Kuranı Kerimde 114 sure bulunuyor. Son mukaddes kitap Kuran'ın surelerinden biri de Enbiya suresidir. Enbiya suresi Kuranı Kerimin 21. suresidir. 112 ayeti kerime olan Enbiya suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Enbiya suresinde Allah'ın birliği, öldükten sonra dirilme ve ahiret hayatına dair hükümler anlatılmaktadır. İşte Enbiya suresi, Enbiya suresinin okunuşu ve anlamı

ENBİYA SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI

Enbiya 1 (Mealleri Karşılaştır): Ikterebe lin nasi hisabuhum ve hum fî gafletin mu'ridûn(mu'ridûne).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ ٱقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِى غَفْلَةٍ مُّعْرِضُونَ
İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Halbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.

Enbiya 2 (Mealleri Karşılaştır): Ma ye'tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeûhu ve hum yel'abûn(yel'abûne).
مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا ٱسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ
(2-3) Rab'lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: "Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?"

Enbiya 3 (Mealleri Karşılaştır): Lahiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel haza illa beşerun mislukum, e fe te'tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne).
لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ ۗ وَأَسَرُّوا۟ ٱلنَّجْوَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ هَلْ هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ ۖ أَفَتَأْتُونَ ٱلسِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ
(2-3) Rab'lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: "Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?"

Enbiya 4 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbî ya'lemul kavle fis semai vel ardı ve huves semîul alîm(alîmu).
قَالَ رَبِّى يَعْلَمُ ٱلْقَوْلَ فِى ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ ۖ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
Peygamber, onlara dedi ki: "Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir."

Enbiya 5 (Mealleri Karşılaştır): Bel kalû adgasu ahlamin belifterahu bel huve şaır(şaırun), fel ye'tina bi ayetin kema ursilel evvelûn(evvelûne).
بَلْ قَالُوٓا۟ أَضْغَٰثُ أَحْلَٰمٍۭ بَلِ ٱفْتَرَىٰهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِـَٔايَةٍ كَمَآ أُرْسِلَ ٱلْأَوَّلُونَ
Onlar, "Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin" dediler.

Enbiya 6 (Mealleri Karşılaştır): Ma amenet kablehum min karyetin ehleknaha, e fe hum yu'minûn(yu'minûne).
مَآ ءَامَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَٰهَآ ۖ أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler?

Enbiya 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma erselna kableke illa ricalen nûhî ileyhim fes'elû ehlez zikri in kuntum la ta'lemûn(ta'lemûne).
وَمَآ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُّوحِىٓ إِلَيْهِمْ ۖ فَسْـَٔلُوٓا۟ أَهْلَ ٱلذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.

Enbiya 8 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma cealnahum ceseden la ye'kulûnet taame ve ma kanû halidîn(halidîne).
وَمَا جَعَلْنَٰهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَمَا كَانُوا۟ خَٰلِدِينَ
Biz, onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.

Enbiya 9 (Mealleri Karşılaştır): Summe sadaknahumul va'de fe enceynahum ve men neşau ve ehleknel musrifîn(musrifîne).
ثُمَّ صَدَقْنَٰهُمُ ٱلْوَعْدَ فَأَنجَيْنَٰهُمْ وَمَن نَّشَآءُ وَأَهْلَكْنَا ٱلْمُسْرِفِينَ
Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helak ettik.

Enbiya 10 (Mealleri Karşılaştır): Lekad enzelna ileykum kitaben fîhi zikrukum, e fe la ta'kılûn(ta'kılûne).
لَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكُمْ كِتَٰبًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?

Enbiya 11 (Mealleri Karşılaştır): Ve kem kasamna min karyetin kanet zalimeten ve enşe'na ba'deha kavmen aharîn(aharîne).
وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا ءَاخَرِينَ
Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik.

Enbiya 12 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma ehassû be'sena iza hum minha yerkudûn(yerkudûne).
فَلَمَّآ أَحَسُّوا۟ بَأْسَنَآ إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ
Onlar azabımızı hissedince, hemen oradan süratle kaçıyorlardı.

Enbiya 13 (Mealleri Karşılaştır): La terkudû verciû ila ma utriftum fîhi ve mesakinikum leallekum tus'elûn(tus'elûne).
لَا تَرْكُضُوا۟ وَٱرْجِعُوٓا۟ إِلَىٰ مَآ أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَٰكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ
Onlara, "Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorulacaksınız" denildi.

Enbiya 14 (Mealleri Karşılaştır): Kalû ya veylena inna kunna zalimîn(zalimîne).
قَالُوا۟ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
"Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik" dediler.

Enbiya 15 (Mealleri Karşılaştır): Fe ma zalet tilke da'vahum hatta cealnahum hasîden hamidîn(hamidîne).
فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَىٰهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَٰهُمْ حَصِيدًا خَٰمِدِينَ
Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti.

Enbiya 16 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma halaknes semae vel arda ve ma beynehuma laıbîn(laıbîne).
وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَٰعِبِينَ
Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.

