Dinimizde büyü yapmak da yaptırmak da büyük günahlardandır. Büyü yapmak ve yaptırmak lanetlenmiştir. Bu büyük günahı işleyip başkalarının hakkına girenlere karşı ne yapılmalı? Büyü nasıl bozulur? Detaylar haberimizde...

Büyü (sihir) lügatte sebebi gizli ve üstü kapalı olan şey demektir. Asıl manası, bir şeyi hakikatinden başka bir şeye çevirmektir. Örfte sihir denilince, başkası üzerinde meydana getirilen bir tesir, yönlendirme, aldatma ve zanna düşürme anlaşılır.

Sihir yapmanın, bununla meşgul olmanın hükmü hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Nevevî der ki:

"Sihir yapmak haramdır, büyük günahlardan olduğunda alimler arasında ittifak vardır. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sihir yapmayı yedi büyük günahtan biri saymıştır."

Ancak, sihrin öğrenilmesi de öğretilmesi de haramdır. Bazı alimler iki sebebe binaen sihir öğrenmeye cevaz vermişlerdir:

1. İçerisinde küfür olan sihirle, küfür olmayan sihrin farkını görmek ve göstermek için.

2. Kendisine sihir yapılmış olan bir kimseden sihri kaldırmak için.

Birincisi, sadece itikad açısından sakıncalı olabilir. Sihre inanmadıkça, sadece onun hakkında bilgi edinme yasaklanamaz. Bu durum, tıpkı putperestlerin putlarına nasıl ibadet ettiklerini öğrenmek gibidir. Zîra, sihirbazın yaptığı şeyin keyfiyetini bilmek, bir fiilin veya bir kavlin hikaye edilip anlatılmasından ibarettir, ama ona girişip onu yapmak başka bir şeydir.

İkincisi ise, büyülenen kimsedeki büyüyü çözmek, onu sihirden kurtarmak için yapılan bu mukabil ameliyeye Nüşre denir. Buna da caiz değil diyen olmuşsa da ailmlerin çoğuan göre caizdir. Saîd İbnu'l-Müseyyeb'in: "Allah, zarar veren (sihr)i yasakladı, fayda vereni yasaklamadı." dediği rivayet edilir. Katade merhum da: "Kişi, kendisine yapılan sihri tedavi edecek kimseyi arar" der. İbnu'l-Cevzî, bu ruhsatı şöyle ifade eder: "Nüşre, büyülenmiş, kimsenin büyüsünü çözme meselesinde, Ahmed İbnu Hanbel'e sorulunca: "Bunda bir sakınca yoktur" cevabını verir. Gerçi Ebû Davud, el-Merasil'de Hasan Basrî'nin bir mürseli olarak Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'in: "Nüşre (büyü bozma) şeytan işidir" buyurduğunu rivayet etmiştir. Âlimler bu hadisi: "Resûlullah amelin aslına işaret etmiş olmalıdır, çünkü asıl itibariyle bu da sihirdir, hüküm kasda göre değişir, kim bununla hayır kastederse, bu hayırdır, kim de şer kastederse şerdir" diyerek yoruma kavuştururlar. İbnu Hacer şu hususa da dikkat çeker: Hasan Basrî'nin hasr ifade eden mürselinin zahirine göre amel edilmemelidir. Çünkü, sihir bazan, (esas itibariyle meşru olan) rukye, dua ve ta'viz (muska) yoluyla da çözülebilmektedir. Öyle ise nüşre iki nev'e ayrılmış olmaktadır:

a) Sihirle yapılan nüşre ki hadisteki yasak buna bakar.

b) Meşru vasıtalarla yapılan nüşre ki, meşru olan nüşre ile de bunlar kastedilir.

Sihre karşı yapılacak mukabil tedavi yönteminin, helal olduğuna delil olarak gösterilen bir rivayet Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den gelen şu Müslim hadisidir. Der ki: "Benim bir dayım vardı, akrep sokmasına karşı rukye yapardık. (Dua, muska vb. yolla sihri zararsız hale getiriridik.) Bir ara Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) rukyeyi yasakladı. Bunun üzerine Efendimize gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Siz rukyeyi yasakladınız, ben ise akrep sokmasına karşı rukye yapıyorum" dedi. Dayıma: "Sizden kim kardeşine faydalı olabiliyorsa onu yapsın" diyerek ruhsat tanıdı."

Bu meseleyi te'yîd eden bir diğer delil başta Buharî olmak üzere pek çok hadis kitabında rivayet edilmiş olan: "Göz değmesi haktır" hadisidir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) göz değmesinin hak olduğunu, yani bunun sabit bir vak'a olduğunu ifade buyurmuş ve göz değmesine karşı tedavi yolları tavsiye etmiştir.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu meselelerdeki yasaklamasının mahiyeti hususunda bir bilgi edinmek üzere Müslim'in Avf İbnu Malik el-Eşcaî (radıyallahu anh)'den kaydettiği şu rivayete nazar edebiliriz: "Biz cahaliye devrinde rukye yapardık. Bir ara: "Ey Allah'ın Resûlü, bu hususta ne dersiniz? (Rukye helal midir, haram mıdır?)" diye sorduk. Şu cevabı verdi:

"Rukyelerinizi bana arzedin (okuyun bir göreyim, neler okuyorsunuz? Şunu bilin ki,) içerisinde şirke delalet eden bir ifade olmadıkça, rukyelerinizde bir mahzur yoktur."

