Felak ve Nas sureleri koruyucu sureler arasında yer alıyor. Alimlerin her gün okunmasını tavsiye ettiği Felak ve Nas surelerini okumanın faziletlerini sizin için araştırdık. Muavvizeteyn olarak adlandırılan Felak ve nas surelerini okumanın fazileti nedir?Bu yazımızda Felak ve Nas surelerini okumanın faziletini bulabilirsiniz. İşte Felak ve Nas surelerini okumanın fazileti...

FELAK VE NAS SURELERİNİN FAZİLETLERİ

"Felak ve Nas Sûreleri" okunduğu vakit ikisi birden okunur. Hatta "İhlas" ve "Fatiha" Sûreleri de bu iki sûreye ilave edilerek okunur. Sevgili Peygamberimizin tavsiyeleri böyledir.

Felak ve Nas Sûrelerinin faziletinin büyüklüğünü öğreten birkaç Hadis-i Şerif meali şöyle;

1. "Hiçbir dua eden bunun (Muavvizeteyn) gibisiyle dua etmemiştir. Hiçbir sığman, (Muavvizeteyn) gibisiyle (Allah'a) sığınmamıştır."

Hz. Ukbe Bin Âmir (R.A.) şöyle anlatıyor:

"— Hz. Peygamber (Aleyhisselam) ile birlikte yürüyordum. Bana:

Ey Ukbe, söyle! buyurdu. Ben de:

— Ne söyleyeceğim? Ya Rasûlallah! dedim:

— Felak ve Nas Sûrelerini oku. buyurdu. Okudum bitirdim. Resûlullah (S.A.V.) yukarıdaki hadisi buyurdu:

"Hiçbir dua eden bunun (Muavvizeteyn) gibisiyle dua etmemiştir. Hiçbir sığman, (Muavvizeteyn) gibisiyle (Allah'a) sığınmamıştır" dedi.

MUAVVİZETEYN, Felak ve Nas Sûrelerinin ismidir. İki sığındırıcı, kendilerini okuyarak Allah"a sığınma vasıtası olarak okunan dua demektir.

Bu iki sûre nazil olmadan (inmeden) Yüce Peygamberimiz birçok dualar okuyarak Cenab-ı Hakka sığındılar. Felak ve Nas Sureleri nazil olduktan sonra birçok okuduğu sığınma dualarını bıraktı, yalnız bu Felak ve Nas Surelerini okur oldular.

Yine Hz. Peygamber Efendimiz

2. "Allahü Teala bana, benzeri görülmemiş (sığınma) ayetleri indirdi (gönderdi). Bu ayetler, Felak ve Nas Sûreleridir" buyurdu.

Yine aynı ravi şöyle demiştir:

3. "Resûlullah (S.A.V.) her namazın arkasından Felak ve Nas Sûrelerini okumak için bana emretti

4. Sabahladığın ve akşamladığın zaman, üçer kere (İhlas, Felak ve Nas Sûrelerini) oku. Bunlar her yönden sana kifayet eder." buyurdu.

Yani, ne gibi, hayır istersen bu sûreleri okuman sana o istediğin haynn gelmesini sağlar. Ne gibi şer ve zararlardan Allah"a sığınmak istersen, bu sûreleri okuman seni onlardan emin kılacaktır.

Sözün kısası bu sûreleri okuman senin dünyanı cennet edecektir. Dünyası cennet olanın ahireti de cennet olmuş (olacak) demektir.

Hz. Aişe validemiz şöyle demiştir:

5. "Resülullah (S.A.V.) Efendimiz, her gece gelip yatağına yatacağı zaman (İhlas-Felak-Nas Sûrelerini) okur ve iki mübarek elini birleştirerek onlara (ellerine) liflerdi. Sonra da okuyup üflediği bu iki mübarek eliyle önce mübarek başını, yüzünü ve mübarek vücudunun ön kısmını meshederek başlar ve mübarek vücudunun arkalarından mübarek ellerinin yetişebildiği yerleri sıvazlayarak meshederdi. Bu şekilde okuyup üfleme ve sıvazlamayı ise, üçer defa tekrarlardı."

Yine Hz. Aişe validemiz şöyle anlatmıştır.

