Kuranı Kerimin 29. suresi olan Ankebut suresi 69 ayeti kerimeden oluşuyor. Ankebut suresi adını 41. ayetinde geçen Ankebut kelimesinden alıyor. Ankebut suresi insanoğlunun başı boş yaratılmadığını, Allah karşısında sorumlu olduğunu, dolayısıyla bir imtihan hayatı yaşadığını bildiriyor. İşte Ankebut suresi ve Ankebut suresinin okunuşu ile meali...
Fazileti : Darekutnî'nin Sünen'inde (II, 64) nakledilen bir hadise göre Hz. Âişe, "Resûlullah aleyhisselam, güneş ve ay tutulmalarında dört rükûlu, dört secdeli iki rek'at namaz kılar, bu namazın ilk rek'atında Ankebût veya Rûm sûresini, ikinci rek'atında Yasîn sûresini okurdu" demiştir.
Kısaca Konusu : Ankebût sûresinin ana konusu, doğru inanca sahip olmak ve bu minval üzere yaşamaktır. Sûre insanoğlunun başı boş yaratılmadığını, Allah karşısında sorumlu olduğunu, dolayısıyla bir imtihan hayatı yaşadığını bildiren ayetlerle başlar ve Allah'ın gerçek müminlerle münafıkları mutlaka birbirinden ayıracağını bildirir. Daha sonra Nûh, İbrahim, Lût ve Şuayb peygamberlerle Âd ve Semûd kavimlerinin yanı sıra Mûsa ile ilgili kıssaların ibret alınması gereken yönleri özetlenir. Namazın mahiyeti ve ahlakî yararları hatırlatılır. Mekke putperestlerinin Hz. Peygamber ve Kur'an'la ilgili kuşkuları ve itirazları cevaplandırılır; onların iman konusunda içine düştükleri çelişkilere değinilir. Allah yolunda içtenlikle çaba gösterenlere Allah'ın destek ve yardımını müjdeleyen ayetle son bulur.
ANKEBUT SURESİNİN OKUNUŞU İLE MEALİ
Ankebût 1 (Mealleri Karşılaştır): Elif lam mîm.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓمٓ
Elif Lam Mîm.
Ankebût 2 (Mealleri Karşılaştır): E hasiben nasu en yutrekû en yekûlû amenna ve hum la yuftenûn(yuftenûne).
أَحَسِبَ ٱلنَّاسُ أَن يُتْرَكُوٓا۟ أَن يَقُولُوٓا۟ ءَامَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
Ankebût 3 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad fetennellezîne min kablihim fe le ya'lemennellahullezîne sadakû ve le ya'lemenel kazibîn(kazibîne).
وَلَقَدْ فَتَنَّا ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۖ فَلَيَعْلَمَنَّ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ صَدَقُوا۟ وَلَيَعْلَمَنَّ ٱلْكَٰذِبِينَ
Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.
Ankebût 4 (Mealleri Karşılaştır): Em hasibellezîne ya'melûnes seyyiati en yesbikûna, sae ma yahkumûn(yahkumûne).
أَمْ حَسِبَ ٱلَّذِينَ يَعْمَلُونَ ٱلسَّيِّـَٔاتِ أَن يَسْبِقُونَا ۚ سَآءَ مَا يَحْكُمُونَ
Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar!
Ankebût 5 (Mealleri Karşılaştır): Men kane yercû likaallahi fe inne ecelallahi leat(leatin), ve huves semîul alîm(alîmu).
مَن كَانَ يَرْجُوا۟ لِقَآءَ ٱللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ ٱللَّهِ لَءَاتٍ ۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
Her kim Allah'a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Ankebût 6 (Mealleri Karşılaştır): Ve men cahede fe innema yucahidu li nefsih(nefsihî), innallahe le ganiyyun anil alemîn(alemîne).
وَمَن جَٰهَدَ فَإِنَّمَا يُجَٰهِدُ لِنَفْسِهِۦٓ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَغَنِىٌّ عَنِ ٱلْعَٰلَمِينَ
Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlere muhtaç değildir.
Ankebût 7 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne amenû ve amilûs salihati le nukeffiranne anhum seyyiatihim ve le necziyennehum ahsenellezî kanû ya'melûn(ya'melûne).
