Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular:
"Kim Kur'an'ı okur, onu güzelce ezberler, helalini helal, haramını haram kabul eder ve bunlara uyarsa, Allah bu sayede o kimseyi cennetine koyar. Ailesinden hepsi cehennnemi hak etmiş on kişiye şefaat etme hakkı verir." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur'an, 13/2905; Ahmed, I, 148)
Hıfz Nedir? Hafız Kimdir, Kime Denir?
Ezberlemek, zihinde tutmak, muhafaza etmek, saklamak, korumak anlamındaki "h-f-z" kökünden türeyen hafız, ezberleyen, zihninde tutan, saklayan, koruyan demektir. Hafîz, hafız kelimesinin mübalağalı şeklidir. Hafız kelimesi, din ıstılahında farklı anlamlara gelir: Koruyan ve esirgeyen anlamında Allah'ın güzel isimlerinden biridir.
Kur'an'ı başından sonuna kadar hatasız olarak ezberleyenlere, yüz bin hadisi senet ve metinleriyle birlikte ezberleyip ravîlerin terceme-i hallerini bilen muhaddislere de hafız denir. Çoğulu huffaz, hafaza, hafizîn ve hafızat'dır.
HAFIZLIĞIN VE KUR'ÂN'I EZBERLEMENİN FAZİLETİ İLE İLGİLİ HADİSLER
Evlatlarımıza Kur'an'ı öğretmek sûretiyle onlara en büyük hazîneyi bahşetmiş oluruz. Onlar yüklendikleri bu paha biçilmez emanet sayesinde Allah ve Rasûlü'nün sevdiği kimseler haline gelirler. Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Kur'an ehlini her şeyin üzerinde tutmuş, onlara daima kıymet vermiştir. Peygamber Efendimiz, Tebük Seferi'ne çıkarken Neccaroğulları'nın bayrağını Umare bin Hazm'a vermişti. Daha sonra Zeyd bin Sabit'i görünce, bayrağı Umare'den alıp ona verdi. Umare -radıyallahu anh-:
"–Ya Rasûlallah! Bana kızdınız mı?" diye sorunca Peygamber -aleyhisselam-:
"–Hayır! Vallahi kızmadım! Fakat, siz de Kur'an'ı tercih ediniz! Zeyd, Kur'an'ı senden daha çok ezberlemiştir! Burnu kesik zenci köle bile olsa, Kur'an'ı daha çok ezberlemiş olan kimse başkalarına tercih edilir!" buyurdu.
Evs ve Hazrec kabîlelerine de, bayraklarını Kur'an'ı daha çok ezberlemiş olan kimselere taşıtmalarını emretti. Bunun üzerine Avfoğulları'nın bayrağını Ebû Zeyd, Benî Selime'nin bayrağını da Muaz -radıyallahu anh- taşıdı. (Vakıdî, III, 1003)
Kur'an İnsanı Yükseltir
Kur'an ehlinin fazîletine dair diğer bir ibretli hadise de şöyledir:
Nafi bin Abdi'l-Haris, Usfan'da Ömer -radıyallahu anh-'a rastlamıştı. Hazret-i Ömer onu Mekke'ye vali tayin etmiş olduğu için:
"−Mekkelilerin başına kimi bıraktın?" diye sordu. O:
"−İbn-i Ebza'yı!" dedi.
Hazret-i Ömer:
"−İbn-i Ebza kimdir?" diye sorunca Nafî:
"−Âzad ettiğimiz kölelerden birisidir." dedi.
Ömer -radıyallahu anh-'ın:
"−Yerine bir azatlıyı mı bıraktın?" sorusu karşısında ise şu ibretli cevabı verdi:
"−O, Allah'ın Kitabı'nı okur ve farzlarını da iyi bilir."