6. "Hz. Peygamber, bir ağrısı, ya da bir sancısı olduğu zaman, (Felak ve Nas Sûrelerini) okuyup kendi üzerlerine üflerdi."

Peygamberimiz hastalanıp halsiz düştüğü zaman ise, yani; "Ağrısı şiddetlenince ben aynı sureleri okuyup Hz. Peygamberin mübarek ellerine üfler onlarla O"nun mübarek vücuduna meshederdim. Bununla Hz. Peygamberin mübarek elinin bereketine ermeyi ümid ederdim."

Felak ve Nas Sureleri hastalara dahi okunur:

Mişkatül Mesabih"de şöyle kaydedilmiştir: Hasta olan kimselere, sihir (büyü) yapılan kimselere dahi (Felak ve Nas Sûreleri) okunması fayda verir. Bu okuma işi ise; hasta ya kendisi okur, ya da başka bir bilen tarafından okunabilir. Okuma işi 41 kere olur. Yani 41 gün, 41 kere okunması ve hastanın şifa bulmasu umulur. iyilişme üç günde, beş günde veya yedi günde dahi olabilir.

FELAK SURESİ NUZÜL, KONUSU, FAZİLETİ, TEFSİRİ (Diyanet)

Nuzül
Mushaftaki sıralamada yüz on üçüncü, iniş sırasına göre yirminci sûredir. Fîl sûresinden sonra, Nas sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Medine'de indiğine dair rivayetler varsa da (bk. Şevkanî, V, 615) üslûp ve içeriği bakımından Mekkî sûrelere benzediği görülür.

Konusu
Sûrede bazı kötülüklerden dolayı Allah'a sığınılması öğütlenmektedir.

Fazileti
Hz. Peygamber sahabeden Ukbe b. Âmir'e şöyle buyurmuştur: "Görmedin mi? Bu gece benzeri asla görülmemiş ayetler indirildi: Kul eûzü bi-rabbi'l-felak ve Kul eûzü bi-rabbi'n-nas" (Müslim, "Müsafirîn", 264). Resûlullah, Felak ve Nas sûrelerinin en güzel sığınma duaları olduğunu açıklamış ve çok okunmasını tavsiye etmiştir (Darimî, "Fezailü'l-Kur'an", 25. Bu iki sûrenin faziletiyle ilgili diğer rivayetler için bk. İbnKesîr, VIII, 550-553).

Tefsir
﴾1﴿ De ki: "Sabahın rabbine sığınırım;
"Sabah" diye çevirdiğimiz felak kelimesi "yarmak" anlamındaki felk masdarından isimdir. Yarma ve çatlatma neticesinde meydana gelen şeyin sıfatı olarak kullanılmaktadır. Yaygın yoruma göre burada Allah'ın gece karanlığını yarması neticesinde meydana gelen sabah aydınlığını ifade eder. Ancak, bir sonraki ayetle bağlantısı dikkate alındığında kelimenin, "yokluktan yarılıp çıkan mahlûkat" şeklinde özetleyebileceğimiz daha genel bir anlam içerdiğini kabul etmek gerekir. Buna göre felak kelimesi kainatın yokluk alanından belki bir patlama ile ilk meydana gelişini ve yaratılışını ifade eder. Bu cümleden olmak üzere arzdan kaynayan pınarlar, bulutlardan boşalan yağmurlar, tohumlardan filiz veren bitkiler, rahimlerden çıkan yavrular gibi Allah'ın kudretiyle bir asıldan, bir kaynaktan ayrılıp çıkan bütün mahlûkat felak kelimesinin kapsamına girer. Ayrıca –Muhammed Esed'in de belirttiği gibi (III, 1324)– felak kelimesinin, "bir belirsizlikten (dönem) sonra hakikatin ortaya çıkışı" şeklindeki tanımı (Tacü'l-arûs, "flk" md.) dikkate alındığında "sabahın rabbi" deyimiyle "Allah'ın, hakikatin her şekildeki idrakinin kaynağı olduğuna ve bir kimsenin ona sığınmasının, 'hakikatin ardından koşmak' ile eş anlamlı olduğuna" işaret edildiği de düşünülebilir. Eski tefsirlerde felak kelimesine, "cehennemin ismi, cehennemde bir zindanın veya bitkinin ya da kuyunun ismi" gibi –bize göre isabetli olmayan– başka yorumlar da getirilmiştir (mesela bk. Taberî, XXX, 349-351; Şevkanî, V, 616-617).