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ ٱلَّذِى كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.
Ankebût 8 (Mealleri Karşılaştır): Ve vassaynel insane bi valideyhi husna(husnen), ve in cahedake li tuşrike bî ma leyse leke bihî ilmun fe la tutı'huma, ileyye merciukum fe unebbiukum bima kuntum ta'melûn(ta'melûne).
وَوَصَّيْنَا ٱلْإِنسَٰنَ بِوَٰلِدَيْهِ حُسْنًا ۖ وَإِن جَٰهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِى مَا لَيْسَ لَكَ بِهِۦ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَآ ۚ إِلَىَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şayet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.
Ankebût 9 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne amenû ve amilûs salihati le nudhılennehum fîs salihîn(salihîne).
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِى ٱلصَّٰلِحِينَ
İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına sokacağız.
Ankebût 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve minen nasi men yekûlu amenna billahi fe iza ûziye fîllahi ceale fitneten nasi ke azabillah(azabillahî), ve le in cae nasrun min rabbike le yekûlunne inna kunna meakum, e ve leysallahu bi a'leme bi ma fî sudûril alemîn(alemîne).
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ فَإِذَآ أُوذِىَ فِى ٱللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ ٱلنَّاسِ كَعَذَابِ ٱللَّهِ وَلَئِن جَآءَ نَصْرٌ مِّن رَّبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ ۚ أَوَلَيْسَ ٱللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِى صُدُورِ ٱلْعَٰلَمِينَ
İnsanlardan öyleleri vardır ki, "Allah'a inandık" derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, "Biz de sizinle beraberdik" derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?
Ankebût 11 (Mealleri Karşılaştır): Ve le ya'lemennallahullezîne amenû ve le ya'lemennel munafikîn(munafikîne).
وَلَيَعْلَمَنَّ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَلَيَعْلَمَنَّ ٱلْمُنَٰفِقِينَ
Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir.
Ankebût 12 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû lillezîne amenûttebiû sebîlena velnahmil hatayakum, ve ma hum bi hamilîne min hatayahum min şey'(şey'in), innehum le kazibûn(kazibûne).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱتَّبِعُوا۟ سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَٰيَٰكُمْ وَمَا هُم بِحَٰمِلِينَ مِنْ خَطَٰيَٰهُم مِّن شَىْءٍ ۖ إِنَّهُمْ لَكَٰذِبُونَ
İnkar edenler iman edenlere, "Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim" derler. Halbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır.
Ankebût 13 (Mealleri Karşılaştır): Ve le yahmilunne eskalehum ve eskalen mea eskalihim ve le yus'elunne yevmel kıyameti amma kanû yefterûn(yefterûne).
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ ۖ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ عَمَّا كَانُوا۟ يَفْتَرُونَ
Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.
Ankebût 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad erselna nûhan ila kavmihî, fe lebise fîhim elfe senetin illa hamsîne ama(amen), fe ehazehumut tûfanu ve hum zalimûn(zalimûne).
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ ٱلطُّوفَانُ وَهُمْ ظَٰلِمُونَ
Andolsun, biz, Nûh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.
Ankebût 15 (Mealleri Karşılaştır): Fe enceynahu ve ashabes sefîneti ve cealna haayeten lil alemîn(alemîne).
فَأَنجَيْنَٰهُ وَأَصْحَٰبَ ٱلسَّفِينَةِ وَجَعَلْنَٰهَآ ءَايَةً لِّلْعَٰلَمِينَ
Biz de onu (Nûh'u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu alemlere bir ibret kıldık.
Ankebût 16 (Mealleri Karşılaştır): Ve ibrahîme iz kale li kavmihî'budûllahe vettekûh(vettekûhu), zalikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne).
وَإِبْرَٰهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ وَٱتَّقُوهُ ۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
İbrahim'i de peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: "Allah'a kulluk edin, O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."
Ankebût 17 (Mealleri Karşılaştır): İnnema ta'budûne min dûnillahi evsanen ve tahlukûne ifka(ifken), innellezîne ta'budûne min dûnillahi la yemlikûne lekum rızkan, febtegû indallahir rızka va'budûhu veşkurû leh(lehu), ileyhi turceûn(turceûne).
إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَوْثَٰنًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا ۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَٱبْتَغُوا۟ عِندَ ٱللَّهِ ٱلرِّزْقَ وَٱعْبُدُوهُ وَٱشْكُرُوا۟ لَهُۥٓ ۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
"Siz, Allah'ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah'ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah'ın katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz."
Ankebût 18 (Mealleri Karşılaştır): Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve ma aler resûli illel belagul mubîn(mubînu).
وَإِن تُكَذِّبُوا۟ فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى ٱلرَّسُولِ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ
"Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir."
Ankebût 19 (Mealleri Karşılaştır): E ve lem yerev keyfe yubdiullahul halka, summe yuîduh (yuîduhu), inne zalike alallahi yesîr(yesîrun).
أَوَلَمْ يَرَوْا۟ كَيْفَ يُبْدِئُ ٱللَّهُ ٱلْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥٓ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرٌ
Onlar, Allah'ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.
Ankebût 20 (Mealleri Karşılaştır): Kul sîrû fîl ardı fanzurû keyfe bedeel halka, summallahu yunşîun neş'etel ahıreh(ahırete), innallahe ala kulli şey'in kadîr(kadîrun).
قُلْ سِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ فَٱنظُرُوا۟ كَيْفَ بَدَأَ ٱلْخَلْقَ ۚ ثُمَّ ٱللَّهُ يُنشِئُ ٱلنَّشْأَةَ ٱلْءَاخِرَةَ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da Allah'ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter."
Ankebût 21 (Mealleri Karşılaştır): Yuazzibu men yeşau ve yerhamu men yeşa'(yeşau), ve ileyhi tuklebûn(tuklebûne).
يُعَذِّبُ مَن يَشَآءُ وَيَرْحَمُ مَن يَشَآءُ ۖ وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
O, dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O'na döndürüleceksiniz.
Ankebût 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma entum bi mu'cizîne fîl ardı ve la fîs semai ve ma lekum min dûnillahi min veliyyin ve la nasîr(nasîrin).
وَمَآ أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فِى ٱلسَّمَآءِ ۖ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِن وَلِىٍّ وَلَا نَصِيرٍ
Siz, yerde de gökte de (Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz. Sizin Allah'tan başka ne bir dostunuz, ne de bir yardımcınız vardır.
Ankebût 23 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne keferû bi ayatillahi ve likaihî ulaike yeisû min rahmetî ve ulaike lehum azabun elîm(elîmun).
وَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَلِقَآئِهِۦٓ أُو۟لَٰٓئِكَ يَئِسُوا۟ مِن رَّحْمَتِى وَأُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenler var ya; işte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.
Ankebût 24 (Mealleri Karşılaştır): Fe ma kane cevabe kavmihî illa en kalûktulûhu ev harrýkûhu fe encahullahu minen nar(nari), inne fî zalike le ayatin li kavmin yu'minûn(yu'minûne).
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِۦٓ إِلَّآ أَن قَالُوا۟ ٱقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنجَىٰهُ ٱللَّهُ مِنَ ٱلنَّارِ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
(İbrahim'in) kavminin cevabı, "Onu öldürün veya yakın" demekten ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.
Ankebût 25 (Mealleri Karşılaştır): Ve kale innemettehaztum min dûnillahi evsanen meveddete beynikum fîl hayatid dunya, summe yevmel kıyameti yekfuru ba'dukum bi ba'dın ve yel'anu ba'dukum ba'dan ve me'vakumun naru ve ma lekum min nasırîn(nasırîne).
وَقَالَ إِنَّمَا ٱتَّخَذْتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ أَوْثَٰنًا مَّوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا ۖ ثُمَّ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُم بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُم بَعْضًا وَمَأْوَىٰكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّٰصِرِينَ
İbrahim, onlara dedi ki: "Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkar edip tanımayacak; kiminiz kiminize lanet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır."
Ankebût 26 (Mealleri Karşılaştır): Fe amene lehu lût (lûtun) ve kale innî muhacirun ila rabbî, innehu huvel azîzul hakîm(hakîmu).