Bunun üzerine Hazret-i Ömer hayranlık içerisinde:
"–Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
«Allah şu Kur'an ile birtakım kimselerin kıymetini yükseltir; bazılarını da alçaltır.» buyurmuştu!" dedi. (Müslim, Müsafirîn, 269)
Çocuklarımıza Kur'an'ı Öğretmek Zorundayız
Allah Rasûlü'nün ve ashabının Kur'an'ı bilen, ahkamıyla amel eden kimselere gösterdiği bu ihtimam sebebiyle nesillerimizin Kur'an'ı öğrenmeleri ve onun feyzine nail olabilmeleri için canhıraş bir gayret içerisinde olmalıyız. Unutmamalıyız ki Kur'an'a karşı gösterilen ihmal kadar insanın manevî hayatını karartan başka bir hata yoktur.
İstikamet üzere yaşayarak Allah ve Rasûlü'nün razı olduğu bir ümmet kıvamına erişebilmek için başta kendimiz, evlatlarımız ve toplum olarak Kur'an kültürüne sahip olmalıyız. Zîra Kur'an-ı Kerîm bize hayatın her safhasında ilahî bir rehberdir. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Gerçekten Biz, insanlar düşünüp akıllarını başlarına alsınlar diye bu Kur'an'da, her türlüsünden temsiller getirdik." (ez-Zümer, 27)
Kur'an'ın üçte birinden fazlası peygamberlere ve onların ibret verici kıssalarına aittir. Her mü'minin kalbi daima Kur'an'la hemhal olmalı, kendine ait problemlerin çözümünü Kur'an'da bulmalıdır. Zîra Kur'an, her derde devadır.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Kur'an'ın ilim ve hikmetleriyle istikametlenen, ahlakıyla ahlaklanan ve evlatlarına Kur'an'ı titizlikle öğreten anne babalara şu müjdeyi vermektedir:
Çocuklarınızı 3 Hususta Yetiştirin
"Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin:
Peygamber sevgisi,
Ehl-i Beyt sevgisi,
Kur'an kıraati…
Çünkü hamele-i Kur'an (yani Kur'an hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde peygamberler ve asfiya (yani safaya ermiş olan Allah dostları) ile birlikte Arş'ın gölgesindedir." (Münavî, I, 226)
Kur'an eğitimi, küçük yaşlardan îtibaren îtina ile yerine getirilmesi îcab eden bir vazîfedir. Zîra çocuğun kulakları Kur'an'ın sesine, kalbi Kur'an'ın dünyasına aşina olmalıdır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
Peygamberimiz (s.a.v) Çocuklara Kur'an'ı Küçük Yaşta Öğretirdi
"Kim Kur'an'ı küçük yaşlarda öğrenirse Kur'an onun etine ve kanına işler (Yani Kur'an'ın feyziyle nûrlanır.)" buyurmuştur. (Ali el-Müttakî, I, 532)
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, kendileri de, Abdülmuttalib Oğulları'ndan bir çocuk güzel konuşmaya başladığında, ona İsra Sûresi'nin 111. ayetini yedi defa okutarak öğretirdi. (Abdurrezzak, el-Musannef, Beyrut 1970, IV, 334; İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, Haydarabad 1976, I, 348.)
Evlatlarımız öz varlığımızın devamı olan hayat zînetleridir. Onlar, İslam fıtratı üzere yaratılarak anne-babalarına emanet edilmişlerdir. Bundan dolayı çocukların maddî yapıları ile birlikte rûhî hayatlarını da geliştirip istikametlendirmek, anne-babaların en mühim vazifesi ve Hak katındaki mes'ûliyetidir.
Bir mü'minin evladına bırakabileceği en kıymetli ve hakîkî mîras, ebediyet zenginliğidir. Evlatlara fanî lezzetler değil solmayan, eskimeyen, pörsümeyen bir ebedî saadetin yolu gösterilmelidir. Bunun ilk şartı da onların Kur'an-ı Kerîm ile fiilen ve fikren ünsiyetlerini (kaynaşmalarını) sağlamaktır. Bu hakîkati ifade etmek üzere Peygamber Efendimiz: "Sizin en hayırlınız, Kur'an-ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir." buyurmuşlardır. (Buharî, Fedailü'l-Kur'an, 21) Dolayısıyla bir mü'min, hayat boyu Kur'an-ı Kerîm'in talebesi ve yaşayabildiği kadar da bildiklerinin hocası olmakla mükelleftir.
