Hz. Ömer'in Müslüman olmasına vesilen olan sure hangisidir? Hz. Ömer nasıl Müslüman olmuştur? Hz. Ömer'in Müslüman oluşu Müslümanları nasıl etkilemiştir? Hz. Ömer'in Müslüman olduktan sonra söylediği ilk söz nedir? Bu yazımızda Hz. Ömer'in Müslüman olması hakkında her şeyi bulabilirsiniz. İşte detaylar...
Hazret-i Ömer (r.a.) nasıl Müslüman olmuştur?
Hazret-i Ömer, Allah Resûlü'nden on üç yaş küçüktür. Nesebi, dokuzuncu babada Peygamber Efendimiz'le birleşmektedir.
HZ. ÖMER'İN (R.A.) MÜSLÜMAN OLUŞU
Müşrikler, istişare meclisleri olan Daru'n-Nedve'de toplanmışlar ve Resûl-i Ekrem Efendimiz'i öldürmeye karar vermişlerdi. Bunun için de, aralarından cesur, bahadır ve sert tabiatlı biri olan Ömer bin Hattab'ı seçip göndermişlerdi. Ömer, Âlemlerin Efendisi'ni öldürmek kastıyla gafilane bir şekilde yola çıktı. Yolda Nuaym bin Abdullah'a rastladı.
Nuaym, Ömer'in halinden şüphelenerek:
"−Ey Ömer! Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ömer:
"−Atalarının dînini bırakıp yeni bir dîn getiren Muhammed'i öldürmeye gidiyorum!" dedi.
Basîretli sahabî Nuaym (r.a.) zaman kazanmak niyetiyle:
"−Ey Ömer! Vallahi nefsin seni aldatmış! Sen O'nu öldürdüğünde Abdi Menaf Oğulları'nın seni sağ bırakacağını mı sanıyorsun?! Sen önce kendi ailene baksan daha iyi edersin?" dedi. Ömer hiddetlenerek:
"−Sen kimi kastediyorsun!?" dedi. Nuaym (r.a.):
"−Kimi olacak, enişten Saîd bin Zeyd ile kardeşin Fatıma'yı kastediyorum! Vallahi ikisi de Müslüman oldular!" cevabını verdi.
Nuaym (r.a.), Ömer'in bu çirkin emelini öğrenince, onu kız kardeşi ve eniştesinin evine yönlendirerek, durumu Allah Resûlü'ne bildirmek için zaman kazanmıştı.
Nuaym'dan (r.a.) bu sözlerini duyan Ömer'in öfkesi iyice kabardı ve çok sinirli bir vaziyette, doğruca kız kardeşinin evine yöneldi.
O esnada, kız kardeşi ve eniştesinin yanlarında Habbab (r.a.) vardı ve Kur'an-ı Kerîm talîmiyle meşgul idi. Ömer'in hışımla kendilerine doğru gelmekte olduğunu gördükleri an, Habbab'ı evde bir odaya gizlediler. Fatıma Hatun da hemen Kur'an-ı Kerîm sahîfesini sakladı. Ömer eve girince:
"−Neydi o işitmiş olduğum sözler?!" diye gürledi. Eniştesi ve kızkardeşi:
"−Sen yanlış duydun herhalde, burada öyle bir şey yok!" dediler. Ömer:
"−Hayır! Vallahi ikinizin de Muhammed'e tabî olduğunu öğrendim!" dedi ve hışımla eniştesinin üzerine yürüdü. Onu hırpalamaya başladı. Araya giren kardeşi Fatıma'yı da tokatladı. Bunun üzerine Fatıma:
"–Ya Ömer! Ne yaparsan yap! İstersen bizi öldür! Biz Müslümanlıktan asla vazgeçmeyiz!.." dedi.
Fatıma (r.a.), îman cesaretiyle bu sözleri haykırırken mübarek yüzünden ince bir şerit halinde kanlar sızıyordu.
