Gecenin ihyası
Akşam ile Yatsı Namazlarının Arasını İhya Etmenin Fazileti
Hz. Peygamber (s.a) -Hz. Âişe'nin rivayet ettiği bir hadîste-şöyle buyurmaktadır:
Allah nezdinde namazların en faziletlisi, akşam namazıdır ki, Allah Teala o namazı ne yolculukta olan, ne de mukîm bir kimseden iskat etmemiştir. Onunla gece namazını başlatmış ve yine onunla gündüzün namazını sona erdirmiştir. Bu bakımdan, kim akşam namazını kılıp ondan sonra da iki rek'at sünnet kılarsa, Allah Teala o kimse için cennette iki köşk bina eder.(85)
Hadîsin ravisi 'Bu köşklerin altından mı, gümüşten mi yapıldığını bilmiyorum. Çünkü hangisinden olacağını unuttum' demiştir.
Akşam namazından sonra dört rek'at nafile kılan bir kimsenin yirmi senelik (veya kırk senelik) günahı affolunur.(86)
Ümmü Seleme ile Ebu Hüreyre, Hz. Peygamber'den şu hadîsi rivayet etmektedirler:
Her kim akşam namazından sonra altı rek'at nafile namaz kılarsa, onun için bu altı rek'at, tam bir senenin ibadetine denktir veya o kimse kadir gecesini sanki namaz kılarak geçirmiştir.(87)
Said b. Cübeyr, Sevba'dan Hz. Peygamberin şu hadîsini rivayet eder:
Camide, akşam ile yatsı arasında ibadet maksadıyla nefsini hapseden bir kimse, eğer namaz veya Kur'an'dan başka birşey ile konuşmazsa, onun için cennette uzunluk ve genişliği yüz senelik bir mesafe olan iki köşk yapmak, Allah Teala'ya bir (lûtf-u ilahîsi) olarak hak olur ve yine Allah Teala, onun için o iki köşkün arasında öyle bir bahçe tanzim eder ki, eğer bütün ehl-i dünya o bahçeyi ziyaret etse, o bahçe onları içine alır.(88)
Kim akşam ile yatsı arasında on rek'at namaz kılarsa, Allah Teala onun için Cennet'te bir köşk bina eder.(89)
Hz. Ömer (r.a) 'Ey Allah'ın Rasûlü, o halde bizim, Cennet'te köşklerimiz çoğalır' diye sorunca, Rasûlullah (s.a) cevaben şöyle buyurmuştur: 'Allah Teala'nın nezdinde daha çok ve daha güzeli vardır'.
Enes b. Malik (r.a), Rasûlullah'ın şu hadîsini rivayet eder:
Kim cemaatle akşam namazını kıldıktan sonra iki rek'at nafile namazı kılar ve aralarında dünya ile ilgili herhangi birşey konuşmazsa, o iki rek'atın birinde Fatiha sûresini, sonra Bakara sûresinin başlangıcından on ayet, ortasından yüzaltmış üç ve yüzaltmış dördüncü ayetlerini ve on beş defa da İhlas-ı Şerîf i okuduktan sonra rükûa ve secdeye varırsa, ikinci rek'ata kalktığı zamanda Fatiha'yı okuyup ar-kasından Ayet'el-Kürsi'yi ve ondan sonra gelen iki ayeti 'İşte bunlar cehennemliktirler, orada ebedî olarak kalıcıdırlar' (Bakara/257) mealindeki ayete kadar okuyup Bakara sûresinin sonundan 'Göklerde ve yerde ne varsa hep Allah'ındır' ayetinden alıp, sûrenin sonuna kadar ve İhlas sûresini de onbeş defa okursa, (ona hesapsız sevap verilir)...(90)
Hadîste geçtiği şekilde yapanın sevabını, Hz. Peygamber öyle bir şekilde tavsif buyurmuştur ki, hadde ve hesaba sığmaz...
Abdallardan olan Gurrez b. Vebre der ki: Hızır'a 'Bana her gece yapacağım bir ameli öğret' deyince, Hızır şöyle dedi:
Akşam namazını kıldığın zaman kalk ve yatsı namazına kadar hiç kimse ile konuşmaksızın namaz kılmaya devam et ve bütün himmetini kıldığın namaza hasret. Kılacağın namazın iki rek'atında bir selam ver ve her rek'atta bir defa Fatihayı, üç defa da ihlas-ı Şerifi oku. Namazını bitirdiğin zaman hiç kimse ile konuşmaksızın evine dön, evinde iki rek'at namaz daha kıl. Bu iki rek'atın her birinde Fatiha ile yedi kere İhlas-ı Şerifi oku. Selam verdikten sonra secdeye kapan ve yedi defa Allah'tan günahlarının affını talep ederek şu duayı oku:
Allah, her türlü eksiklikten münezzehtir. Hamd, Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah herşeyden daha yücedir, günahtan dönüş ve ibadete yöneliş, ancak yüce ve büyük olan Allah'ın kuvvetiyle mümkündür.
Bu duayı yedi defa tekrar et, sonra başını secdeden kaldır, normal bir şekilde otur ve ellerini kaldırarak şöyle dua et:
Ey hayy, ey kayyum, ey celal ve ikram sahibi, ey geçmişlerin ve geleceklerin mabudu, ey dünya ve ahiretin rahman ve rahîmi! Yarab, Yarab! Ya Allah, ya Allah, ya Allah...
Sonra ellerin kalkık olduğu halde ayağa kalk ve yine aynı duayı tekrar et. Sonra istediğin yerde sağ kol üzerinde yüzün kıbleye dönük olduğu halde uyu. Rasûlullah'a (s.a) salat ve selam getir ve uyku tutuncaya kadar salavat okumaya devam et.
Bu sözlerden sonra Hızır'a dedim ki: İstiyorum ki bu duaları kimden dinlediğini de öğreneyim'.
Bu sualime karşılık Hızır şöyle dedi:
Ben, Hz. Muhammed'in bu duayı öğrendiği ve kendisine vahyedildiği sırada yanında hazır bulundum.Benim de hazır bulunduğum bir mecliste ona bu dua öğretildi. Ben de Hz. Muhammed'e bu duayı öğretenden öğrendim!(91)
Bu dua ve namaza tam bir yakîn ve doğru bir niyyetle devam eden kimse, ölmezden önce Hz. Peygamberi rüyasında görür. Bazı kimseler buna devam etmiş ve rüyasında Cennet'e girdiğini, orada peygamberleri ve Rasûlullah'ı görmüştür. Böylece Rasûlullah, kendisi ile konuşmuştur ve kendisini tanımıştır.
