Gazze'de yaşananlar artık bir trajedi değil; topyekûn bir insani felakettir. Bu bir savaş değil, bir savunmasız halkın sistematik olarak yok edilmesidir. Beton yığınlarının altından çıkan cansız bedenler, açlıktan nefesi kesilen çocuklar, elleri zincirli değil ama yardımsızlıktan esir düşmüş bir halk...
Gazze yine sahipsiz kaldı. Yine Arap başkentleri suskun, İslam dünyası dağınık, Batı ise her zamanki gibi ikiyüzlü. Gazze'nin çocukları yine ölümle büyüyor, yine dünyanın gözleri önünde tükeniyor. Her yeni bombardımanda sadece binalar değil, insanlık da yerle bir oluyor.
Uluslararası toplumun gözleri kör, kulakları sağır. İsrail, sadece askeri bir güç değil, aynı zamanda medya ve diplomasi alanında da korunan bir canavara dönüşmüş durumda. Bu vahşetin ortağı olan Amerika, milyon dolarlık silah yardımlarıyla bu katliamı besliyor. Avrupa ise ya sessiz ya da “İsrail’in kendini savunma hakkı” gibi utanç verici cümlelerin ardına sığınıyor.
Ama asıl utanç bizim! Evet, bu ümmetin, bu coğrafyanın, bu halkların utancı… Gazze'nin çığlıklarına sağır olan ümmetin. Cuma hutbelerinde Filistin’e dua eden ama fiiliyatta hiçbir şey yapmayan sözümona İslam ülkeleri liderlerinin... Onlar ki Filistin adını sadece iç politik malzeme olarak kullanırlar. Sözde Kudüs sevdalıları, gerçekte saltanatlarına dua eden korkaklardır.
İsrail'in bombaları kadar bu ümmetin suskunluğu da öldürüyor Gazze’yi. Gazze’nin mezarını sadece İsrail kazmıyor; ümmetin sessizliği de o mezara bir kürek toprak atıyor.
Gazze'nin yalnızlığı bir gün hepimizin yalnızlığı olacak. Bugün onlara yapılan sessizlikle meşrulaştırılıyor. Unutmayın; zulüm bugün Gazze’de, yarın Şam’da, Bağdat’ta, Mekke’de, İstanbul’da da olabilir. Çünkü bu bir coğrafya meselesi değil, bir direnişi yok etme meselesidir. Bir izzeti susturma, bir inancı teslim alma savaşıdır bu. Direnen sadece Gazze değil; ümmetin şerefi, ümmetin son kalesidir.
Şu söz unutulmamalı:
"Zulüm karşısında tarafsız kalanlar, zalimin safındadır." (Hz. Ali)
Öyleyse biz hangi saftayız?
Artık sadece dua yetmez. Cebimizle, kalemimizle, dilimizle, ekranlarımızla, meydanlarımızla, en azından sesimizle bu vahşete karşı durmalıyız. Gazze bizim vicdan sınavımızdır. Ve biz bu sınavdan sınıfta kalıyoruz.
ARAP LİDERLERİNİN İHANETİ: PETROLÜNÜZ VAR, ONURUNUZ YOK
Gazze yanarken, bazı Arap ülkeleri hâlâ Tel Aviv'de büyükelçilik açıyor, İsrail'le askeri ve ticari anlaşmalar imzalıyor. Siyonistlere açıkça destek vermiyorlar belki, ama sessizlikleri her şeyin üstünde bir onaydır. Gazze’de çocuklar ölürken, Arap kralları saraylarında lüks içinde yaşıyor, Batı’nın gözünde “makbul yönetici” olmanın hesabını yapıyorlar. Onlar için Filistin sadece bir ajanda notu; halklarının vicdanını bastırmak için arada sırada dillendirilen bir hamasettir.
Kâbe’nin gölgesinde yaşayan ama Kudüs’ü unutanlar, Mescid-i Aksa’nın gölgesini İsrail’in gölgesine siper edenler, tarih boyunca “ihanetin sembolleri” olarak anılacaklar. Petrolünüz olabilir, silahınız olabilir… ama onurunuz yoksa, Filistin sizi affetmeyecek.
Bir ümmet düşünün; aynı kıbleye döner ama farklı cephelerde savaşır. Aynı kitaba inanır ama aynı mazluma sahip çıkmaz. Gazze için gözyaşı döken halklar var, ama Gazze’ye yardım göndermekten aciz yönetimler var. Şii, Sünni, Arap, Acem… Bu ayrımlar artık sadece ümmeti parçalayan prangalardır.
Bugün İran, Lübnan, Yemen gibi bazı cephelerde mazlumlar için bir duruş sergilenirken, birçok Sünni ülke ise sadece dua etmekle yetiniyor. Oysa Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. (Buhârî, Mezâlim, 3) Kardeş dediğin, kardeşi açken tok yatmaz. Kardeş dediğin, kardeşi ölürken rahat uyuyamaz.
Ümmetin suskunluğu, ümmetin parçalanmışlığındandır. Ve bu parçalanmışlık, düşmanı daha da cesaretlendirmektedir. Oysa biz bir olursak, sesimiz daha gür çıkar. Ama şu an her biri kendi tahtını koruma derdinde olan liderler, Gazze’yi kendi saltanatları için kurban etmektedir.