Soruda geçen Hadis-i şerif ise şöyledir: Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Kim (sihir maksadıyla) bir düğüm vurur sonra da onu üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer. Kim bir şey asarsa, o astığı şeye havale edilir." (Nesaî, Tahrîm 19, (7, 112)

Bu Hadis farklı şekillerde yorumlanmıştır:

- Bunu yapan müşriklerin yaptığı bir işi yapmış olur. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu hadislerinde sihir manasını taşıyan davranışları yasaklamaktadır. Zîra, herhangi bir iplik alıp buna düğüm atıp, sonra da bir şeyler okuyup düğüm üzerine üfleme işi sihirbazların işidir. Şu halde böyle bir davranışta bulunan, sihirbazların yaptığı işi yapmış olmaktadır. Bu ise, şirk ehlinin amelidir. Zîra, faydalı şeylerin elde edilmesi ve zararlı şeylerin uzaklaştırılması ancak Allah'tan bilinir, O'ndan istenir. Düğümlere üflemek suretiyle faydalıyı elde etmek veya zararlıyı defetmek düşüncesi, Allah'a inanıp O'na tevekkül eden kimseye yakışmaz, ancak müşriklere yakışır.

- "Bu davranışıyla sihrin gerçek tesirinin olacağına inanmışsa bu şirk olur." Çünkü Allah'tan başka hakiki tesir eden yoktur.

- Bazı alimler hadiste geçen şirki, "Maksad şirk-i hafî'dir, zîra tevekkül ve Allah'a itimad terkedilmiş olmaktadır" diye açıklamışlardır.

Bir şey asma meselesine gelince, bununla büyüklerin veya küçüklerin boyunlarına fayda maksadıyla asılan muska, nazarlık gibi şeyler kastedilmiştir. Zînet için takılan şeyler buraya girmez. Bazı alimler bundan maksad: "Cahiliye devrinde boncuklardan, vahşi hayvanların tırnak ve kemiklerinden mamul kolyelerdir" der ve hadiste gelen yasağı oldukça kayıtlar. Bunlara göre, Kur'an ayetlerinde Allah'ın isimlerinden yazıp asılacak muskalar bu yasağa girmezler. Hatta bunlar caizdir. Nitekim, Abdullah İbnu Amr'ın çocuklara bu çeşit şeyler astığı rivayet edilmiştir. Bazı alimler de: "Burada takbih edilen husus faydanın celbine ve zararın def'ine inanılarak yapılan asmadır, değilse teberrük gayesiyle yer verilen asmalarda mahzur yoktur, caizdir" demiştir. Ebû Bekr İbnu'l-Arabî: "Kur'an'(dan bir şeyler yazıp) asmak sünnet yolu değildir, bu husustaki sünnet, asma değil zikirdir" der.

"Kim bir şey asarsa, o astığına havale edilir" ibaresi, Cenab-ı Hakk'ın yardımından mahrum kalır" manasında yer verilen bir kinaye olarak da değerlendirilmiştir.

BÜYÜ (SİHİR) NASIL BOZULUR?

Kendilerine sihir yapılmış kimselerin bunun tesirinden kurtulmak için, bu işi meslek edinmiş samîmiyetsiz kimselere müracaat etmeleri doğru değildir. Her şeyden evvel Allah'a sığınmak, ibadet ve dua etmek ve yoksullara sadaka vermek gerekir. Âlim, takva sahibi ve güvenilir bir kimse, sihir yapılan insanlara yardımcı oluyorsa ondan istifade etmek de mümkündür.

Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

"De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere nefes eden(sihirbazların) şerrinden ve hased ettiği vakit hasedcinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!" (Felak, 1-5)

A'raf, 116; Yûnus, 76-81; Taha, 69; Zuhruf, 30; Zariyat,

52. Hadis-i şerifte, fayda temin etmesi veya zararları defetmesi umularak boyna veya herhangi bir yere, cahiliye devrine ait muska, nazarlık, hayvan tırnağı ve kemiği gibi şeylerin asılması da yasaklanmaktadır. Böyle şeyler yapanları Allah, o güvendikleri şeylere havale ederek yardım ve rahmetinden mahrum bırakır. Kur'an'dan ve ilahî isimlerden bazı şeyler yazıp teberrüken asmak ise, bu hükmün haricinde tutulmuş ve caiz görülmüştür. Nitekim ashab-ı kiramdan Abdullah bin Amr (r.a.) küçük çocuklara böyle şeyler takardı. Bunların bir fayda celbedip zararı defedeceğine inanmak ise yine doğru görülmemiştir. Zira şifayı veren ve kötülükleri defeden ancak Allah Teala'dır. (Haşiyetü's-Sindî ale'n-Nesaî, Haleb, 1986, VII, 112)

İLGİLİ HABERLER

>>YASİN SURESİ
>>NAZAR DUASI
>>FETİH SURESİ
>>MERYEM SURESİ
>>VAKIA SURESİ
>>İSMİ AZAM DUASI
>>TAHA SURESİ
>>LEV ENZELNA
>>HAŞR SURESİ
>>FELAK NAS SURELERİ

Muhabir: Yazar Silinmiş