Kısaca, akşam ve yatsı namazlarının arasını ihya etme fazileti hakkında birçok hadîs rivayet edilmiştir. Hatta Rasûlullah'ın azadlısı Ubeydullah'a 'Hz. Peygamber (s.a) farz namazdan başka herhangi bir namazın kılınmasını emreder miydi?' diye so-rulduğunda, Ubeydullah (r.a) 'Akşam ve yatsı namazlarının arasında nafile namaz kılmayı emrederdi' demiştir.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Bir kimse akşam ile yatsı arasında namaz kılarsa, işte onun bu namazı Evvabin'in namazıdır!(92)
Esved şöyle anlatır: 'Akşam ile yatsı arasında İbn Mes'ud'a her gittiğimde onu namaz kılarken görürdüm. Kendisine neden böyle yaptığını sorduğumda, şöyle dedi: 'Bu saat, gaflet saatidir de ondan...'
Enes (r.a), Secde sûresinin 16. ayetinin bu namaz hakkında nazil olduğunu söylerdi: '(Onlar, o kimselerdir ki, geceleyin namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar, rablerinin azabından korkarak ve rahmetinden ümidvar olarak dua ederler'.
Ahmed b. Ebî'l-Havarî şöyle der: Ebû Süleyman ed-Daranî'ye şöyle sordum:
- Gündüzleri oruç tutup, akşam ile yatsı arasında yemek yemem mi sence daha iyidir; yoksa gündüzleyin oruçsuz olup, akşam ile yatsı arasını nafile ibadetle ihya etmem mi?
-İkisini de yap!
Eğer ikisini birden yapmak mümkün değilse, ne yapmalıyım?
O zaman, gündüz nafile orucu tutma, akşam ile yatsı namazlarının arasını ihya et!
Geceleri İbadete Kalkmanın Fazileti
Ayetler
Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını; seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah, sizin onu sayamayacağınızı bildiği için sizi affetti. Artık Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun.
(Müzzemmil/20
Gerçekten gece kalkmak daha oturaklı ve söz daha etkilidir.
(Müzzemmil/6)
Onlar o kimselerdir ki, geceleyin namaz kılmak için yataklarından kalkarlar.
(Secde/16)
Yoksa ahiretin azabından korkarak ve rabbinin rahmetini umarak o gece saatlerinde kalkıp secde ve kıyam halinde ibadet eden mi? (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak gerçek akıl sahipleri anlar.
(Zümer/9)
Onlar ki rablerine secdeler ve kıyamlar yaparak geceyi geçirirler.
(Furkan/64)
Bir de sabırla ve namazla Allah'dan yardım isteyin.
(Bakara/45)
Denildi ki; buradaki namaz, geceleyin kalkıp ibadet etmek demektir. Gece ibadetine sabır ile yardım edilir ve böylece nefse karşı açılan mücahede, zaferle sonuçlanır.
Hadîsler
Bu konudaki haberlerden biri de Rasûlullah'ın şu mübarek sözüdür:
Herhangi biriniz uyuduğu zaman; şeytan onun tepesinde üç düğüm bağlar. Bağladığı her düğümün yerine şu cümleyi nakşeder: 'Senin üzerinde uzun bir gece vardır, o halde uyu". Bu bakımdan eğer o kimse uyanıp Allah'ı zikrederse, o düğümlerden biri çözülür. Abdest aldığında biri daha çözülür. Namaz kıldığı takdirde üçüncüsü de çözülür ve böylece neşeli ve müsterih bir şekilde sabahlar. Aksi takdirde neşesiz ve tembel olarak sabahlar.(93)
Başka bir haberde, Hz, Peygamberin yanında sabahlara kadar mışıl mışıl uyuyan bir kişinin halinden bahsedildiğinde, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: 'O öyle bir kişidir ki, onun kulağına şeytan işemiştir'.(94) Yine bir haberde şöyle denilmiştir:
Şeytanın buruna çekilecek enfiyesi, ağızdan alınacak ilacı, göze sürülecek sürmesi (gözotu) vardır, şeytan, bir kimseye enfiyesinden çektirdiği zaman, ahlakı bozulur; ilacından yedirdiği zaman dili şerri konuşmak sûretiyle kötüleşir ve onun gözüne sürmesinden çektiği zaman da, bütün gece sabahlara kadar uyur.(95)
İki rek'at namaz vardır ki o iki rek'at namazı, gecenin ortasında kılmak, kul için dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır. Eğer ben ümmetimin bu hususta zorluk çe-
keceğinden korkmasaydım, muhakkak onlara bu iki rek'at namazı farz kılardım.(96)
Sahih'de Cabir (r.a) Rasûlullah'tan (s.a) şu hadîsi rivayet eder:
'Gecenin bir saati vardır ki, müslüman bir kul o saatte Allah Teala'dan hangi hayırlı işi isterse, Allah Teala kendisine onu ihsan buyurur'. Hadîsin başka bir rivayeti şöyledir: 'Kul o saatte dünya ve ahiret hayrını Allah'tan istediğinde, Allah verir. O saat ise, her gecede vardır'.(97)
Muğire b. Şu'be şöyle demiştir: 'Hz. Peygamber (s.a) ayakları kabarıp patlayıncaya kadar gece ibadetine devam ederdi. Kendisine denildi ki: 'Acaba Allah Teala, senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmedi mi?' Rasûlullah (s.a) 'Ben, Allah'a çokça şükreden bir kul olmayayım mı?' dedi.(98) Bu sözünün manasından anlaşılır ki, onun bu türlü ibadetleri, rütbesinin artmasından kinayedir. Çünkü şükretmek, (nimetin) artmasına vesiledir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:
Andolsun, eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım.(İbrahim/7) Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Ey Ebu Hüreyre! İster misin, Allah'ın rahmeti hayatta, ölümde, kabirde ve haşre gönderildiğin zaman senin üze-rinde olsun? (Eğer bunu istiyorsan) geceleyin kalk, rabbinin rızasını tahsil etmek için namaz kıl. Ey Ebu Hüreyre, evinin köşesinde namaz kıl. Böyle yaptığın takdirde senin evinin nûru göklerde ve yerde yıldızların nûrunun parladığı gibi parlayacaktır."
