Mazlumun zalime karşı olan mücadele biçimlerinden biri olarak tanımlanan "Pasif Direniş" tarzının öncüsü ve de sembolü sayılan Mahatma Gandhi'nin hayatını anlatan gelmiş geçmiş en iyi biyografik çalışmalardan biri olarak kabul edilen "Gandhi" filmi 1982 yapımı olup günümüzde izlenmesi gereken filmler arasındadır. "Bir insanın hayatındaki herşeyi anlatmak olanaksızdır. Ama gönlüne giden yolu anlatabilirsiniz". "Gandhi" sinema filmi işte bu yolun hangi taşlarla döşendiğini gösteren muhteşem bir başyapıttır. Film 20. yüzyılın başlarında İngiliz sömürgesi olan Hindistan'daki bağımsızlık mücadelesini anlatır kısaca…
Filmde hayat mücadelesine genç bir avukat olarak atılan Gandhi'nin bir lidere nasıl dönüştüğünü görmekteyiz. Güney Afrika'ya bir davayı savunmak için yola çıkan Gandhi gün gelecek koca Hindistan'ın bağımsızlık sembolü olarak çıkacağını belki o günlerde kendisine söyleseler o bile inanmazdı. Planlanan bir şey değildi bu bağımsızlık mücadelesi Ganhdi'nin gözünde. Her şey basit bir davayı savunmak için gittiği Güney Afrika yollarında bindiği trenden Hintli olduğu için atılmasıyla başlar. O güne kadar ırk ayrımcığının soğuk yüzüyle ilk kez bu kadar net bir şekilde tanışan Gandhi, Güney Afrika'ya vardığında, savunmasını yapacağı Müslüman ve zengin bir işadamı olan Hintli müvekkilinin de aynı muameleye maruz olduğunu hatta bütün Hintlilerin bu şekilde köle gibi çalıştırıldığını, tamamen insanlık dışı kanunlarla yönetilen! bir kitleyle karşı karşıya olduğunu görür. Bu duruma ziyadesiyle üzülmekle beraber üzülmenin yetmeyeceğini ve mevcut durumu değiştirmeyeceğini gören Gandhi azınlıkların geçiş izinlerini yaktığı bir eylem gerçekleştirir. Kendisine mani olmak isteyen polislere karşı koymaz ve eylemine hastanelik olana kadar devam eder.

Toplantılar yapar bir yandan. Halka asla karşısındaki insana saldırmadan sadece onların öfkesine karşı savaşacaklarını anlatır. Bunu yaparken asla kanuna teslim olmayacaklarını kendilerinin de İmparatorluğun bir vatandaşı olduğunu yürüyüş eylemleriyle gösterir. Devamında ise arkadaşları ile birlikte hapse atılır. Bu aynı zamanda bundan sonraki mücadelesinin işaret fişeğidir Gandhi'nin. O kadar ses getirir ki bu eylem için gazeteler "bağımsız bildirgesi" nden sonraki en önemli hareket der. Daha sonra, yapılan haksızlıkları görmeye başlayan azınlık halk, etrafında toplanmaya başlar. Halka karşı konuşmasında şunları söyler, "Bir amaç uğruna savaşıyorsanız tıpkı sizin gibi insanlar çıkacaktır. Biz birlikte yaşama isteklerine karşı çıkan insanlara karşıyız. Azınlıkta olmak gerçekleri değiştirmez. Basın desteği olmadan bir toplum bütünleştirilemez…"
İlk eyleminde İngiltere'den gazeteci arkadaşlarını çağıran Gandhi basının da desteğiyle eylemini tüm dünyaya duyurur İşte bu çok önemli bir durumdur. Tek başına kimse başarılı olamaz. Siz kıvılcımı çakarsınız ama yanında yakacak olmazsa o ateş yanmaya devam etmez. Liderlik insanları organize etmeyi gerektiren çok önemli bir olgudur. Bunun yolu da bir anlamda yapılan eylemi iyi duyurmaktan ve pazarlamaktan geçer. Burada pazarlamak deyimi çıkarcılık anlamında değil katılımcılığı ve görünürlüğü artırmak anlamımda kullanılmıştır. Sesini duyurmak için hiç durmadan yazılar yazan Gandhi bunu tüm dünyayla paylaşır. İngiltere gibi emperyal bir güce kafa tutmak hele o günkü şartlarda bir Hintlinin yapacağı en son şey olsa gerek. İş bunu üslubunda ve kararlı olarak yapmaktır ve bu inancı insanlara aşılamaktır. Hapiste arkadaşları ve eşi ile birlikte geçirdiği günler sonunda Gandhi'nin kararlılığı sonucu Güney Afrika'da Hintli azınlıklara uygulanan kanun yürürlükten kaldırılır.
