Kur'an ve sünnetin haber verdiği değişik yaratma modelleri vardır. Kuran insanın muhtelif yaratılış devrelerinden bahseder. Bunu ana hatlarıyla ikiye ayırmak mümkündür. Birisi; ilk insan Hz. Adem (as)`ın, ikincisi de diğer insanların yaratılmasıdır. Bu farklı yaratılışlara bazen ayrı ayrı ayetlerde, bazen de aynı ayette dikkat çekilir. Peki Hz. Adem nasıl yaratıldı? İşte cevabı...
Rivayet edilir ki, Yüce Mevla, Âdem -aleyhisselam-'ı yaratmak istediği zaman yeryüzüne:
"Ben, senin toprağından kendime halîfe yaratacağım. Onlardan bana itaat edenler ve isyanda bulunanlar olacaktır. Bana itaat eden kimseyi cennete; isyan eden kimseyi de cehenneme sokacağım." diye ilham etti.
ALLAH MELEKLERDEN TOPRAK GETİRMELERİNİ İSTEDİ
Sonra Allah Teala, dört meleği; Cebraîl, Mîkaîl, İsrafîl ve Azraîl -aleyhimüsselam-'ı sırasıyla yeryüzüne gönderdi. Onlardan, ayrı ayrı yerlerden birer avuç toprak getirmelerini istedi. Melekler bu emri yerine getirmek için yeryüzüne indiklerinde, yeryüzü:
"–Bu alacağınız topraktan insan yaratılacak ve o, Allah'a asî olacak; bu yüzden de cehenneme girecek. Neticede benim bir parçam cehennemde yanacak!" diyerek toprağını vermek istemedi.
Bunun üzerine Cebraîl, Mîkaîl ve İsrafîl -aleyhimüsselam- yeryüzünden hiçbir şey alamadan Rab'lerinin katına dönüp şöyle dediler:
"–Ya Rabbî, yer sana sığındı, cehennemde yanmak üzere toprağını vermekten çekindi. Biz de kendisini zorlamayı uygun görmedik!"
AZRÂİL ALEYHİSSELÂM'A RUHLARI KABZETME GÖREVİ VERİLMESİNİN SEBEBİ
Ancak Azraîl -aleyhisselam- yeryüzünün bu sığınmasına:
"–Ben de Allah'ın emrini yerine getirmemiş olarak O'nun katına çıkmaktan yine O'na sığınırım." şeklinde mukabelede bulundu ve yeryüzünün muhtelif yerlerinden çeşitli renklerde kırmızı, beyaz ve siyah topraklar aldı. Sonra bunları karıştırarak Cenab-ı Hakk'a arzetti. Azraîl -aleyhisselam-'a, bu kararlılığından dolayı rûhları kabzetmek vazîfesi verildi.
İNSAN TOPRAĞIN ÖZELLİKLERİNİ TAŞIR
İnsan topraktan yaratıldığı için toprağın özelliklerini taşır. Toprak, zaman zaman kurur, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker. Bir mevsim kışın cefasına katlanır. Bereketli bahar yağmurları ile yeniden dirilir. Binbir güzellik, renk, koku ve ahengi ile ilahî kudret nakışlarını sergiler.
İnsanın da toprağa benzer ortak bir kaderi vardır. Dünyevî ihtirasların girdabında çöllerdeki kum fırtınaları gibi çalkalanır durur. Nefsin sultasında kendisini perişan eder. Ancak nefs engelini aşması neticesinde kamilleşir. Toprağın bahar yağmurlarıyla hayat bulması gibi feyz ve rahmet tecellîlerine nail olarak diğergamlaşır. Böylece kendisine gelen nîmetleri, bir bahar bereketinin güzellik ve bolluğu içerisinde Allah rızası için münbit topraklar misali etrafına infak eder.