Gece ibadetini kaçırmayın, çünkü gece ibadeti, sizden önceki salihlerin adetidir. Zira gece ibadeti Allah'a (manen) yaklaşmak olduğu gibi günahların da kefaretidir. Bedendeki hastalığı giderici ve günahtan alıkoyucudur.(100)
Gece ibadeti, bir kimsenin adeti ise, fakat o ibadetini yapmasına uyku fırsat vermezse, kendisine namazının ecri yazıldığı gibi, uykusu da kendisine sadakadır.(101)
Hz. Peygamber Ebu Zer el-Gıfarî'ye hitaben şöyle demiştir:
-Eğer sefere gitmek istersen, onun için hazırlık yapar mısın?
-Evet.
O halde kıyamet yolunun seferi nasıl olur ey Ebu Zer? O gün sana fayda verecek şeyleri haber vereyim mi?
-Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü! Evet!
Sıcak günde, mahşer günü için oruç tut. Kabrin vahşeti için gecenin zifiri karanlığında iki rek'at namaz kıl. Büyük işlere hazırlıklı olmak için hacc yap. Miskine sadaka ver.Doğru söyle veya çirkin sözlerden kaçın.(102)
Rivayet ediliyor ki Rasûlullah zamanında bir zat var idi, halk yataklarına girdiğinde ve gözlere uyku geldiğinde o zat kalkar, namaz kılar ve Kur'an okurdu. Devamlı bir şekilde 'Ey ateşin rabbi! Beni ateşten koru!' derdi. Böylece Rasûlullah bir ara onu dinlemek için geldi ve kendisini dinledi. Sabahladığı vakit kendisine şöyle hitap etti: 'Ey Filan! Neden Allah'tan cenneti istemedin?' O zat 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben daha oraya varmadım ve amelim cenneti istemeye elverişli değil'. Bu cevap karşısında kalan Hz. Peygamber'e az bir zaman sonra Cebrail (a.s) gelip şöyle demiştir:
Ey Muhammed! Filana söyle ki, Allah onu ateşten korudu ve cennete dahil etti.
Cebrail Rasûlullah'a (s.a) şöyle der:
İbn Ömer ne iyi bir insandır, eğer geceleri de namaz kılsa...
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) İbn Ömer'e Cebrail'in sözünü nakletti. Bu müjde ile karşılaşan İbn Ömer de bundan sonra devamlı olarak gece namazını kıldı.
Nafî diyor ki: İbn Ömer, geceleyin namaz kılar, sonra şöyle derdi. 'Ey Nafî! Biz seher vaktine girdik mi?' Ben 'hayır' derdim. O yine kalkıp namaza devam ederdi. Sonra 'Ey Nafî! Biz seher vaktine girdik mi? 'Ben evet derdim .
Hz. Ali şöyle demiştir; 'Hz. Yahya b. Zekeriya (a.s) bir ara arpa ekmeğinden doya doya yedi ve o gece sabaha kadar uyuyup virdini terketti. Bunun üzerine Allah Teala kendisine şöyle vahiy gönderdi:
Ey Yahya! Acaba benim evimden daha hayırlı bir ev mi buldun, yoksa benim komşuluğumdan daha iyi bir komşuluk mu buldun? Ey Yahya! İzzet ve celalim hakkı için, eğer Firdevs'î görmüş olsaydın bedenindeki yağ erir ve nefsin ona kavuşmak için tenini terkederdi. Eğer sen, cehennemi bir defacık görmüş olsaydın, onun dehşetinden erirdin. Göz yaşlarından gözlerinden irinler akmaya başlardı ve Mesuh'tan sonra (Benî İsrail zamanında abidlerin giydiği ve kara yünden yapılmış bir nev'i elbise) deri (veya demir) elbiseyi giyerdin.
Hz. Peygamber'e şöyle denildi:
'Filan adam, bütün gece namaz kılıyor, sabahladığı zaman hırsızlık yapıyor, (bunun hali ne olacak?)' denilmesi üzerine Rasûlullah (s.a) 'Onun yaptığı ibadet, birgün onu yaptığı kötülükten menedecektir' buyurdu.(103)
-Allah o kişiden razı olsun ki, geceleyin kalkar, namaz kılar, sonra eşini uyandırır, o da namaz kılar; eğer eşi uyanmak istemezse yüzüne su serper.(104)
Allah, o kadından razı olsun ki, geceleyin kalkıp namaz kılar ve daha sonra kocasını uyandırır, o da namaz kılar. Eğer kocası uyanmazsa, onun yüzüne su serpmek suretiyle onu uyandırır.(105)
Kim geceleyin uyanır ve hanımını da uyandırır, sonra da ikişer rek'at namaz kılarlarsa, Allah'ı çokça zikredip anan, erkek ve kadınlar zümresine yazılırlar.(106)
Farz namazdan sonra en faziletli (nafile) namaz gece namazıdır.(107)
Hz. Ömer (r.a), Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Kim hizbinin (Kur'andan okunan bir miktarın) tamamını veya bir kısmını tamamlamadan uyuyup geceleyin kalkmazsa,sonra o hizbini sabah namazı ile öğle namazı
arasında okursa, sanki onu geceleyin okumuş gibi kendisine sevap yazılır.(108)
Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
Hz. Ömer (r.a) gece virdinden bir ayet okuyamadığı zaman, bayılıp düşer, adeta hasta ziyareti gibi kendisini ziyarete gelirlerdi.
İbn Mes'ud (r.a) gözleri uykuya daldığında kalkar, gece ibadetine başlardı. Sabaha kadar arı kovanından gelen ses gibi sesi işitilirdi.
Süfyan es-Sevrî (r.a) bir gece doya doya yemek yedi. Bunun üzerine kendisini kasdederek 'Eşeğin yemi arttıkça, çalışması da artırılır' deyip, o gece, sabaha kadar ibadet etti.
Tavus (r.a) yatağının üzerine uzandığı zaman, ateşe tutulan sac üzerinde tenelerin zıplaması gibi hareketler yapardı. Sonra kalkar, sabaha kadar namaz kılardı. Sonra şöyle derdi: 'Cehennemi anmak ve hatırlamak, abidlerin uykusunu kaçırmıştır'.
Hasan Basrî (r.a) şöyle demiştir: 'Gecenin zahmetinden daha şiddetli ve nefse daha ağır gelen ve bir de şu malın Allah yolunda infak edilmesinden daha zor olan bir amel tanımıyorum'. Bu sözden sonra Hasan Basrî'ye şöyle denildi: 'Teheccüd namazını kılanlara ne oluyor ki, yüzleri herkesin yüzünden daha iyi parlıyor?' Hasan Basri 'Onlar, Rahman ile başbaşa kaldıkları için Rahman (c.c) nûrundan onlara bir nûr giydirmiştir' dedi.
