ve bir insanı taammüden öldüren kişinin ebedi olarak cehennem azabına çarptırıldığını da biliyoruz. Bu cinayeti işleyen açısından değerlendirilecek ve bizi de cinayetten uzak tutacak bir algının inşası bağlamında önemli… Ancak bir yerde, mekanda, mahalde, semtte ve şehirde cinayet işlendiğinde eğer o cinayeti önleyecek mekanizma gelişmemişse orada meskûn bütün kişiler sorumlu addedilirler. İşitmedim, görmedim, bilmiyorum diyerek kişilerin kendi sorumluluklarını örtbas edeceklerini düşünmeleri en büyük hatadır.

Fıkıh literatüründe iki tür farzdan bahsediliyor: farzü'l ayn ve farzü'l kifaye… Kişinin sorumlu olduğu farz ve kişilerden bazılarının yapması koşulu ile toplumun tümünü kuşatan farz…

Namaz, oruç, sadaka, hac gibi kişisel ibadetler bireysel zorunluluğu taşıyor. Ama bazı farzlar vardır ki toplumun tümünü kuşatır. Örneğin, yardım ve sadaka kişisel gibi görünse de toplumsal bir tarafı var: bir kişi açlıktan ölürse o toplumun tümü günaha girer. Çünkü orada artık kişisellik toplumsallığa evrilir. Ölüm meselesinde de durum bu…

Meselenin insanların birbirlerine birer emanet olduğunun unutulması olduğunu kavramak gerekir. Selamı yayın emrini bu çerçeve içinde yorumlamak gerekir. İnsanların birbirlerini tanıması ve birbirlerinin derdi ile hemhal olması önemli ve dinin en temel sorumluluk yüklediği alanı belirler. Salt kendi başına dini ibadetleri yaparak insanın kurtuluşunu sağlayacağı düşüncesi başlı başına bir yanlış algıyı inşa etmekten başka bir şey değildir. Toplumsal sorumluluğu algılayabilmek için din eşittir paylaşım mottosunu iyi kavramak gerekir. İnsan sadece kendi hareketlerinden değil toplumsal yapının oluşumundan da sorumludur. Bu sorumluluğu kavradığımız zaman bu tip cinayetlerin ne kadar korkunç ve aslında ne kadar bizi ilgilendirdiğini kavrayabiliriz. Etrafımızda olup bitenlere seyirci kalarak kendimizi sorumluluktan kurtaramayız. Bilakis etrafımızda olup biten her şeyden bizzat sorumlu olduğumuzu hatırlatan onlarca ayet ve hadisi hemen hatırlayabiliriz. 'Kendisi için istediğini kardeşi için de istemeyen kişi iman etmiş sayılmaz' gibi onlarca hüküm yer alıyor barışı eksen alan dinimizde…

Bütün insanları öldüren bir vasatı inşa etmenin sorumluluğunu üstlenmemek için daha dikkatli ve duyarlı olmalı, korumasız ve zayıf insanları koruma altına almalı ve Müslümanların birbirleri üzerine olan haklarını bir kez daha ilmihal kitaplarına müracaat ederek tetkik etmeli ve sorumluluğumuzu kuşanmalıyız. Yoksa öldürülen her masum çocuk, kadın ve erkekten sorumlu olduğumuzu unutturamayız… Önüne gelen öfkeli biri, ya da isteğini alamayan her kişi öldürmeye kalkarsa yaşam çekilmez hale gelir. Bu durumun oluşumunda da sessiz kalanların sorumluluklarını gözler önüne sermeliyiz ki unutulmasın ve yeni cinayetlere kapı aralanmasın.

Ve öfkeli insanları görememenin acısı bir başka oluyor. Bir cinayet işleniyor. Hunharca… Ama kimsenin kılı kıpırdamıyor ve sanki çok normal bir şeymiş gibi algılanabiliyor. Ne kadar korkunç bir yanılgı… Bir eylem yapmak için illa siyasi bir durum mu olmalı? Masumların haklarını gözetecek birileri yok mu?

O zaman toplumsal kıyametimiz kopmuş ama bizim haberimiz yokmuş demektir bu… Allah'a döndüğümüz günde de hesabı sorulduğunda haberimizin olmadığını mazeret olarak belirtiriz artık! Yazık ki ne yazık! İnsanlığa…

Camiler dolsa da herkes namaz kılsa da her günü oruçlu geçirse de insanlar, eğer masum biri öldürülüyorsa bütün bunların bir anlamı olmayacak demektir. Çünkü bütün kulluk edimleri bir canı korumakla eşdeğerdedir. Eğer barış yoksa kulluk da olmuyor demektir…

Muhabir: Yazar Silinmiş