İnsanın fanî vücûdu, topraktan yaratıldığı için toprakla gıdalanır ve neticede toprakta yok olur. Yani aslına döner. Topraktaki bütün elementler, insan vücûdunda -az veya çok- mevcuttur. İnsan vücûdu, aynı zamanda toprağın ayrı bir görünüşüdür. Nitekim bir rivayete göre Âdem -aleyhisselam-, topraktan yaratıldığı için "Âdem" diye isimlendirilmiştir.[3] Âdem -aleyhisselam-'ın topraktan yaratıldığı, ayet-i kerîmede şöyle bildirilir:
خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
"…Allah onu topraktan yarattı. Sonra da ona «ol!» dedi ve (o da) oluverdi." (Âl-i İmran, 59)
İNSANLARIN RENKLERİNDEKİ FARKLILIKLARIN SEBEBİ
Toprak, kırmızı, siyah, beyaz ve benzeri muhtelif renklere sahip olduğu gibi ondan yaratılan insanlar da muhtelif renkler taşımaktadır. Aynı şekilde toprağın katı ve yumuşak tarafları olduğu gibi insanlar da kabiliyet ve istîdad olarak farklı farklıdır. Bu hakîkati ayet-i kerîme şöyle haber vermektedir:
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفاً أَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ. وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَاْلأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمؤُا إِنَّ اللهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
"Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık). İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak alimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, Azîz'dir, Gafûr'dur." (Fatır, 27-28)

ADEM YARATILDIĞI TOPRAK 40 GÜN YOĞRULDU
Bu hususta Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmaktadır:
"Allah Teala, Âdem'i yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan yaratmıştır. Bu sebeple Âdemoğullarının, o topraklara izafeten bir kısmı kırmızı, bir kısmı beyaz ve siyah, bir kısmı da bu renklerin karışımındaki bir renkte; bir kısmı yumuşak, bir kısmı sert, bir kısmı iyi huylu, bir kısmı kötü huylu olarak (yani muhtelif istîdad, husûsiyet ve karakterde) dünyaya gelmiştir." (Ebû Davud, Sünnet, 16)
Rivayet edildiğine göre, "Allah, Âdem'in hilkat toprağını kırk gün eliyle yoğurmuştur." (Taberî, Tefsir, III, 306) Bu günlerden her biri, keyfiyeti bizlerce meçhûl olan bir zaman dilimidir.
Kaynakların verdiği bilgiye göre Âdem'in yaratıldığı çamur, kırk sene kendi haline bırakıldı. Kalıp olarak pişti. Üzerine otuz dokuz sene hüzün yağmuru, bir sene de sürûr yağmuru yağdı. Bunun için ademoğlunun hüznü, sürûrundan daha çoktur. Hikmet ehli demişlerdir ki:
هاَ هِيَ الدُّنْياَ اِذَا أَضْحَكَتْ يَوْمًا أَبْكَتْ اَياَّمًا
"İşte dünya! Şayet bir gün güldürecek olsa günlerce ağlatır."
Bahsedilen bu yağmur, maddî bir yağmur değil, manevî bir tecellîdir. Mecazen yağmur olarak bildirilmektedir.
İNŞİRAH SÛRESİNDEKİ DERİN ANLAM
Hüzünden sonra, daima sürûr gelir. Büyük mükafatlar, büyük sabır ve ıztıraplardan sonradır. Mîrac mûcizesinin, cefalı, ıztıraplı ve elemli Taif Seferi'nin ardından ihsan edilmesi ve çileli bir Mekke devrinden sonra saadetli bir Medîne devrinin gelmesi gibi…
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
"Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten bu zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır." (el-İnşirah, 5-6)[4]
İnşirah Sûresi nazil olduğunda Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Cenab-ı Hakk'ın bir zorluğa karşılık iki kolaylık takdîr buyurmasına çok sevinmiş, son derece mesrûr ve mütebessim bir şekilde:
لَنْ يَغْلِبَ عُسْرٌ يُسْرَيْنِ: إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
"Bir zorluk iki kolaylığa asla galip gelemez. Çünkü «Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.» (el-İnşirah, 5-6)" buyurarak ashabının yanına çıkmıştır. (Hakim, II, 575)
Hayatın meşakkatleri karşısında zor durumda kalan kimselere bir çıkış yolu göstermek üzere şair şöyle der:
اِذَا ضَاقَ بِكَ اْلاَمْرُ تَفَكَّرْ فِى «أَلَمْ نَشْرَحْ»
فَعُسْرٌ بَيْنَ يُسْرَيْنِ اِذَا فَكَّرْتَهُ تَفْرَحْ
"Herhangi bir zorlukla karşılaştığında İnşirah Sûresi'nin derin manalarını tefekkür et! Orada bir zorluk iki kolaylık arasında zikredilmektedir. Bunu iyice düşündüğün zaman ferahlarsın, sıkıntın zail olur."
Muhakkak ki dünya, çeşitli çilelerle dolu bir imtihan mekanıdır. Âyet-i kerîmede bu hususla ilgili olarak şöyle buyrulur:
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ اْلأَمْوَالِ وَاْلأنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ. اَلَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا ِللهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ. أُولَـئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
"And olsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz noksanlaştırma (fakirlik) ile imtihan ederiz. (Ey Rasûlüm!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler ki, kendilerine bir bela geldiği zaman: «Biz Allah'a aidiz ve biz, elbette O'na döneceğiz!» derler. İşte Rablerinden mağfiret ve rahmet hep onlaradır. Ve hidayete erenler de yalnız onlardır." (el-Bakara, 155-157)
Cemadat ve nebatatta dahî yaygın bir sabırdan sonra olgunlaşma vardır. Baharın gelmesi, toprağın bir kış mevsiminde çektiği çileden sonradır. İnsan da çile ve sabırla olgunlaşır, kamil insan haline gelir.