Salihlerden biri seferden geldi. Kendisine bir döşek serildi. Döşek üzerinde o gecenin virdini geçirecek kadar uyku uyudu. Bundan sonra hiçbir zaman döşek üzerinde uyumamak üzere yemin etti...(109)
Abdülaziz b. Ebî Avvad gece olduğu zaman yatağına gelir, eliyle yatağı sıvazlar; 'Muhakkak, sen yumuşaksın. Allah'a yemin ederim cennette senden daha yumuşak yatak vardır' deyip kalkar, bütün gecesini ibadetle ihya ederdi.
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Geceyi ilk başından ibadetle karşılarım. Fakat uzunluğu her ne kadar beni korkutuyorsa da aldırış etmeyip, Kur'an okumaya başlarım. Böyle sabahladığım halde yine de ibadetten doymuş değilim'.
Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: 'Kişi, günah işler ve işlediği gün-ahtan ötürü gece ibadetinden mahrum olup (bu büyük hazineyi elden kaçırır)'.
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Gecenin ibadetine ve gündüzün orucuna muktedir olmadığın zaman, bilmiş ol ki sen mahrumsun. Ayrıca günahların da çoğalmıştır'.(110)
Sile b. Uşeyn (r.a) bütün gece namaz kılar, seher zamanı geldiğinde şöyle derdi: 'Ey rabbim! Benim gibi bir kimse cenneti istemez. (Çünkü yüzüm yok). Fakat beni rahmetinle cehennemden koru!'
Bir adam, hükemadan birisine 'Ben gece ibadetine kalktığım zaman zayıflıyorum; (bana ne tavsiye edersin?)' deyince, o da şöyle bir tavsiyede bulundu: 'Ey kardeşim! Ne gündüzleri Allah'a isyan et, ne de geceleri ibadete kalk!'
Hasan b. Salih'in bir cariyesi vardı. O cariyeyi birisine sattı. Gece yarısı olduğu zaman cariye kalktı ve şöyle dedi:
-Ey evin sakinleri! Namaza! Namaza!
-Galiba sabahladık, fecr oldu mu?
-Siz farz namazlardan başka namaz kılmıyor musunuz?
-Evet, biz farzdan başka namaz kılmıyoruz.
Bunun üzerine cariye, Hasan b. Salih'in yanına gelip, şöyle dedi. 'Ey efendim! Beni öyle birilerine satmışsın ki, farz namazdan başka namaz kılmıyorlar. Beni geri al!' O da geri aldı.
Rebî şöyle demiştir: 'Ben, İmam Şafii'nin evinde birçok gece yattım. Geceleri az bir zaman uyurdu.
Ebû Cuveyriye şöyle der: "Ben Ebu Hanife ile altı ay arkadaşlık yaptığım halde, bu müddet zarfında bir tek gece bile yanını yere koyarak yattığını görmedim. Ebu Hanife, ilk zamanlarında gecenin yarısını ibadetle ihya ederdi. Fakat bir ara bir cemaatin yanından geçti. O cemaat, fısıldaşarak birbirlerine dediler ki: 'Bu kişi bütün geceyi ibadetle ihya ediyormuş'. Bu sözü işiten Ebu Hanife (r.a) 'Bende olmayan bir vasıfla vasıflandırılmaktan utanırım' deyip, bundan sonra bütün geceyi ihya etmeye başladı".
İmam Azam'ın geceleyin yatmak için yatağının olmadığı söylenir.
Malik b. Dinar (r.a) bir gece, akşamdan sabaha kadar şu ayeti durmadan tekrar etti:
Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, kendilerini iman edip salih ameller işleyenler gibi yapacağız, hayat ve ölümlerini bir tutacağız mı sandılar? Ne fena hüküm veriyorlar!
(Casiye/21)
Muğire b. Habib şöyle anlatır: Malik b. Dinar yatsı namazından sonra kalkarak abdest aldı. Sonra seccadesine yönelip sakalına yapıştı. Göz yaşları adeta kendisini boğmaktaydı ve şöyle dedi:
Ey Allahım! Malik kulunun bu ak tüylerini ateşe haram kıl. Ey rabbim! Cennetin sakinlerini cehennemin sakinlerinden ayırdetmek ve bölmek senin şanındandır. Acaba Malik kulun, hangi sınıfa dahildir? Acaba bu iki evden hangisi Malik kulunun evidir?
Fecr doğuncaya kadar Malik b. Dinar bu sözleri tekrar edip durdu.
Malik b. Dinar diyor ki: 'Bir gece virdimi unutup uyumuştum. Bir de rüyamda gördüm ki, mümtaz bir güzelliğe sahip bir cariye, elinde bir parça kağıt olduğu halde bana 'Sen bu kağıdı okuyabilir misin?' diye sordu. Ben 'Evet okuyabilirim' dedim. Bunun üzerine cariye, kağıdı elime tutuşturdu. Kağıtta şunlar yazılıydı:
Lezzetler ve temenniler, seni cennetlerdeki uysal ve beyaz (ela gözlü), hurilerden meşgul mü etti? Oysa cennette ebedî olarak yaşarsın, ölüm de yoktur ve cennetlerde güzel hurilerle beraber zevk u safa sürersin. Uykundan uyan. Zira Kur'an ile teheccüd kılmak uykudan daha hayırlıdır.(111)
Anlatıldığına göre Mesrûk hacca gittiğinde, Mekke'de kaldığı müddetçe hiçbir gece secde halinde olmaksızın uyumadı. Bütün uykusu secde halinde idi.
Abidlerden olan Ezhar b. Muğis şöyle anlatır: Rüyamda ehl-i dünya kadınlarına benzemeyen bir hatun gördüm. Kendisine dedim ki:
-Sen kimsin?
-Ben hurilerdenim.
-O halde benimle evlenir misin?
-Beni efendimden iste ve mehrimi ver de evlenelim,
-Senin mehrin nedir?
-Uzunca süren teheccüd ibadetinin yapılması!
Yusuf b. Mihran şöyle demiştir: 'Allah'ın arşının altında horoz şeklinde bir melek vardır. Pençesi inciden, ibiği yeşil zeberceddendir. Gecenin ilk üçte biri geçtiği zaman, iki kanadını çırpar ve öterek şöyle der: 'İbadete kalkanlar, kalksınlar!' Gecenin yarısı geçtiği zaman, yine kanatlarını çırparak bağırıp şöyle der: 'Teheccüd kılanlar kalksınlar!' Gecenin üçte ikisi geçtiği zaman kanatlarını çırparak, bağırıp şöyle der: 'Namaz kılanlar kalksınlar!' Fecirde ise kanatlarını çırptıktan sonra bağırarak şöyle der: 'Günahları boyunlarına asılı olduğu halde gafiller kalksınlar'.