﴾2﴿ Yarattığı şeylerden gelebilecek kötülüklerden;
Bütün mahlûkatın şerrinden Allah'a sığınmanın gereği vurgulanmıştır. Bu ifade, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî, dış alemde veya kişinin nefsinde, tabii ve ihtiyarî, her türlü şerri kapsamaktadır. Allah'ın yarattıklarının şerri, kötülüğü yaratma bakımından Allah'a ait olmakla beraber her yaratılanın bir hikmeti, bir faydası, ilahî plana uygun bir fonksiyonu vardır. Bu imtihan planında ve ortamında insana kötüyü isteyip istememe ve onu icra için iradesini harekete yöneltme yetisi verilmiştir. Öte yandan Allah'ın kötü olarak nitelemediklerini kötü sayan veya kötü kılanlar, bu sınava tabi olan şuurlu varlıklardır yani kötülük onların tavrı, tercihi, kullanma ve uygulama biçimi ve yeri ile ilgilidir.

﴾3﴿ Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden;
"Gece" diye çevirdiğimiz gasık kelimesine müfessirler "soğuk, Süreyya yıldızı, güneş, ay, yılan ve zarar veren her şey" manalarını da vermişlerdir (bk. Razî, XXXII, 194-195; Şevkanî, V, 616). Buna göre bastırdığında soğuğun, battıklarında Süreyya yıldızı veya güneşin, tutulduğunda ayın, soktuğunda yılanın ve zarar veren her şeyin şerrinden Allah'a sığınmak gerekir. Ancak burada da müfessirlerin çoğunluğu bizim mealde verdiğimiz "gece" manasını tercih etmişlerdir. Çoğu zaman ve özellikle bu ayetlerin indiği devirlerin şartlarındaki insanlar için gece karanlığı korkutucu ve ürperticidir; faydaları yanında bazı sıkıntıları da vardır. Çünkü gece karanlığında insanın faaliyetleri zorlaşır, gündüzün yapılan işlerin bir kısmı gece yapılamaz, hatta bazan imkansız hale gelir; yolcu yolunu şaşırır, düşmana karşı korunmak güçleşir. Razî şöyle der: "Geceleyin yırtıcı hayvanlar inlerinden, haşereler yerlerinden çıktığı, hırsızlar ve soyguncular hücuma geçtiği, yangınlar olduğu ve yardım imkanı azaldığı için gecenin şerrinden Allah'a sığınılması emredilmiştir (bk. XXXII, 195). "Çöken karanlık" mecazi anlamda zulüm ve cehalet karanlığı, karanlık düşünceler ve insanın içine çöken, onun ruh dünyasını karartan kin, öfke, şehvet ve kıskançlık gibi kötü huylar yahut ölüm, ümitsizlik ve karamsarlık gibi insanı korkutup kaygılandıran haller şeklinde de yorumlanabilir.