Enbiya 17 (Mealleri Karşılaştır): Lev eredna en nettehıze lehven lettehaznahu min ledunna in kunna fa'ılîn(fa'ılîne).
لَوْ أَرَدْنَآ أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّٱتَّخَذْنَٰهُ مِن لَّدُنَّآ إِن كُنَّا فَٰعِلِينَ
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık.

Enbiya 18 (Mealleri Karşılaştır): Bel nakzifu bil hakkı alel batıli fe yedmeguhu fe iza huve zahik(zahikun), ve lekumul veylu mimma tasıfûn(tasıfûne).
بَلْ نَقْذِفُ بِٱلْحَقِّ عَلَى ٱلْبَٰطِلِ فَيَدْمَغُهُۥ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ ۚ وَلَكُمُ ٱلْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah'a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size!

Enbiya 19 (Mealleri Karşılaştır): Ve lehu men fîs semavati vel ard(ardı), ve men indehu la yestekbirûne an ıbadetihî ve la yestahsirûn(yestahsirûne).
وَلَهُۥ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ وَمَنْ عِندَهُۥ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِۦ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ
Göklerde ve yerde kim varsa hep O'nundur. O'nun katındakiler, ne O'na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.

Enbiya 20 (Mealleri Karşılaştır): Yusebbihûnel leyle ven nehare la yefturûn(yefturûne).
يُسَبِّحُونَ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler.

Enbiya 21 (Mealleri Karşılaştır): Emittehazu aliheten minel ardı hum yunşirûn(yunşirûne).
أَمِ ٱتَّخَذُوٓا۟ ءَالِهَةً مِّنَ ٱلْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ
Yoksa yerden, ölüleri diriltebilecek birtakım ilahlar mı edindiler?

Enbiya 22 (Mealleri Karşılaştır): Lev kane fîhima alihetun illallahu le fesedeta, fe subhanallahi rabbil arşi amma yasıfûn(yasıfûne).
لَوْ كَانَ فِيهِمَآ ءَالِهَةٌ إِلَّا ٱللَّهُ لَفَسَدَتَا ۚ فَسُبْحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.

Enbiya 23 (Mealleri Karşılaştır): La yus'elu amma yef'alu ve hum yus'elûn(yus'elûne).
لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ
O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar.

Enbiya 24 (Mealleri Karşılaştır): Emittehazû min dûnihî aliheh(aliheten), kul hatû burhanekum, haza zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum la ya'lemûnel hakka fehum mu'ridûn(mu'ridûne).
أَمِ ٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً ۖ قُلْ هَاتُوا۟ بُرْهَٰنَكُمْ ۖ هَٰذَا ذِكْرُ مَن مَّعِىَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِى ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ٱلْحَقَّ ۖ فَهُم مُّعْرِضُونَ
Yoksa ondan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı (Hiçbirinde birden fazla ilah olduğuna dair hiçbir delil yok). Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler."

Enbiya 25 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma erselna min kablike min resûlin illa nûhî ileyhi ennehu la ilahe illa ene fa'budûn(fa'budûni).
وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِىٓ إِلَيْهِ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱعْبُدُونِ
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, "Şüphesiz, benden başka hiçbir ilah yoktur. Öyleyse bana ibadet edin" diye vahyetmişizdir.

Enbiya 26 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalûttehazer rahmanu veleden subhaneh(subhanehu), bel ıbadun mukremûn(mukremûne).
وَقَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَلَدًا ۗ سُبْحَٰنَهُۥ ۚ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ
(Böyle iken) "Rahman, çocuk edindi" dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o melekler ikrama erdirilmiş kullardır.

Enbiya 27 (Mealleri Karşılaştır): La yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya'melûn(ya'melûne).
لَا يَسْبِقُونَهُۥ بِٱلْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِۦ يَعْمَلُونَ
Onlar Allah'tan önce söz söylemezler ve hep O'nun emriyle iş görürler.

Enbiya 28 (Mealleri Karşılaştır): Ya'lemu ma beyne eydîhim ve ma halfehum ve la yeşfeûne illa li menirteda ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne).
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ٱرْتَضَىٰ وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِۦ مُشْفِقُونَ
Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O'nun korkusuyla titrerler.

Enbiya 29 (Mealleri Karşılaştır): Ve men yekul minhum innî ilahun min dûnihî fe zalike neczîhi cehennem(cehenneme), kezalike neczîz zalimîn(zalimîne).
۞ وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّىٓ إِلَٰهٌ مِّن دُونِهِۦ فَذَٰلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلظَّٰلِمِينَ
İçlerinden her kim, "Allah'tan başka ben de şüphesiz bir ilahım" derse, böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.

Enbiya 30 (Mealleri Karşılaştır): E ve lem yerellezîne keferû ennes semavati vel arda kaneta retkan fe fetaknahuma, ve cealna minel mai kulle şey'in hayy(hayyin), e fe la yu'minûn(yu'minûne).
أَوَلَمْ يَرَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ أَنَّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَٰهُمَا ۖ وَجَعَلْنَا مِنَ ٱلْمَآءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ ۖ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hala inanmayacaklar mı?

Enbiya 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealna fîl ardı revasiye en temîde bihim ve cealna fîha ficacen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).
وَجَعَلْنَا فِى ٱلْأَرْضِ رَوَٰسِىَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَّعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler, yollar meydana getirdik.