Söylenildiğine göre, Vehb b. Münebbih el-Yemanî, otuz sene yanını yere koymamıştır. Kendisi şöyle demektedir: 'Evimde bir şeytan görmem, bir yastığı görmekten bana daha sevimli ve kolay gelir. Çünkü yastık, insanı uykuya davet etmektedir'. Vehb'in, ortası hurma lifi ile dolu ve deri yüzlü yastığımsı bir şeyi vardı. Uyku kendisini zorladığı zaman, göğsünü onun üzerine koyup birkaç defa sayıklar, sonra uykudan ürkerek derhal namaza kalkardı.
Seleften Rukbe b, Muskale şöyle anlatır: 'Rüyamda izzet sahibi Allah'ı gördüm ve şöyle dediğini işittim: İzzet ve celalim hakkı için Süleyman et-Teyrnî kulumun yattığı yeri keremimle donatacağım. Çünkü o kırk sene sabah namazını yatsı abdestiyle kıldı'.
Denilir ki: Bu zatın ictihadına göre uyku kalbe karıştığı zaman abdest bozulur.
Kur'an'dan önce inmiş eski kitapların bazılarında Allah Teala'dan şu söz rivayet edilmektedir: 'Benim gerçek kulum, kalkmak için horozların ötüşünü beklemeyen kimsedir'.
Gece İbadetine Kalkmayı Kolaylaştıran Zahirî
Sebepler
Gece ibadeti halkın avam tabakası için zordur. Ancak zahir ve batında gece ibadetini kolaylaştıran şartları yerine getirmeye muvaffak olan (havass) kimseler için ise kolaydır. Bu ibadeti kolaylaştıran zahirî şartlara gelince, onlar dört tanedir:
1.Fazla yememek, fazla içmemek ve dolayısıyla uykunun ken-
disine galip gelip gece ibadete kalkmayı ağırlaştırmamaktır.
Şeyhlerden bazıları her gece sofranın başında dikilip şöyle diyordu:
- Ey mürid kitleleri! Fazla yemeyiniz ki, fazla içmeyesiniz ve dolayısıyla çok uyumuş olmayasınız. Bunu yaptığınız takdirde ölüm anında çok üzüntü duymuş olacaksınız! Mideyi yemeğin ağırlığından hafifletmek, bu konuda en büyük temeldir.
2.Âzalarını yorucu ameller yapmak sûretiyle nefsini
bıktırmamaktır. Çünkü böyle yapıldığı takdirde asab bozukluğu meydana gelir! Bu hastalık ise, fazla yemek gibi uykuyu celbedici bir hastalıktır.
3.Gündüz kaylulet uykusunu terketmemektir. Çünkü kaylulet
uykusu gece ibadetine yardım eden bir Sünnet-i seniyye dir.(112)
4. Gündüz günah işlememek. Çünkü günahlar kalbi katılaştırır. Kalp ile rahmet sebeplerinin arasına bir perde gerilir.
Bir kişi Hasan Basrî'ye (r.a) şöyle der: 'Ey Ebu Said! Ben sapasağlam olarak uyuyorum ve gece ibadetine kalkmayı da seviyorum. Bunun için abdest suyumu hazırlıyorum. Fakat buna rağmen kalkamıyorum, sebebi ne ola ki?' Hasan (r.a) 'Senin günahların sani sımsıkı bağlamış da (ondan kalkamıyorsun!)' der.
Hasan Basri (r.a), çarşıya girdiği zaman alışveriş yapanların fuzulî ve manasız konuşmalarını dinleyip şöyle derdi: 'Zannedersem bu kimselerin gecesi kötü bir gecedir. Çünkü bunlar kaylulet uykusunu uyumuyorlar'.
Süfyan es-Sevrî şöyle der: 'İşlediğim bir günahtan ötürü beş ay gece ibadetinden mahrum oldum'. Kendisine 'O işlediğin günah neydi?' diye sorulduğu zaman "Bir kişiyi ağlarken gördüm. İçimden 'Bu adam samimi değil, riyakardır' demiştim".
Seleften biri şöyle anlatır: Gürrez b. Vebre'nin huzuruna girdiğimde, onu ağlarken buldum. Kendisine şöyle sordum:
Aile efradından birinin ölüm haberi mi geldi ki, bu şekilde
ağlıyorsun?
-Ondan daha kötü!
-Seni şiddetle sarsan bir hastalık mı var?
-Daha da kötü!
-O halde neymiş o?
Benim kapım kilitli, perdelerim sarkık olduğu halde ben bu
gece kalkıp virdimi okumadım. Bunun sebebi mutlaka yaptığım bir günahtan ileri gelmektedir.Oysa hayr, başka bir hayra insanı çağırmakta, şer ise, şerre çağırmaktadır. Hayr ve şerrin her ikisinin de azı çoğuna sürükler!
İşte bu hikmete binaen Ebu Süleyman Darani 'Bir kimsenin cemaatla kılınması gereken namazını bu şekilde kılmaması, mutlaka işlediği bir günahtan ileri gelmektedir!' ve 'Gece ihtilam olmak cezadır, cenabet olmak uzaklıktır' derdi.
Âlimlerden biri şöyle demiştir: 'Ey miskin insan! Oruç tuttuğun zaman düşün, kimin yanında ve neyle iftar edeceksin? Zira kul, bazen bir lokmayı yer, o lokma onun kalbini istikametten saptırır ve o kalp, ilk durumuna bir türlü artık dönemez olur. Çünkü bütün günahlar kalbin kasvetini artırır ve gece kalkmasına mani olur. Bütün günahlardan daha fazla menfi tesir yapan şey, haram yemektir. Helal lokma ise, kalbin temizlenmesine tesir edip kalbi hayra doğru sürükler. Onun yaptığı bu müsbet tesir, belki de hiçbir ibadetten elde edilemez. Kalpleri deneme ile murakabe eden ve ilanı nizamın şahidliğiyle bu durumları sabit olanlar helal lokmayı bilirler'.