﴾4﴿ Düğümlere üfürenlerin şerrinden;
"Üfürenler" diye çevirdiğimiz neffasat kelimesi hem erkek hem de kadın için kullanılır (bk. Abduh, s. 181). Âyet metnindeki ukad ise "düğüm" anlamına gelen ukde kelimesinin çoğuludur. "Düğümlere üfürenler" diye tercüme ettiğimiz ifade, "kadın sihirbazlar, sihirbaz nefisler, sihirbaz gruplar" anlamlarında da yorumlanmıştır (bk. Zemahşerî, IV, 301). Zemahşerî, ayette Allah'a sığınılması emredilen asıl kötülüğün ne olduğu hususunda şu ihtimalleri sıralar: a) Sihirle uğraşanların yaptıkları işten ve bunun günahından; b) Sihirbaz kadınların, yaptıkları sihirle insanları fitneye düşürmelerinden ve batıl şeylerle insanları aldatmalarından; c) Sihirbazlar üfürdükleri zaman onların etkisiyle değil Allah'tan gelen bir musibetten Allah'a sığınmak emredilmiştir (bk. IV, 301). Razî, neffasat kelimesini, "cinsel cazibeleriyle erkekleri adeta büyülercesine etkileyip türlü türlü işler yaptıran kadınlar" şeklinde özetleyebileceğimiz mecazi bir anlamda yorumlamanın uygun olacağını belirtmiştir (XXXII, 197). Bununla birlikte yaygın yoruma göre burada gerçek büyücü ve üfürükçüler kastedilmiş ve kadınıyla erkeğiyle büyü ile meşgul olan herkesin şerrinden Allah'a sığınılması emredilmiştir. Cahiliye döneminde ipi düğümleyerek ve düğümlere bir şeyler okuyup üfleyerek büyü yapıldığı birçok kaynakta zikredilmiştir. Âyette düğümlü ipe üflenerek yapılan büyünün etkisinden ve şerrinden değil, bunu yapanların kötülüğünden söz edilmiştir. Şu halde bu tür işlerle meşgul olanlar insanları aldatmakta, kafalarını karıştırmakta, onları bilhassa sıkıntılardan kurtulma hususunda gerçeklere yönelmekten ve bilime uygun tedbirlere başvurmaktan alıkoymakta, yanlış yollara ve davranışlara yönlendirmektedirler. Âyet, müminlerin büyücü ve üfürükçülere itibar etmemeleri, onlardan uzak durmaları, onlara değer vermekten sakınmaları gerektiğini de ortaya koymaktadır. Nitekim Taberî'nin naklettiği bir rivayete göre Hasan-ı Basrî, bu ayet söz konusu olduğunda "Sihre bulaşanlardan sakının" demiştir (XXX, 353; bu konuda ayrıca bk. Bakara 2/102 ).

Felak ve Nas sûrelerinin Medine'de indiğini söyleyen müfessirler burada bir yahudi tarafından Hz. Peygamber'e sihir yapıldığını, bu sebeple onun altı ay veya daha fazla bir süre rahatsızlanıp söylemediği bir sözü söylemiş ve yapmadığı bir şeyi yapmış gibi hayal ettiğini, bunun üzerine Felak ve Nas sûrelerinin indiğini ve Resûlullah'ın bunları okuyarak şifa bulduğunu bildiren rivayetlere dayanmaktadırlar (bk. Kurtubî, XX, 253). Ancak diğer Mu'tezile alimleri gibi Zemahşerî de ayetle ilgili yorumunda, bu tür uygulamaların gerçekliğine ve etkilerine inanmayı kesinlikle reddeder (bk. IV, 301). Son dönem alim ve müfessirlerinden Muhammed Abduh, böyle bir olayın peygamberin ve vahyin sihir vb. beşerî etkilerden korunmuşluğunu ifade eden ayetlere (bk. Maide 5/67; Hicr 15/9) aykırı olduğunu ileri sürerek ilgili rivayetlerin kabul edilemeyeceğini söylemiştir (Tefsîru cüz'i Amme, s. 181-182). Benzer görüş Reşîd Rıza tarafından –mevcut psikolojik bulgulara da dayanılarak– daha ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir (bk. Menar, I, 398 vd.). Bizim kanaatimize göre bilgi ve inanç konularında mütevatir olmayan rivayetlerin dayanak olamayacağı birçok Sünnî alimin üzerinde birleştiği bir kural olup peygambere büyü yapıldığı iddiasının hem bilgi hem inançla ilgisi bulunduğundan bu konuda mütevatir olma değeri taşımayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir (ayrıca bk. Alaeddin es-Semerkandî, Mîzanü'lusûl, s. 434).

﴾5﴿ Bir de kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden!"
"Kıskanç kişi" diye çevirdiğimiz hasid kelimesi "kıskanmak" anlamına gelen hased kökünden sıfat olup kıskançlık ve çekememezlik duygusunun etkisinde kalan kişiyi ifade eder. Bu duygunun etkisiyle "birinin sahip olduğu nimetin zevalini arzulama" anlamına gelen haset, İslam ahlak kaynaklarında başlıca kötülük kaynakları arasında gösterilmiştir. Bir tür ruh hastalığı kabul edilen hased duygusunun insan tabiatındaki bencillik eğiliminden, dolayısıyla başkalarının kendisinden daha üstün durumda olmasına tahammül edememesinden kaynaklandığı, bu durumun onu bir tür bunalıma soktuğu bildirilmektedir. Bu sebeple ayette, kıskançlığı tutan hasetçinin şerrinden Allah'a sığınmanın önemine dikkat çekilmiştir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/109).