Peygamberimizin (s.a.v) İki Emaneti
Tarih şahiddir ki fertler, aileler ve milletler en azametli bir ilahî emanet olan Kur'an-ı Kerîm'e sahip çıktıkları ve tabî oldukları nisbette abad olmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Veda Haccı'nda:
"…Size öyle bir emanet bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız. O emanet, Allah'ın Kitabı ve Nebîsinin Sünnet'idir…" (Hakim, I, 171/318) buyurmuşlar ve tarihî gerçekler ile de bir çok defa yaşanılan bir hakîkate işaret etmişlerdir.
Ahlak ve maneviyat eğitiminin yeterince yapılmadığı, bunun netîcesi olarak iffetsizliğin, narkotiğin ve türlü gasp ve cinayetlerin arttığı, böylece vatanperverlik duygularının zayıfladığı zamanımızda, Kur'anî hizmetler ve fedakarlıklar büyük bir ehemmiyet arzetmektedir. Bu gayrette ihmalkarlık göstermek, kendimizin, neslimizin ve bütün ümmetin geleceğini tehlikeye atmak gibi ağır bir mes'ûliyettir.
Kur'an düşmanlığı kadar büyük bir bedbahtlık düşünülemezse de ona hizmet husûsundaki ihmalkarlık da buna yakın bir vebal taşır. İnsanların selde sürüklenen kütükler misali zamanın menfî modalarına kapıldığı günümüzde ayakta kalabilmemiz ve küfür, ilhad ve taviz selinden üzerimize bir katre dahî sıçramayacak sûrette korunabilmemiz için yakınlarımıza, aile efradımıza, muhîtimize Kur'an'ı öğretmeye, onun nûrunu, feyzini, bereketini yaymaya gayret etmeliyiz. İki cihanda da Kur'an'a muhtac olduğumuzu asla unutmamalıyız. Kur'an'la daimî bir ünsiyet içinde hemhal olmamız; onun emir ve nehiyleri ile istikametlenmemize, ahlakı ile ahlaklanmamıza vesîle olur. Aksine hareket ise, büyük bir hüsrandır. Ebedî istikbali fanî lezzetler mukabilinde heba etmektir.
Yaşadığımız çağ, aileleri, gafletin esir aldığı bir devirdir. Öyle ki, kitleler halinde nesiller heba edilmektedir. Halbuki israfın en kötüsü insanların heba edilmesidir.
Diğer taraftan dînin, ırzın, malın ve neslin korunması zarûridir. Bunlar ise vatanın muhafazası ile mümkündür. Bu sebeple neslimize küçük yaşlarda muhabbetullah, Kur'an aşkı ve vatanperverlik şuuru vermek mecburiyetindeyiz.
HAFIZLIK VE KUR'ÂN-I KERİM İLE İLGİLİ HADİSLER
Hafızlar 10 Kişiye Şefaat Edecektir
Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular:
"Kim Kur'an'ı okur, onu güzelce ezberler, helalini helal, haramını haram kabul eder ve bunlara uyarsa, Allah bu sayede o kimseyi cennetine koyar. Ailesinden hepsi cehennnemi hak etmiş on kişiye şefaat etme hakkı verir." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur'an, 13/2905; Ahmed, I, 148)
Peygamber Efendimiz'i (s.a.v) En Çok Üzen Olay
Enes -radıyallahu anh-:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Bi'r-i Maûne'de şehîd olan ashabına üzüldüğü kadar, hiçbir şeye üzüldüğünü görmedim!" demiştir. (Müslim, Mesacid, 302) Çünkü Bi'r-i Maûne şehîdlerinin hemen hepsi de Ashab-ı Suffe'den olup, Allah Rasûlü'nün manevî terbiyesi altında yetişmiş (Kurra Hafız) Kur'an ve sünnet muallimiydiler.