Bu sırra binaen seleften biri şöyle demiştir: 'Nice lokmalar vardır ki, insanı gece ibadetinden menederler! Nice düşünce ve bakışlar vardır ki, bir sûreyi okumaktan insanı meneder! Kul bir lokmayı yer veya bir harekette bulunur, ondan ötürü bir sene gece ibadetinden mahrum olur! Nasıl ki, (gerçek şekilde) namaz kılmak, insanı her türlü fuhşiyat ve kötülük yapmaktan menediyorsa, fuhşiyat yapmak da öylece insanı namaz kılmaktan ve diğer hayırlı işleri yapmaktan meneder!'
Dinever şehrinde gardiyanlık yapanlardan biri şöyle diyor: "Ben otuz küsür sene gardiyanlık yaptım. Geceleyin suç üstü yakalananların hepsine 'Cemaatle yatsı namazını kıldın mı?' diye sorardım. Onlar da 'hayır' cevabını verirlerdi". İşte bu hadise, cemaatin insanı fuhşiyat ve kötülükleri yapmaktan menedişine delalet etmez de, neye delalet eder?
Gece ibadetine Kalkınayı Kolaylaştıran Batınî
Sebepler
Gece ibadetini kolaylaştıran batınî sebepler dört tanedir.
1. Kalbin müslümanlara buğzetmekten, bid'atlardan ve dünya kaygusundan pak bulunmasıdır. Zira kalbinin bütün himmetini dünya işlerine hasreden bir kimsenin gece kalkıp ibadet etmesi mümkün değildir. Eğer kalkarsa da namazı hakkında değil, dünya kayguları hakkında düşünmeye dalar, vesveselerin içerisinde kıvranıp durur. Böyle bir kimsenin benzeri hakkında şöyle denilmiştir:
Kapıcı bana senin uykuda olduğunu haber verdi. Halbuki sen uyanık olduğun zaman da uyuyorsun!
2. Emelin kısaltılmasıyla beraber kalpten ayrılmayan ezici bir korkudur. Kişi ahiretin şiddetlerini, cehennemin o korkunç derekelerini düşündüğü zaman, elbette uykusu kaçar, tedbir alması ve hazırlıklı bulunması iştiyakı oldukça kabarır. Nitekim Tavus b. Keysan şöyle demiştir: 'Cehennemin hatırlanması, abidlerin uykusunu kaçırır!'
Basra'da Süheyl adlı bir köle bütün geceyi ibadetle ihya ederdi. Sahibesi birgün kendisine şöyle der:
-Senin geceleyin ibadet edişin gündüz çalışmalarına zarar veriyor.
-Süheyl (kendisini kastediyor) ateşi hatırladığı zaman, uyku
onu tutmaz!
Yine bütün geceyi ihya eden başka bir köleye şöyle denmiş:
-Neden böyle yapıyorsun?
-Ateşi hatırladığım zaman, korkum kabardıkça kabarır.
Cenneti düşündüğüm zaman da şevkim yükseldikçe yükselir. Bu
bakımdan uyumaya kudretim yok!
Zünnûn-i Mısrî şöyle, demiştir:
Kur'an, va'd ve vaîd ile gözleri gecelerde uyumaktan me-netmiştir.
Onlar celal sahibi hükümdarın kelamını dinlemişlerdir. Bunun için onların boyunları, Zilletlerini Allah'ın izzeti önünde göstermek için O'nun rahmetine eğildi.
Yine aynı manayı ifade etmek için şöyle demişlerdir: Ey uzun uykulu ve uzunca gafletlere dalan insan! Çok uyku birçok hasret ve üzüntüleri gerektirir. Bil ki kabirde eğer oraya inersen (ki ineceksin) Ölümden sonra bir uyku vardır ki, uzadıkça uzar..
Yine orada işlediğin günahlardan
Ve sevaplardan ötürü senin için döşek yakılmıştır.
Ölüm meleğinin geceleyin ansızın gelmeyeceğinden emin misin?
Oysa nice emin kimseler vardır ki, Kapıları geceleyin ansızın çalınmıştır İbn Mübarek şöyle demiştir:
Gece, zifirî karanlığa büründüğü zaman, onu kucaklarlar.
Rükû'da oldukları halde üzerlerine şafak doğar.
Korku, uykularını kaçırmıştır.
Bunun için dimdik ayaktalar.
Dünyada emin olanlar ise, mışıl mışıl uyumaktadırlar.
3.Gece ibadetinin faziletini bu konuya delalet eden ayet, haber ve eserleri dinlemek sûretiyle bilmeli ki, ümidi kuvvetlensin ve sevaba karşı şevki artsın. Şevk de kendisini daha fazla sevap ve cennetlerin derecelerini elde etmeye teşvik etsin. Nitekim hikaye ediliyor ki, salihlerden birisi gazadan dönerken hanımı kendisi için
(yumuşacık bir) yatak seriverdi ve (yatağın üzerinde) oturarak kendisini beklemeye başladı. O ise camiye girdi, sabaha kadar aralıksız ibadete devam etti. Hanımı 'Seni uzun bir süre bekledim;sen ise seferden dönüş yaptığın halde sabaha kadar namaz kıldın?'deyince,o zat 'Ben bütün gece cennet hurilerinden birisinidüşündüğüm için seni ve evi unuttum. Müstakbel sevgilimin aşkı ile gecenin bütününü ibadete hasrettim' dedi.
4.İbadete teşvik eden gizli vesilelerin en şereflisi bulunan dördüncü vesile, Allah'ı sevmek, ibadetinde konuştuğu her harf ile rabbine münacaat ettiğine, rabbinin ise kalbine gelen manaları bile müşahade etmekle beraber, her haline vakıf ve muttali olduğuna sarsılmaz bir tarzda inanmaktır. Yine inanmalı ki kalbine gelen o manalar da Allah'tan gelen ve kendisiyle yaptığı hitap ve konuşmalardır.Bu bakımdan kul Allah'ı sevdiği zaman,
şüphesiz ki, Allah ile başbaşa kalmayı da sever ve onun münacatından lezzet alır. Böylece sahibi ile yaptığı münacattan lezzet duymayı uzak bir ihtimal saymak uygun değildir. Zira böyle bir lezzetin varlığına hem akıl, hem de nakil şahidlik eder!
Aklın Şahidliği
Güzelliğinden ötürü herhangi bir şahsa veya nimet ve serve-tinden dolayı padişaha aşık olanın hali dikkate alınsın ve ibretle bakılsın ki, bu aşık, maşuku ile başbaşa kaldığında münacatından nasıl lezzet alıyor? Ta sabahlara kadar nasıl da uyku kendisini tutmuyor?