Hapisten çıktıktan sonra hiçbir ayrımcılığın ve sınıfın olmadığı, tuvaletlerin bile sırayla temizlendiği, her türlü ihtiyaçların kendilerinin karşıladığı "Aşram" dediği bir topluluk kurar. Bu konuda eşine bile imtiyaz tanımaz. Kendisi ile tuvalet temizleme konusunda aynı fikirde olmayan eşini Aşram'dan kovmaya kalkar. Burada bir yanlış yaptığını eşinin "sen bir insansın sadece bir insan, senin kadar güçlü olmayan ve hatta güçlü olmak istemeyen insanlar da var" sözleriyle herkese istediği şeyi zorla değil ikna ettirerek yapmaya çalıştırmaya hakkı olduğunu herkesin kendisi gibi olamayacağını olmak istemeyebileceğini anlar. Bu aslında bir insanın karşısındaki insandan ne bekliyorsa önce kendisinin yapmasını, gerisini ise o insanın kendi tercihlerine bırakması gerektiğini anlar. Güney Afrika'da misyonunu tamamlayan Gandhi Bombay'a gider ve orada bir kahraman gibi karşılanır. Gandhi'nin Güney Afrika'da geçirdiği yıllarda oluşturduğu ideolojisinin temellerini, şiddet karşıtlığı, sivil itaatsizlik, pasifizm, uzlaşmacılık, çilecilik, Asya milliyetçiliği, Hinduizm akımının dinsel mistik öğeleri, dinlere saygı ve teknoloji karşıtlığı oluşturur. 21 yıl sonra, 9 Ocak 1915'te, ülkesi Hindistan'a dönen Gandhi'yi karşılamaya gelen onbinlerce Hintli, onun artık Hindistan için milli bir simge haline geldiğinin de bir kanıtıdır.
İlk işi ülkesini keşfetmek için gezmek olur. Halkının o güne kadar ki görmediği yüzüyle karşılaşır. Düzeni değiştirmek içinmi yoksa insanları cezalandırmak içinmi savaşıyoruz sorusunu sorar Hindistan'da bağımsızlık mücadelesi veren kişilere. İnsanları katletmek, trenleri raydan çıkarmakla direnişin olmayacağını savunur. Cezalandırma işini Tanrıya bırakma gerektiğini anlatır. Sivil itaatsizlik Hint halkının uygulaması gereken en önemli bir güçtür onun gözünde. Öncelikle ülkedeki bütün Hintlileri dua etmeye oruç tutmaya ve işgücünü durdurmaya çağırır. Bu İngiltere'yi şaşkına çeviren bu durumdur.
Toplu katliamlar yapan İngiliz yönetimi hiçbir şiddet eylemiyle karşılaşmaz. "Şiddetle değil azmimizle onları yenebiliriz" diyen Gandhi İngiliz malı kullanmama, denizden tuz çıkartarak pazarlama, kendi kıyafetlerinin kumaşını kendi dokuma vb gibi eylemlerle İngilizlere asla teslim olmayacağını ekonomik anlamda da göstermeye çalışır. Yapılan kararlı eylemler sonucunda Hindistan bağımsızlığına kavuşur ama bu defa da ülkede çıkan Müslüman ve Hindu çatışmaların durması için ölüm orucu eylemi yapar Gandhi. Hem Müslümanlar hem Hindular bu ölüm orucu karşısında daha fazla dayanamayıp çatışmaları durdurur. İnsanlar Gandhi sayesinde yaptıkları eylemler sonucunda emperyalist bir güç olan İngiltere'yi topraklarından ebediyen sürmüş, hiçbir devletin, korkusuz ve kararlı insanların, şiddet içermeyen direnişten kurtulamayacağını, inançları uğruna ölmeyi göze alarak organize olmayı dünyaya göstermiştir

Gandhi, liderliğin maksadının insanlara hizmet etmek olduğunu, bunu gerçekleştirmek için hedef belirlemenin, karar ve stratejilerin doğru kurulmasının yattığını, maneviyatın önemli olduğunu, hem özel hayatında yalnızken hem de halkla iç içe iken tek bir davranış standardı ortaya koyması gerektiğini belirtir. Bu yüzden kendi kumaşını önce kendi örerek giysisini yapmıştır. Kendi yiyeceğini kendi hazırlama, yetiştirme, dışa bağımlığı yok etme, kendi kaynaklarıyla yetinme vb gibi sivil ve toplumsal hareketleriyle topluma örnek olmuştur. 30 Ocak 1948'de radikal-milliyetçi bir Hintli tarafından gerçekleştirilen bir suikastle öldürülmüş ama ardında gelecek nesillerin dünyadan böyle bir adamın geçtiğine inanamayacakları bir hayat bırakmıştır.