Kardeşinden böyle bir cevap beklemeyen Ömer şaşkınlaştı. Kız kardeşinin yüzündeki kanları görünce de içinde bir sızı duydu. Yaptığına pişman olarak:
"–Şu okuduklarınızı bir getirin hele!" dedi. Kız kardeşi:
"−Biz senin sahîfeye bir şey yapmandan korkarız!" dedi. Ömer:
"−Korkma!" dedi ve onu okuduktan sonra geri vereceğine dair ilahları üzerine yemin etti. Bunun üzerine, Fatıma Hatun, onun Müslüman olacağını ümîd ederek:
"−Ey kardeşim! Sen puta taptığın müddetçe temiz değilsin! Halbuki Kur'an yazılı sahîfeye pak olmayan dokunamaz!" dedi.
Ömer kalkıp gusledince, Fatıma Hatun ona sahîfeyi verdi. Sonra getirilen ayet-i kerîmeleri okumaya başladı:
طٰهٰ. مَاۤ اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰى. اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰى. تَنْز۪يلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْاَرْضَ وَالسَّمٰوَاتِ الْعُلٰى. اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى. لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرٰى. وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى. اَللّٰهُ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ الْاَسْمَاۤءُ الْحُسْنٰى. وَهَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰى. اِذْ رَاٰ نَارًا فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُوۤا اِنّ۪يۤ اٰنَسْتُ نَارًا لَعَلّ۪يۤ اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى. فَلَمَّاۤ اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى. اِنّ۪يۤ اَنَاۨ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى. وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحٰى. اِنَّن۪يۤ اَنَاۨ اللّٰهُ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّاۤ اَنَاۨ فَاعْبُدْن۪ي وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي. اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى. فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى
"Ta-ha. (Ey Muhammed!) Kur'an'ı Sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik. Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)
(Kur'an) yeryüzünü ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir. O Rahman (kudret ve hakimiyetiyle) Arş'a istiva etti. Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar hep O'nundur.
Sen sözü izhar etsen (de etmesen de müsavîdir.) Şüphesiz O, gizliyi de, daha gizlice olanı da bilir.
Allah O'dur ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur.
(Habîbim!) Mûsa'nın kıssası Sana geldi mi? Hani O, bir ateş görmüştü de, ailesine: «Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum.» demişti. Oraya vardığında kendisine (tarafımızdan): «Ey Mûsa!» diye nida edildi: «Ben, şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen mukaddes bir vadi olan Tuva'dasın. Ben seni seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle.»
Şüphesiz Ben Allah'ım, Ben'den başka hiçbir ilah yoktur. Onun için Bana kulluk et ve Ben'i zikretmek için namaz kıl. Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün. Sakın kıyamete inanmayıp kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona îman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun." (Ta-ha, 1-16)
Bu ayetleri okuyan Ömer, adeta donakaldı:
"−Bu sözler ne kadar güzel! Ne kadar değerli!" demekten kendini alamadı.
Kur'an'ın fesahat ve belagati kendisini son derece cezbetmişti. Bu sözler, bir beşerin asla söyleyemeyeceği hakîkat ve hikmetlerle doluydu. Bir an derin derin düşüncelere daldı.
Hazret-i Ömer'in sözlerini işiten Habbab (r.a.), saklandığı yerden çıkıp:
"−Ey Ömer! Vallahi Resûlullah'ın duası sana nasîb olacak. Allah Resûlü dün:
«Ya Rabbi! İslam'ı Ebu'l-Hakem bin Hişam veya Ömer bin Hattab ile te'yîd eyle!» diyerek dua etmişti. Ey Ömer! Artık Allah'tan kork!" dedi. Hazret-i Ömer, Habbab'a:
"−Ey Habbab! Sen beni Muhammed'in bulunduğu yere götür de Müslüman olayım!" dedi.
Hemen yola çıktılar. Bu seferki adımlar, îman aşk ve heyecanı içerisinde Resûlullah'ın hakîkatini idrak edebilmenin muhabbet ve iştiyakı ile doluydu.
HZ. ÖMER'İN (R.A.) MÜSLÜMAN OLUŞU MÜSLÜMANLARI NASIL ETKİLEMİŞTİR?
Hazret-i Ömer, Erkam'ın evine vardığında kendisini Hazret-i Hamza karşıladı. Belinde kılıcı, hazır vaziyetteydi. Zîra Nuaym (r.a.), onlara daha önceki haberi vermiş bulunuyordu. Sonraki gelişmelerden ise kimse haberdar değildi.