Şayet 'Güzele bakmak insana bir zevk verir. Allah Teala ise, görülmez' dersen; bil ki, eğer güzel olan sevgili perdenin arkasında veya karanlık bir evde bulunuyorsa dahi aşık ona bakmaksızın ve hiçbir şey ummaksızın sadece O'nun komşusu olmaktan lezzet, O'na aşık olduğunu izhar etmek ve duyulacak bir yerden ağzıyla bunu ikrar etmekten zevk alır. Her ne kadar onun böyle olduğu sevgiliye malum ise de...
Eğer 'Âşık maşukun cevabını bekler ki onun cevabını işitmekle lezzetlensin. Oysa Allah Teala'nın konuşmasını kulağıyla dinleyemez' dersen; bil ki, Allah'ın aşığı olan zat, Allah'ın kendisine cevap vermeyeceği ve bütün sızlanışlarına rağmen sükût edeceğini bilir. Bu bakımdan Allah aşığının da halini Allah'a arzetmekten alacağı bir lezzet ve gizlisini O'nun huzuruna çıkarmasından elde edeceği bir zevk vardır. Nasıl mı? Allah'a yakîn derecesinde inanan bir kimse, münacaatı esnasında hatırına gelen her şeyi Allah'tan diler ve dolayısıyla lezzet alır. Padişah ile başbaşa kalıp, gece karanlığında ihtiyaçlarını padişaha arzeden bir kimse, padişahın vereceği nimetleri umduğundan ötürü lezzetlendiği gibi... Oysa Allah hakkındaki ümit daha doğru ve Allah nezdindeki nimet daha hayırlı, daha devamlı ve başkasının yanındaki nimetlerden daha faydalı ve garantilidir. Bu bakımdan tenhalarda ihti-yacını Allah'a arzeden bir kimse nasıl olur da bu arzedişinden lezzet almaz?
Naklin Şahidliği
Bu hakikatin varlığına gece ibadetine devam edenlerin o ibadetten lezzet aldıkları, aşıkın visal gecesini kısa saydığı gibi geceyi kısa saydıkları şahidlik etmekte ve delil olmaktadır.
Hatta aşıklardan birine 'Gece ile aran nasıl?' diye so-rulduğunda, şöyle demiştir: 'Ben onu hiçbir zaman doyasıya görmedim. Çünkü yüzünü bana gösteriyor, daha bakmadan dönüp gidiyor'.
Başka biri de şöyle der: 'Benimle gece iki koşu atıyız; bazen o beni geçer, şafağa varır, bazen de beni düşünmekten keser'.
Yine aşıklardan birine 'Senin için gece nasıl geçiyor?' de-nildiğinde, şöyle demiştir: 'Benim için gece bir saattir. O saatte iki durum arasındayım, Geldiği zaman onun karanlığı ile seviniyorum, doğduğu zaman onun fecri ile üzülüyorum. Ondan ötürü, sevgim, şimdiye kadar hiç bir zaman tamam olmuş değildir'.
Ali b. Bekkar şöyle demiştir: 'Kırk seneden beri fecrin doğuşundan başka beni üzen birşey olmamıştır'.
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Güneş battığı zaman, rabbimle başbaşa kalacağım için karanlığa seviniyorum, doğduğunda halkın gelip beni meşgul edeceğinden korktuğumdan ötürü üzülüyorum'.
Ebu Süleyman ed-Daranî şöyle demektedir: 'Gece ehli, gecele-rinden, oyun ehlinin oyunlarından aldıkları lezzetin daha alasını alırlar. Eğer gece olmasaydı dünyada kalmayı sevmezdim'. Yine şöyle demiştir: 'Eğer Allah Teala, gece ehline amellerinin sevabına karşılık olarak onlara verdiği lezzeti saysaydı, muhakkak ki o zevk amellerinin sevabından daha fazla olurdu'.
Alimlerden biri şöyle demiştir: 'Cennet ehlinin nimetine benzer bir vakit (nimet) dünyada yoktur. Meğer ki, Allah'a yalvarıp duran kimselerin kalplerinde taşıdığı gece münacatının tadı ve zevki ola...'
Biri de şöyle demiştir: 'Münacat lezzeti dünyadan değildir. O lezzet ancak cennettendir. Allah Teala onu velî kullarına izhar buyurmuştur. Onlardan başkası o lezzeti duyamaz'.
İbn Münkedir113 şöyle demiştir: 'Dünya lezzetlerinden ancak üç şey kalmıştır: a) Gece ibadeti, b) Arkadaşların bir araya gelmesi, c) Cemaatle kılınan namaz'.
Âriflerden biri şöyle der: 'Allah Teala, seherlerde uyanık kullarının kalplerine bakar ve onların kalplerini nûrlarla doldurur.
Böylece ilahî faydalar onların kalplerinin üzerine yağar, kalpler nûrlanır, sonra onların kalplerinden o şifalar (nûrlar) gafillerin kalplerine serpilir'.
Âlimlerden biri şöyle demiştir: 'Allah Teala seher zamanında cennete bir bakış yapar; bunun üzerine cennet parıl parıl parlayıp ışıklarla donatılır, sonra tir tir titrer, yaklaşır, güzelliği gittikçe artar ve bir milyon kat daha genişler. Sonra cennet der ki: 'Muhakkak mü'minler felaha kavuşur'. Bunun üzerine Allah Teala şöyle buyurur:
Ey cennet! Ne mutlu sana! Hükümdarlara mahsus saraylardan ibaretsin, İzzet, celal ve yüceliğime yemin ederim, sende cebbar, cimri, mütekebbir ve gururlananlar durma-yacaklardır.
Allah Teala Arş'a da bir bakış yapar, Arş da bir milyon kat daha genişler. O katların her birisinin varlığıyla Allah Teala da bir milyon ilme sahip olur. O ilimlerin her birinin genişliğini ancak Allah bilir. Bütün bunlardan sonra Arş tir tir titremeye başlar. Arş'ı yüklenen meleklere Arş ağır gelir. Öyle ki onlar birbirine gi-rerler. Oysa onlar Allah Teala'nın yaratıklarının sayısı kadar, belki daha fazladırlar. Bunun üzerine Arş şöyle der: 'O, ancak O'dur'.
Eski alimlerin biri şöyle der: Allah Teala (c.c) sıddîklardan birine şöyle ilham etti:
Kullarımdan bir grup var; ben onları, onlar da beni severler, ben onlara onlar da bana iştiyak duyarlar. Ben onları anarım, onlar da beni anarlar; onlar bana, ben de onlara bakarım. Eğer sen onların yolunda yürürsen seni severim, eğer onların yolundan saparsan senden nefret ederim!