NAS SURESİ NUZÜL, KONUSU, FAZİLETİ, TEFSİRİ (Diyanet)

Hakkında
Medine döneminde inmiştir. 6 ayettir. Nas, insanlar demektir.

Nuzül
Mushaftaki sıralamada yüz ondördüncü ve son, iniş sırasına göre yirmi birinci sûredir. Felak sûresinden sonra, İhlas sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Felak sûresinin Medine'de indiğini söyleyenler Nas sûresi için de aynı şeyi söylemişlerdir (bk. Şevkanî, V, 620; İbn Âşûr, XXX,631).

Konusu
Sûrede sinsice kötülüğe sürükleyen cinlerin ve insanların şerrinden Allah'a sığınılması öğütlenmektedir.

Tefsiri
﴾1-6﴿ De ki: "Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların malik ve hakimine, insanların mabuduna sığınırım!"

Allah Teala insanları yaratıp maddî ve manevî nimetleriyle hem bedenen hem de ruhen beslediği, yetiştirdiği, eğittiği için kendi zatını rab ismiyle anmıştır. Ragıb el-İsfahanî, "malik ve hakim" diye çevirdiğimiz 2. ayetteki melik kelimesini özetle şöyle açıklar: Melik, emîr ve yasaklarla insan topluluğunu yöneten kişidir. Bu kelime özellikle akıllı varlıkları yöneten için kullanılır; mesela "insanların meliki" denir, "eşyanın meliki" denmez (Müfredatü'l-Kur'an, "mlk" md.). Yönetilen bütün insanlar olunca kanunlarıyla, buyruk ve yasaklarıyla onların yöneticisi, malik ve hakimi de Allah'tan başkası değildir. "Mabud" diye çevirdiğimiz ilahtan maksat da sadece kendisi ibadete layık olan Allah'tır (ilah hakkında bilgi için bk. Bakara 2/163). Allah Teala bütün mahlûkatın rabbi olduğu halde burada üç ayette de, "insanlar"ın tekrarlanarak vurgulanması, onların mahlûkatın en üstünü ve en şereflisi olduğuna işarettir. Ayrıca dünyada insanları yöneten hükümdarlar, krallar ve bunları tanrı sayıp tapan kavimler geçmişte görülmüştür, bugün de farklı boyut ve tezahürlerde görülebilmektedir. Bu sebeple sûrede insanların rablerinin de, hükümdarlarının da, ilahlarının da sadece Allah olduğuna ve yalnızca O'na sığınmak, O'na tapmak, O'nun hükümranlığını tanımak gerektiğine dikkat çekilmiştir.

"Şeytan" diye çevirdiğimiz vesvas kelimesi, vesveseden türemiş, aşırılık ifade eden bir sıfat olup "çokça vesvese veren" demektir. Vesvese "şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen düşünce" demektir; terim olarak, "zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen kaynağı belirsiz fikir, şüphe ve kuruntu" anlamına gelir. Bir kimseye böyle bir düşünceyi telkin etmeye de "vesvese vermek" denir. Vesvese genel olarak insanı kötü, din ve ahlak dışı davranışlara yönelten bir iç itilme olarak hissedilir. Bu anlamdaki vesvesenin kaynağı şeytandır. Nitekim birçok ayette şeytanın insana vesvese verdiği ifade edilmiştir (mesela bk. A'raf 7/20; Taha 20/120). Kötülük sembolü olan şeytan, gerçek bir varlığa sahip olmakla birlikte onun insan üzerindeki etkisini psikolojik yolla gerçekleştirdiği düşünülmektedir (geniş bilgi için bk. Hayati Hökelekli, "Vesvese", İFAV Ans., IV, 458). Vesvesenin bir diğer kaynağı ise kişinin nefsidir; Kaf sûresinin 16. ayeti de bunu ifade etmektedir.

Vesvas kelimesi hem insanlara vesvese veren görünmez şeytanı hem de insanları yoldan çıkarmak ve onlara kötülük yaptırmak için gizlice tuzak kuran insan şeytanlarını, şeytan karakterli insanları ifade eder. "Sinsi" diye tercüme ettiğimiz hannas kelimesi ise "gizli hareket eden ve geride kalmayı adet haline getiren" anlamında bir sıfattır.