Peygamberimiz'in (s.a.v) Kuran'ı Kerim'i En çok Bilenlere Verdiği Değer
Cabir -radıyallahu anh-'tan rivayet edildiğine göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Uhud Gazvesi'nde şehîd düşenleri her mezara iki kişi konacak şekilde bir araya getirtmiş:
"–Bunların hangisi daha çok Kur'an bilirdi (Kur'an'ı yaşardı)?" diye sormuş ve şehîdlerden hangisi gösterilirse, onu kıble tarafına koymuştur. (Buharî, Cenaiz, 73, 75)
Hafızların Cennetteki Makamı
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin: Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur'an kıraati… Çünkü hamele-i Kur'an (yani Kur'an hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde peygamberler ve asfiya (yani safaya ermiş olan Allah dostları) ile birlikte Arş'ın gölgesindedir." (Münavî, I, 226)
Gıpta Edilecek İki Kişiden Biri de Kur'an ile Meşgul Olandır
İbni Ömer radıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah'ın kendisine Kur'an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah'ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O'nun yolunda harcayan kimse." (Buharî, İlm 15, Zekat 5, Ahkam 3, Temennî 5, İ'tisam 13, Tevhîd 45)
En Hayırlınız Kur'an Öğrenen ve Öğretendir
Osman İbni Affan radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizin en hayırlılarınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğretenlerinizdir." (Buharî, Fezailü'l-Kur'an 21)
Toplumlar Kur'an ile Yükselir
Ömer İbni Hattab radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah şu Kur'an'la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır." (Müslim, Müsafirîn 269)
Hafızlığa Özen Göstermek Gerekir
Ebû Mûsa radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şu Kur'an'ı hafızanızda korumaya özen gösteriniz. Muhammed'in canını kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Kur'an'ın hafızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ipinden boşanıp kaçmasından daha hızlıdır." (Buharî, Fazailü'l-Kur'an 23; Müslim, Müsafirîn 231)
HAFIZLIKLA İLGİLİ GÜZEL SÖZLER
Abdullah bin Mes'ûd -radıyallahu anh-, Kur'an-ı Kerîm hafızlarının bu ilahî kelamdan nasıl müteessir olmaları lazım geldiğini şöyle ifade eder:
"Kur'an'ı ezberlemiş olan kimse, insanlar uykuda iken gece kalkıp ibadet etmesiyle, halk yemek yerken oruç tutmasıyla, başkaları sevinip eğlenirken akıbeti için kederlenmesiyle, insanlar gülerken kulluktaki acziyetinden dolayı ağlamasıyla, halk birbiriyle konuşurken sükûtuyla, insanlar kibirlenirken tevazuuyla tanınmalıdır. Kur'an'ı ezberlemiş birisinin ağlaması, üzgün durması, vakarlı ve bilgili olması, tefekkür ve sükût halinde bulunması îcab eder. Kur'an ehli; katı yürekli, gafil, çığırtkan ve hemen öfkelenen biri olmaktan da sakınmalıdır." (Ebû Nuaym, Hilye, I, 130)
Ebû Ömer, Kur'an hafızını şöyle tarif etmekteddir:
"Kur'an hafızları Kur'an'ın hükümlerini, helal ve haramını bilen ve içindekilerle amel edenlerdir." (Kurtubî, I, 26)
KURÂN-I KERİM VE HAFIZLIK İLGİLİ KISSALAR
Cesedi Çürümeyen Hafız
Hayatlarını Cenab-ı Hakk'ın razı olduğu istikamette yaşamış bulunan salih kulların cesetlerinin kabirlerinde çürümediğine dair yakın tarihimizden bir misal de Adanalı, istikamet ehli, hafız bir müezzin efendidir. Allah dostlarından Mahmud Sami Ramazanoğlu -rahmetullahi aleyh- Adana'da bu vasıfta vefat etmiş bir hafızın 30 sene sonra yol geçme zarureti sebebiyle nakil için kabrinin açıldığını, ancak o kimsenin cesedinin hiç bozulmamış olduğunu, üstelik kefeninin dahî pırıl pırıl durduğunu, bizzat müşahede eden biri olarak nakletmişlerdir.