Ârif 'Ey rabbim o kullarının nişanı nedir?' diye sorunca, Allah Teala şöyle buyurdu:
Çobanın güttüğü sürüyü gözettiği gibi, onlar da gündüzlerin ibadetlerini zamanında yapmak için gölgeleri gözetlerler. Kuşun yuvasına meyletmesi gibi, onlar da güneşin batışına meylederler. Ne zaman gece onları karanlığıyla örter, ka-ranlık artıp koyulaştığında, her aşık maşuku ile başbaşa kaldığında, o kullarım o zaman ayakları üzerinde bana
doğru dikilirler, yüzlerini bana çevirirler, benim kelamımla beni anarlar ve benim vermiş olduğum nimetlerimle bana temellük ederek yavarırlar. Onlar, çağırıp ağlayan, ah çekip isyanından şikayet edenler arasındadırlar. Benim için katlandıkları zahmetleri benim gözümle görülmekte, muhabbe-timden ötürü çektikleri ızdıraplar! benim kulağımla dinle-nilmektedir. Onlara ilk verdiğim nimet (şudur); onların kal-bine nûrumu doldururum. Bu sayede onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler. Vereceğim nimetlerin ikincisi, eğer yedi kat gök, yedi kat yer ve onlarda bulunan varlıkların tamamı terazilerine konsa, yine bu ni-metleri onlar için az görüyorum. Onlara vereceğim üçüncü nimet ise, yüzümle onlara yöneleceğim. Acaba yüzümle kendisine yöneldiğim bir kimseyi sen nasıl görürsün? (Böyle bir kimsenin mertebesi elbette çok büyüktür) Acaba hiç kimse kendisine neyi irade ettiğimi bilir mi?
Malik b. Dinar (r.a) şöyle demiştir: 'Kul geceleyin kalkıp teheccüde başlarsa Allah Teala (manen) o kula yaklaşır. Selef-i Salihîn kalplerinde hissettikleri incelik, tatlılık ve nûrların, Allah Teala'nın kalbe yaklaşmasından olduğuna kanaat ederlerdi'.
Bu hususun -Kitab'ul-Muhabbet'de işaret edileceği gibi- bir sırrı ve tahkiki vardır. Allah Teala'nın şöyle dediği rivayet edilir: 'Ey kulum, ben senin kalbine yaklaşan Allahım, gaybda nûrumu görmüştün'.
Müridlerden biri, şeyhine uzun uzadıya gece uykusuz kalışından şikayet edip, şeyhinden uykusuna celbedici bir çareyi söylemesini talep eder. Şeyhi 'Ey oğlum! Bil ki, Allah Teala'nın gece ve gündüzde esen rahmet meltemleri vardır. Onlar ancak uyanık kalplere isabet edip uyuyan kalplerden uzak eserler. O halde sen kalbini o esintilere karşı açık tut' der. Mürid 'Efendim, beni öyle bir hale soktunuz ki, artık ne gece, ne de gündüz uyuyamam' der. Bunun üzerine şeyhi 'Bil ki, bu esintiler, geceleyin daha fazla umulur. Çünkü gece kalkışında kalbin saflığı ve her türlü meşguliyetin bertaraf edilmesi vardır' diye cevap verir.
Sahih bir haberde Cabir b. Abdullah, Hz. Peygamber'den (s.a) şöyle rivayet eder:
Gece bir saat vardır ki o saatte müslüman bir kul Allah Teala'dan hayırlı bir iş istediği takdirde Allah Teala ona o hayrı muhakkak ihsan buyurur.(114)
Diğer bir rivayet şöyledir: 'Kul, o saatte dünya ve ahiret işinden hayırlı bir işi Allah'tan talep ederse, Allah Teala muhakkak o kuluna onu ihsan buyurur'.
Bu saat, her gecede mevcuttur. Zaten geceleyin ibadete devam edenlerin hedefi, bu saattir. Kadir gecesinin Ramazan ayında ve şerefli saatin cuma gününde gizlenmiş olduğu gibi, bu saat de gecenin içinde gizlenmiştir. O saat, daha önceden bahsi geçen rah-met rüzgarlarının estiği saattir. Allah daha iyi bilir.
85) Ebu'l-Velid Yunus b. Ubeydullah ve Taberanî
86)(Hişam b. Urve'den)
87)Tirmizî ve İbn Mace
88)Namaz bölümünde geçmişti.
89)İbn Mübarek
90) Ebu Şeyh
90)İmam Irakî, bu hadîsin aslına rastlamadığını kaydeder.
91)Namaz bölümünde geçmişti
93)Müslim ve Buharı, (Ebu Hüreyre'den)
94)Müslim ve Buharî, (ibn Mes'ud'dan)
95)Taberanî, (Enes'ten)
96)Adem b. Ebî İyas, (mürsel olarak).Farz kılardım'cümlesinden
maksat; 'Allah'a farz kılması için müracaatta bulunacaktım' demektir.
97)Müslim
98)Müslim ve Buharî
99)İmam Irakî'ye göre bu hadîs uydurma'dır.
100)Tirmizî, (Bilal'den); Taberanî ve Beyhakî, (Ebu Umame'den)
101)Ebu Davud ve Nesaî, (Hz. Âişe'den)
102) İbn Ebî Dünya, (İbn Muhalled'den mürsel olarak)
103) İbn Hibban, (Ebu Hüreyre'den)
104)Ebu Davud ve İbn Hibban
105)Ebu Davud ve İbn Hibban
106)Ebu Davud ve Nesaî, (Ebu Said ve Ebu Hüreyre'den sahih bir senedle)
107)Müslim, (Ebu Hüreyre'den)
108)İmam Ahmed, Darimi, İbn Huzeyme, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî, İbn
Mace, Ebu Ya'la ve İbn Hibban, (İbn Ömer'den)
109)Künyesi Ebu'l-Fadl, lakabı Şazan'dır. İbn Hibban sika (güvenilir)
olduğunu söylemiştir. Buharî ve Nesai kendisinden hadîs rivayet
etmişlerdir
110) Tabiîndendir. İbn Abbas dahil birçok sahabîden hadîs rivayet etmiştir.
111) Tabiînin birinci tabakasındandır. Hicrî 63 yılında -61 yaşındayken-vefat etmiştir.
112)İbn Mace, (İbn Abbas'tan)
113)Muhammed b.Münkedir b.Abdullah b.Hüdeyr, Teymî soyuna mensuptur, Medinelidir. Hicrî 130 senesinde vefat etmiştir.
114) Müslim