Allah Resûlü de kalkıp Ömer'e doğru yürüdü. Onu avluda karşıladı ve niçin geldiğini sordu. Hazret-i Ömer, meramını şu mesut cümle ile dile getirdi:
"–Müslüman olmaya geldim, ya Resûlallah!"
Bunun üzerine Allah Resûlü, Cenab-ı Hakk'ın nelere kadir olduğunu ifade ve şükür sadedinde;
اَللهُ أَكْبَرُ
diyerek tekbîr getirdi. Bunu duyan bütün ashab yüksek sesle tekbîr getirmeye başladı. Böylece Allah Resûlü'nün bir duası daha müstecab olmuştu.
HZ. ÖMER'İN (R.A.) İMAN ETTİKTEN SONRA İLK SÖYLEDİĞİ SÖZ
Hazret-i Ömer konuşmaya başladığında kalbi mutmain bir şekilde ilk söylediği söz kelime-i şehadet oldu:
أَشْهَدُ أَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهَ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
Peygamber Efendimiz'in duası, Ömer'e (r.a.) nasîb olmuştu. Ebu'l-Hakem bin Hişam, yani meşhur adıyla Ebû Cehil ise, düştüğü bedbahtlık çukurunda helak olup gidecekti.
Hazret-i Ömer'in Allah Resûlü'nün huzûrunda kelime-i şehadet getirerek Müslüman olmasının ardından, onun teklifiyle bütün Müslümanlar toplu olarak Erkam'ın evinden çıktılar. Tekbîrler getirerek Kabe'ye doğru yürümeye başladılar.
HZ ÖMER'E (R.A.) FARUK İSMİNİN VERİLMESİ
Bu durum müşrikleri kahretti. O zaman Allah Resûlü Hazret-i Ömer'e, hak ile batılı ayırdığı için "Farûk" sıfatını verdi.
Hazret-i Ömer, o günleri daha sonra şöyle anlatır:
"Müslüman olup da eza ve cefa çekmeyen, mücadele etmeyen kimse yoktu. Ancak bana kimse dokunamıyordu. Kendi kendime dedim ki:
«Müslümanlar çeşitli musîbetlere uğrarken, ben selamette kalmak istemem!»
İslam'a girdiğim gece düşündüm, Mekke müşriklerinden, Resûlullah'a karşı düşmanlıkta en aşırı giden kim ise, gidip ona Müslüman olduğumu söylemeye karar verdim. Sabah olduğunda Ebû Cehil'in kapısını çaldım. Kapıya çıktı:
«−Hoş geldin ey Ömer! Ne haber getirdin?» dedi. Ben:
«−Allah'a ve Resûlü'ne îman edip O'nun getirdiği bütün şeyleri tasdîk ettiğimi sana haber vermeye geldim!» deyince, lanet ederek kapıyı yüzüme çarparcasına kapattı." (İbn-i Hişam, I, 371)
Daha sonra Hazret-i Ömer, Kureyş'in azılı müşriklerinden dayısı Velîd bin Muğîre'ye ve hakîkat düşmanı iki müşriğe daha giderek bu güzel haberi vermiş, fakat onlardan hiçbiri kendisine bir şey yapmaya cesaret edemeyerek, kapıyı yüzüne çarpmış, me'yûs bir şekilde evlerine çekilmişlerdi.
KABE'DE AÇIKTA KILINAN İLK NAMAZ NE ZAMAN KILINMIŞTIR?
Abdullah bin Mesut (r.a.) şöyle der:
"Hazret-i Ömer'in Müslüman olması bir fetih, hicreti bir yardım, halîfeliği de bir rahmet idi! Ömer (r.a.) Müslüman oluncaya kadar Kabe'nin yanında açıktan namaz kılamadık. O Müslüman olunca Kureyş müşrikleriyle mücadele etti, onlar da bizi serbest bıraktılar. Böylece orada namaz kılabildik." (Heysemî, IX, 62-63)
Hazret-i Ömer, Hicret'e kadar Mekke'de İslam uğrunda var gücüyle mücadele etti ve mü'minlerle birlikte pek çok çileye katlandı.
Taha Suresi fazileti meali ve arapçası
Hz. Ömer'in Allah'tan istediği üç şey