Sûrede cin ve insan şerrinden Allah'a sığınmayı isteyen buyruk, bizce belirsiz bir kaynaktan veya içimizden gelen arzu, duygu ve düşünceler karşısında uyanık olmayı, bunları akıl, vicdan ve dinî değerler süzgecinden geçirmeyi de içermektedir.

Son ayet-i kerîmeden de anlaşıldığı üzere insanları aldatmaya ve doğru yoldan saptırmaya çalışan iki tür şeytan vardır: Birincisi cin şeytanlarıdır ki bunlar insanların içine vesvese düşürerek onları yanlış yola sürüklemek isterler. Her insanın, kendisini kötülüklere sürüklemeye, kötü işleri onun gözünde güzel göstermeye çalışan bir şeytanı vardır. Nitekim Hz. Peygamber, her insanın kendine ait bir cini (şeytanı) bulunduğunu bildirmiştir (Darimî, "Rikak", 25; Müsned, I, 385). Başka bir hadiste de "Şeytan ademoğlunun kan damarlarında dolaşır" buyurulur (bk. Buharî, "Ahkam", 21). İnsanları doğru yoldan saptıran diğer şeytan ise insan şeytanlarıdır. Bunlar, gerçeklik ve değer ölçülerini kaybetmiş, kendilerini nefsanî haz ve arzuların akıntısına kaptırmış, bu manada şeytanın esiri olmuş insanlardır. Bunlar insana çoğu zaman sureti haktan görünerek yaklaşır ve insanı sonu hüsranla biten davranışlara yöneltirler.

"Ey rabbimiz! Bize bu dünyada da nimet, güzellik ve iyilik ver, öteki dünyada da nimet, güzellik ve iyilik ver" (Bakara 2/201).

"Orada onların duaları, 'Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allah'ım!', karşılıklı iyi dilekleri de 'selam' şeklinde olacaktır. Duaları ise 'Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun' diyerek son bulur" (Yûnus 10/10).

Yüce kelamının tefsiri için ortaya konan bu mütevazi çalışmanın tamamlanmasına muvaffak kıldığından dolayı Cenab-ı Allah'a hamdediyor, kusurlarımızı bağışlaması için engin rahmetine sığınıyor, bu eseri yararlı ve feyizli kılmasını niyaz ediyoruz.

Felak Nas Sureleri Türkçe ve Arapça okunuşları ile manası bir arada...

Felak:

  • Felak 1: Kul eûzu bi rabbil felak(felakı).

    بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلْفَلَقِ

    (1-5) De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."

  • Felak 2 : Min şerri ma halak(halaka).

    مِن شَرِّ مَا خَلَقَ

    (1-5) De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."

  • Felak 3 : Ve min şerri gasikın iza vekab(vekabe).

    وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ

    (1-5) De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."

  • Felak 4 : Ve min şerrin neffasati fîl ukad(ukadi).

    وَمِن شَرِّ ٱلنَّفَّٰثَٰتِ فِى ٱلْعُقَدِ

    (1-5) De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."

  • Felak 5 : Ve min şerri hasidin iza hased(hasede).

    وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ

    (1-5) De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."

Nas:

  • Nas 1: Kul eûzu bi rabbin nas(nasi).

    بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلنَّاسِ

    (1-6) De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım."

  • Nas 2: Melikin nas(nasi).

    مَلِكِ ٱلنَّاسِ

    (1-6) De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım."

  • Nas 3: İlahin nas(nasi).

    إِلَٰهِ ٱلنَّاسِ

    (1-6) De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım."

  • Nas 4: Min şerril vesvasil hannas(hannasi).

    مِن شَرِّ ٱلْوَسْوَاسِ ٱلْخَنَّاسِ

    (1-6) De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım."

  • Nas 5: Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nas(nasi).

    ٱلَّذِى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ ٱلنَّاسِ

    (1-6) De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım."

  • (1-6) De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım."

    مِنَ ٱلْجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ

    Minel cinneti ven nas(nasi).Nas 6:
Muhabir: Yazar Silinmiş