Enbiya 32 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealnes semae sakfen mahfûza(mahfûzen), ve hum an ayatiha mu'ridûn(mu'ridûne).
وَجَعَلْنَا ٱلسَّمَآءَ سَقْفًا مَّحْفُوظًا ۖ وَهُمْ عَنْ ءَايَٰتِهَا مُعْرِضُونَ
Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah'ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.

Enbiya 33 (Mealleri Karşılaştır): Ve huvellezî halakal leyle ven nehare veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).
وَهُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ ۖ كُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

Enbiya 34 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma cealna li beşerin min kablikel huld(hulde), e fe in mitte fe humul halidûn(halidûne).
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ ٱلْخُلْدَ ۖ أَفَإِي۟ن مِّتَّ فَهُمُ ٱلْخَٰلِدُونَ
Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?

Enbiya 35 (Mealleri Karşılaştır): Kullu nefsin zaikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileyna turceûn(turceûne).
كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ ٱلْمَوْتِ ۗ وَنَبْلُوكُم بِٱلشَّرِّ وَٱلْخَيْرِ فِتْنَةً ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.

Enbiya 36 (Mealleri Karşılaştır): Ve iza reakellezîne keferû in yettehızûneke illa huzuva(huzuven), e hazellezî yezkuru alihetekum, ve hum bi zikrir rahmani hum kafirûn(kafirûne).
وَإِذَا رَءَاكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا ٱلَّذِى يَذْكُرُ ءَالِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ ٱلرَّحْمَٰنِ هُمْ كَٰفِرُونَ
İnkar edenler seni gördükleri zaman ancak alaya alırlar. "Bu mu ilahlarınızı diline dolayan?" derler. Halbuki kendileri Rahman'ın kitabını inkar ediyorlar.

Enbiya 37 (Mealleri Karşılaştır): Hulikal insanu min acel(acelin), seurîkum ayatî fe la testa'cilûn(testa'cilûni).
خُلِقَ ٱلْإِنسَٰنُ مِنْ عَجَلٍ ۚ سَأُو۟رِيكُمْ ءَايَٰتِى فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
İnsan çok aceleci (tez canlı) yaratılmıştır. Size yakında ayetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin.

Enbiya 38 (Mealleri Karşılaştır): Ve yekûlûne meta hazel va'du in kuntum sadıkîn(sadıkîne).
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ
Bir de "Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" diyorlar.

Enbiya 39 (Mealleri Karşılaştır): Lev ya'lemullezîne keferû hîne la yekuffûne an vucûhihimun nare ve la an zuhûrihim ve la hum yunsarûn(yunsarûne).
لَوْ يَعْلَمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ ٱلنَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
İnkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve hiçbir yardım da görmeyecekleri vakti bir bilseler!

Enbiya 40 (Mealleri Karşılaştır): Bel te'tîhim bagteten fe tebhetuhum fe la yestetî'ûne reddeha ve la hum yunzarûn(yunzarûne).
بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ
Şüphesiz o (tehdit edildikleri azap) onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkınlıktan dondurup bırakacak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak.

Enbiya 41 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe haka billezîne sehırû minhum ma kanû bihî yestehziûn(yestehziûne).
وَلَقَدِ ٱسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُوا۟ مِنْهُم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
Andolsun, senden önce de birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alaya aldıkları şey kuşatıverdi.

Enbiya 42 (Mealleri Karşılaştır): Kul men yekleukum bil leyli ven nehari miner rahman(rahmani), bel hum an zikri rabbihim mu'ridûn(mu'ridûne).
قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ مِنَ ٱلرَّحْمَٰنِ ۗ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ
(Ey Muhammed!) De ki: "(Size azab edecek olsa) gece ve gündüz Rahman'ın azabından sizi kim koruyacak?" Öyle iken onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmekteler.

Enbiya 43 (Mealleri Karşılaştır): Em lehum alihetun temneuhum min dûnina, la yestetîûne nasre enfusihim ve la hum minna yushabûn(yushabûne).
أَمْ لَهُمْ ءَالِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا ۚ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ
Yoksa bizim dışımızda onları koruyacak ilahları mı var? O ilah edindikleri nesneler kendilerine bile yardım edemezler. Zaten onlar bizden de yardım görmezler.

Enbiya 44 (Mealleri Karşılaştır): Bel metta'na haulai ve abaehum hatta tale aleyhimul umur(umuru), e fe la yerevne enna ne'til arda nenkusuha min etrafiha, e fehumul galibûn(galibûne).
بَلْ مَتَّعْنَا هَٰٓؤُلَآءِ وَءَابَآءَهُمْ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيْهِمُ ٱلْعُمُرُ ۗ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِى ٱلْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَآ ۚ أَفَهُمُ ٱلْغَٰلِبُونَ
Evet, biz onları da atalarını da, faydalandırdık. Öyle ki uzun süre yaşadılar. Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? O halde, onlar mı galip gelecekler?

Enbiya 45 (Mealleri Karşıla

Muhabir: Yazar Silinmiş