Bu hadise ayrıca, Kur'an-ı Kerîm ile hemhal olan hakikî hafızların dünya ve ahirette pek çok ilahî lûtuf ve ikramlara nail olacağının da bir işaretidir. (Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu)
Cennetül Baki'de Bulunan Kur'an-ı Kerîm'in Hikayesi
Yine Emin Saraç Hocaefendi, Medîne-i Münevvere eşrafından olan Abdülkadir Bekli'den, oranın Mahkeme-i Şer'iyye Sicilleri'ne de geçen, ibret ve hikmet dolu bir hadiseyi şöyle nakleder:
Bir hac mevsimidir. Medîne'de gayet güzel bir hat ile yazılmış bir Kur'an-ı Kerîm, müzayedeye çıkarılır. Muhtelif memleketlerden gelen hacılar, onun nefis hattını hayranlıkla seyredip tekliflerini bildirirler. O esnada merakla Kur'an-ı Kerîm'e yaklaşan bir Türk hacı, mushafın hattını görünce, hayretler içerisinde haykırır:
"–Bu, merhum babamın yazdığı Kur'an-ı Kerîm!.."
Ardından:
"–Fakat biz, onu vasiyeti îcabı olarak kabrine koymuştuk!" der.
Sonra da bu muammayı çözmeye çalışır. Meselenin ilgili kimselere intikali neticesinde şu malûmat ortaya çıkar:
Medîne-i Münevvere'deki Cennetü'l-Bakî Kabristanı'nda yer olmaması münasebetiyle bazı kabirlere aradan belli bir müddet geçtikten sonra yeni cenazeler defnedilmektedir. Yine böyle bir vesîleyle eski kabirlerden biri açıldığında, orada taptaze bir cesede ve üzerinde de bu Kur'an-ı Kerîm'e rastlanır. Herkes hayrette kalır. Vazifeliler de bu pek mükemmel bir sûrette yazılmış olan Kur'an-ı Kerîm nüshasını kabirden alırlar. Yaptıkları istişare neticesinde de onu müzayedeye çıkarıp elde edilecek meblağı ümmet-i Muhammed'in istifadesi için beytülmale koymaya karar verirler.
Öğrendikleri karşısında gözleri yaşaran Türk hacı, bu ibretli hadisenin evveliyatını da kendisi tamamlar:
"Babam bir Osmanlı hattatıydı. Her sene bir Kur'an-ı Kerîm nüshası yazar ve geçimini öyle tedarik ederdi. Fakat bunun yanında, ayrıyeten büyük bir îtina ile yazmakta olduğu bir mushaf vardı. O kadar güzeldi ki, bakmaya doyulmazdı. Babam onu hiç acele etmeden, adeta bütün maharetini ortaya koyarak, tarifsiz bir zevk ve iştiyak içinde yazardı. Sabırla geçen uzun bir zamanın ardından, nihayet ortaya müthiş bir şaheser çıktı. Buna muvaffak olan babam, büyük bir şükür ve sürur hissiyatı içinde bizleri topladı ve:
«–Evlatlarım! Ben bu Kur'an-ı Kerîm'i ahirette bana şefaatçi olsun diye yazdım. Size vasiyetim şudur ki; ben öldükten sonra onu güzel bir şekilde sararak göğsümün üzerine koyasınız!» dedi.
Bizler de vefat ettiği zaman onun bu vasiyetini yerine getirdik.
İşte beni şaşırttığı nisbette sevindiren asıl muamma, babamın bu Mushaf-ı Şerîf ile İstanbul'da defnedilmiş olmasına rağmen, yıllar sonra kendisine mübarek topraklarda ve mübarek bir kabristanda rastlanmış olmasıdır!" (Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu)