۞ فَـَٔامَنَ لَهُۥ لُوطٌ ۘ وَقَالَ إِنِّى مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّىٓ ۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ
Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim'e) iman etti. İbrahim, "Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir" dedi.
Ankebût 27 (Mealleri Karşılaştır): Ve vehebna lehû ishaka ve ya'kûbe ve cealna fî zurriyyetihin nubuvvete vel kitabe, ve ateynahu ecrehu fîd dunya, ve innehu fîl ahıreti le mines salihîn(salihîne).
وَوَهَبْنَا لَهُۥٓ إِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِى ذُرِّيَّتِهِ ٱلنُّبُوَّةَ وَٱلْكِتَٰبَ وَءَاتَيْنَٰهُ أَجْرَهُۥ فِى ٱلدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Ona (İbrahim'e) İshak'ı ve Yakub'u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik. Ayrıca ona dünyada mükafatını da verdik. Şüphesiz o, ahirette de salih kimselerdendir.
Ankebût 28 (Mealleri Karşılaştır): Ve lûtan iz kale li kavmihî innekum le te'tûnel fahışete ma sebekakum biha min ehadin minel alemîn(alemîne).
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِۦٓ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ ٱلْفَٰحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّنَ ٱلْعَٰلَمِينَ
Lût'u da peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: "Gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayasızlığı işliyorsunuz."
Ankebût 29 (Mealleri Karşılaştır): E innekum le te'tûner ricale ve taktaûnes sebîle ve te'tûne fî nadîkumulmunker(munkere), fe ma kane cevabe kavmihî illa en kalû'tina bi azabillahi in kunte mines sadikîn(sadikîne).
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ ٱلرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ ٱلسَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِى نَادِيكُمُ ٱلْمُنكَرَ ۖ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِۦٓ إِلَّآ أَن قَالُوا۟ ٱئْتِنَا بِعَذَابِ ٱللَّهِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
"Siz hala erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?" Kavminin cevabı, "Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah'ın azabını getir bize" demeden ibaret oldu.
Ankebût 30 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbinsurnî alel kavmil mufsidîn(mufsidîne).
قَالَ رَبِّ ٱنصُرْنِى عَلَى ٱلْقَوْمِ ٱلْمُفْسِدِينَ
(Lût) "Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et" dedi.
Ankebût 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve lemma caet rusuluna ibrahîme bil buşra, kalû inna muhlikû ehli hazihil karyeh(karyeti), inne ehleha kanû zalimîn(zalimîne).
وَلَمَّا جَآءَتْ رُسُلُنَآ إِبْرَٰهِيمَ بِٱلْبُشْرَىٰ قَالُوٓا۟ إِنَّا مُهْلِكُوٓا۟ أَهْلِ هَٰذِهِ ٱلْقَرْيَةِ ۖ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا۟ ظَٰلِمِينَ
Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde, "Biz, bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir" dediler.
Ankebût 32 (Mealleri Karşılaştır): Kale inne fîha lûta(lûten), kalû nahnu a'lemu bi men fîha le nunecciyennehu ve ehlehû illemreetehu kanet minel gabirîn(gabirîne).
قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا ۚ قَالُوا۟ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَن فِيهَا ۖ لَنُنَجِّيَنَّهُۥ وَأَهْلَهُۥٓ إِلَّا ٱمْرَأَتَهُۥ كَانَتْ مِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ
İbrahim, "Ama orada Lût var" dedi. Onlar, "Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz, onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O, geri kalıp helak edilenlerden olacaktır."
Ankebût 33 (Mealleri Karşılaştır): Ve lemma en caet rusuluna lûtan sîe bihim ve daka bihim zer'an, ve kalû la tehaf ve la tahzen, inna muneccûke ve ehleke illemreeteke kanet minel gabirîn(gabirîne).
وَلَمَّآ أَن جَآءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِىٓءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا۟ لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ ۖ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا ٱمْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ
Elçilerimiz Lût'a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, "Korkma, üzülme. Biz, seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O, geride kalıp hel acir





